بسم الله الرحمن الرحيم
Silahlı Kuvvetleri İslam ve Müslümanların Hizmetine Sunmak İçin Gerekli Unsurlar
Bölgedeki düşman güçlerle ilgili olarak, Afganistan ve bölgedeki Amerikan varlığı, Pakistan ve desteğine bağlıdır. Amerika, Pakistan silahlı kuvvetleri olmadan Afganistan’ı kontrol edemeyeceğinin farkında. Bu yüzden Pakistan siyasi ve askeri liderliğinde ajan devşirme politikası geliştirdi. Ajan devşirmek için politikacılar ve askerler ile resmi görüşmeler yaptı. Yolsuzluğa karşı en savunmasız olanları hedef alan askeri eğitim programları belirledi. Bu nedenle Amerika’nın bu bölgedeki varlığı hala kırılgan. Pakistan’da samimi bir liderlik olsa, bölgedeki Amerikan varlığını saatler içinde yok edebilir.
Hindistan’a gelince, kaygan bir zemin üzerinde duruyor. Bünyesinde çöküş faktörlerini barındırıyor. Çünkü fanatizm üzerine kurulu bir ülke. Öyle ki Hindistan’dan ayrılmaya çalışan sayısız ayrılıkçı grup var. Hindu olmayanların, hatta alt sınıflardan olan Hinduların bile güvenlik ve refahını sağlayamıyor. Kaldı ki Hindu devleti gaz ve petrolde Pakistan ve İslam ülkelerine bağımlı. Bu kaynaklara erişimini bu ülkeler kolaylaştırıyor.
ABD’nin bölgedeki stratejisi, Pakistan’ı kontrol altına almayı hedefliyor. ABD, Orta Asya cumhuriyetlerine erişmek, Afganistan’ı kontrol altına almak ve Hindistan’ı güçlendirmek için Pakistan’a bağımlı. Gücü ve stratejik konumu nedeniyle Pakistan gerçek bölgesel bir güçtür. Pakistan’a egemen olan bölge siyasetine egemen olur. Böylece bölgede dar milliyetçilik yerine İslam temeline dayalı bir gücün varlığı bölgenin özelliklerini kökten değiştirecektir. İslam, Güney ve Orta Asya Müslümanları için birleştirici bir güçtür. Bu bölgede yarım milyardan fazla Müslüman yaşıyor ve bunların yaklaşık 200 milyonu Hindu devletinde ikamet ediyor. Hindistan, Bangladeş ve Pakistan Müslümanları ile çevrili. İslam ülkelerinden taşınacak petrol için Arap Denizi ve Pasifik Okyanusu’na gerek duyuyor. Buna ek olarak bu bölgede İslam ümmetinin altı milyona yakın askeri gücü var. Hindu devletinin ise bir milyon askeri gücü var. Ayrıca Hilafet çağrısı Orta ve Güney Asya’da çığ gibi büyümüştür. Dolayısıyla İslam ülkelerini birleştirecek unsurlar mevcut ve güçlü.
Bölgede Müslümanlara düşmanlık beslemeyen ve Amerikan saldırganlığını kabul etmeyen birçok ülke var. Kaldı ki Amerika, İslam ülkelerindeki büyük kaynaklara şiddetle muhtaç.
Pakistan silahlı kuvvetlerinin sayısı 617.000, yedek asker sayısı 513 bin. 304 bin de paramiliter gücü var, Savaş Planlama Dairesindeki stratejik kuvvetlerin sayısı da 20 bin. Pakistan nüfusunun çoğunluğunun gençlerden oluştuğu da unutulmamalı. Her an askere çağrılabilecek çok sayıda - on milyonlarca- insan var.
Silahlı kuvvetlerin görevi, insanlığı küfrün karanlıklarından İslam’ın aydınlığına çıkarmak
Silahlı kuvvetlerin siyasi liderliğinin, yani halifenin, eğilimi, Hilafet Devletindeki askeri liderliğin eğilimi ile aynı. Amerika’nın şu anki kukla liderliğinin eğiliminden tamamen farklı. Hilafet Devleti, söylemi, medyası, tüm siyasi ve askeri eylemleriyle dış politikada üç ana hedefe ulaşmak için yoğunlaşacaktır:
Birincisi: Hilafet, İslam ülkeleri dışındaki harbi ülkelere şeri hükümlere göre davranacaktır.
Hilafet Devleti, Keşmir ve Filistin gibi işgal altındaki İslam topraklarını kurtarmak için İslam ümmetinin kaynaklarını kullanacak. Düşman ülkelerin (İslam ülkelerini işgal eden veya Müslümanlarla savaşan veya düşmanca eylemlerde bulunan ülkeler) İslam ülkelerindeki varlıklarını sona erdirerek tehlikelerini azaltacaktır. Fiili harbi ülkelerle tüm siyasi ve askeri temaslarını da kesecektir. Bu temaslar yoluyla askeri ve siyasi liderlikteki ajanlarına emirler ve yasaklar veriyor ve daha fazla ajan devşiriyor. Hilafet Devleti, Mescid-i Aksa’nın Haçlılardan kurtarılmasında olduğu gibi gerçekleşmesi onlarca yıl sürse bile bu sabitelerden ödün veremez.
İslam topraklarını işgal eden veya diğer düşmanca eylemlerde bulunan harbi kâfir ülkelerin saldırganlığına yaklaşım, Hizb-ut Tahrir’in Anayasası Mukaddimesinin 189. maddesinde belirtildiği gibi olacaktır: “Kendileriyle aramızda anlaşma bulunmayan devletler, İngiltere, Amerika ve Fransa gibi bilfiil sömürgeci devletler ile Rusya gibi beldelerimize göz diken devletler, hükmen harbî devletler sayılırlar. Onlara karşı her türlü ihtiyati tedbir alınır. Onlarla herhangi bir diplomatik ilişki kurulmaz. Bu devletlerin tebaaları, beldelerimize ancak pasaportla ve her kişi her girişi için özel bir vize almak suretiyle girebilir. Fakat fiilî harbî devlet hâline gelirlerse bu geçerli olmaz. “İsrail” gibi fiilî harbî devletlere karşı bütün ilişkilerde savaş hâli esas tutulmalıdır. Aramızda ateşkes olsun veya olmasın, onlarla fiilî savaş içindeymişiz gibi davranılmalıdır. Onların tüm tebaalarının beldelerimize girmesi yasaklanır.”
İkincisi: Hilafet, mevcut İslam ülkelerinin vahdetini farz olarak görüyor
Hilafet Devleti, tüm Müslümanların devletidir. Ümmet, İslam’ın uygulanması için Halifeye biat etmelidir. Halifenin tayin edildiği ilk saatten itibaren Müslümanlar arasındaki sınırları kaldırılması çalışması başlayacaktır. Kaynak zengini ümmet, tek bir silahlı kuvvetlere, tek bir devlet hazinesine ve tek bir vatandaşlığa sahip olacaktır. Hizb-ut Tahrir (tek küresel İslami parti), bu ülkelerdeki insanları Hilafet Devletine katılmaları için harekete geçirecektir.
İslam dünyasındaki mevcut ülkeler, Hilafet Devletinin bir parçasıdır, çünkü Hilafet tüm Müslümanların bir devletidir. Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 181. Maddesine göre, “Siyaset; Ümmet’in dâhilî ve haricî işlerini gütmektir ve bu, devlet ile Ümmet tarafından yapılır. Devlet, bu gütmeyi bilfiil yapan, Ümmet ise devleti muhasebe edendir.”189. Maddenin 1. Fıkrasına göre, “İslâmî âlemde kurulu devletlere, sanki tek bir beldede kuruluymuşçasına itibar edilir. Onlar dış ilişkiler kapsamına girmezler ve onlarla olan ilişkiler dış siyasetten sayılmaz. Hepsini tek bir devlet hâlinde birleştirmek için çalışmak gerekir.”
Üçüncüsü: Hilafet Devleti, harbi olmayan kâfir ülkelerle ilişkiler kuracak
Hilafet Devleti, İslam’ı taşımak amacıyla harbi olmayan gayrimüslim ülkelerle ilişkiler kuracaktır. Hilafet Devleti, bin yıldan fazla bir süre bunu yapmış, adaleti, ilmi, refahı ve güvenliği yaymak için ilişkiler kurmuştur. Bu ümmetin (Rasûlullah’ın ümmetinin) ölüm kalım meselesi, tüm dünyaya İslam mesajını taşımak, tüm insanlığa hidayeti ulaştırmaktır. Hilafet Devleti çağlar boyunca tüm insanlık için bir fener olmuştur. İnsanlığa İslamiyet’i taşımış, halkları insan yapımı sistemlerin zulmünden kurtarmıştır. Halklar, Müslüman ordularını memnuniyetle karşılamışlardır; çünkü günümüzdeki sömürgeci güçler gibi yağmacı ve kan emici ordular olmamışlardır. Allah’ın kelimesini yüceltmek için çalışan Salih mücahit ordulardı. İslam’ın pratikte uygulanmasıyla insanlar akın akın İslam’a girmişlerdir tıpkı bu ülkeyi ilk fetheden atalarımızın Müslüman olması gibi. Dolayısıyla Hilafet Devleti, İslam’a daha meyilli ülkeleri hedefleyecek, onlarla ekonomik, ticari, kültürel ve iyi komşuluk ilişkileri kuracaktır. Kapitalizmin adaletsizliğini, baskısını ve tüm dünyada insanlığın sefaletine yol açan açgözlülüğünü deşifre etmek için bu ilişkileri kullanacaktır. Hilafet Devleti, İslam’ı pratik bir şekilde sunacak, yabancıların İslam’ın adaletini hissetmeleri için müstemin ve zimmi olarak yaşamalarına izin verecektir. Bütün bunlar, insanları İslam’a girmeye davet etmenin bir peşrevidir. Hilafet Devletinin, maddi engelleri ortadan kaldırmak ve ülkeleri İslam’a açmak için cihat etmesi farzdır. Cihat, insanların evlerine saldırmak değildir, aksine silahlı kuvvetlere karşı bir savaştır; çünkü sivillere zarar vermeyi yasaklayan katı İslami hükümler var. Hilafetin genişlediği tüm dönemlerde cihat, İslam’ın en belirgin alametifarikası olmuştur.
Hilafet Devleti, tüm dünyaya İslam davetini taşımak maksadıyla düşman olmayan ülkelerle ilişkiler kuracaktır. Düşmanlarını izole etmek ve zayıflatmak için siyasi manevralar yapacak, uluslararası arenada siyasi eylemlerde bulunacaktır. Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 184. maddesine göre, “Dış siyasette siyasi manevralar zaruridir. Siyasi manevralardaki kuvvet ise amellerin ilanında ve hedeflerin gizlenmesinde saklıdır.” 187. Maddeye göre, “Ümmet’in siyasi meselesi; devletinin şahsiyeti-nin kuvvetinde, hükümlerinin güzel tatbikinde ve davetini dün-yaya taşımayı sürdürmekte ifadesini bulan İslâm’dır.”189. Maddeye göre, “Kendileriyle aramızda iktisâdi, ticari, iyi komşuluk veya kültürel anlaşmalar bulunan devletler ile muamele, anlaşmada geçenlere göre olur ve anlaşmalarda belirtilmesi hâlinde, -muamelenin fiilen misli olması şartıyla- bu devletlerin tebaalarının beldelerimize kimlikle, pasaport gerekmeksizin girme hakları vardır. Bu devletlerle olan iktisâdi ve ticari ilişkiler, -zararı olması ve bu devletleri güçlendiren şeylerden olmaması şartıyla- belirli şeylerle ve belirli sıfatlarla sınırlandırılmalıdır.”
Halife bizzat silahlı kuvvetlere liderlik eder
Halife, hem siyasi vizyon hem de askeri temellere göre silahlı kuvvetlere liderlik edecek, düşman devletleri tecrit etmek ve zayıflatmak için uluslararası sahnede siyasi manevralarda bulunacaktır. Bu nedenle silahlı kuvvetleri, Amerika’nın planlarına göre değil gerçek dış tehditlere göre konuşlandıracaktır. Ayrıca Halife geniş görüşlü siyasi bir devlet adamıdır. Geniş görüşlülüğü askeri kapasiteyi artırmak için siyasi yöntemler kullanmaya sevk edecektir.
Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 65. Maddesine göre, “Halife, ordunun başkomutanıdır. Ordunun kurmay başkanını tayin eden odur. Her bir orduya emir ve her bir kolorduya komutan tayin eden odur. Diğer ordu rütbelerini ise ordu komutanları ve livâ emirleri tayin ederler. Kurmaylığa tayin harp bilgi derecesine göredir. Tayin eden kurmay başkanıdır.”Bu maddenin açıklamasında şöyle geçmektedir: “Zira cihat, her Müslümana farzdır. Velakin cihadı üstlenmek, başkasına değil ancak Halifeye aittir. Halifenin, kaim olması farz hususlarda kaim olacaklara niyabet vermesi ise kendi mütalaası ve işrafı altında olması halinde caizdir.” Silahlı kuvvetlerin konuşlandırılması ile ilgili olarak, 66. madde şunları öngörmektedir: “Bütün ordu, özel ordugâhlara yerleştirilmiş tek bir ordu haline getirilir. Ancak bu ordugâhlardan bazıları muhtelif vilâyetlere ve bazıları da stratejik mevkilere konuşlandırılmalıdır. Bazıları ise devamlı taşınabilir ve hareket edebilir ordugâhlar hâline getirilir ki bunlar vurucu kuvvetlerdir. Askerî ordugâhlar birçok gruplar halinde düzenlenir. Bu grupların her birine ordu ismi ve her birine ayrı ayrı numaralar verilir. Birinci ordu, üçüncü ordu gibi ya da âmilliklerden veya vilâyetlerden birinin adıyla adlandırılır.”Yine bu maddenin açıklamasında şöyle geçmektedir: “Bu düzenlemeler; ya mubahlardan olur, mesela orduların vilâyetlerin isimleri ile veya muayyen rakamlar ile isimlendirilmesi gibi ki bunlar Halife’nin görüşüne ve içtihadına terk edilir ya da [ما لا يتم الواجب إلا به] “Kendisi olmadıkça vacibin tamamlanmayacağı hususlar” babından olur, mesela beldelerin korunması için, ordunun suğurlara (düşmana karşı gözetleme bölgelerine) yerleştirilmesi, stratejik mekânlara konuşlandırılması ve benzerleri gibi ki bunlar olmazsa olmazdır.”
Silahlı Kuvvetlere Yapılan Harcamalar
Silahlı kuvvetlere yapılan harcamalarla ilgili olarak, Hilafet Devleti geleneksel sağlık ve eğitim harcamaları ile savunma harcamaları arasındaki yanlış çelişkiyi sona erdirecektir. Hilafet Devletinin ekonomisi ne sosyalist ne de kapitalist bir ekonomidir. Hilafet Devleti, Beytü’l-Mâl’ın büyük gelirlerini devletin harcamak zorunda olduğu tüm görevlere harcamak için kullanacaktır. Devlet ayrıca sanayileşme sürecini hızlandırmak için gelirleri şeriat hükümlerine göre yeniden yapılandıracaktır. Diğer ülkelere askeri ve teknolojik üstünlük sağlamak bir gerekliliktir. Hilafet Devleti, enerji, devlet şirketleri, büyük ölçekli inşaat ve makine imalatı gibi kamu mallarından büyük gelirler elde edecek, zekât ve haraç toplayacak, iktisadi faaliyeti boğan gelir ve satış vergilerini kaldıracaktır. Hilafet Devleti, sömürgecilere ve diğerlerine ödenen ve Pakistan’ın harcamalarının üçte birinden fazlasını yiyen kredi ödemelerini durduracaktır. Faiz nedeniyle kredilerin defalarca ödendiği biliniyor. Bu gelirler yükümlülüklerini karşılamaya yetmezse, devlet Müslümanlara bağış kapılarını açacak veya faizsiz borçlanmaya başvuracak veya temel ve lüks ihtiyaçlarından daha fazlasına sahip olan zengin Müslümanlara acil durum vergileri koyacaktır.
Ayrıca silahlı kuvvetlerin üstünlük kavramı, sanayileşmeyi teknolojik icada itecek, böylece tüm ekonomik canlılık olacaktır. Bu fenomen, mevcut çağda Amerika da dahil olmak üzere Batı ülkelerinde gözlemlenmektedir. Geçmişte Hilafet Devleti, teknolojik gelişme, bilim, silah yapımı, deniz ve kara becerileri alanında tartışmasız bir dünya lideriydi. Bu, yüzyıllar boyunca devam etti. Herhangi bir ülke onunla rekabet sınırına dahi yaklaşamadı. Hilafet Devleti, Allah’ın izniyle gelecekte lider bir devlet rotasını yeniden girecek, İslam’ı tüm insanlığa ulaştırmak için var gücüyle çalışacaktır. Dolayısıyla Batıya olan teknolojik bağımlılığı durdurmak, sanayileşmeyi güçlendirmeye, bilimsel ve teknolojik araştırma sanatlarını geliştirmeye yoğunlaşmak için elinden gelen çabayı gösterecektir.
Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 69. maddesine göre, “Orduda, İslâm ordusu vasfıyla görevini yapmasına imkân veren silah, cephane, teçhizat, levazım ve mühimmat bulundurulmalıdır.” Bu maddenin açıklamasında şöyle geçmektedir:
وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْ“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.” [Enfal 60] Dolayısıyla savaş için hazırlık yapmak farzdır. Bu hazırlığın ise hem düşmanları hem de tebaanın içindeki münafıkları korkutacak şekilde görünür olması gerekir. Zira Allahu Teâlâ’nın تُرْهِبُونَ “korkutasınız” kavli hazırlığın illetidir. Dolayısıyla kendisi için koyulduğu illet -ki düşmanı ve münafıkları korkutmaktır- gerçekleşmedikçe hazırlık tamamlanmış olmaz. Korkutma hâsıl oluncaya kadar ordu için silah, mühimmat, levazım ve diğer teçhizatların temin edilmesinin farziyeti işte buradan gelmektedir ve bu ordunun misyonunu -ki İslâm davetini yaymak için cihattır- yerine getirmeye muktedir olması için evla babındandır.”
Silahlı Kuvvetlerin Eğitimi
Silahlı kuvvetlerin eğitimi ile ilgili olarak Hilafet Devleti, ilk günden itibaren İslam’ı tüm insanlığa ulaştırmak için dünyanın lider devleti olmaya çalışacaktır. Bu yüzden ordusunu geliştirecek, yeteneklerini artıracak, askeri tecrübe kazandıracak, zafer için gerekli tüm unsurları verecektir. Eğitim programı, düşman ülkelerden gelen yabancı eğitmenlere bağımlı olmayacaktır. Çünkü yabancılar, yabancı güç korkusunu aşılamak ve Müslümanların kullandığı askeri yöntemleri öğrenmek için bu tür tatbikatları kullanırlar. Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin her kademesi, Hilafet Devletinin bir sömürgeci güç olmadığını açıkça bilmeli. Hilafet, sivilleri katletmek, kaynaklarını yağmalamak için değildir, aksine İslam, bütün insanlık için bir rahmettir. Hilafet, kendi tebaasının emniyetini sağladığı gibi fethettiği topraklardaki tebaanın da emniyeti sağlayacaktır. Nitekim tarihte mazlum halklar, kurtuluş ve yönetmek için Müslüman orduları ülkelerine çağırmışlardır. Çünkü Müslüman orduları adalet ve hoşgörünün simgesiydiler.
Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 67. maddesine göre, “Orduda en yüksek seviyede askerî talim yapılmalıdır. Askerin fikrî seviyesi mümkün olduğunca yükseltilmeli, ordudaki her fert, icmâli de olsa İslam hakkında uyanıklık kazanmasını sağlayan İslâmî kültür ile kültürlendirilmelidir.”68. Maddeye göre ise, “Her bir askerî ordugâhta; yüksek askerî malumata sahip, plan çizme ve savaş tevcihinde tecrübe sahibi yeterli miktarda kurmay bulundurulmalı, ordudaki kurmayların sayısı mümkün olduğunca çoğaltılmalıdır.”
Silahlı kuvvetlerde askerlik
Silahlı kuvvetlerde askerlik ile ilgili olarak ümmet, bir cihat ümmetidir, İslam’ı tüm insanlığa taşıyacak bir ümmettir. Halklardan zulmü ve despotluğu kaldırmak, bu ümmetin karakteristik özelliğidir. Tüm toplum, şeri bir görev olarak bu çizgi üzerinde olacaktır. Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Mukaddimesinin 62. maddesine göre, “Cihat Müslümanlara farzdır. Askeri eğitim de mecburidir. Bu nedenle on beş yaşına basan her Müslüman erkeğin, cihada hazırlanmak için askeri eğitim görmesi farzdır. Fakat asker olmak farzı kifayedir.” 63. Maddeye göre ise, “Ordu iki kısımdır: Birinci kısım, ihtiyati askerlerdir ki bunlar Müslümanlardan silah taşıyabilecek olanlardır. İkinci kısım ise daimî askerlerdir ki bunlara memurlar gibi devlet bütçesinden maaş tahsis edilir.”
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti
H. 5 Şevvâl 1443
M. Perşembe, 05 May 2022