بسم الله الرحمن الرحيم
El-Hatib'in Girişimi: İmtiyazlı Hain Bir Amerikan Girişimi Olup Suriye'yi Teslim Olmadan Önce Düşmanlarına Teslim Etmekte Israrcı Olmaktır
Kasap Beşar ile onunla birlikte olanların başı sıkışıp müttefiki olan Amerika'nın Beşar'in alternatifini ve ona yönelik güvenli bir çıkış oluşturmakla ilgili yolu daralınca Suriye Ulusal Koalisyon Başkanı Şeyh Ahmed Muaz el-Hatib, Suriye'deki Müslümanların Amerika ile Beşar'in kabul ettiğini kabul ettikleri şeklinde bir sürpriz yaparak 30.01 Çarşamba günü facebook sayfası üzerinden sunduğu girişim yoluyla olan çözüm hakkında şunları yazmıştır: "Medya organları bana, Suriye rejiminin muhalefeti diyaloga çağırdığını, meşru yönetimi başbakanın üstlendiğini ve rejimin Dışişleri Bakanı'nın muhalif liderlere Suriye'ye dönme çağrısında bulunduğunu ulaştırmıştır." Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Benim, 160 bin Suriyeli tutuklunun serbest bırakılması ve dışarıda bulunan Suriyelilerin pasaportlarının en az iki yıl yenilenmesi yada uzatılması şartıyla Suriye rejiminin temsilcileriyle Kahire veya Tunus veya İstanbul'da doğrudan oturmaya hazır olduğumu bildirmek isterim " el-Hatib, bu ortaya koyduğu şeylerin, "krize siyasî bir çözüm aramak ve daha fazla kan içeren geçiş süreci için işleri düzenlemek amacıyla iyi niyetli bir girişim olduğunu" açıklamış ve bunun ardından da 02.02'de Münih'te Amerikan Başkanı Yardımcısı Biden, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve el-İbrahimî ile görüşmüş ve görüşmesine, 04.02, yani dün zikrettiği üzere girişimini Esed hükümetine ulaştırmasını ve Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Faruk Şara ile diyalog kurmasını isteyen İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salih'i de eklemiştir. Bu girişimi, Amerika, Rusya ve İran'dan her biri memnuniyetle karşılamış ve el-Hatib'in "cesaretinden" bahseden muhtelif açıklamalara başlamışlardır...
El-Hatib bu girişimiyle kendisini, Suriye'deki Müslümanlara komplo kuranların halkasına dahil ettiği gibi kendisini töhmet konumuna ve bir diğer sığınağın içerisine koymuştur. Dolayısıyla Amerikan Büyükelçisi Ford tarafından Koalisyon Başkanı seçilmesinin sırrını ifşa eden işte budur. Zira onun girişiminin bütün adresleri Amerikan imtiyazı iledir. Mesela, çözüm için Suriye ve İran'a girmesi, Faruk Şara ile diyaloga hazır olduğunu açıklaması, rejimin barışçıl bir şekilde gitmesini kabul etmeye hazır olması, otoritenin barışçıl bir şekildeki geçişini kabul etmesi, geçiş sürecinin idaresini laik kasap Beşar'ın adamlarından olan Amerika'nın adamlarına yada Ford'un Koalisyon'un üyelerinden seçtiği kimselere teslim etmeyi kabul etmesi gibi. Ayrıca o şeyh, sivil devlet projesini de kabul etmektedir. Bu girişimden daha kötüsü, Koalisyon'un Amerika'nın çözüm vizyonunu kabul ettiğinin tescil edilmesidir. Burada kayda değerdir ki rejimin oynayacağı oyun hakkında gerçekleşen konuşmanın, Beşar'ın güvenlik çözümüne dayanarak rejimin politikasından çıktığı, imajını parlattığı, Suriye'deki Müslümanlar nezdinde kabul edilebilir olduğu ve Amerikan çözümünün Yemen tarzı olduğunu söylemediği gerekçesiyle kendisini Devlet Başkanı yardımcılığı görevinden almaya kastettiği Faruk Şara ile ilgili olmasıdır. Görünen o ki Faruk Şara', Amerika'nın sahip olduğu tek karttır. Bundan dolayı girişimlerinde sürekli onun adını tekrarlamaktadır. Dolayısıyla bu girişim, Amerika'nın yeniden iflas ettiğini ifşa etmektedir. Zira hala o, elinde alternatifler olmadığından dolayı bir başkasını bulamadığı kişiler etrafında dönüp durmaktadır. Dolayısıyla Koalisyon'un başına Şeyh el-Hatib'i getirmesi, sadece Müslümanların dinlerinin emrini karıştırmaları ve el-Hatib yoluyla Faruk Şara'nın ismini ortaya atmak içindir!
Ey Hayırlı Şam'daki Sabırlı Müslümanlar!
Tüm ümmet, mübarek ayaklanmanız yoluyla İslam'ın yönetime ulaşacağına inanmaktadır. Zira Suriye'de cereyan eden çatışma, küfür ile iman ve hak ile batıl arasındaki bir çatışmadır. Dolayısıyla bu, tutukluların serbest bırakılmasından ya da pasaportların yenilenmesinden çok daha büyüktür. Dahası bu, Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması sayesinde İslam'ın tüm dinlerin üzerine üstün gelmesi ve bununla birlikte tüm kayıpların hafife alınması meselesidir... Dolayısıyla bunun aksini söyleyen herkes, minberlerden hutbe verse ve adı el-Hatib bile olsa hiçbir şekilde İslam'ı temsil etmeyecektir. Zira İslam'da şahısların ve merkezlerin hiçbir ağırlığı yoktur. Sadece hakkın ağırlığı vardır... O halde Subhânehu ve Te'âla' nın şu kavlini tedebbür edelim ve bununla da kapatalım:
قُلْ لَنْ يُصِيبَنَا إِلا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَانَا وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلا إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَنْ يُصِيبَكُمُ اللَّهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُوا إِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ "De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Müminler Allah'a tevekkül etsinler. De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz." [Tevbe 51 52]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilâyeti
H. 24 Rabi-ul Evve 1434
M. Çarşamba, 06 Şubat 2013