بسم الله الرحمن الرحيم
Gecenin Zifiri Karanlıklarından Sabahın Şafak Aydınlığına Çıkarken 3 Mart
Genel olarak İslâm ile Küfür, özel olarak İslâm Âlemi ile Batı Dünyası arasındaki ideolojik çatışmanın bir aşaması olarak Osmanlı Hilâfet Devleti'nin yıkılması ile birlikte, Müslümanlar ölümcül bir yenilgiye ve on yıllar boyunca sürecek elîm bir ıstıraba uğratılmakla kalmıyor, dahası Batılı Kapitalist ideoloji tüm çirkefliği ve iğrençliği ile Sömürgeci küresel hâkimiyetini îlân etmiş oluyordu.
Avrupa'da, Amerika'da, Ortadoğu'da, Türkiye'de ve dünyanın neredeyse tüm bölgelerinde insanların mutsuz, huzursuz, halinden şikâyetçi olduğuna, ülkelerindeki yönetimlerden nefret ettiklerine şahit oluyoruz. Kapitalizmi lanetlediklerine, demokrasiyi benimsemediklerine, sözde büyüdüğü iddia edilen ekonominin refahını hissetmediklerine, geleceğe ilişkin ümitlerinin kırıldığına, toplumsal kaosların ve krizlerin acısını en yakınlarına kadar gördüklerine şahit oluyoruz.
Her tarafta insanlar ayaklanıyor, protesto gösterileri düzenliyor, sesini yükseltiyor, öfkesini ve acısını haykırıyor. Yazılı, işitsel ve görsel medya araçlarının zevahiri kurtarmak namına yürüttüğü toplum mühendisliği projelerine ve duyguları deşarj operasyonlarına artık kanmıyor. Bütün dünya, insan fıtratına aykırı, sahih akıldan mahrum, duygusunu yitirmiş devlet yapılarından kurtulmak istiyor artık.
Toplumların yaşadığı kaosa birkaç bildik örnek verelim: Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan istatistiklere göre, Türkiye'de kadın cinayetlerinde 2002'den 2009'a kadar %1.400 oranında artış olmuştur. Türkiye'de her 4 çocuktan 1'i aile içi cinsel istismara uğramaktadır. 2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kişi sayısı 5 milyon 801 bin!
Komünist ideolojinin yıkılmasından sonra kendi başına kalan Kapitalist ideolojinin alternatifsiz olduğu, krizler sonucu tıkandığı durumlarda yine çözümü Kapitalizm içinde aramak gerektiği, toplumsal ve siyasal sorunların Kapitalist fikirler olan demokrasi, insan hakları, özgürlükler, liberal ekonomi gibi sözde değerlerin eksikliğinden kaynaklandığı vs... sürekli pompalanıyor.
Şu anda artık, gerçek anlamda ne bir devletlerarası düzen vardır, ne de böyle bir düzenin mevcut güçler tarafından kurulabileceğine dair bir emare vardır. Şimdiki durum, tek kelimeyle kaostur! Sayıca ve teçhizatça az bir direniş karşısında başarı kazanmaktan âciz kalan bir Amerika, parçalanmışlık ve ulus-devlet belâsından kurtulamamışlığın sonucu olarak bir türlü siyâsî-askerî bir birlik vasfı kazanamamış bir Avrupa ve bünyesindeki İngiltere ve Fransa, eski imparatorluk günlerinin özlemiyle kıvranan bir Rusya, Batılı şirketlerin istilası altında balon gibi şişen bir Çin... ne de bir başka güç, artık dünyayı düzene getiremez. Hepsi de sömürgeci olan bu devletlerden zulümleri ve eziyetleri kaldırmaları beklenemez. Suriye örneğinde açıkça görüldüğü gibi Birleşmiş Milletler'inden NATO'suna Arap Birliği'nden İslâm Konferansı Teşkilatı'na kadar... Sömürgeciliğin hizmetinde oldukları, mazluma karşı zâlimin tarafında bulundukları âşikâr olan tüm devletlerarası ve bölgesel kurumlara da hiçbir ümit bağlanamaz.
Dünyanın en kritik jeostratejik coğrafyasının kadîm sâkinleri ve sahipleri olan Müslümanlar, mahrum oldukları siyâsî liderliğe yine kavuştukları, yeniden ayağa kalktıkları, yeni bir çığır açtıkları an, hiç kuşkusuz insanlık Küfrün karanlıklardan İslâm'ın aydınlığa çıkacak, yepyeni bir dünya düzeninin temelleri atılacaktır.
Muhakkak ki İslam, hayatın tümünü kapsayan mükemmel çözümleriyle, tüm insanlığı küfrün karanlıklarından İslam'ın aydınlığına çıkaracak yegâne sahih ideolojidir. Hiçbir Müslüman bugün inkâr edemez. Müslümanların takıldığı nokta, günümüzde Kapitalist ideolojinin böylesine egemen, böylesine güçlü olduğu bir dünyada İslami ideolojinin yeni bir alternatif siyasi liderlik olarak ortaya çıkıp çıkamayacağı meselesidir. Yoksa İslam'ın eksiksiz, tastamam, kusursuz olduğu hususunda hiçbir sahih Müslümanın en ufak şüphesi yoktur.
Oysa hakikatte bu bir çelişkidir. Hem İslam'ın mükemmel olduğuna inanacağız, hem de bugün hayata hâkim olmaktan aciz kalacağına inanacağız. İşte bu çelişki, beraberinde Kapitalizm gibi İslam'a aykırı ideolojilere, demokrasi gibi fikirlere, uzlaşma gibi çözümlere teslim olma acziyetini doğurmuş, İslam Ümmeti'ni İslam'dan uzaklaştırıp İslam düşmanı sömürgecilerin kucağına sürüklemiştir. İşte bu acziyete, bu helake sürüklenişin kırılma noktalarından biri, Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)'in ifadesiyle Müslümanların kalkanı olan Hilâfet'in zamanın sömürgeci süper güçlerinin projeleri doğrultusunda 3 Mart 1924 günü Türkiye'de kaldırılmasıdır.
İşte Hizb-ut Tahrir sizlere sesleniyor, Ey Müslümanlar!
İslam'ın izzet ve azametini yeniden kuşanması, Müslümanların yeniden kuvvet ve heybete kavuşması, İslam Ümmeti'nin yeniden "insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet" konumuna ulaşması, ancak ve sadece İslami hayatı yeniden başlatmak üzere Raşidi Hilâfet Devleti'nin yeniden kurulmasıyla mümkündür.
Irak ve Afganistan direnişleriyle yenilmez sanılan kâfir orduları perişan edip rezil bir hezimete uğratan, Arap baharıyla korku duvarlarını yıkan, devrilmez sanılan diktatörleri deviren, hiçbir kınayıcının kınamasından sakınmaksızın her yerde hak sözü haykıran İslam Ümmeti, Hilafet'i Allah'ın izniyle kurmaya ehil ve muktedir olduğunu göstermiştir. Tüm kara propaganda kampanyalarına, zalim rejimlerin katliamlarına, zorba demokrasilerin tutuklama ve sindirme operasyonlarına, ekonomik ilerleme adı altında aldatma çabalarına, medya araçlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve kanaat önderlerinin sistem içi çözümlere teşvik eden saptırmalarına rağmen, Müslümanlar içerisinden geçtiğimiz bu zifiri gece karanlığını yırtacak şafağın aydınlık ışıltısını sabırsızlıkla beklemektedir. Ve Allah Subhânehu ve Tealâ şöyle buyurmuştur:
فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ "Cürüm işleyenlerden mutlaka intikam almışızdır. Zaten mü'minlere nusret (zafer) vermek de üzerimize bir hak (borç) olmuştur." [er-Rûm 47]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
H. 8 Rabi’-ul Âhir 1433
M. Perşembe, 01 Mart 2012