بسم الله الرحمن الرحيم
Sykes-Picot Rejimleri Egemen Değildir, Sömürgeci Güçlerin Atışmalarıdır! Raşidi Hilafet Devleti Bölge Halklarının Payandası Olacaktır
Bölgesel ulusal varlıklar, İslam Devletini yıkan, sonra bu varlıkların egemenliklerini söküp alan sömürgeci kâfir Batının eseridir. Ürdün devleti de bu varlıklardan biridir. Ürdün devletini İngiltere kurdu. Ürdün, Şam diyarının bedeninden söküp çıkarılmış zayıf politik fonksiyonel bir bileşendir. Nüfuz ve politik rekabet içindeki sömürgeci Batının plan ve emellerine uygun bir rol ve misyona sahiptir. Zımni anlaşma yahut da çıkar paylaşımı gereği sömürgeci İngiltere ve Amerika’ya sadık ya da bağımlıdır. Bu yüzden sömürgeci dış güçlerin inisiyatifinde kalmayı sürdürüyor.
Ürdün rejimini kuran İngiltere’dir. Bu yüzden İngiliz siyasi mutfağının temsilcisi konumundadır. İstihbarat ve güvenlik alanında, Yahudi varlığını korumada, hayatta kalmasını ve güvenliğini sağlamada Yahudi varlığının ikinci ortağıdır. Daha sonra Yahudi varlığını koruma hattına Amerika da dâhil oldu, hatta bu konuda İngiltere’yi geçti diyebiliriz. Öyle ki İngiltere’nin bölgedeki rolünün ABD lehine gerilediğini görüyoruz... Dolayısıyla Yahudi varlığını korumak, Ürdün rejiminin rol ve görevlerinden biridir. Bu konuda sömürgecilerin konsensüsü var.
Ürdün rejiminin bir diğer rolü de, İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanlarla özellikle de altmış yılı aşkın süredir entelektüel ve politik faaliyet yürüten Hizb-ut Tahrir ile mücadele ederek sömürgeci güçlerin uşaklığını yapmaktır. Bu yüzden rejim, Hizbin gençlerine baskı yaptı, onları terörize etti, ailelerini sindirdi, onlara saldırdı, hapsetti, Hizbin imajını lekelemeye çalıştı, darbe vurmak ve incitmek için sinsi planlar kurdu...
Amerika ve İngiltere, Ürdün’ün bu iki rolde istismar edilmesinde mutabıktır. Ancak ABD, Ürdün’deki İngiliz nüfuzunu sarsmak ve çeşitli yöntemler ile yerini almak için çalışmaktadır. Çoğunlukla askeri ve güvenlik alanında olmak üzere Ürdün rejimine cömertçe hayati yardımlar sağlamaktadır. Öte yandan Ürdün ekonomisi üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırıyor ve ekonomisini borca boğuyor. IMF aracılığıyla dayattığı sözde ekonomik reform programlarını gerektiğinde sokakları rejime karşı kışkırtmak için bir baskı aracı olarak kullanıyor. Amerika, geçen yüzyılın ellili yıllarından bu yana hegemonyasını sürdürmek, bölgedeki politikalarını ve komplolarını uygulamak için Haşimi ailesi için Doğu Ürdün Emirliğini kuran İngiliz nüfuzu ile rekabet etmektedir. Amerika’nın rejimle kurduğu sözde dostluk, terörle mücadeledeki sözde müttefiklik hatta askeri ittifak bile bu rekabetten beri değildir! Ülke kapıları ardına kadar Amerikan üslerine açık olsa da, Amerikalılar ülkede cirit atsa da, ortak askeri tatbikat ve eğitim düzenleseler de, eski Büyükelçi Alice Wells ülkeyi enine boyuna dolaşsa da, son olarak Henry Worster ABD’nin yeni ve en sıradışı Büyükelçisi olarak atanmış olsa da Ürdün rejimindeki kadim siyasi ortam hâlâ İngiltere’ye sadıktır. Amerika ile açıktan yüz yüze gelmekten sakınan, perde gerisinden (mücadele eden) Ürdün’deki siyasi ortam, İngiliz politikasına göre hareket etmektedir... Bazen de İngiliz siyasi nüfuzunun Amerika karşısında zayıf kalması nedeniyle Amerikan baskısının bir sonucu olarak ABD ile konsensüs sağlamaktadır. Ordunun yeniden yapılandırılması bunun örneğidir. Geçtiğimiz günlerde rejim, güvenlik, askeri ve ekonomik düzeyde üst düzey değişiklikler yaptı. Yapılan bu değişiklikler doğal değişiklikler değildi. Ordu yeniden yapılandırıldı. Genelkurmay Başkanının tayin teamüllerine aykırı olarak 25 Temmuz 2019’da yeni Genelkurmay Başkanı atandı. Kraliyet Divanında görevden almalar ve atamalar gerçekleşti. Genel istihbarat servisi yeniden yapılandırıldı... Tüm bunlar, düzenli prosedürler gibi görünüyordu. Ancak gerçek hiç de öyle değildi. Büyük olasılıkla bu adımlar, Amerikan baskısının bir sonucuydu. Çünkü Amerika, Ürdün’e müdahalesini kolaylaştırmak ve rejimi zayıflatmak için Ürdün’ün güvenlik ve istihbarat yeteneklerini zayıflatmak istiyordu! İngiltere, az önce belirttiğimiz gerçeklik nedeniyle tüm bu değişikliklere onay vermişti. Fakat her zamanki gibi perde gerisinden farklı yollarla Amerikan müdahalesine çözüm bulmak için çalışan İngiltere, rejimin kamuoyu önündeki imajını iyileştirmek için hemen işe koyuldu:
- 6 Ekim 2019’da öğretmenler krizini yatıştıran kısmi bir çözüm üretti... Bu bağlamda ordu personelinin maaşlarına zam yaptı. Kral, aşiretler ile görüştü ve vergi artışına gidilmeyeceğine dair söz verdi. Hükümet, memurların ve emeklilerin maaşlarını yeniden düzenledi, maaşlarına zam yaptı. Ancak halen IMF taleplerinden, bütçe açığından, yüzde 19,1’i aşan yüksek işsizlik oranından şikâyetçidir. Bir milyar dinardan fazla bütçe açığı var. Kamu borcu, GSYİH’nın yüzde 97’yi geçiyor... Bütün bunlar, rejimi zayıflatmak için Amerika’nın ordu üzerinde yaptığı baskıyı yok etmek içindi!
- Halkın sempatisini kazanmak için Yahudi varlığı ile ilişkilerde, bu ilişkilerin kötüleştiğini gösteren bazı basit formaliteler gerçekleştirdi. Düşman kabul etmek ve ilişkileri kesmek gibi Yahudilerle olan ilişkilerde halkın eski yönelimine uygun bazı adımlar attı. Bakura ve El Gamr arazilerinin kiralama sözleşmesinin sona ermesinden sonra düşük düzeyli ilişkilerden söz etti. Yerleşim yerlerinin meşruiyetini reddetti. Ürdün Vadisi’nin ilhakına karşı çıktı. Sızan Yahudilerin yargılanacağını, Batıdan gelen “tehlikeye” karşı El Kerame Kapısında manevralar yapılacağını kaydetti. Yahudi varlığı ile sanal bir savaş ortamı yarattı. Medyada, gaz anlaşması ile Vadi Aruba anlaşmasının iptal edileceği konuşuldu. Oysa bu anlaşma, rejimin gözünde stratejiktir, vazgeçilemez. Yahudi liderler Ürdün’le olan ilişkiyi paha biçilemez ve feda edilemez bir hazine olarak nitelendirdiler! Dolayısıyla bu adımlar, sözden öte geçmeyen, kar eriyip altındakilerin ortaya çıkana kadar rejimin imajını düzeltmeye yönelik eylemlerdir!
Yani bütün bu formaliteler, sokağın desteğini kazanma, salt istek değil de politik düzeye evirilebilecek herhangi bir hareketi sakinleştirme, ileride rejimin başına bela olacak herhangi bir siyasi tehdidin önünü alma girişimidir. Aylardır medya çevreleri, Amerika’nın saltanat yapısında, monarşi anayasasında, parlamenter hükümet düzeyinde bunun için hazırlık yaptığından bahsediyorlar...
İşte sömürgecilik ürünü varlıkların durumu budur. Sömürgeciler, bu varlıkları çıkarlarına hizmet etmek için sağa sola atıyorlar. Bunlar, egemenlikten yoksun varlıklardır, yöneticileri de hiçbir şeye sahip değiller! İnsanlar, İslam ve Müslümanların düşmanlarına sadık zorba rejimlerin yolsuzluğunu yakinen görüyorlar. Ama bu rejimleri değiştirmek için çalışmamaları talihsizliktir. İnsanlar, zül, zillet ve cezanın sadece zalimlere değil aynı zamanda zulme sessiz kalanlara da dokunacağını herhalde unutuyorlar ya da unutmuş gibi görünüyorlar.
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” [Enfal 25]
Kayda değerdir ki zulmün değişimi, kendi türünden bir değişimle olmaz. Ümmetin fedakârlık ve protestoları, zalimi başka bir zalimle ya da insan yapımı bir yasayı insan yapımı başka bir yasa ile değiştirerek ya da Müslüman ülkelerindeki Sykes Picot varlıklarını olduğu gibi bırakarak heder edilemez. Aksi takdirde ümmetin fedakârlık ve hareketliliği, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olur. Yanlış temel üzerine kurulu değişim, faydasız ve beyhudedir. Dahası kötülüktür, dünyada zillet, ahirette elim bir azaptır...
Ümmetin, doğru ve gerçek değişimin İslam’ın hayat, devlet ve toplumda uygulanmasıyla, İslam ülkelerinde birliğin yeniden sağlanmasıyla, Sykes Picot düzeninin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşeceğini fark etmesinin zamanı gelmiştir. Bunun yolu da Efendimiz Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmaktır. İşte Hizb-ut Tahrir, bu devletin kurulması için gerekli hazırlıkları ve düzenlemeleri yapmış, şeri delillerden türetilmiş bir anayasa taslağı belirlemiş, yönetim, ekonomi, eğitim, dış politika ve diğer hususlar hakkında programlar hazırlamıştır... Ümmeti amacında kendisiyle birlikte yürümeye, Allah’ın razı olduğu değişime önderlik etmek üzere siyasi bir liderlik edinmeye, hidayet üzerinde bilinçli bir şekilde hareket etmeye, dalalete düşmekten ya da istismara maruz kalmaktan kaçınmaya, Hilafet Devletini kurmaya, düşmanların nüfuzunu ve ucube Yahudi varlığını ortadan kaldırmaya, izzet ve şerifine yeniden kavuşmaya çağırıyor.
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً “Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.”[Nur 55]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
H. 29 Rabi’-ul Âhir 1441
M. Perşembe, 26 Aralık 2019