بسم الله الرحمن الرحيم
Müslümanlar, Hilafet Devletinin Yıkılışının 96. Yıldönümünde Neler Yaşadıklarının Farkındalar Mı?
H. 28 Receb 1342 M. 03 Mart 1924 yılında Arap ve Türk işbirlikçi hainlerin yardımıyla İngiltere öncülüğünde sömürgeci kâfirler, Hilafet Devletini yıktılar. Küfrün üvey oğlu, hain mücrim Mustafa Kemal, İslam ümmetinden habersiz bir şekilde Hilafet sisteminin ilelebet kaldırıldığını açıkladı. Bunun sonucunda Müslümanlar sayısız felaketler yaşadılar. En büyüğü de Allah’ın Şeriatının yeryüzünden yok olmasıdır. Allah’ın Şeriatının yerini kâfir Batının başlangıçta ülkemize zorla dayattığı küfür sistemleri aldı. Sonra Müslüman çocuklarından gardiyanlar ürettiler. Bunlar, küfür sistemlerinin bekçiliğini yaptılar. Kolladılar, davette bulunup savundular. Hatta İslam yönetime çağıranlarla mücadele ettiler.
Talihsizliklerin ikincisi de kâfir sömürgeciler tarafından Müslüman ülkelerinin işgalidir. İşgal sonrasında Müslümanların zenginliklerini yağmaladılar, ülkelerini parçaladılar. Parçalanan her bir toprak parçasına çıkarlarını gözeten, Müslüman evlatlarına enva çeşit azap tattıran ajanlar diktiler. Tek bir İslam bayrağı yerine her bir toprak parçasına ait bayraklar türettiler. Böylece bir Müslüman, diğer kardeşleri arasında yabancı biri haline geldi. Aralarına sınırlar ve setler çekildi. Diğer insanlara nazaran Müslümanlar, tek bir ümmet iken bayraklar, sloganlar ve sadakatler farklılaştı!
Bununla da yetinmeyen kâfirler, İslam ümmetinin bedenine zehirli büyük bir hançer sapladılar. Hilafetin yıkılışı sonrası İsra ve Miraç topraklarında Yahudiler için bir devlet bahşettiler. Bu Yahudi devletini koruyup kollamak, sınırlarının bekçiliğini yapmak, sevgi ve dostluk gösterisinde bulunmak üzere etrafını ajan ordusuyla ördüler. Ümmet arka arkaya yenilgi ve sahte savaşlara sürüklendi. İhanetleri yüzünden yeryüzünün en aşağılık ve en korkak yaratıkları yenilmez bir orduya dönüştü. Bu zilletten öte daha bir zillet var mıdır? Sonra felaket ve trajediler Müslümanların üzerine yağmur gibi yağdı. Müslümanlar, sömürgeci kâfir ülkeler arasında çatışmanın mahalli ve konusu haline geldiler. Kâfirler, akıtılmadık kan, çiğnenmedik onur ve yağmalanmadık servet bırakmadılar. Müslüman ülkelerin her bir parçası Filistin’e dönüştüler. Tıpkı Filistin toprakları gibi oralarda da oluk oluk kan akıttılar. Keşmir, Burma, Bosna-Hersek, Kosova, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Kırım, Kafkasya, Doğu Türkistan, Sudan, Somali ve diğer birçok Müslüman ülkeler kan gölüne dönüştü. Celil Sahâbî Hanzala’nın şu sözleri, Hilafetin yıkılışıyla birlikte Müslümanların düştüğü durumu ne güzel betimlemektedir:
“İnsanların düştüğü duruma şaşırıyorum, adeta Hilafetin ortadan kalkmasını arzuluyorlar. Eğer Hilafet yok olursa, hayır da yok olur, sonra zillet ve zülle karşılaşırlar.”
Ey Müslümanlar!
İşte Hilafetin yokluğunda durumunuz budur. Zillet ve aşağılanma, katliam ve göç. Her yerde Müslümanlar, mustazaf ve zillet durumundalar. Bugün Müslümanların kanları ve onurları, dünyada sudan ucuzdur. Amerika, silah denemesini Müslüman ülkelerde yapıyor. Koruyacak, savunacak kalkanları olmadığı için Müslüman kanlar heder ediliyor. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
الإمام جُنة يقاتل من ورائه ويُتقى به“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” İşte Hilafetin yokluğunda durumunuz budur. Peki, Hilafet Devletinin varlığında durumunuz nasıldı?
Siz, yeryüzünün efendisi ve dünya halkının en izzetlisi idiniz. Siz, Peygamber ve Rasûllerin sonuncusu Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetisiniz. Siz, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’intavsiyesi üzerinde yürüyerek yeryüzünün Doğu ve Batısını fetheden, Arap ve acemleri dize getiren, zalimlerin tahtını sallayan komutan ve Raşit Halifelerin torunlarısınız. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in tavsiyesi şöyledir:
لا تخونوا ولا تَغُلُّوا، ولا تَغدِروا ولا تُمَثِّلوا، ولا تقتلوا طفلاً صغيرًا، ولا شيخًا كبيرًا، ولا امرأة، ولا تَعقِروا نخلاً ولا تحرقوه، ولا تقطعوا شجرة مُثمِرة، ولا تذبحوا شاةً ولا بقرة ولا بعيرًا إلا لمأكلة، وسوف تمرون بأقوام قد فرَّغوا أنفسَهم في الصوامع، فدَعُوهم وما فرَّغوا أنفسهم له“İhanet etmeyin, aldatmayın ve gadr yapmayın. Düşman askerinin kulak, burun ve diğer uzuvlarını kesmeyin. Küçük çocukları, yaşlı ihtiyarları ve kadınlarıöldürmeyin. Meyve ağaçlarını kesmeyin ve yakmayın. Askerin gıda ihtiyacı dışında koyun, sığır ve deve kesmeyin ve öldürmeyin. Yolda karşınıza çıkan kilise ve mabetlere dokunmayın.” İslam’ın girdiği her tarafa adalet ve hayrı yaydılar. Siz, Hilafetin varlığında dünyanın efendisi ve yeryüzü halkının en izzetlisi idiniz. Hatırlayın, Müslümanların Halifesi Harun Reşid’in Müslümanlar ile ahdini bozan Bizans kralına verdiği cevabı. “Müminlerin Emiri Harun Reşit’ten Bizans köpeği Nikoforos´a! Ey kâfir kadının oğlu! Senin mektubunu okudum. Cevabını dinlemeyeceksin, bizzat göreceksin vesselam.” Siz, Hilafetin varlığında dünyanın efendisi ve yeryüzü halkının en izzetlisi idiniz. Müslümanların Halifesi Mutasım, bir kadının feryadını işitince yardım için bütün orduları seferber etmiştir. Siz, Hilafetin varlığında dünyanın efendisi ve yeryüzünün en izzetlisi idiniz. Fatih Sultan Mehmet gibi bir komutanınız vardı. O ki Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kostantiniyye’nin fethi müjdesine nail olmuştur:
نعم الأمير أميرها ونعم الجيش جيشها“Emiri ne güzel emir, ordusu da ne güzel ordudur.”Siz, dünyanın efendisi ve yeryüzü halkının en izzetlisi idiniz. Tarih sayfaları Allah’ın Şeriatı ile hükmeden, fetih ve cihat meydanlarında Allah’ın Kitabı ile komuta eden Halifelerin varlığını yazmıştır. Onlar ki sizin için parlak bir tarih geride bıraktılar. Tarih sayfaları, liderlik, hizmet, ilim ve medeniyet alanlarındaki başarılarıyla doludur. İslam toprakları, liderler, ilim adamları, adalet ve iyilik yuvalarıydı. Avrupa karanlıklarda yaşarken, birbirlerini katlederken Müslüman ve Gayrimüslimler Hilafetin gölgesi altında İslam’ın adalet ve rahmetinden nimetleniyorlardı. Avrupalıların zulmünden kaçanlar, Müslümanlara sığınıyor, İslam yönetimi altındaki Hilafet topraklarında Müslümanlar arasında güvenlik, emniyet, refah ve iyiliğin tadına varıyorlardı!
Ey Müslümanlar!
İşte geçmişiniz böyleydi. Bu geçmiş, uzak bir geçmiş değil. Ecdadınızın taşıdığı ve Allah’ın sizi izzetlendirdiği İslam, bugün hâlâ elinizde mevcut. Hakkıyla taşımayı bekliyor. Eğer Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya icabet ederseniz, bilin ki Allah Subhânehu ve Teâlâ size yardım sözü vermiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ“Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”[Mümin 51] Haydi Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurarak İslami hayatı başlatmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın. Hilafet, hakkın devletidir. İsmiyle ve cismiyle gerçekten hakka hidayet eder. Hilafette egemenlik Allah’ın Şeriatına, otorite de Müslümanlara aittir. Zorla ve zorbalıkla değil, rıza ve gönül rahatlığıyla Halifeye biat edeceklerdir. Halife de Allah’ın Kitabı ve Nübüvvet metodu Rasûl’ün Sünnetiyle onlara liderlik edecektir.
هَـذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ“Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.” [Ali İmran 138]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
H. 24 Raceb 1438
M. Cuma, 21 Nisan 2017