- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Konferansın dördüncü konuşması
‘‘Müslüman Gençlik… Gerçek Değişimin Öncüleri’’ Gençlik En İyi Fırsattır
Gençlik devletler, sistemler ve toplumlar için çok eski zamanlardan, günümüze dek önemli bir konu olmuştur ve öyle de olmaya devam edecektir. Zira bu yaş dönemindeki fiziksel ve zihinsel gelişme; bu grubu aktiflik, canlılık, üreticilik, fazilet, liderlik, coşkunluk, dayanıklılık, fedakârlık, özveri ve kalkınma gibi birçok güzel niteliklere en açık en hazır olan grup kılmaktadır.
İçinde bulunduğumuz kültürel küreselleşmede en çok göze çarpanın; birçok insanın zihninde "genç" kelimesiyle en çok bedensel zevklerin tatmin edilmesi, eğlence düşkünlüğü, şakalaşmanın ve geç saatlere kadar uyumamanın (veya zaman harcamak) bağdaştırılmasıdır. Bunun yansımalarını farklı spor ve sanat zevklerinde görüyoruz. Ve hayatın bu dönemini Coca Cola şirketi reklam kampanyasının şu sloganında özetlemiştir: "Anın Tadını Çıkar". Bu dev şirket sadece bu sloganı üretmekle kalmadı, aynı zamanda 'Coca-Cola' yazısını belirli bir tasarımla sundu: şişenin dış görünüşü için kendine has bir kırmızı daire ve bu ürünün reklamını yapan bir tabur ünlü tuttu. Dünya çapında Coca Cola'nın medya kampanyası; kendi değerleriyle birlikte insanın kâinat ve hayatla ilişkisi hakkındaki Batılı hayat felsefesini sadece bir kaç saniyelik mesajının içine sıkıştırmıştır.
Medya alıcı tarafı uyuşturup verilen mesaja teslim olmasını, ona uymasını ve açıktan veya gizliden verilen her türlü mesajın içeriğini kabul etmesini sağlıyor. İslam beldelerindeki toplumlar geçmişte ilerleyici ve üreten toplumlarken artık zayıf birer tüketim toplumu oldular. Sorun sadece tüketim kültürü olmakla kalmayıp devletlerin yozlaşmasına ve kimlik erozyonuna kadar uzanmakta. Arap televizyonları en başından beri Batılı kültürü konuşmasında, giyiminde ve genel olarak zevklerinde nitelendirmiş genç insanı kalkınmış, dengeli ve mutlu bireyin temsilcisi olarak tasvir etmiştir. Bununla birlikte İslam'a bağlı olan genci, dengesiz ve kasvetli şahsiyet olarak tasvir etmiştir. Yolunu aydınlatan Şeri hükümlerin çerçevesinde düşünen, ilişkiler kuran, üreten, çalışan genç bir Müslümanın kültürü ile ‘‘Anın Tadını Çıkar’’ sloganı üzere anı yaşayan ve mutluluğu kısa anlara hapsetmiş bedensel zevk ve tatmin peşindeki gençlik arasındaki farkı görmezden gelen habis medyanın tutumudur bu. Ancak bize, İslam dünyasına, zorla batı kültürü ve globalizim fikri empoze ediliyor. Kendi ideolojimizden, İslamdan, başka ideolojilerin hayat hakkındaki mefhumları bize dayatılmaya çalışılıyor. Akidemize ve hayata bakış açımıza ters olmasına rağmen, kendi toplumlarımızda kullandığımız, üzerine çalışıp yoğunlaştığımız mefhumlar kendi mefhumları olsun istiyorlar.
Medya, gençliği anlık mutlulukların, zevklerin peşinde koşan bir yaş grubuymuş gibi resmederken, diğer taraftan ise haddinden fazlasıyla gençliğin işsizlik gibi, boş zamanını değerlendirememesi gibi, depresyon gibi problemlerinden hayıflanır. Gençleri olumsuz suç, uyuşturucu, fesat ve yozlaşmış ahlak görselleriyle çepeçevre kuşatır, bu davranışlara ve olumsuz örneklere odaklanır, nihayetinde bunlar gençliğe mal edilen sabit bir fikre dönüşüp onların sefaletini daha da artırır. Kesinlikle medya, gençlere ümit verecek ve hayatın bu döneminin başarı, ilerleme ve kalkınma dönemi olduğunu gösterecek olumlu bir resim yerleştirme çabasına girmez. Zira bu medya; Ümmeti kalkındırmak için çalışmaz.
Kerime Kardeşlerim…
Ulaşım ve iletişim yollarının gelişmekte olduğu günümüz dünyasında, para ve nüfüz sahibi olanların fikirlerini yayma imkânları çok arttı. Televizyon, radyo, yazılı medya dünyanın bir ucundan diğer ucuna, her tarafında hiçbir engele takılmaksızın yayın yapıyor. Böylece her eve giriyor, sesi her yerde yankılanıyor, her göze de göstermek istediğini gösteriyor. Bu tarz medya organları, yayınlarıyla gençliğin düşünmesini engellemek için çalışıyor. Bu medya insanların güncel problemlerini ciddi, tarafsız ve objektif bir şekilde sunmaz, eğer sunuyorsa da o medya kuruluşlarının patronlarının belli başlı hedefleri için kontrol ve bilgileri dâhilinde sunar.
Bu medya kayda değer hiçbir hedef sunmaz, olumsuz etki bırakmaktan başka işe yaramayaz, ancak insanların içgüdülerini tahrik eder, duyguları galeyana getirir. Yerel, kıtalar arası ve uluslararası futbol maçları üzerinden yürütülen sistematik oyalama hız kesmeden devam ediyor. Bir maç veya yarışma bittiğinde arkasından bir başkası başlar. Futbola bağlanmaktan kurtulan biri varsa, o da zamanını boşa harcayacağı güreş gibi, araba yarışları gibi, başka sporla karşılaşır. Sanki kardeşlik bağlarımız futbolla sınırlıymış gibi, Kamerun’daki, Fildişi’ndeki kardeşlerimiz hakkında Afrika kupasıyla ilgili olmadığı müddetçe hiçbir şey duymuyoruz!
Futbola ilgi duymayana da dünyayı keşfedilmemiş; şarkıcılık, ressamlık, modellik veya oyunculuk yeteneği ile fethetmesi gerektiği söyleniyor. Bu yolda gencin zamanını ve parasını harcaması tabi ki de sonuna kadar serbest. Onun bu boş işlerin peşinde koşmasını, yeteneklerini keşfetmesi için teşvik ediyorlar ki böylece bu bedhah işlerin peşinde zamanını yiyip bitirsin. Öte yandan sanatsal yetenek keşfetmek için düzenlenen televizyon programları, yarışmalar ve aktiviteler, bilimsel alanda gerçekten yetenekli olan, araştırma yapanların ve icatlar çıkaranların beklentilerini karşılamıyor. Bir yandan medya gençliği uyuştururken, diğer yandan da yetenekli bilim adamları beyin göçleri ile beklentilerini karşılayamamış ülkelerini terk ediyorlar. Medya İslam ülkelerindeki toplumların toplum algısını bozdu, hakikatin çehresini değiştirdi ve gençlerin zevklerini yozlaştırdı, bir yandan da bu toplumun hakikatine aykırı bir imaj yansıttı.
Buna göre kadın narsist ve şımarık, yüzünü boyamaktan, modadan ve yemek programlarından başka bir şeyden anlamaz; erkek bencil ve hayalperest bir şekilde aynı anda birden fazla ilişki içinde; sosyal ilişkiler ise para, menfaat ve sahte duygular üzerine kuruludur... Burada Ebu’l Ferec el-İsfehani’nin İslam’ın ilk dönemlerini ve Altın çağını çarpıtan “Şarkılar kitabı” isimli şiir ve konuşmalar kitabı aklıma geliyor. O kitapta çizdiği İslam medeniyeti resmini bakirelere, saraylara ve kralların zenginliklerine indirgeyip tüm dünyanın gözlerini ve kulaklarını şenlendirmişti! Müslüman toplum eğlencenin galip geldiği ve heva ve hevesin hâkim olduğu tembel bir toplum olarak tasvir etmiştir. Anı yaşayan ‘‘Anın Tadını Çıkaran’’ bir toplum olarak resmetmişti. Şunu da göz önünde bulundurmamız lazım: Bu kitabın ilk baskısı Batı'da yayınlanmıştır. Oryantalistler bu kitaba çok ilgi duymuşlar ve kitabı araştırıp kendi amaçları gereğince değerini yükseltmek için bir ordu yorumcu ve araştırmacı tutmuşlardı.
Bugünün dünyasında devlet, medyanın görevini yapabilmesi için gerekli desteği sağlamakta son derece önemli ve merkezi bir rol üstlenmektedir. Özel medya kuruluşlarına işlerini yapabilmeleri için izin veren ve ahlaki ve etik destek veren devlettir. Devletin kendi mülkiyetinde bulunmayan tüm medya kuruluşları ve destek üsleri için bu böyledir. Başka bir değişle, beldelerimizdeki gençlerimiz, kendi hayata bakış açımıza zıt mefhumları aşılamayı hedefleyen sistematik bir saldırıya maruz kalmaktalar.
Kendi gençliğimizin, kendi çocuklarımızın mücadelelerimize ve emeklerimize değer vermemelerine neden oluyorlar. Bu büyük değişim sürecinde, 'yeşil hayrı' başlatan Tunus'taki ilk kıvılcımda, Ümmetin mübarek devrimlerinde, meyvelerini vermeye başlamış çabalarımızdır bunlar.
Bu entelektüel düzenin arkasında duranlar sömürgeci devletler ve küreselleşmenin bekçileridir ve onu maddi ve manevi olarak destekliyorlar. Onların fikirlerini benimsemiş ve onların çizdiği yolda yürüyen özel televizyon kanallarının ve başka medyanın sahipleri, bu saldırıya önayak olanlardır. Onlarla aynı safta yer alanlar ve hatta önüne geçenler ise İslam beldelerindeki yönetici sınıftır. Onlar da aynı metodolojiyi ve fikirleri benimsemiş ve bugün şahit olduğumuz yozlaşmış ve çürük kültürü yayanlara fırsat vermekteler.
Medyanın hep tekrarladığı mesaj şu: ‘‘rahat koltuğundan kalkma, kendini bize bırak... Televizyonun karşısında rahat rahat koltuğundan spor, yemek programları veya tartışmalar izleyebilirken niye harekete geçesin ki? Rahat rahat koltuğunda televizyon izleyebilirken ve sosyal medyada gezebilirken neden yerinden kalkıp siyasi faaliyete geçip olaylara dâhil olasın ki?’’ Medya adeta gençliğe gerçek değişimin öncüleri olmamalarını emrediyor. Yerine boş heveslerin peşinde hayatının en güzel yıllarını heba etmesini istiyor ve sanki gençliği elinden hiçbir şey gelmeyen bir kitleymiş gibi göstererek gençliğin sorumluluklar üstlenmesini engellemek istiyor.
Kıymetli kardeşlerim…
Çocukları disiplin verilmeden ve kontrolsüz bir şekilde akıllı telefonlar ve oyunlar yetiştirirse, yaptıklarında ve davranışlarında sınır tanımayan gençlere dönüşmelerinde ve toplumdaki ailelerin yaşadığı facialara şaşmamak gerekir. Tabi Rabbimizin rahmet edip hayra ilettikleri hariç. Geçmişte gençliğimizi, yaşlılık gelmeden gençliğin değerini, hastalık gelmeden sağlığın değerinin bilmek üzere yetiştirirdik. Gençliğe yüksek hedeflere ulaşmak için çabalayıp mücadele etmelerini öğütlerdik. Eskiden gençliği İslami anlamda gelişecek, ilmini artıracak, kişisel özelliklerini artıracak, ahlaki olarak gelişilecek dönem olarak görürdük, şimdi ise gençliği sadece ölüm yolunda giderken bir durak olarak görüyoruz. Gençliğin bedeni var ancak ruhu ve duyguları yok oldu. Onu şereflendiren öz benliğinden uzak kaldı. Hani şair diyor ya: “Bir kavim var ki, kendi öldü ancak değerleri ölmedi. Bir kavim var ki, hayatta, ama ölülerin arasında.”
Medya organları iki ucu keskin bir kılıç gibidir. Bir ucuyla insana ufuklar açarak dünya ile iletişime geçmesini, ilerlemesini ve faydalanmasını sağlarken diğer ucuyla da insanın düşüncelerini ifsat edip onun en aşırı fikirleri ve en kötü düşünceleri bir sünger gibi çekmesine neden olur. Rüzgarın önünde savrulan yaprağa dönüştürür insanı.
Bu saldırılara karşılık verebilmek için İslam’ın bu yaş grubu hakkındaki görüş ve fikirlerini tekrar araştırmalı ve anlamaya çalışmalıyız. Onlar hakkında İslam özel hükümler koymuş mu? Onlara özel bir mevki tayin etmiş mi?
Medyanın, Müslüman gençliği bozmak için yaptığı bu baskılara karşılık vermek için medyaya aynı güçte ve şiddette karşılık verilmelidir. Hayat ile dini birbirinden ayıran ideolojiyi reddeden bir medya kurulmalıdır. Hayat ile dini birbirinden ayıran ideolojiyi reddeden bir medya kurulmalıdır. Kapsamlı bir nizam çerçevesinde işleyen ve Müslümanların problemlerini şeri hüküm çerçevesinde çözen bir medya kurulmalıdır. Bu medya kirliliğine belirli grupları hedef alan ve bundan dolayı toplum üzerinde etkisi olmayan birkaç İslami medya kuruluşu ile karşı koyulamaz. Toplumda, toplumun meselelerini olması gerektiği gibi çözecek ve ümmetin akidesine kültürüne uygun medya oluşturacak köklü bir değişime gidilmelidir. Bu iş zor görünebilir ama işimizi kolaylaştıran İslam’ın Müslümanların hayatlarına kök salmış olmasıdır. Bu medya fikri ve duygusal boşluktan mustarip, gerçeklere karşı ayaklanan ve değişime susamış bir gençliği bereketli, üzerinde yeşerebileceği topraklar olarak buldu.
Ancak gençliğe hiçbir yere gitmeyecek kendi yörüngesine sıkışmış bir devrim verdi… Hedefi olmayan bir devrim verdi. Öyleyse hedef noktasına yoğunlaşmalıyız böylece işleri düzene koyabilelim. Onun için düşüncenin canlandırılması, İslami kimliğin güçlendirilmesi ve Allah’a kulluğun anlaşılması çok önemli.
Öyleyse haydi sözlerin en güzeli zikrullahı haykıralım ki her yerde yankılansın. SubhanAllahu Velhamdulillahi Velailaheİllallahu VAllahuEkber.
وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌعِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır. [Kehf 46]
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ * وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah’a da hamd olsun! [Saffat 180-2]
Huda Muhammed (Ummu Yahya)