- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İngiltere Konferans Konuşması
Müslüman Gençlik… Gerçek Değişimin Öncüleri PREVENT : İngiltere Hükümetinin Müslüman Çocukları “İslamsızlaştırma” Stratejisi
Kardeşlerim, size salatalık çizen ve ismini yanlış telaffuz eden dört yaşındaki bir çocuğun radikalleşme ile mücadele programına tabi tutulduğunu söylesem, herhalde beni kibarca akıl hastası olmakla suçlardınız. Ne var ki biz, İngiltere’de 2016 yılında yaşıyoruz. Ve içinde bulunduğumuz şu zamanda sözü geçen bu çocuk, birilerini önlem almaya itecek kadar tedirgin edebiliyor. - “İngiliz Hükümetinin PREVENT Stratejisine Hoşgeldiniz
Hükümetin terörle mücadele stratejisine maruz kalan diğer bazı Müslüman çocuklar hakkında da, müsaade ederseniz, burada esefle kısaca bahsedeyim:
- Filistin’e destek rozeti takan 15 yaşındaki bir çocuk, okulun gözetimi yanı sıra polis tarafından da sorgulanmıştır.
- Fransızca dersinde “ekoterör”sözcüğünü kullanan 14 yaşındaki bir çocuk, çocuk koruma görevlisi tarafından sorguya çekilmiştir.
- Okulda bir ibadethane olmadığı için yetkililere şikâyette bulunan 10 yaşındaki bir çocuk, ilköğretim okulu tarafından aşırılık şüphesiyle polise ihbar edilmiştir.
- Tatil dönüşü başörtüsüyle okula giden bir kız öğrenci, öğretmenlerinde endişeye neden olmuş ve radikalleşme ile mücadele programına sevk edilmiştir.
- Okulda bir müzik aletini çalmak istemeyen bir çocuk da, aşırılık kaygılarıyla aynı programa gönderilmiştir.
Bu çocuklar, PREVENT programına yollanan yüzlerce çocuktan sadece bir kaçıdır.
Kardeşlerim, İngiliz hükümeti bir süredir İngiltere’deki Müslüman gençliğe terörle mücadele gözüyle bakıyor. Bu bizde yeterince endişe uyandırmıyormuş gibi, şimdi bir de PREVENT GÖREVİ ile mücadele etmek zorundayız. Söz konusu PREVENT GÖREVİ, İslam’ın en temel şartlarını yerine getirmek arzularından dolayı Müslüman çocukların gözlenmesinin ve cezalandırılmasının önünü açmıştır. İşte salatalık veya ketıl bombası olarak tanınmış vakalarda olduğu gibi.
Mevcut verilerin de kanıtladığı gibi PREVENT, doğrudan çocuk ve gençlerimizi hedef almaktadır ve Müslüman topluluğa sorunlu ve şüpheli muamelesi yapan bir dizi önlemlerden bir tanesidir.
2004’te İçişleri Bakanlığı’ndan sızan “Müslüman Gençler ve Aşırılık”başlıklı bir rapora göre, hükümet, kapsamlı terörle mücadele stratejisinin “MÜCADELE” sinin bir parçası olarak Müslüman gençliğe odaklanmayı taahhüt etmiştir. Rapor, özellikle gençlik üzerinde durmaktadır ve tam anlamıyla Müslüman topluluk içinde toplum mühendisliği olduğu ortadadır. Raporda devlet destekli gençlik programlarında itinayla seçilmiş hoca ve imamlara ait belirli görüşlerin daha çok duyurulmasının yollarından, İngiliz Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile İngiltere'deki Müslüman gençleri yurt dışındaki Müslüman gençlerle irtibata geçirip, devlet onaylı İslami söylemlere olanak sağlanmasından bahsetmektedir.
Şimdi 12 yıl sonra, aynı terörle mücadele bahanesiyle bu sefer devlet yaptırımı PREVENT stratejisi üzerinden gençlerimiz yasal bir şekilde izlenmekte ve müdahaleye maruz kalmaktadır. PREVENT politikası birkaç yıldır yürürlükte olmasına rağmen, ancak geçen yıl yasalaşan CTS Yasası’nın (Terörle Mücadele yasası) ardından okul ve kolej öğretmenleri, üniversite hocaları, kreş çalışanları, doktorlar, hemşireler de dâhil olmak üzere kamu sektörü çalışanları için yasal bağlayıcı bir görev haline gelmiştir. Bu kimseler, kanunen PREVENT GÖREVİ ile yükümlüdür. Programın kamuoyuna açıklanan amacı ise;
“İnsanların terörist olmasını veya terörü desteklemesini” önlemektir ve bu önlem, hükümetin “şiddet içermeyen aşırıcılık”dediğini de kapsamaktadır.
Doğal olarak biz de, nasıl olur da bu kanuna göre bir öğretmen, kreş çalışanı veya doktor, salatalık resmi çizen dört yaşındaki bir çocuğun ileride terörist olacağı ve 'aşırıcılıktan kurtarılmaya' muhtaçtır kanaatine varır, diye sormak zorunda kalıyoruz. Hakikaten de PREVENT belirli bir fikirden, bir teoriden doğmuştur. Tüm Avrupa ve ABD'deki benzeri terörle mücadele politikalarının temelinde yatan bir fikirden türemiştir. Ve temel anlatısı da şöyledir:
Bir kişi (yetişkin veya çocuk), şiddet içermeyen belirli düşünce ve görüşlere sahiptir. Bu fikirlerinden dolayı onun aşırıcı olduğu kabul edilir. Bu fikir o kişiyi daha sonra şiddet içeren veya şiddeti destekleyen bir yola iter.
İşte bu anlatı sürekli olarak siyasetçilerin "Taşıma Bandı" teorisi diye adlandırdığı ve hükümet destekli kuruluşların ve ana akım medyanın bolca başvurduğu basmakalıp sözü olmuştur. Fakat kardeşlerim, terör uzmanları dâhil, tüm dünyadaki akademisyenler bu anlatıyı enine boyuna çürütmüştür. YİNE DE, buna rağmen, bu teori daha önce verdiğim örneklerde olduğu gibi, çocuklarımızı suçlu ilan etmeyi amaçlayan politikaların temelini oluşturmaya devam etmektedir. PREVENT; eski emniyet amiri Dal Babu gibi birçok önemli kişilerce "zehirli damga" olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca daha geçenlerde bu stratejinin kaldırılması için önerge sunan Ulusal Öğretmenler Birliği'nce de "temelden defolu" olarak tarif edilmiştir.
Genç çocukların aslında güvenmeleri gereken kişiler tarafından ispiyonlanması, PREVENT işlemeye koyulduktan sonra daha çok sayıda ve daha belirgin bir hal almıştır. Dönüp baktığınızda, PREVENT GÖREVİ ile yükümlü kılınan kişilerin, aslında zaten kendilerince önyargıları olan, devletten aşırıcılığı gözlemleme eğitimi almış kişiler olduğunu görüyorsunuz. Hepsi bir yana, bu insanlar İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz görüşlerin hâkim olduğu bir dönemde yaşıyorlar. Helal kesim, kadın erkek ayrımı, başörtüsü ve peçe, eşcinselliğin haram oluşu gibi temel İslami görüşlerin ve uygulamaların sadece medya tarafından değil, Başbakan gibi üst düzey siyasetçiler tarafından "aşırıcılık" olarak yaftalandığı bir dönemde yaşıyorlar.
Ayrıca aşırılık fikri, sürekli terörün ön habercisi olarak gösterilmektedir. Bu nedenle sık sık uğraşmak zorunda kaldığımız şey; PREVENT (önleme) ZİHNİYET’dir. İşte siyasetin oluşturmak istediği zihniyet budur. İşte siyasetin oluşturmak istediği zihniyet budur. Onun için Müslüman çocukların en ufak bir İslami kimlik göstergesinden dolayı muhtemel radikaller olarak tanımlanması ve hükümetin 'radikallikten iyileştirme' veya daha isabetli olanı, “İslamsızlaştırma" programına (CHANNEL) yollanması şaşırtıcı değildir.
Gerçekte ağın bu kadar müphem ve geniş şekilde atılması o kadar saçma ki... Örnek olarak Londra kentlerinden sadece birinin hazırladığı risk altındaki çocukları tespit etme kılavuzuna bakmanızı öneririm.
Açıktır ki bacılarım, PREVENT politikası sadece şiddet ve terörle ilgili değildir ve bu yüzden bu politika, eylem kapsamını “şiddet içermeyen aşırılığa”doğru genişletiyor. Bu politikanın kendi kullandığı ifadelerle; “Terörün ideolojik boyutta tartışılmasına yer verilmeyecek.” PREVENT politikası, fikirler, inandığımız İslami değerler ve İslam’ı nasıl anladığımız ile ilgilidir. Başbakan bunu geçen Mayıs’ta yaptığı konuşmada açıklamıştır:
“Vatandaşlarımıza, kanunlara uyduğunuz müddetçe size dokunmayacağız diyerek, çok uzun süredir pasif hoşgörülü bir toplum olduk. Bu, sık sık biz farklı değerler arasında tarafsız durduk anlamına gelmektedir. Bu çoğu zaman farklı değerler arasında tarafsız kaldığımız anlamına gelmektedir."
PREVENT gibi politikalarla bizden istenen ve kabul etmediğimiz taktirde zorla diretilen, İslam'ın devlet onaylı versiyonunu, devlet onaylı düşünme tarzını kabul etmemizdir. O kadar ki devletin en önde gelen Emniyet Müdürlerinden Sir Peter Fahy bile mevcut yaklaşımı "Düşünce Polisliği" olarak nitelendirmiştir. Gelin hükümetin tüm politika yönergelerinde kullanılan aşırılık tanımına bir göz atalım:
“Temel İngiliz değerlerine - demokrasi, hukukun üstünlüğü, ferdî hürriyet ve karşılıklı saygı ve farklı dinler ve inançlara hoşgörü dâhil olmak üzere - sözlü veya fiilen muhalefet etmek. Ayrıca aşırılık tanımımıza bu ülkede veya denizaşırı ülkelerde silahlı kuvvetler mensuplarımıza yönelik ölüm çağrıları da dâhildir.”
PREVENT'e karşı çıkan birçok kişi, bu AŞIRILIK tanımının çok muğlak olduğunu söylemiştir. Zira tüm İngiliz değerleri kanunda yer almadığından, burada yaşayan her çeşit insan için herhangi bir şey ve her şey olabilmektedir. Kardeşlerim, gelin bu tanım üzerinde biraz duralım. İslam dini açısından bakıldığında, aşırılık tanımı muğlak olmanın tersine, gayet sarihtir.
Sadece Demokrasi ve ferdî hürriyetten bahsedilmesini ele alacak olsak dahi; Müslümanlar olarak bizler, ALLAH Subhânehu ve Teâlâ’nın, EL-MÂLİK, EL-HAKEM, EL-HAKÎM, EL-RAKÎB, EL-BÂİS gibi isimleri ve sıfatları ancak RABB'imize has kabul ederiz ve çocuklarımıza böyle öğretiriz. Müslümanlar olarak biz ALLAH Subhânehu ve Teâlâ’nın kanun koyucu olduğuna ve kıyamet günü yaptığımız her şeyden dolayı o yegâne hüküm vericiye hesap vereceğimize iman etmişiz. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verenin Allah Subhânehu ve Teâlâ olduğuna ve bu standartların değişmez ve daimi olduğuna iman etmişiz. Bunlar, ister İslami kıyafetle, kadın erkek ilişkileriyle veya tarihimize bakış açımızla alakalı olsun, ister Ümmete sevgi ve bağlılığımızla alakalı olsun veya İslam'ın demokrasiye alternatif olan eşsiz bir yönetim nizamına sahip olması hakikati olsun; biz çocuklarımıza bu değerleri ve standartları öğreteceğiz.
İşte bizim bu değerlerimiz, hükümetin “İngiliz değerleri”olarak verdiği tanımla örtüşmüyor. Ve hükümetin açıkladığı bu değerlere muhalefet etmek de aşırılıktır. Bu nedenle temel inançlarımız, aslında bir kişinin davranışlarını/ahlakını yüceltir ve toplumları zulüm ve karanlıktan kurtarır. Bu temel inançlar ise daima aşırılık olarak tanımlanıyor. Sonra da bu aşırılığın şiddete yol açabileceği iddia ediliyor. Bunun sonucunda da İslam, topluma kabul edilemez olarak sunuluyor ki laiklik şablonuna uyacak şekilde değiştirilsin ve reform edilsin.
Çocuklarımıza olan etkileri ise korkunçtur.
Prevent (önleme) politikası, yetişme çağındaki Müslüman genci siyasi fikrini beyan etmekten korkutmuştur. Müslüman kızı erkeklerden ayrı durmayı talep etmekten korkutmuştur. Müslüman ailelere de, yetkililerin müdahalesinden çocuklarını korumanın tek yolunun İslami görüş ve uygulamalarını sergilememek olduğu hissiyatını vermiştir. Peki dini anlayış ve uygulama yöntemimizi reforme etmeyi amaçlayan böyle zorlayıcı önlemleri kabul edecek miyiz?
Peki, kardeşlerim, bu konuda ne yapacağız?
Gelecek Müslüman nesillerden biz sorumluyuz. Ve biz bu görevin üstesinden gelmek zorundayız. Ona karşı koyarak ve karşısında durarak elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Çocuklarımızı, böyle baskılar karşısında korkmayan güçlü ve kendinden emin Müslümanlar olarak yetiştirmeliyiz. Evet, söylemesi kolay... Bunu kesinlikle kabul ediyorum. Size Allah'ın izniyle bu zorlukların üstesinden gelebileceğimiz bazı temel prensipleri açıklayabilirim.
Birincisi: Kardeşlerim, dinimiz bize müminler olarak birlik ve beraberliği emrediyor. ALLAH Subhânehu ve Teâlâ bizlerin birbirimizin velisi olduğunu söylüyor. Onun için kenetlenmeliyiz, omuz omuza vermeliyiz. Zaman, ayrılık zamanı değil. Farklılıkların bizi ayırmasına izin vermemeliyiz. Çocuklarımızı kriminalize eden bu politikalara karşı topluca sesimizi yükseltmeliyiz. PREVENT'in yanlış anlatısını ve hedeflerini reddeden hep bir ağızdan çıkan ses tek başına çıkan sesten daha gür ve daha güçlüdür kardeşlerim. Cemaatlerinizde, medreselerinizde, camilerinizde, okullarınızda, komitelerinizde birbirinizi destekleyin ve PREVENT’e hep birlikte karşı çıkın.
İkinci olarak kardeşlerim; PREVENT’e karşı koyabilmek için meseleye dair doğru bilinç ile donanmalıyız. Hükümetin, topluluğumuza karşı yaklaşımı ve gençlerimize karşı PREVENT politikasını kullanımı, temelde fikrî bir mücadeledir. Anlatının yanlış temellere dayalı olduğunun bilincinde olmazsak, öğretmen ve hocalar gibi okul veya medreselerde çocuklarımızdan sorumlu olan kimselerle gerekli konuşmaları yapamayız.
Kardeşlerim, kendimize özgüvenimiz olmalı ve konuşmalarda açık ve net olmalıyız. Örneğin, çocuğu okuldaki İsa’nın doğuşu sahnesine göndermek istemememiniz nedeninin, tevhit inancımızdan ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın Peygamber olduğuna imanımızdan kaynaklandığını ve böyle bir davranışı, aşırılık ve bazı durumlarda da terörizmin ön habercisi olarak görmenin kesinlikle aşırı çirkin olduğunu belirtmeliyiz.
Kardeşlerim; evlatlarımıza ait oldukları Ümmeti ve bu Ümmetin, ister Filistin'de ister şu an Suriye'de olsun, tüm dünyada verdiği mücadeleyi öğretmek için gerekli özgüvenimizi koruyabileceğimiz anlayışa sahip olmak zorundayız. Ve bunu PREVENT'e rağmen; bir Müslümanın hayatının odak noktası olduğunu göstermek zorundayız.
Üçüncüsü Kardeşlerim; gelin gücümüzü imanımızdan alalım. Müminler için hayatın kolay olmayacağını biliyoruz. Hakka giden yolun dikenli ve sınavlarla dolu olduğunu biliyoruz. Eğer amacımız korkusuz ve İslami şahsiyetlerini kendinden emin bir şekilde koruyan çocuklar yetiştirmekse, o zaman ilk önce kendimiz örnek olmalıyız. Pek çoğumuz evlatlarımızın Kur'an hafızı olmasını arzuluyor. Öyleyse onların geçmişte kendileri gibi nice genç Müminin Hakk uğrunda mücadele etmesi gerektiğini bilmelerini ve anlamalarını da arzulayalım. Kehf Suresi'ndeki gençleri veya Buruç Suresi'nde anlatılan, kralın karşısında duran genç oğlanı veya henüz çocuk yaşta kâfirlere meydan okuyan Peygamber İbrahim (as)'ı da bilsinler.
Unutmayın kardeşlerim... Hakkı desteklediğimiz müddetçe çok şey başarabiliriz ve evlatlarımızın da Hakk'ın sesi olarak yetiştirebiliriz inşaallah.
Shazia Hassan
Hizb-ut Tahrir Üyesi / Britanya