Türkiye'de Seçimler - Boşa Kürek Sallamak
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Türkiye'de seçim kampanyaları hızla devam ediyor. 7 Haziran'da yapılacak olan genel seçimlerde Türkiye halkı ülkesinin geleceğini belirlemek üzere mevcut sorunların çözülmesi için mevcut siyasi partilere, onların temsilcilerine ve liderlerine oy verecek... Bu seneki seçimlerde Türkiye'deki demokratikleşmeyi artıracak, demokratikleşmeyle birlikte toplumun kalkınmasını hızlandıracak en etkin faktör olarak her zamankinden daha fazla ‘kadın' faktörü ön planda...
Kadın meselesine girmeden önce, seçim kampanyalarının genel hatlarını burada anmamız gerekiyor: Genel hatlarıyla seçim kampanyaları; çözüm süreci, ekonomik kalkınma, vergiler, asgari ücretler, öğrenciler için daha iyi eğitim şartları ve yurtlar gibi büyük başlıklardan oluşuyor. Toplumun son yıllardaki en büyük yaralarından biri olan kadına karşı şiddetle mücadele, kadın istihdamını artırmak, kadının siyasete katılımını artırmak gibi sorunlara karşı da ‘kadın hassasiyetiyle' çözüm bulmanın gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Bundan dolayı seçimlerdeki kadın milletvekili adayı sayısı neredeyse iki misline çıkartılmış ve 531'e yükseltilmiştir. Özellikle İslamcı görünen hükümet, zamanında 28 Şubat mağdurları olarak tanınmış birçok ünlü Müslüman kadınları da listesine alarak Türkiye'de demokrasinin artık işler hale geldiğini ve seçimlerden sonra daha da etkili olacağı algısını oluşturmaya çalışıyor. Seçim çalışmalarına bakıldığında ise kadınlarla alakalı meselelere dair ifadeler; kadınların iş ve siyaset hayatına katılımını sadece rakamlar ve OECD bulgularıyla kıyaslanıp daha yükseltilmesi gerektiğinden ve ‘kadınların güçlenmesiyle' ‘devletin kalkınacağı' gibi boş sözlerden ibaret olduğu görülmektedir.
Dediğimiz gibi bu seçim sürecinde bilhassa kadınlar üzerinden kadınlar aracılığı ile siyaset yapılmaktadır. Lakin mevcut sistem içerisinde daha fazla kadının siyasette yer almasıyla toplumun sıkıntılarına bir çözüm getirme çabaları gerçekten de ‘boşa kürek çekmektir'. Zira Türkiye siyasetinde kadınlar her zaman var olmuşlardır, hatta Tansu Çiller ile kadın başbakana bile sahip olmuştur bu ülke. Ne var ki, laik demokratik Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye'de halk, bir ülkede yaşanabilecek sorunların her türlüsünü artan dozajda yaşamaya devam etmiştir. Ekonomik sıkıntılardan tut toplumsal yozlaşmaya kadar gözle görülen, elle tutulan toplumsal sorunların çeşitliliği artmış, oranı da devasa boyutlara ulaşmıştır. Ahlaki çöküntü ve yozlaşma toplumu tamamen kuşatmıştır. Ancak her zaman iktidardakilerin tariflerine göre bunlar azalmış, muhalefet ve karşıt görüşlü siyasi gruplar ise zıt yönde deliller sunmuşturlar. Bugün de durum farklı değil maalesef.
Hiçbir şekilde toplumdaki sorunların köklü bir değişimi ve bu değişimin hemen etki gösterebilmesi ile alakalı kati çözümler söz konusu bile değildir. Zira seçim süresi içerisinde hükümetin başlıca sorunu; paralel yapıyla mücadele ve diğer partilerin, bilhassa CHP'nin, bugüne kadar Türkiye halkına çektirmiş olduğu sıkıntılar olarak ön plana çıkmaktadır... Diğer partiler ise boş demagojilerle karşılık vermeye çalışıyorlar. Ayrıca başörtüsü yasakları başta olmak üzere, Arapça ezanın yasak olduğu günler, tüp kuyrukları, yağ kuyrukları, su kesintileri, çöp sorunları, hastane kuyrukları (şu an halkın ne kadarı hastanelerden gerçekten memnun, ayrı bir tartışma), sansürler ve daha nice yasaklar, çeşitli belgesellerle ve tarih programlarıyla tekrar toplumun hafızasına getiriliyor. Böylece korku edebiyatı üzerinden bilhassa o günlerden habersiz kalan ve sayısı 6,5 milyon kabul edilen 18 yaşından büyük üniversite ve lise öğrencilerine yön verilmek isteniyor.
Halkı korkutmak yetersiz kalıyorsa, karşı tarafı korkutmak, tehdit etmek, gerekirse onu rezil etmek, laik demokratik seçim politikasının temel üsluplarından birisidir. Bilhassa seçim zamanı; kirli çamaşırları ortaya dökme zamanıdır... Hem muhafazakâr görünümlü hem de kendini cumhuriyetçi kabul eden tüm laik siyasi partiler, seçim sürecinde her zamankinden daha fazla birbirlerini alçaklıkla, hainlikle, hatta ne insani ne de ahlaki olan bir takım sıfatlarla itham etmekteler. Tıpkı takip ettikleri laik kapitalist ideolojinin sahipleri gibi, onların kullandıkları metot ve üslupları kullanarak, zaman zaman onları geride bile bırakabiliyorlar. Netice olarak, bu seçimlerde de - tüm diğer laik kapitalist ideoloji ürünü demokratik seçimlerde olduğu gibi - politikaların yegâne amacı; iktidara ulaşmak isteyen partilerin, politikacıların oylarını artırmak ve iktidarda olanların da iktidarlarını koruyabilmektir.
Nitekim bu hafta, iktidar yanlısı iki gazeteci, iktidar karşıtı başka bir partiye politikalarından ötürü ‘tokat atmak' isterken, hem insanî hem de Müslüman olarak ahlaki hudutlarını aşmışlardır. Söz konusu karşıt partiye mensup, bir siyasetçi kadının adını lekeleyecek ifadeler kullanabilmişlerdir. Oysa bu siyasetçi kadın da tıpkı kendileri gibi, yıllarca bu devletin özünü - yani laikliğini ve demokratikliğini - koruyup güçlendirmek için ‘emek sarf etmiştir'. ); background-position: 0% 100%;">Politik çıkarların ahlaki değerlerden, halkın sorunlarını çözmekten daha üstün bir değere sahip olduğu bu ortamda, böylesi çıkışlar gayet tabiidir. Bunca sene bu laik sisteme hizmet etmiş milletvekili hanımefendinin kendisine atılan iftiralara karşılık verdiği cevap, bu sistemin bozukluğunu, fiyaskosunu ve güvensizliğini özetlemeye kâfi gelecektir: "Benim bildiğim devleti yönetenlere aittir o ülkede yaşayan kadınların namusu şerefi iffeti ve can güvenliği. Bundan sonrası bu ülkeyi yönetenlerin işidir. Bu iki taraftan da hiçbir şey çıkmıyorsa o zaman bu iki kişinin birisi Müslüman olduğunu söylüyor. Demek ki bu kişi ile aramızda İslam hukuku dâhil olacak. Ben de Müslüman bir Türk kadını olarak kısas hakkım doğacak. İftiranın karşılığı ilgiliye 80 adet değnek atmaktır."
Türkiye'deki her seçimde olduğu gibi bu seçimde de başarıyla yapılan tek bir politika vardır, o da sömürgeci Batı kültürünün propagandasını yapıp onun nizamlarına ve onun tayin ettiği yöneticilere destek toplamaktır. Türkiye'de de kapitalizm ideolojisine dayalı laik demokratik politika insanlara tesir etmektedir ve onları yönetmektedir. Devlet gücü ve kaynakları da bu politika prensiplerine göre idare edilmektedir. "Demokrasi" ise "halk tarafından çıkartılan, halk için halkın yönetimidir." Lügat manasıyla demokrasi Yunanca (demos) "halk" ve (krátos) "güç" veya "yönetim" kelimelerinden türetilmiş (dēmokratía) "Halkın yönetimi" anlamına gelmektedir. Yani insanlar için insanlar tarafından ortaya atılmıştır ve halkın kendisinin efendisi olması, kanunları koyan ve hükümeti seçen halktır anlamına gelmektedir. Pratikte ise, halk oy vermekten başka bir şey yapmaz, bütün işleri yürüten devlet başkanı veya hükümet olur. Sadece Türkiye'nin Cumhuriyet tarihini ele alacak olursak, Hilafetin ilga edilip yerine laiklik prensipleri üzerine sözde demokrasi getirildiğinden beri bu halk hiçbir zaman istedikleriyle yönetilmedi. İslami hassasiyetleri ve arzuları yüksek olduğu dönemlerde, en büyük zorbalıkları, âlimlerinin ve Müslüman gençlerinin işkence ve idam edilmesini, Kur'an'ın ve ezanın yasaklanmasını, kadınların başörtülerinden dolayı hakarete, dışlanmaya hatta hapse atılmakla aşağılanmasını görmüştür. Dünyadaki siyasi konjonktürle birlikte, Amerikan siyaseti etkisiyle AKP başa geldikten sonra birçok yasaklar kaldırılmıştır. Ama bu, halkın istediği zamanda ve şekilde değil, iktidarın ve yöneticilerin uygun gördüğü zaman ve şekilde olmuştur. Bu süreçte Müslümanlar demokrasiye ısındırılmış ve alıştırılmıştır. Ve her ne zaman zerre kadar şüpheye düşecek olduysalar, korku politikasıyla tekrar "ılımlıİslamdemokrasisine" bağlılıkları tazelenmiştir.
Bugün tüm dünya; insanların yaptıkları politikaların ve bu politikaların sonucunda ortaya koyulan kanunların ve uygulamaların sürekli yanıldığına, değiştiğine, istismar edildiğine şahit olmaktadır. Ancak Allah (st) asla hata yapmaz! Onun için yalnız Allah Subhanehu ve Teâla tarafından indirilen nizam doğrudur ve alınmalıdır. Beşerin ortaya attığı nizam ise reddedilmelidir. İşte bunun için Allah (st)'nın nizamı terk edilip yerine Demokrasi ile refaha kavuşmak için çabalamak beyhude çabadır, boşa kürek sallamaktır. Hâlbuki bugün Müslümanlara sahip oldukları fikir ve duyguları doğrultusunda bir siyasetle yönetilmelerinin imkânsızlığı söylenerek yerine Batı kültürünün ürünü ‘'demokrasi'' diretilmektedir. Bu yönetim tarzının başarısızlıkları, fiyaskoları ve ihanetleri de, birkaç politikacının başarısızlığı, beceriksizliği ve ihaneti olarak yutturulmaktadır. Örneğin daha birkaç gün önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, "kadın cinayetlerinde düşüş yaşanmadığını, ancak sorunun ilgili yasalarda değil, yasaları uygulayan görevlilerde" olduğunu söyledi.
Bulunduğumuz bu fitne fesat ortamında Müslümanların üzerine düşen görev, her zamankinden daha fazla siyasi uyanıklığa sahip olmak ve daha aktif olmaktır. Zira bu sahip oldukları İslam akidesinin gereğidir. İslam akidesi; insan ve hayatın bütün işleriyle ilgili, insanlar arası ilişkilerle ilgili fikir ve hükümler içerdiği gibi bu işlerin nasıl yürütüleceği ile ilgili fikir ve hükümler de ihtiva ediyor. Yani hem yönetimle, hem iktisatla, hem içtimai hayatla ve hem de öğretimle; dâhili ve harici siyasetle ilgili fikirler ve hükümler sunuyor. Aynı anda bu fikir ve hükümler; yöneticilerle ve yönetilenlerle, devletle, devletin diğer devlet, ümmet ve halklarla alakasını da düzenlemektedir.
Sonuç olarak, hem Türkiye'de hem tüm İslam âleminde hayatın bütün meselelerine ince bir şekilde, kökten ve külliyen bir çözüm getirmek için bu Ümmet, bilhassa Ümmetin kadınları çözümü ve çözüm için gerekli metodu yine akidelerinde arayıp ona sıkı sıkı sarılmak zorundadırlar. Allah (st) şöyle buyuruyor:
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ
"Her şeyi açıklamak için sana bu kitabı indirdik." (en-Nahl 89)
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا
"Bugün size dininizi kemale erdirdim. Nimetimi (İslam'ı) sizin için tamamladım. Sizin için din olarak İslam'dan razı oldum." (el-Maide 3)
إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ
"Hüküm ancak Allah'ındır!" (Yusuf 40)
أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar? İman eden topluluk için Allah'tan daha güzel hükmeden kimdir? (el-Maide 50)
Ve Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
الإسـلام يعلو ولا يعلى عليه
"İslam yücedir ve Ona üstün gelecek yoktur!"
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Zehra Malik