Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Suriye Vilayeti: Hizb-ut Tahrir’in Suriye Devrimine Etkisi (Röportaj)

بسم الله الرحمن الرحيم

Suriye Vilayeti: Hizb-ut Tahrir’in Suriye Devrimine Etkisi (Röportaj)
 
Devrimin başından beri Suriye sahasında fikri ve siyasi mücadele veren bu konumuyla adeta devrimin aklı olan Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti’nin, Şam diyarındaki faaliyetlerini ve devrime etkisini ele alan röportajı ilginize sunuyoruz.
 

Hizb-ut Tahrir Suriye Medya Bürosu Başkanı Üstaz Ahmed Abdu’l Vehhâb İle Mülakat:


Hizb-ut Tahrir ne zamandan bu yana Suriye’de çalışıyor?

Her ne kadar Hizb-ut Tahrir’in hissedilebilir bir şekilde çalışması büyük ölçüde ayaklanmadan sonra ortaya çıktıysa da bazılarının zannettiği gibi çalışmaları ayaklanma ile birlikte ortaya çıkmış değildir. Gerçekte Hizb-ut Tahrir, ellili yılların sonları, altmışlı yılların başlarında Suriye’ye girmiş, çalışmaya başlamış ve gençleri birçok defa tutuklanma ile karşı karşıya kalmıştır. 1999 yılında ise Hizb-ut Tahrir’in gençlerine karşı büyük çaplı tutuklama operasyonu gerçekleştirilmiştir. Melun Hafız Esed zamanında havacıların elinde bulunan istihbarat birimi tarafından Suriye’de çalışan gençlerin büyük bir kısmı tutuklandı. Hava istihbaratı tarafından tutuklanan gençlerin sayısı 360 kişiye ulaştı. Haklarında tahkikat yapıldı ve onların büyük bir kısmı hakkında yüksek miktarlarda hapis cezası verildi. Bir kısmına ise on yıl, on beş yıl gibi cezalar verildi. Daha sonra Hizb 2004, 2006 ve 2007 yıllarında da toplu tutuklanma operasyonlarıyla karşılaştı. Mübarek Şam ayaklanması başladığında ise hapis cezası almış bulunan gençlerin bir kısmı cezalarının bitmiş olması nedeniyle hapisten çıktılar ve mübarek Şam devrimi için çalışmaya başladılar.

2011 yılında Dera’da yaşanan ilk ayaklanma olaylarında Hizb-ut Tahrir’in rolü var mıdır? Zira Suriye resmi haber ajansı Sana: “Devrimin patlak vermesinde Hizb-ut Tahrir’in rolü olduğunu” söylüyor.

Şüphesiz ki Hizb-ut Tahrir ümmettendir, ümmetin bir parçasıdır ve gençleri de ümmet içinde çalışmaktadır. Doğal olarak Hizb-ut Tahrir’in gençleri ayaklanmanın başlangıcında gösterilere katıldılar. Ancak onların bu katılımları partinin ismi altında olmadı. Tam tersine ümmetin fertleri olarak katıldılar. Ayrıca ayaklanmanın başlamasının hemen öncesinde partinin beyanlar çıkarttığı ve bu beyanlarda bölgede yaşanan değişikliklerden uzak kalamayacağı hususunda Beşşar Esed’i tehdit etmiştir. Hizb-ut Tahrir bunu Suriye’de bulunan gençleri aracılığıyla yapmıştır. Doğal olarak ayaklanmanın başlangıcında gençlerinbüyük bir kısmının hapiste tutuklu olmaları nedeniyle ayaklanmalara katılma fırsatları olmamış, devrim patlak verdikten sonra hapisten çıkmışlardır. Ancak sahada mevcut bulunan gençler ayaklanmacılarla birlikte gösterilere katılmışlardır.

Suriye ayaklanmasında Hizb-ut Tahrir’in yüklenmiş olduğu İslâmî rol nedir?

İslami yönelişi itibariyle mübarek Şam ayaklanması diğer ayaklanmalardan doğal olarak farklıdır. Bu durumu nedeniyle tüm dünya ona karşı hileler kurdular, katliamları ve bolca kan akıtmayı ve gördüğümüz bu yaraları reva gördüler. Bu nedenledir ki Hizb-ut Tahrir ayaklanmanın başlangıcından bu yana bu mübarek ayaklanmayı İslâmî fikirlerle beslemeye başladı. Bu devrime düşük yaptırmak ve kuşatmak isteyen batının planlarını açık etti. Dolayısıyla bu yönelişte Hizb-ut Tahrir’in büyük bir payı vardır. Rasûlullah’ın bayrağının nasıl yükseldiğini, savaşçı grupların kendilerini sahabelerin isimleriyle, İslâmî isimlerle nasıl isimlendirdiklerini, mübarek Şam devriminin İslâmî sloganları nasıl çıkarttığını herkes görmektedir. Ümmetin evlatları arasına pompalamış olduğu bilincin neticesi olarak Amerika ve Batının tuzaklarına karşı bir baston gibi olmuştur. Ancak burada biz, elbette sahada tek olduğumuzu iddia etmiyoruz. Fakat Hizb-ut Tahrir’in insanlarla ve savaşan gruplarla sürekli olarak gerçekleştirmiş olduğu görüşmelerin ve bu görüşmelerde devletlerarası durumu ve siyasi oyunları onlara beyan etmesi neticesinde Hizb-ut Tahrir büyük bir etki oluşturmuştur. Aynı zamanda Hizb-ut Tahrir, onlara alternatifler, savaşan gruplar tarafından gerçekleştirilmesi, ümmet tarafından da benimsemesi gereken siyasi proje sunmaktadır. İslâm ümmetinin akidesinden kaynaklanan bu siyasi proje, mübarek Şam devrimini Allah Subhanehu’nun razı olacağı bir şekilde taçlandıracak olan bir projedir. İşte bu durumda biz, bu kurbanların ve akan bu kanların gerçekten yerini bulduğunu Allah Sübhanehu ve Teâlâ’nın şeriatının çıkarı için devam ettiğini söyleyebiliriz.

Suriye krizinde Hizb-ut Tahrir’in Suriye halkına ve savaşan guruplara sunmuş olduğu çözüm nedir?

Çözüm hakkında konuşmak istediğimiz zaman öncelikle sorunu bilmemiz kaçınılmaz olur.Gerçekte batı Suriye ayaklanmasına düşük yaptırmaya çalıştığı ve her yönüyle de onu kuşatmaya çalıştığında çok yönlü olarak kapsamlı bir çalışma ortaya koydu. Batının ayaklanma, savaşan grup liderleri ve onların bir kısmı üzerinde etkili sağlayabildiği gizli bir husus değildir. Bu amaçla batı, siyasiler aracılığıyla para pompaladı ve savaşan grup liderlerinden bazılarını satın aldı. Bu nedenle bu siyasi paralar, çatışma cephelerinin sınırlandırılmasında olduğu gibi ayaklanmanın seyrinde büyük bir etki meydana getirdi. Devrime destek verenlerin grup liderlerine baskıları neticesinde ise hayati önem arz eden cephelerin birisini kapatırlarken bunun yerine başka cepheler açtılar. (Açılan bu cepheler, var olan gücün tükenmesine, batı ve Amerika’nın yeniden plan kurmalarına zaman sağlıyordu.) Öyleyse asıl sorun ortaya konulan siyasi paralar ve dışarıdan desteklenen bazı grup liderlerinin bununla bağlantılı olmasıdır. Bu nedenledir ki bir çözüm koymak istediğimiz zaman, bu husustaki tek çözüm Allah Sübhanehu ve Teâlâ’nın şeriatıdır. Bu çözüm, batıyla ve batının bölgedeki uşaklarının tümüyle olan bağlarının kopartılmasıyla temsil edilir. Zira mübarek Şam devrimine düşük yaptırmak isteyen Amerika, bölgedeki uşaklarına dayanmakta ve güvenmektedir. Bunlardan bir kısmı kuşatma rolünü üstlenirken bir diğer kısmı da dost ve direnişi destekleme rolünü üstlenmektedir. Bir başka kısım ise askeri baskı rolünü üstendi. Öyleyse Amerika bu hususta birçok noktaya birden dayanmakta, kullanmaktadır. Bu nedenle bizim ta işin başından itibaren gruplara ve insanlara sunmuş olduğumuz çözüm hilâfet projesi ile temsil edilmektedir. (Bu siyasi proje Allah Sübhânehu ve Teâla’nın kitabından ve Muhammed r’in sünnetinden istinbat edilmiştir. Allah’ın Kitabı’nda ve Rasûlünün sünnetinde, gelecek devletin şeklini açık ve net bir şekilde beyan etmekte ve Allah Sübhânehu’nun emrettiği gibi bunun hilâfet olduğunu, bu devletin organlarını, bu organların yetkilerini ve orada tatbik edilmesi gereken nizamı da bildirmektedir.) Öyleyse hizb bu projenin konulması ile başlamıştır. Yeni olmayıp eski olan bu projeyi hizb; Müslümanlara, etkin kişilere ve görüş sahiplerine ayaklanmanın başlangıcında sunmuş olması nedeniyle bu projenin başlangıcı ve geleceği de açık ve nettir. Daha doğru bir ifade ile insanlar açısından bu proje bilinen ve açık bir proje haline gelmiştir. Diğer bir ifade ile bu proje kapalı ne olduğu bilinmeyen bir proje değildir. Bu proje, Allah’ın Kitabından ve Rasûlünün sünnetinden istinbat edilmiş net bir projedir. Öyleyse bu projenin önerilmesi ve bu proje etrafında birliği sağlayacak olankuvvet sahibi olan grupların buna davet edilmeleri ve halk tabanında çalışılması içinümmetin davet edilmesi de açık ve nettir. Böylelikle bu projenin benimsenmesi ve buna bağlı olarak da birtakım devletlerle alakaları bulunan bazı grup liderlerinin bağlı oldukları ip kopartılmış olacaktır. Bu kimselerin bu iple olan bağlantılarını kesmeleri, Allah Sübhânehu ve Teâlâ’nın ipine sarılmaları gerekir. Çünkü nihayetinde zafer Allah’ın elindedir. Allah Sübhânehu’nun ipine sarılmadıkça bu ayaklanmanın zafere ulaşması, İslâm'ın ve Müslümanların gerçek düşmanı olan batının zincirlerinden kurtulmaları mümkün değildir.

Suriye ayaklanması altıncı yılına giriyor. Siyasi durum bakımından beşinci yılı sonu itibariyle Suriye ayaklanmasının nereye ulaştığını açıklar mısınız?

Altıncı yılına girmenin eşiğinde olan Suriye devrimi büyük bir tuzakla, oyunla karşı karşıyadır. Batının ortaya koyduğu hareketlerde bunu görüyoruz. Şam ayaklanmasına karşı ortaya konulan oyunlar özellikle siyasi açıdan son derece büyüktür. Askeri açıdan ortaya konulan girişimlerin tümü gerçekte başarısız oldu. Hatta siyasi girişimlerin tümü de Şam halkını bilinçli olması ve dimdik durmaları karşısında ilk etapta başarısız olmuştur. Birinci ve ikinci Viyana konferansı, ardından da Riyad konferansından sonra şu anda ise Amerika, insanları, grupları ve siyasi paralarla satın almış olduğu kimseleri, bir başka tuzağa, görüşmeler olarak isimlendirilen kaygan bir zemine sürüklemeye çalışmaktadır. Böylelikle onları rejim ile görüşme masasına oturtmak ve yapılan bu görüşmelerden de eski uşağının yerine yeni bir uşak ortaya çıkartmak istiyor. Ayaklanmanın altıncı yılına girdiği şu anda büyük bir oyun sahnelenmektedir. Bu durum nedeniyle Şam topraklarında bulunan Müslümanların büyük bir sebat göstermelerini, büyük bir sabır ortaya koymalarını gerektirmektedir. Tıpkı Ebû Tâlib mahallesinde açlık ve kuşatma ile öldürülme ve toplu göç ile evsiz barksız bir halde yaşamakla karşı karşıya bırakılan Rasûlullah r ve ashabının yaptıkları gibi. İşte bu şartlar altında Rasûlullah ronları sabır ve sebat göstermeye davet etmiş, işkence altında bulunan Yâsir ailesine şöyle demiştir: صَبْرًاآلَيَاسِرٍ،صَبْرًاآلَيَاسِرٍفَإِنَّمَوْعِدَكُمُالْجَنَّةُ“Sabredin Yâsir ailesi! Sabredin Yâsir ailesi! Size cennet va’dedilmektedir.” Yine Rasûlullah ronlara şöyle dedi: حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ لَا يَخَافُ إِلَّا اللَّهَ وَالذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ، وَلَكِنَّكُمْ قَوْمٌ تَسْتَعْجِلُونَ“Binekli olan bir kimse San’adan Hadramevt’e Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmaksızın tek başına yolculuk yapacaktır. Sadece koyunu olan kimse kurttan korkacaktır. Ancak siz acele ediyorsunuz.” Öyleyse Şam halkı açısında şu andaki mesele sebat göstermeyi sabırlı olmayı gerektirmektedir. Gerçekte ise insanların en basiti dahi bunu hissetmekte ve bu tuzaklara karşı uyanıklık göstermektedir. Elbette ki bu görüşmeler, daha farklı bir şekilde yeniden ortaya çıkması için bu rejime hayat vermekten başka bir anlama gelmemektedir

Suriye koalisyonu Suriye hakkında herhangi bir projeye sahip midir?

İnsanların tümü Suriye koalisyonunun Amerikan yapımı olduğunu ve bunun oluşturulmasında Robert Ford’un yer aldığını kesin olarak biliyor. Bu nedenledir ki koalisyon, hiçbir şekilde halk desteğine sahip değildir. İçeride herhangi bir şekilde büro açamadığı gibi kesin olarak da içeriye girmeyi de başaramamıştır. İnsanlar, bunun Amerikan yapımı olduğunu, Amerikan projelerini uygulamaya çalıştığının farkında oldukları için bunu kabul etmeyip reddediyorlar. Nitekim biz, koalisyona tabi geçici hükümet başkanı Ahmed Tu’me Suriye’ye girememiş ve girmesi engellenmiştir. Bunun tek sebebi ise insanların onun durumunun farkında olmalarıdır. Aynı zamanda koalisyon da içeride hiçbir surette halk tabanını bulunmadığının farkındadır. Hatta koalisyondan herhangi bir şahıs dahi Suriye’ye girmek istediği zaman bunu ancak gizli olarak ve normal olmayan, dolambaçlı yollarla gerçekleştirebilmektedir. Çünkü onlar koalisyonun tümüyle başarısız olduğunu görmektedirler ve de bu durum hiçbir kimse için gizli değildir. Bu durumu koalisyonun kendisi bildiği gibi batı da koalisyon veya Suriye koalisyonu olarak isimlendirilen varlığın kendisi dışında Şam halkında hiçbir kimseyi temsil etmediğinin farkındadırlar.

Suriye’nin bölünmesi bakımından Türkiye’nin Suriye’de takip etmiş olduğu siyaseti nasıl değerlendirmeliyiz. Türk halkının Suriye halkına desteğini nasıl değerlendiriyoruz?

Nihayeti itibariyle her ne kadar Suriye’nin bölünmesi uzak bir iş olsa da bu husus şu an için ortada var olan bir husustur. Yani muhtemelen Amerika, Suriye’nin bölünmesine başvuracak olsa da bu, gerçekte çok uzak bir husustur. Tabii ki Şam ayaklanması başladığı zaman Amerika, daha önce dediğimiz gibi bölgedeki ortaklarına sığındı. Bunlar arasında Türkiye’de yer almaktadır. Ne acıdır ki Türkiye rejimi burada kontrol altında tutma rolünü üstlendi. “İkinci bir Hama olayına kesinlikle izin vermeyeceğiz” şeklinde ateşli açıklamalar yapıldı. Bu türden açıklamaların yanında Suriye ordusundan ayrılan subayların Türkiye’ye çekilmesi ve zorunlu ikamet benzeri bir durum arz eden çadır kentlere yerleştirilmesi sağlandı ki bu herkes tarafından bilinen bir husustur. Ayrıca Türkiye rejimi; varil bombaları ve kimyasal silahlar gibi her türlü ölüm makinası ile ölüme mahkûm edilen güçsüz ve çaresiz Şam halkına yardım etmek yerine, nihayetinde kardeşleri olan bu Müslümanlara yardım elini uzatmak yerine yani ordularını harekete geçirmek suretiyle onlara gerçek anlamda yardımda bulunmak, bir devlet olarak rolünü üstlenmek yerine sadece hayır dernekleri gibi bir rol üstlendi. Türkiye rejimi, sığınmacılar için çadır kentler inşa etmek ve ciddi anlamda netice üzerinde etkisi olmayan birtakım silah yardımlarında bulunmanın ötesinde hiçbir şey yapmadı. Öyleyse Türkiye rejimi kendisinden istenen ve beklenen, Allah Sübhânehu ve Teâlâ’nın üzerine vacip kıldığı rolünü üstlenmedi. Türk halkına gelince: Bizler Müslüman Türk halkına şükranlarımızı sunuyoruz. Halk, İslâm ümmetinden bir parça olduğunu gösterdi. Zira bu İslâm ümmeti tek ümmettir. Ayrıca biz, Türkiye’de yaşayan Müslümanların da Suriye’de yaşayan Müslümanların da kardeşlik, yardımseverlik ve muhabbet atmosferinde yaşadıklarını görüyoruz.

Direniş gruplarından bazıları Riyad konferansına katıldı ve oradan çıkan açıklamayı imzaladı. Riyad konferansının ve benzerlerinin hedefi nedir? Hizb-ut Tahrir Riyad konferansına nasıl bakıyor?

Riyad konferansı, ikinci Viyana konferansının ardından yapılan uygulama aşamasına ait bir konferans olduğu bilinmektedir. Zira onlar bir takım hedefler hususunda ittifak ettiler ve bunun uygulanması başladı. Burada Suud’a verilen rol, grupları Riyad’da bir araya getirilmekti. Yani görüşmeleri yapacak bir heyetin ortaya çıkartılmasını hedefliyordu. Suud’un üstlenmiş olduğu bu rol, insanlar tarafından da bilinmekte olup bu rol nihayetinde Amerikan siyasetine hizmet etmektedir. Riyad konferansı, Amerikan siyasetine ait duraklardan birisidir. Bu nedenledir ki Riyad konferansına çağrılanlar, Amerika'nın kendilerinden razı olduğu bir takım şahıslar ve heyetlerdir. Bu sebeple Amerika savaşan grup liderlerinden bazılarını, birtakım heyetleri ve şahsiyetleri Riyad’daki toplantıya çağırdı ve Riyad toplantısından bir görüşme heyeti çıktı. Daha sonra ise bu görüşme heyetinin içinden de görüşme kurulu çıktı. Şu anda ise görüşmelere gidecek olan heyette yer alan isimleri biliyoruz. Öyleyse Riyad konferansının unsurları, şahısları ve heyetleri Amerika tarafından seçilmişlerdir. Riyad konferansında ortaya konulan hedefleri de biliyoruz. Zira Riyad’da görüşme için toplananlar, demokratik laik sivil devlet çatısı altında bir araya gelmeye ve bu esasa göre görüşmelerin yapılmasınarazı olmuş kimselerdir. Bu çatı batı tarafından şekillendirilmiş ve Amerika bu mesele için çalışmıştır. Bu nedenledir ki biz, Riyad konferansı hakkında uyarılarda bulunduk. Bunun batının çıkarlarına hizmet etmekten, batının çıkarlarını sağlamlaştırmaktan, İslâmî projeye düşük yaptırmaktan ve mübarek Şam ayaklanmasında bu ümmet tarafından ortaya konulan bunca fedakârlıkları heder etmekten başka bir şeye hizmet etmemektedir.

Rejimin yanında İran, Lübnan’daki partisi ve Rusya da bu savaşa girdi. Bunlar Amerika adına mı savaşıyorlar? Bu devletleri bu savaşa kim sürükledi ve hedefleri nelerdir?

Biz, Şam topraklarında bulunan Müslümanların Amerikan planlarının tümünü boşa çıkardıklarını söylemiştik. Cenevre1, Cenevre2 ve bunların dışında bu ümmete karşı ortaya konulan oyunlar, Şam halkına boyun eğdirmek için kullanılan baskı unsurlarının tümünü başarısız kılmıştır. Zira Amerika, işin başında uşağı Beşşar’a Müslümanları öldürmesi için yeşil ışık yaktı. Bizler, ayaklanmanın patlak vermesinin başlangıcın rejimin kullanmış olduğu silah türlerinin tümünü gördük. Ancak buna rağmen Şam hallkı, sabır ve sebat gösterdi. Bu zorbanın karşısında dimdik durdu. Bu nedenle Amerika, İran’ın partisi ve İran gibilerine savaşa sokmak zorunda kaldı ve böylelikle bu rejimin düşmesini engelledi. Fakat İran üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmekte başarılı olamadı. Şam halkı ona karşı da dimdik durabildi. Bunun üzerine Amerika, Şam halkını ve bu mübarek ayaklanmayı yok etme rolünü üstlenmesi için müttefiklerinden olan Rusya’yı çağırmak zorunda kaldı. Bu nedenledir ki Rusya’nın içlerinde ılımlıların da bulunduğu istisnasız tüm grupları bombaladığını görüyoruz. Rusya, Amerika'nın oynayamadığı rolü yerine getirirken Amerika ise Suriye halkının dostu olduğunu iddia ediyor. İşte bu sebepten dolayı Amerika tüm gruplara baskı yapamıyor. Sadece terörist olarak sınıflandırmış olduğu gruplara baskı yapıyor. Rusya rejimi ise bu ayaklanmaya katıldığında, Beşşar rejimine karşı duran herkesi terörist olarak kabul etti. Buna bağlı olarak da tüm gruplar üzerindeki baskısını sürdürdü. Halen daha da tüm gruplar ve Müslümanlar üzerindeki baskısını devam ettirmektedir. Böylelikle onların iradelerini kırmak, onlara boyun eğdirmek ve böylelikle görüşmeler kaygan zeminine sürüklemek istiyor. Ta ki böylelikle akıtılan bu kanları görüşmeler pazarında ucuz bir bedel karşılığında satsınlar.

Görünüyor ki halkı müslüman olan devletler Suriye halkını yalnız ve yardımsız bıraktı. Peki Suriye halkı böyle bir haldeyken kimden yardım bekliyor?

Suriye’deki halk Müslüman bir halktır. Zafer konusu ise İslâm akidemizin özündendir. Büyük ve küçük herkes biliyor ki zafer ancak Allah katındandır. Her ne kadar bazı grup liderleri kendilerini ucuz bir fiyata satıyorlar ve bu ayaklanmaya karşı hile yapıyorlarsa da gerçekte insanların tümü zaferin Allah Sübhânehu’nun katından olduğunun farkındadırlar. Ayrıca biz biliyoruz ki Müslümanlar bu işi için ortaya çıktıklarında ayaklanmamız Allah içindir, ancak Allah önünde boyun eğeriz, ebedi liderimiz efendimiz Muhammed’dir sözlerini söylediler. Onlar, zaferin Amerika katından değil, Allah katından olduğunun bilincindedirler.

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER