Pazartesi, 02 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ne istiyoruz? Erkeğin kadın üzerindeki velayetini mi sonlandırmak istiyoruz yoksa Batının ümmet üzerindeki velayetini mi sonlandırmak istiyoruz??

بسم الله الرحمن الرحيم

Ne istiyoruz?
Erkeğin kadın üzerindeki velayetini mi sonlandırmak istiyoruz yoksa Batının ümmet üzerindeki velayetini mi sonlandırmak istiyoruz??

(Tercüme)

Erkeğin kadın üzerindeki velayeti veya erkeğin kadının üzerinde kavvam olması konusu, BM’yi uykusuz bırakan konudur. Bu, ABD ve İngiltere’nin kadına ve kadın haklarına bir saldırı olarak değerlendirdiklerini ilga etmeyi talep etmelerine itmiştir. Diğer devletlerin gözlerini özellikle Suudi Arabistan ve Körfez Bölgesindeki insan hakları siciline dikmesi, bu bölgelerde kadın hakları ile ilgili sorunlarda tansiyonun artmasına, bölge ülkelerinin ağır eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır. Bu da İnsan Hakları İzleme Teşkilatı’nın erkeğin kadın üzerindeki velayeti sistemini tamamen çökertmeyi talep etmeye itmiştir. Kadınların haklarını kullanması önündeki en büyük engel olarak nitelendirmesi sonucunda Suudi Arabistan’da elektronik haberleşme aracılığıyla birçok kez erkeğin kadın üzerindeki velayeti ile ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması taleplerine yol açmıştır.

Burada sorulması gereken soru şudur: İngiltere ve ABD kendi topraklarındaki kadınlara istikrar, mutluluk ve huzuru tam anlamıyla verdi mi ki Müslüman ülkelerde reform sahnesini öne çıkartıp şeri hükmü uluslararası bir sorun haline getirmektedirler?  Veya Müslüman bir kadın, sadece  babasının ya da kardeşinin ya da kocasının kendisi üzerinde velayeti olmasından dolayı dünyanın gözünde acınacak, yardıma muhtaç bir hale gelmektedir?! Ayrıca Burma, Suriye, Yemen, Filistin ve Irak’ta kadınların taciz, tecavüz, cinayet, işkence gibi insanlık dışı suçlara maruz kalmaktalar. Yoksa ABD ve İngiltere kendi elleriyle üzerimize musallat ettikleri bu acılar hakkında konuşmaktan mı kaçınıyorlar?!

Müslüman kadın ile ilgili Şer’i/İslami hükümlere saldırmak, Batı’nın eskiden beri alışkanlığıdır. Onların buradaki hedefinin ıslah etmek/düzeltmek olmadığının, bilakis Müslüman kadını, dolayısıyla aile birliğini, toplumu ve tüm İslam ümmetini yok etmek olduğunun farkındayız elbette. Çünkü Ümmetin entelektüel ve ideolojik kalkınmasında ve Ümmetin yeniden dirilmesinde veya çöküşe devam etmesinde kadın son derece önemli bir rol oynamaktadır.

Erkeğin kadın üzerinde kavvamlığı hükmüne saldırılar kadın-erkek eşitliği konusu altında gerçekleşmektedir. Tamamen ütopik bir konu olup Batının semalara çıkardığı kadın-erkek eşitliği, kadınlar hakkındaki yasalarının dahi kendisi ile çelişmesi, hatta maaş konusunda bile erkek-kadın eşitliliğinin gözetilememesi sonucu yere çakıldığı bir konudur. Bizim İslam beldelerimize kanunlar konserve/hazır paketlenmiş halde gelmektedir. Bu kanunların geçerliliği dış diktelere/yazdırmalara bağlıdır. Başarısızlıkları ise, “Şeriat, adetler, gelenekler, dayatılan dini kısıtlamalar ve zalim erkek toplumu” askısına bağlanmaktadır.  Çünkü onların görüşüne göre, kadın haklarının güvence altına alınması, sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki velayetinin kaldırılmasına bağlıdır!! İçeriden önce, dışarıdan “artık kula kulluk dönemi bitti!”, “artık çok eşlilik - harem dönemi bitti!”, “artık kadınların kültürlü ve diploma sahibi oldukları, liyakatlı/yeterlilik sahibi olduklarını ispat ettikleri”, “Konferansları, konseyleri ve forumları yönettikleri”, “artık rollerini üstlenmek ve yerlerini almak zamanının gelmiş olduğunu”, belki de ifadeyi yumuşatarak; “erkeklerle el ele omuz omuza!!” nidaları  yükselmektedir.

Bu nedenle, Suud veliahtı Muhammed Bin Selman, daha öncekilerin kadın hakları hakkında yapmaktan aciz kaldıkları şeyleri hayata geçirmek konusunda büyük çaba göstermiştir. Bunu Suud Krallığındaki kadınlar için büyük bir zafer olarak değerlendirmiştir. Aynı şekilde “Vizyon 2030” sloganı altında, onu eleştiren Batılıların gözüne girip onları hoşnut etmek için, Şeri hükümleri ve aynı şekilde kadını istismar ederek erkeklerin kadınlar üzerindeki velayetini ortadan kaldırma yolunda ilgili kanunlarda değişiklikler yapmıştır. Bu performans, kadın ilişkilerinde “çağdaşlaşmaya” ve “ilerlemeye” doğru büyük bir sıçrama olarak değerlendirilmiştir.

Bu iğrenç politikalar sonucunda, kötü uygulanması ile kusur, kasıtlı olarak İslami hükme verilmektedir ki, o insanların maslahatlarına ve işlerine engel olan bir sorun haline gelsin. Halbuki Şeri hüküm, kulların fiilleri, ilişkileri ve işleri için bir çözüm olsun diye konulmuştur!! Böylece erkeklerin kadınlar üzerindeki koruyucu yöneticiliği, o kadar uzatılmıştır ki hakkında; şözleşmeler, ilişkiler hatta iş gibi günlük maslahatların yönetiminden öncelikli resmi belgeler çıkartılmıştır!   

Böylelikle erkeğin kadın üzerindeki velayeti hükmü nedeni ile Suudi Arabistan İslam'a ait olmayan,  bir yasama sistemine girmeye itilmiştir. Zira o yasalar, asıllarında ve ayrıntılarında laik yasalardır.  Fakat bu yasalar, hala İslami akidenin ve ondan çıkan hükümlerin doğruluğuna inanan bir halka genel şekilde uyması için talep üzerine verilmiş fetvalarla ambalajlıdır. Bu hüküm, altında yatan fikir açısından da ve uygulanması açısından da bir çelişki oluşturmaktadır!

Bütün bunlara rağmen, erkeklerin kadınlar üzerindeki velayetini bitirme çabaları uluslararası desteğe sahip olup bölgesel ve uluslararası kuruluşlar eliyle sürdürülmektedir. Son zamanlarda bu konu ile ilgili Suudi Kadın Hakları Örgütü, Fransız haber ajansına; "Daha fazlasına ihtiyacımız var, erkeklerin velayeti sisteminin tamamı ortadan kaldırılmalı!" açıklamasını yapmıştır.

Müslüman kadının muhtaç olduğu şey bu mu gerçekten? Yoksa kendisini Yaratan Yüce Rabbinin tüm haklarını teminat altında aldığı, ona hayat veren ve kalkındıran hükümlerine ve emirlerine teslim olup hayatın yegane amacına ulaşmaya, sadece Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya kul olmaya mı muhtaçtır?!

İslami hükümlerde asıl olan; fert, toplum ve devlette doğal olarak dengeyi sağlamak için  İslami hükümleri iyi şekilde uygulayan ve bu hükümleri dış saldırılardan koruyan, halkın sulta gücüyle değil Allah korkusu ile hükümlere bağlanmasını sağlayan ve disipline eden bir İslami sistem içinde bu hükümlerin tam olarak uygulanmasıdır! Buradan hareketle erkeğin kadın üzerindeki koruyucu yöneticiliği (kavvamlığı) hükmü, içtimai sistem ile toplumun hükümleri, halkın örfleri, fikirleri, kanaatleri ile uyumlu olur. Böylelikle adalet ve hayır sağlanır, Müslüman kadına ayrıcalıklı hak olur. Batının tasvir ettiği karanlık dramatik sahnede olduğu gibi değil: Gardiyan baba, zorba koca, mazlum ezilmiş kız çocuğu şeklinde değil veya kontrolsüz, muhasebesiz ve onu koruyucu yasa olmaksızın hükmü böylesi pervasızca adi şekilde uygulanması gibi değil. 

İslâm’da erkeğin kadın üzerindeki koruyucu yöneticiliği, Allah tarafından erkeklere verilmiş bir sorumluluktur. Aynen bütün kurum ve kuruluşlarda, merkezlerde müdür, başkan, sorumlu gibi diğerleri üzerinde kavvâm kişilerin olması gibi. Dolayısıyla erkeğin koruyucu kavvamlık görevi ise, aile kurumu içerisinde işlerin idaresi, evin geçiminin sağlanması ve ev halkına iyi önder olmasıdır. Delilini Kur’an açıklamıştır:

﴿الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ

Allah’ın bazısını bazısına üstün kılması nedeniyle ve mallarından harcamasından ötürü erkekler kadınlar üzerinde kavvâmdırlar / koruyucu yöneticidirler.” [Nisa 34]

Buradaki üstünlükten kasıt; takva üstünlüğü değildir. Başka bir ifade ile erkekler Allah katında daha faziletli, daha yakın ve daha takvalı değildirler. Üstünlük sadece fiziksel, maddi ve akli güçtür. Bu üstünlük, erkeğin sorumlu olması ve fıtratına uyumlu Şeri vazifeleri için donanımlı olması için ilahi bir hikmettir. Kadının  sorumlulukları ve vazifeleri için donanımında ise, kendi fıtratına uygun olan vardır!! O halde mesele; sadece erkeklik ve kavvâmlık değildir. Ancak sorumlu kılmanın ardından gelen onurlandırmaktır. Çünkü bu koruyucu yöneticilik, kadının doğasına uygun düştüğü gibi erkeğin doğasına ve Allah’ın her iki cinse uygun olarak yerleştirmiş olduğu özelliklere de uygun düşmektedir. Böylece erkek, ehlinin üzerinde kaimdir/ koruyucu yöneticidir, onların korunmasından, nafakasından, işlerini idare etmekten sorumludur. Kadının ise farklı çok önemli sorumlulukları vardır! Yukarıda bahsettiğimiz koruyucu yöneticilik asla kadının kişiliğini örtücü ve silici bir konu değildir. Koruyucu yöneticilik sadece, yardım etmek, idare etmek ve kuşatmaktır. Bu koruyucu yöneticiliğin sınırları vardır ve kurallara bağlıdır.!

Bir İslami sistem içerisinde koruyucu yöneticilik kanununa gereksinim duymamak, birbirine bağlı bir dizi hükümleri ihlal etmeye/kural bozmaya yol açar. Bunlar: Toplumların ilk tuğlası, aile kurumudur. Koruyucu yöneticiliğe gereksinim duymamak, kadını sıkıntıya sokar ve mutsuz kılar. Kapasitesinden ve gücünden daha büyük sorumlulukları üstlenmek zorunda kalır.  Fıtratının ve tüm hayatının düzeni bozulur. Öte yandan, koruyucu yöneticiliğin kaldırılması erkeği zayıflatır ve küçük düşürür. Kadın, sorumluluk ya da egemenliği olmayan bir adamdan uzaklaşır! Günümüz Batısında çok güzel bir örnek var: Ne zaman fıtrata muhalefet ettiler, akılcılığa ve aydınlanmaya davet edip, farklı özelliklerini dikkate almaksızın erkek ve kadını tek bir cinsiyet olarak saydılar, işte o zaman kadın; zulme maruz kalmıştır, maddi, manevi ve bedensel olarak tükenmiştir. Çünkü kadın fıtri ihtiyacı kaybetmiştir.

Dr.Auguste Forel’in “Kadın Egemenliği” başlığı altında da dediği gibi; “Kadın kocasına saygı duymadan ve ona övgü ve onurlandırma ile davranmadan mutluluğun tadını bilemez. Kadın kocasını inceler ve kocasını zihnen, bedenen, akıl, cesaret ve özveri açısından kendinden daha üstün bulmazsa, çok geçmeden koca kadının gözünde heybetini kaybeder ve kadının hâkimiyeti altına girer. Kadının egemenliği aile mutluluğuna yol açamaz. Çünkü bunda doğal duruma aykırılık vardır. Zira doğal durum; kadının sevgisiyle ve tutkusu ile kocasına muamele ederken, erkeğin de aklı, zekâsı ve iradesiyle kadını yönetmesini gerektirmektedir.”

Körfez ülkelerindeki kadınlar için evlâ olan; kendi ülkelerinde kadını zelil kılıp kimliğinden ve akidesinden soyutladığı gibi onların da zelil olması için uğraşan nefret dolu Batının velayetinin sona erdirilmesini talep etmeleridir. Aynı şekilde Amerika’nın, Harameyn Şerifeyn topraklardaki velayetinin/hegemonyasının ve servetlerinin ve enerjilerinin hortumlanmasının sona erdirilmesini talep etmeleridir. Aynı şekilde hesap bile vermeden, istediği gibi ülkelerinde dolaşan Amerikan istihbaratlarının velayetinin bitmesini talep etmeleridir.! Taleplerinin çatısının erkeğin kadın üzerindeki velayeti üzerine olması için, ekini ve nesli yok eden bu nefret dolu Batının velayetini görmezden mi geliyorsunuz?! Dine ve fıtrata muhalefet ettiği müddetçe Batı, mutlu ve düzgün bir hayat mı yoksa dalalette ve bedbaht bir hayat mı yaşamaktadır?!

Buradan biz, Körfez bölgesinde yaşayan siz hanım kardeşlerimize şöyle sesleniyoruz: Siz bu büyük ümmetin ayrılmaz bir parçasısınız! Geliniz, Adalet ve hayrı getirecek olan, her hak sahibinin hakkını güvence altına alacak olan, Adil Raşidi Hilafet’in kurulması yolu ile İslami hayatı yeniden başlatmak için beraber çalışalım.!. Geliniz, Şeriatımızın, dinimizin ve ümmetimizin egemenliğini gerçekleştirmek için Batının İslam topraklarındaki vesayetini / mandasını kaldıracak olan hak tarafında olalım ki Batı, tekrar aşağılar aşağısı, rezil rüsva olsun!

﴿كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ

“Siz insanlar için ortaya çıkarılan, marufu emredip münkerden men eden en hayırlı ümmetsiniz.” [Al-i İmran 110]

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Nesrin Buzafiri

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER