- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Lahey’deki Sömürge Mahkemesi Mutant Bir Fare Doğurdu!
Bu bir siyaset değil, bilakis ihanettir; bu bir zulüm değil, aksine sorunlarımızın, çocuklarımızın, kadınlarımızın ve yaşlılarımızın katili ve topraklarımızın sömürgecisi sömürgeci kafir Batı’ya sunulmasında inat etmektir; yani asıl düşmanınız sömürgeci kâfir Batı’nın gerçeğini görmezden gelmenin dinle ve akılla hiçbir ilgisi de yoktur. Zira Batı, insanlık için en büyük felaket ve insanlığı cehennemden cehenneme sürükleyen yıkıcı bir medeniyet trajedisi olup biz Müslüman toplum için ise onlar, bizim kâfir, facir ve ihmal edilip kaybolmamızı isteyen kovulmuş bir şeytandır.
Bu Batı, Allah’ın peygamberi İsa Aleyhisselam’ın nübüvvetinin olduğu kısa bir süre dışında medeniyetin hakikatini ve semanın nurunu bilmiyordu ve bunun kaldırılmasıyla bu nur ondan engellendi ve kömür gibi zifiri bir karanlığın içine daldı. Yine bu Batı, Rabbinin nurundan çok erken sapıp yoldan çıktı ve böylece kilisesi onu, yüzyıllar boyunca cehaletinin, karanlıklarının ve dalaletinin zindanlarına sürükledi; sonra onun karanlığının, dalaletinin, barbarlığının ve vahşetinin özü laikliğinin kafeslerinde zirveye ulaştı; bununla birlikte sömürgecilik, öldürme, imha, yağmalama, vahşet ve barbarlık uluslararası bir hukuk, küresel bir politika, hayata bakış açısı ve bir yaşam biçimi haline geldi.
Bugün laik Batı’nın kafeslerinden ve vahşi kapitalizminin hapishanelerinden gelen hak, adalet, değerler, idealler, erdem ve iyilik hakkındaki tüm konuşmalar, bizzat ahmaklık, fikri bir rezalet, aptallık, siyasi pervasızlık, hatta bir ihanettir; yani Batı’nın barbarlığının ve vahşetinin kamusunda, hakka veya adalete yer yoktur. Dolayısıyla Batı, hakkın veya adaletin anlamını bile bilmiyor; bilakis Batı’nın medeniyet anlayışı, onun zayıf olanları sapkın ve steril bir şekilde ezdiği kaba kuvvettir. İşte bu zalim ve despot kaba kuvvet, hakkı veya adaleti bilmediği gibi aslında bu, baskı ve tiranlıktan başka bir şey değildir.
Kovulmuş şeytandan bir hayır ummaktan asla vazgeçmeyenlere tek kelimeyle şunu söylüyoruz; kovulmuş şeytan bir melek olmadığı ve olamayacağı gibi lanetli katil Batı da hüküm veren bir yargıç olamaz. Zira Batı, hakların elde edildiği bir mahkeme değil, suç üreten ve türeten bir laboratuvardır; nitekim kurumlar ortaya çıkarıp icat etti, sonra bunlar, suç laboratuvarının makinelerini inceleyen uluslararası bir hale geldi. Bu yüzden Batı’nın Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler gibi kurumları ve onun Lahey Adalet Divanı ve İnsan Hakları Konseyi gibi kolları, Batı’nın kendi sistemini dayattığı, sömürgeciliğini pekiştirdiği ve politikalarını, projelerini ve planlarını uyguladığı araçlarıdır.
Hollanda’nın Lahey kentindeki Adalet Divanı olarak adlandırılan bu yuvanın sahibi, cani katil sömürgeci kâfir Batı’dır; dolayısıyla kalelerimizi yıkan ve halkımızı yok eden bombanın, füzenin, uçağın, insansız hava aracının, tankın ve topun sahibi bizzat Batı’dır. Dahası gâsıp suçlu varlığını türeten de bizzat Batı’dır; dolayısıyla Batı’nın vahşetinin ve suçunun üssü ve başlangıç noktası olan bu varlık, yıkım cephanesinin ve suçlu askerlerin sahibi olup denizimizi kana ve gökyüzümüzü kara bir buluta çevirdiği gibi topraklarımızı da ölülülerimizin vücut parçalarının yığıntıları kapladı. Yani gazaba uğramış olan bu Yahudi varlığı, Batı’nın türetmesi olup bu varlık sadece onun suçunun ve vahşetinin bir aracıdır. Tuhaf ve garip olan istismarlardan biri de, lanetli haydudun varlık için bir mahkeme kurması ve kendisini de bu mahkemenin yargıcı olarak atamasıdır!
Batı’nın kurduğu ve aptallar için de Uluslararası “Adalet Divanı” olarak adlandırdığı mahkeme, Batı’nın tüm kötülüklerini, suçlarını, vahşetlerini ve barbarlığını tartışmalı meselelere dönüştürmede Batı’nın etkili bir cihazıdır. Böylece sömürgecilik, öldürme, yağmalama ve imha bir görüşün, tartışmanın, çatışmanın ve bakış açısının konusu haline gelmektedir; böylece de suçun kökenleri meşrulaştırılmakta, belirtileri dikkatleri dağıtmakta, haklar çiğnenmekte, sonra çabalar tükenmekte, duygular yıpranmakta, vicdanlar uyuşturulup ezilmekte ve suçun hakikati yok edilmektedir; bundan daha da kötüsü Batı’nın mahkemesi, devam eden ve sürmekte olan suçu karartmanın bir aracı ve yöntemi haline gelmiştir. Bugün Batı’nın Lahey’deki mahkemesinde, Gazze’deki katliam ve imha hakkında kısır bir tartışma yaşanmakta olup böylece bakışlar ve kalpler, Gazze’deki kan ve vücut parçaları sahasından Lahey’deki mahkeme salonuna çevrilip yönlendirilmektedir. Aynı şekilde lanetli Batı, barbarlığını, vahşetini ve benzerlerini yönetme konusunda icat edici olup ardından başka bir suçu tasarlamak için oturumu ertelemiştir.
Lahey Mahkemesi’nin feryatları, Gazze'deki çocukların, kadınların ve yaşlıların gözyaşları için değildir; ancak bu feryatlar, cani suçlu lanetli sömürgeci kâfir Batı’yı bir yargıç, haklar için bir referans ve uluslararası sömürgeci hukukunun geri dönüşümü olarak yeniden pazarlamak içindir; bu yüzden Batı’nın izzetli Gazze’deki barbarlığının, medeniyetsizliğinin, tiranlığının ve zulmünün boyutunun yarattığı dehşetten dolayı insanlar, Batı’nın ve onun putlarının üzerine bevlettiler; ayrıca onun zalim konseyi olan “Güvenlik Konseyi’nin” Gazze savaşını ve Gazze halkının katledilmesini durdurmasını üç kez üst üste engelleyen lanetli Batı’dır. Dolayısıyla soykırımın durmasını engelleyen aynı katil, kendisinin başka bir kurumu olan “Lahey Mahkemesi’nde”, soykırımın durdurulması konusunu görüşmek üzere bir oturum düzenleniyor; bu yüzden sen aptal veya aşağılık bir hain olduğun sürece, Batı seni kendi aşağılık çemberinde tutmaya devam edecektir!
Aklınızı küçümseyip gerçekleri göz ardı etmeyin; zira Lahey Mahkemesi, Filistin’in işgalini, Müslümanların kutsallarının gasp edilmesini, çocuklarının öldürülmesini ve ailelerinin yerlerinden edilmesini tartışmadığı gibi bu Yahudi varlığının gayri meşruluğunu hiçbir şekilde tartışmamaktadır; aksine bundan daha da kötüsü ise mahkeme için Yahudi varlığı zımnen meşru bir varlık olup yurdun sahibi Müslümanlar ise haydut bir çete ve davetsiz suçlu misafirlerdir. Daha doğrusu kovulmuş şeytanın iyi olduğunu düşünen aptalların akıllarını küçümsemektir; zira mahkeme, gâsıp işgalci varlığın, devletini kurduğu topraklarında meşru bir varlık olduğunu kabul ederek onun soykırımını, geri kalan insanların duygularını daha az kışkırtacak şekilde gerçekleştirmesini talep etmektedir!
Nitekim Lahey’deki lanetli şeytanın mahkemesi, varlığın meşruiyetini, işgalini, savaşını ve soykırımını sorgulamıyor; ancak mahkeme, varlığın işgalinin semptomlarının gerekçeleriyle dikkatleri dağıtıyor. Dolayısıyla mahkeme için, topraklarımızın işgal edilmesi, kutsallarımızın gasp edilmesi, bizim katledilmemiz, hatta soykırıma uğramamız hiç sorun değildir. Ancak lanetli mahkeme, inatla bizim katledilme oranlarımızı tartışıyor ve gazaba uğramış varlığın, ölümlerimizin oranıyla ilgili bu hususu dikkate almasını talep ediyor ki böylece topraklarımızı işgal etmesi, kutsallarımızı ihlal etmesi ve bizi öldürmesi sessiz sedasız devam etsin.
Aha işte Lahey’deki sömürgecinin mahkemesi sonuçlandı ve aptallar için çarpık mutant bir fare doğurdu; zira savaşı ve soykırımı durdurmadı, aksine gâsıp işgalci varlığın, sadece soykırım olarak sınıflandırılan eylemleri önlemek için elinden gelen her türlü tedbiri alması yönünde bir talepte bulundu. Yani sizin öldürülmenizi durdurmadı, ancak katilin suçunu bilmesi ve onun tüm izlerini silmesi gerekmektedir. Dolayısıyla lanetli sömürgecinin Lahey’deki mahkemesi, lanetli varlığın vahşice öldürmesini engellemiyor ancak ona, yok oluşunun kanıtlarını saklamasını tavsiye ediyor.
Lanetli Batı, Lahey’deki lanetli mahkemesi aracılığıyla topraklarımızın işgalini, kutsallarımızın gasp edilmesini, yerlerimizden edilmemizi ve öldürülmemizi meşrulaştırmakta ama bizim sinir bozucu yok oluşumuz da dikkate alınması gereken bir meseledir. Dolayısıyla sorun bizim öldürülmemizde değil, ancak sorun nasıl öldürüldüğünüzle ilgilidir; zira lanetli sömürgecinin Lahey’deki mahkemesi, binlerce katledilen prematüre bebeklerimiz, çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız, hastalarımız ve yaralılarımızın, öldürüldüler mi yoksa soykırıma mı uğradılar onu tartışıyor! Şimdi size tek bir kelime söylüyoruz: hangi millet veya dinde katil yargıç olurken zalim ve kindar olan hasım bir düşman hakem oluyor acaba?!
Sefil ve aşağılık dünya, lanetli Batı’nın medeniyetini, insanların bağırlarına çöreklenmiş yırtıcı ya da azılı bir canavara dönüşürdü. Ey iki milyarlık ümmet; zayıflıkla birlikte hayat olmadığı gibi küfre boyun eğmekle birlikte de ahiret yoktur; bu yüzden Lanetli Batı’nın medeniyetini, sistemini, hayat sistemlerini ve ülkelerini ortadan kaldırmadıkça sömürgeci kâfir lanetli Batı’dan ve onun sömürgeci yuvalarından sizin için bir kurtuluş yoktur. Dolayısıyla azim İslam, onun hadaratı, onun değerlerinin sistemi, şeriatı ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti olmadıkça bir kurtuluş olmaz ve olmayacaktır da.
Ey iki milyarlık ümmet: işte lanetli Batı, kanlarınıza işkence etmekte, vücut parçalarınızla oynamakta ve hala sizin yok oluşunuza doymamaktadır; peki ya siz ne yapıyorsunuz?! Ey iki milyarlık ümmet, hayırlı mücahitlerin destanlarına ve kahramanlıklarına rağmen Gazze’deki kardeşleriniz en iğrenç bir şekilde yok ediliyor, yok edilmekte ve yok edilmeye devam ediliyor; nitekim mücahitler inisiyatif aldılar, iyi iş çıkardılar ancak onların sayıları az, zayıf ve kuşatma altında olup yeryüzündeki lanetli kâfirlerin hedefi oldular; dolayısıyla ne yeterlilikleri, ne bir destekçileri, ne de bir yardımcıları vardır; peki sizler onları, onların ve sizin düşmanlarınıza teslim edip yok olmaya ve yalnızlığa mı terk edeceksiniz?!
Ey iki milyarlık ümmet: Heyhat ki heyhat! Müslümanların kanlarının bir mazereti veya bağışlanması olabilir mi? Vallahi alçak güçlülerle birlikte zayıf Müslümanların kanlarının dökülmesi en büyük günahlardan biridir. Vallahi sizlerin sessiz ve cansız bir şekilde Gazze’deki halkınızı katledilmeye ve yok edilmeye terk etmeniz veya her türlü yaşam nedenlerinden mahrum bu zayıf kuşatma altındaki murabıt mücahitlerden oluşan grup için dualarınızla birlikte göz yaşları dökmenizin yalnız bırakmanızın günahını kaldıracağını ve Hakim (Allahu Teala) olanın huzurunda iki milyarlık sorumluluğunuzun affedileceğini ve mazeret olacağını düşünmeniz, beli kırmak, dini yıkmak ve Rabbi öfkelendirmek ve gazaplandırmak demektir. Bundan daha da kötüsü ise, şayet bu terk edilmişliğiniz içinde katil düşmanınız sömürgeci kâfir Batı’nın size karşı adil olacağını ve onun Lahey’deki sömürgeci mahkemesinin sizleri sömürgeciliğinden kurtaracağını düşünüyorsanız, o zaman üzerinizde hem düşmanınızın zillet ve öfkesini, hem de Rabbinizin öfkesini ve gazabını toplamış olursunuz.
Ey iki milyarlık ümmet: Sizin için, Rabbinizin apaçık emrine uymaktan başka bir çıkış yoktur; sizin için azim İslamınızın dışında acılarınızdan ve trajedilerinizden bir kurtuluş yoktur; sizin için azim İslamınızın devleti olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet dışında, kanlarınızın akmasını engellemenizin, canlarınızı savunmanızın, merkezinizi korumanızın, düşmanlarınızı mağlup etmenizin, izzetinizi ve şerefinizi elde etmenizin, Rabbinizin hükümleri için bir yer ve merkez edinmenizin, O’nun şeriatıyla güzel bir yaşamınızın olmasının, sonra O’nun rızasını ve cennetini kazanmanızın bir yolu yoktur.
O halde zillet, masiyet ve günah zincirlerini kırmak için acele edin ve dininize ve işkence gören ailelerinize yardım etmek amacıyla içinizdeki sömürgeci kâfir Batı’nın putlarını ve zelil ve aşağılık tahtlarını yıkmak için güç ehlinizden ve ordularınızın evlatlarından yardım isteyin. وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً“Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa-75] وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed