Pazartesi, 04 Şaban 1446 | 2025/02/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Cuma Hutbesi: H. 28 Receb 1342 M. 3 Mart 1924’te Hilafetin Yıkılışının 104. Elim Yıl Dönümü Hakkında

بسم الله الرحمن الرحيم

Cuma Hutbesi
H. 28 Receb 1342 M. 3 Mart 1924’te
Hilafetin Yıkılışının 104. Elim Yıl Dönümü Hakkında

Birinci Hutbe

Hamd Allah’a mahsustur. O’na tövbe eder, O’ndan yardım ister, O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve yaptığımız kötü işlerden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına O’nun ortağı olmadığına şahitlik ederim. Ve yine şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Resulü’dür. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَEy iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” [Al-i İmran 102]

Amme ba’d:

Ey Allah’ın kulları; İçinde yaşadığımız bu zaman diliminde ümmetimiz aynı anda büyük ve acı olaylara tanıklık etti. Ümmetimizin özelliklerini değiştiren olayları, kararlılık ve inancı temsil eden onurlu duruşlar arasında değişen büyük olayları ve bir diğeri de katılaşmış kalpleri ve hayal kırıklığına uğratmış vicdanları ortaya çıkaran acı olayları tefekkür ettik. Yahudi varlığının, ikiyüzlü gerçeğini en çirkin suretiyle ortaya koyan uluslararası ve bölgesel işbirliğinin ve suç ortaklığının gölgesinde Gazze'deki halkımıza hiç tereddüt etmeden saldırdığını gördük, ancak aynı zamanda Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlinin anlamını somutlaştıran Gazze ve tüm Filistin'deki halkımızın tarif edilemez metanetine ve kararlılığına tanık olduk: لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ لَا يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْÜmmetimden bir taife hak üzerinde devam edip kalacaktır. Kendilerini terk eden kimseler onlara zarar veremezler.” Nasıl olmasın ki! Zira onlar, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği mübarek toprakların halkıdır. Ancak Gazze'de tanık olduğumuz bu kararlılık, daha büyük bir resmin, zorluklara rağmen ayağa kalkmasının zamanı gelmiş olan ümmetin resminin bir parçasından başka bir şey değildir. Ayrıca Gazze'de zulme ve saldırganlığa tanık olduğumuz gibi aynı zamanda sanki Allah Subhanehu ve Teala artık zamanı gelmiş olan değişim saatini duyurmak için Suriye'de de, yeryüzünde yaydığı fesadı semaya ulaşan bir tiranın düşüşüne tanık olduk. Allah Azze ve Celle Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Zira ne kadar uzarsa uzasın değişim gerçekleşecektir. Tek bir ümmet mefhumunun parlak bir resmine tanık olduk ve hayali sınırlara ve yapay barajlara rağmen, her bir yerdeki Müslümanların Filistin’de olup bitenler karşısında acı çektiklerini gördük. Onların sınırların açılmasını talep ettiklerini ve cihat sloganları attıklarını gördük. Şüphesiz bu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu şekilde nitelendirdiği tek bir ümmetin duygularıdır:مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّىMüminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.

Gözlerimizin önünde cereyan eden bu olaylar sadece geçici sahneler değildir, aksine bu, açık bir gerçeğin göstergeleri ve İslam ümmetinin hasta olabileceğini ama ölmeyeceğini ve ümmetin zafer ve kalkınmasının zamanının yakın olduğunu derinlemesine düşünme çağrısı yapan sonuçlardır. وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Ey kardeşler: Ümmetimiz tüm güç unsurlarına sahip bir devdir ancak onu birleştirecek ve doğal konumuna geri döndürecek tek bir liderliğe ihtiyacı vardır. Tarihimizin bize öğrettiği ve dinimizin bize emrettiği şey bu olduğu gibi bize tarihin günlerini ve sayılarını hatırlatan şerefli imamlarımızdan bize miras kalan da işte budur! Yüz yıldan fazla bir süre önce, Recep ayının bu günlerinde, özellikle de H. 28 Recep 1342, M. 3 Mart 1924'te, evet bu tarihte İslam ümmeti, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından bu yana bir benzerini yaşamadığı bir trajediyle sarsıldı; nitekim bu, Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in temellerini inşa edip pekiştirdiği ve onun ardından onu yerine getirenlerin en hayırlısı olan ashabının yerine getirdiği büyük yapıyı etkileyen bir trajedidir. Sonra ümmet bu yapıyı korumaya devam ettiği sürece izzetli ve korkulan bir ümmet olmaya devam etti; Ta ki ümmetin dizginlerini şerlilerinin teslim aldığı, düşmanlarının işlerini kontrol ettiği ve ardından Müslümanların alçakların sofrasındaki yetimler gibi olduğu bu meşum gün gelinceye kadar!

(Ey Hilafet), minare ve minberler senin için feryat etti
Hürler ve köleler sana ağladı

Hindistan ah-ü vah ile doldu, Mısır üzüntüye gark oldu
Yağmur gibi dökülen gözyaşları ile sana ağladı

Şam, Irak Acemistan sorar
Yeryüzünden Hilafeti kim sildi?

Bu beyitlerle birlikte şairlerin efendisi Ahmed Şevki'nin beyitlerinin harflerinin, yıkılan Hilafet binası için ağladığı ortaya çıkmaktadır. Ümmetin, peygamberi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vefatından sonra bir benzerine tanık olmadığı bir günde, Müslümanlara karşı çok büyük bir suç işlenmiştir; zira İngiltere'nin başını çektiği Avrupa ülkeleri, mücrim ajanı Mustafa Kemal aracılığıyla İslami Hilafeti yıkmayı başardılar ve işgalci İngiliz orduları, Hilafetin devrilmesinden, onun yıkıntıları üzerinde laik cumhuriyetin kurulmasından ve Halifenin ülkeden kovulmasından mutmain olmadıkça Boğaz'ı ve başkent İstanbul'u terk etmediler.

- Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte Allah’ın indirdikleriyle hükmetme ve Allah'ın şeriatıyla hükmetmek de ortadan kaldırıldı ve ümmet, insan yapımı sistemler ve cahiliye kanunlarıyla yönetildi.

-         Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte İslam ideolojisine dayalı devlet mefhumı kayboldu ve laik sivil devlet, cumhuriyet, federalizm, ülke sınırları ve ulusal varlıklar kavramları ortaya çıktı ve Sykes-Picot Anlaşması türetildi.

-         Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte İslam ümmeti liderliğini, önderliğini, egemenliğini ve uluslararası durumdaki etkisini kaybetti ve Ruveybidalar ve anormal insanlar egemen oldu ve böylece yeryüzünü kötülükler, fitneler ve felaketlerle doldurdular.

-         Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte adalet ve iyilik değerleri kayboldu ve yeryüzü zulüm, haksızlık, yoksulluk, açlık, öldürme ve yerinden edilme ile doldu.

-         Dinin koruyucusu, toprağın ve namusun koruyucusu ve Müslümanların merkezinin muhafızı olan Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte toprak ve insan olarak ümmet, zayıf devletçiklere ve sahte sistemlere bölündü.

-         Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte Müslümanların son Hilafet Devleti de yıkıldı ve İslam ümmeti artık toplayıcı bir varlığa, genel bir başkanlığa, kendini temsil eden bir devlete sahip değildi ve artık Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetiyle amel etmek üzere şerî bir biat ile biat edilen bir Halifenin liderlik ettiği Müslümanların toplumunda yaşamıyordu.

-         Dış siyaseti, İslam'ı davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımaya ve insanlığı Allah'ın hak olan dinine yönlendirmeye dayalı olan Hilafet Devleti yıkıldı.

-         Hilafet Devleti yıkıldı ve onun yıkılmasıyla birlikte Müslüman ülkeler ihlal edildi, Müslümanlar kendi topraklarının merkezinde işgal edildi, servetleri yağmalandı ve yeryüzünün doğusundan batısına kadar Müslümanları gölgeleyen Dâru'l İslam, Dâru'l Küfre ve Müslüman ülkeler de işgal edilmiş ülkelere dönüştü.

Hilafet, sömürgeci güçlerin, bu ümmete mensup olan ve dinlerini başkalarının dünyası için satan zayıf nefisli Arap ve Türklerden oluşan hainlerle işbirliği içinde kurduğu büyük komploların sonucunda yıkıldı. Bunun üzerine sömürgeci, Müslümanlar arasında milliyetçilik ve bölücülük tohumlarını ekmeye ve onları tek bir sancak altında birleştiren İslam kardeşliği bağlarını parçalamak için hırs göstermeye başladı. Sonuç olarak Müslümanlar, güçlü ve korkulan bir devlet tarafından yönetilen ve ön saflarda yer alan tek bir ümmetten... siyasi ve ekonomik olarak ve hayatın her alanında yabancının egemenliğine boyun eğen zayıf ve birbiriyle savaşan devletçiklere dönüştü.

Peki neden bu yıl dönümü hakkında konuşuluyor?! Zira Hilafetin yıkılmasının yıl dönümü, her ne kadar dinin en büyük vacipleriyle ilgili olsa da -ki dikkat edin bu, şeriatı tatbik etmek için İslam Devleti'nin kurulması vacibidir-, hiçbir gün şerî anlamda dini bir yıl dönümü olmadığı gibi ardından acı ve hüzün kadehini içmeyi umduğumuz bir kutlama yıl dönümü de değildir ancak yıl dönümü hakkında konuşmak istediğimiz hususlar şunlardır:

Birincisi: Müslümanların büyük çoğunluğunu, devletlerinin büyüklüğü, onu kurmak için çalışmanın vacipliği ve bu azim farzı yerine getirmemenin günahı konusunda bilgilendirmek; tıpkı Ebu Abbas Kalkaşandî’nin şu şekilde nitelendirdiği gibi: “(Hilafet) İslam'ın kıvrımı ve dairesinin çevresidir, tebaasının ve sürülerinin otlağıdır ki onunla (Hilafet) din muhafaza edilip korunur, İslam’ın merkezi korunur, aşağılık konumda olanlar pasifize edilir, hadler uygulanır, kutsalların çiğnenmesi önlenir, namuslar korunur, böylece nesepler birbirine karışmaktan korunur, sınırlar-geçitler sarsılmayacak şekilde güçlendirildiği gibi kutsallar da sarsılmayacak şekilde savunulur.” Bu anlamlar bugünlerde bizzat kaybolmuş olup Hilafetin yıkılmasıyla birlikte ortadan kalkmıştır.

İkincisi: Müslümanlara, Hilafet Devleti var olmadıkça hakkıyla yerine getiremeyecekleri farzlardan mükellef olduklarını ve onlara, devletleri Raşidi Hilafet Devleti kurulmadıkça Rablerini razı olduğu güzel hayatı ve onurlu bir yaşamı yaşayamayacaklarını hatırlatmak.

Üçüncüsü: Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışanlara katılmamaları durumunda başlarına gelecek büyük günah ve üzerlerine inecek büyük azap konusunda aymazlar, gafiller ve kibirliler için bir uyarıdır.

Dördüncüsü: Unutulmuş, unutturulmuş, görmezden gelinmiş ya da tahrif edilmiş kadim tarihin üzerindeki tozu kaldırmak; zira o, nesillerin gurur duyduğu, bugün için çalıştığı ve milletler arasında lider bir merkeze oturmak için geleceğe doğru baktığı kadim, şanlı ve görkemli bir tarihtir. İşte İslam ümmetinin en yüksek mertebelerle ve medeniyetin en yüksek anlamlarıyla dolu tarihi, onları bu Hilafet Devleti'nin kurulması amacıyla çalışmak için azimlerini bilemelidir; çünkü bu tarih, sadece sahabe dönemi ve onu takip edenlerle bağlantılı değildir; aksine modern çağımızda, dünyaya yeniden liderlik etmek için uluslararası konuma sahip olmamız için onu yeniden tesis etmeliyiz.

Beşincisi: İslam ideolojisine dayalı bir kalkınma ve medeniyet inşa etmek üzere İslam risaletini taşımak için İslam'ın mefhumlarını yaymaya ve bunları okullarda, üniversitelerde, ilim merkezlerinde ve camilerde ümmetin en önemli grubu olan gençlere ulaştırmaya davet etmek.

Altıncısı: Meseleleri şerî bakış açısıyla çözen siyasi fıkıh da dahil olmak üzere ümmeti İslam kültürü hakkında bilinçlendirmek, demokrasi ve özgürlük gibi yanlış ve fasit düşüncelere sahip kapitalist sistemin yozlaşmışlığını açıklamak, ister iğrenç dar milliyetçilik bağı olsun isterse düşük vatancılık bağı olsun günümüzün zararlı devletçiklerin desteklediği bağların yanlışlığını açıklamak ve bunları, İslam akidesine dayalı ideolojik bağla değiştirmek.

Ey Müslümanlar: Hilafet hakkında konuşmak, sırf geçmiş tarihinin tekrarlanıp durması değildir, aksine adaletin gerçekleşmesini, merhametin yayılmasını ve Allah'ın şeriatının yeryüzünde uygulanmasını da kapsayan gerçek İslami sistem hakkında konuşmaktır. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الْأَنْبِيَاءُ، كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي، وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُİsrailoğulları, Nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir Nebi vefat edince, bir diğer Nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır.” [Buhari rivayet etti.]

Hilafet sadece siyasi bir sistem değildir, aksine dünyanın dört bir yanını dolduran ve Müslümanların arasını birleştiren bir devlettir; zira Hilafeti Müslümanların kelimesini birleştirdiği gibi onların saflarını da birleştirmekte ve onları, güçlü ve heybetli tek bir ümmet haline getirmektedir. Bu yüzden Hilafetin kurulması, insanlar arasında adaleti tesis etmek, hakları sahiplerine iade etmek, mazlumların üzerinden zulmü kaldırmak, sıkıntılarını gidermek, dünyaya hayrı yaymak ve yeryüzünde fitne ve fesat saçan kapitalist sistemi silip süpürmek anlamına gelmektedir.

Nitekim Sahabe Rıdvanullahi Aleyhim bu önemli olan hususu idrak etmiştir; bu yüzden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i defnetmeden önce, Hilafetin, ümmetin hayatını İslam metodu üzere devam ettirmesi için bir farz ve zorunluluk olduğuna iman ederek bir Halife seçmekte acele etmişlerdir.

Evet, Sahabeler bu şekilde İslam'da Hilafetin konumunu anlamış ve Hilafet olmadıkça bu dinin uygulanamayacağını idrak etmişlerdir. Bu anlamda Müminlerin Emiri Ömer Radıyallahu Anh şöyle demiştir: لا إسلام إلا بجماعة، ولا جماعة إلا بإمارة، ولا إمارة إلا بطاعةİslam İslam olmaz cemaat olmadıkça, cemaat cemaat olmaz Emir olmadıkça, Emir Emir olmaz itaat olmadıkça.” [İmam Darimi tahric etti]

Ey Allah’ın kulları: İlk Müslümanlar Hilafeti, farzların tacı olarak görüyorlardı; çünkü Hilafet, hem dini hem de dünyayı korur. Nitekim tarih kitapları, bu tazimi teyit eden büyük tutumlar ortaya koymuştur.

Allah’ım bizleri, ümmetin tarihini ibret ve dersler almak için tedebbür edenlerden kıl. Allah’ım, Müslümanların saflarını birleştir, onların kelimesini hak üzere birleştir ve bizlere, Senin şeriatınla hükmedecek, ümmetini birleştirecek, Senin “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağını dalgalandıracak, Senin yolunda cihat edecek ve Mescid-i Aksa'yı işgalci Siyonistlerin pisliğinden kurtaracak Hilafet Devleti olan İslam Devleti’ni nasip et… Amin… Amin.

Benim söyleyeceklerim bu kadar; Allah’tan kendim ve sizin için bağışlanma diliyorum; O’ndan bağışlanma dileyin; şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

=====

İkinci Hutbe

Mustazaf kullarına yardım eden, zorbaları ezen, kibirli olanları kahreden, mümin kullarına zafer, hakimiyet ve iktidar vaat eden Allah’a hamd olsun ve salat ve selam, Peygamberlerin efendisinin, mücahitlerin imamının, apaçık bir fetih müjdeleyenin ve kendisi için yeryüzü dürülen, yeryüzünün doğusunu ve batısını gören ve ümmetinin mülkü/egemenliği önüne dürülen yerlere kadar varacak olan Sadıku’l Emin’in, Âli’nin ve tüm Ashabının üzerine olsun…

Ey Müslümanlar: Hilafetin yıkılmasından sonra İslam ümmeti, bocalama, kayıp, zayıflık ve aşağılanma sürecine girdi... Ümmet, bölünmüşlük ve dağılmışlığın acısını çekmekte olup düşmanları başına musallat olmuş, topraklarını işgal etmiş, zenginliklerini çalmış ve şeriatını devre dışı bırakmıştır. Hilafetin yıkılmasından kaynaklanan en önemli trajediler arasında şunlar vardır: Filistin'in işgal edilmesi, gaspçı Yahudi varlığının ortaya çıkması, Keşmir, Myanmar, Çin, Kırım, Hindistan ve diğer Müslüman ülkelerdeki Müslümanlara yapılan zulüm ve ümmetin şu anda Yemen, Şam, Sudan, Libya, Mısır ve Necd ve Hicaz ülkelerinde maruz kaldığı imtihanlar, sıkıntılar ve fitnelerdir; zira dökülen kanlar, çiğnenen namuslar ve korunmayan kutsallar çocukların saçlarını ağartmaktadır. Gazze'de olup bitenlere gelince, insanın onun dehşetini tarif etmesi imkansızdır. Şam tiranının hapishanelerinde yaşanan hikayelere gelince; yaşananların dehşeti karşısında hayrete düşüyoruz. Necd ve Hicaz ülkesine gelince; Suud Hanedanı'nın yöneticileri döneminde dansözlerin, fahişelerin, hayat kadınlarının ve eşcinsellerin yuvası haline gelmiştir.

Ey Allah’ın kulları: Ümmetin çektiği acılar sadece Müslümanların zayıflığı sebebiyle değildir, aksine bizler, birleştirici liderliği kaybettiğimiz gibi izzetimizi yücelten ve saflarımızı birleştiren o kararlılığı da kaybettik. Ümmetin düşmanları, ümmetin gücünün Hilafette yattığını çok iyi biliyorlardı; bu nedenle Hilafeti yıkmak için attıkları ilk adım, ümmeti bölmek ve gücünü ve liderliğini elinden olmak yoluyla ümmeti parçalamak ve zayıflatmak oldu.

Ey Müslümanlar: Kâfir Batı, İslam ümmetini zayıflık ve bölünmüşlük halinde tutmak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Zira Hilafetin geri dönmesinden korkuyor; çünkü Hilafet, onların hegemonyasının sona ermesi ve kapsamlı İslami kalkınmanın başlaması anlamına gelmektedir. Bazı Batılı liderlerin bunu aleni bir şekilde açıkladıkları hiçbirimiz için bir sır değildir. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türkiye'de Hilafet sistemini kaldıran ve onun yerine milliyetçi laik cumhuriyet devletini kuran mücrim Mustafa Kemal ile Lozan anlaşmasının imzalandığı sırada şunları söylemiştir: “Türkiye’ye hakikaten son verilmiştir. Bundan sonra belini doğrultamaz. Zira biz onun manevi kuvvetini mahvettik. Bu kuvvet, Hilâfet ve İslamiyettir.” Bize karşı ilan edilen bu savaşlara rağmen, İslam ümmeti hala kalbinde yenilmez bir güç taşımakta olup akidesi hala sağlam ve hedefleri de yücedir.

Ey Müslümanlar, ey Allah’ın kulları: Bugün ümmetimiz, tarihinde çok kritik bir aşamayla karşı karşıyadır; nitekim tüm trajedilere rağmen İslam ümmeti gerçekliğini değiştirecek yeteneklere ve enerjiye sahiptir ve düşmanlarının yüzleşmekten aciz kaldığı bir akideye sahiptir. Ancak bizim, ümmeti tek bir hedefe yönlendirecek bir liderliğe ihtiyacımız vardır ki o da Hilafetin kurulmasıdır. Her ne kadar ümmet zayıflamış ve parçalanmış olsa da, onu temsil eden ordular değişim için son umuttur. Bizler, gücün bizim elimizde olduğunu ve dinine yardım etmek için doğru yönde hareket etmesi gereken orduların teyakkuzda olduğunu biliyoruz.

Ey Müslümanlar, ey Allah’ın kulları: Bizler bugün, ümmet içindeki güç ehli olan subaylardan ve askerlerden, dini desteklemek için şerî vaciplerini hatırlamalarını ve Hilafeti kurmak için çalışan muhlislerle birlikte hareket etmelerini talep ediyoruz. Şimdi onlar, her zamankinden daha fazla bu vacibi gerçekleştirmek için davet edilmelidirler; çünkü ordular şayet Allah yolunda hareket eder ve İslam sancağını yükseltirlerse, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yardım eden Ensar mesabesinde olacaklar ve tarih onların isimlerini nurdan harflerle kaydedecektir.

Ey Allah’ın kulları: Tanık olduğumuz olaylar, bizim en büyük krizimizin liderlik krizi olduğunu ortaya koymaktadır; zira bugün Müslümanların başındaki yöneticilerin, ülkelerimizde kafirlerin ajanları oldukları uzak yakın herkes için açığa çıkmıştır; zira üzerimize Batı’nın sistemlerini uygulayanlar ve mutant varlığı koruyanlar bu yöneticilerdir. Dolayısıyla ümmetin silip süpürerek derin bir uçuruma atması gereken de onlar olup onların yerine güçlü ve muttaki tek bir Halife nasbetmesi gerekir.

Ey Allah’ın kulları: Hilafeti kurmanın, sahabelerin üç günden fazla devre dışı kalmasının haram olduğu konusunda icma ettiği şerî bir vacip olduğunu bilmemiz gerekir! Allah'ın Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem Refik-i Ala'ya intikal ettiğinde, sahabeler Halifenin nasbedilmesi konusunda icma ettiler, Allah'ın Rasulü'nün Romalılarla karşılaşmak için gönderdiği ordunun seferini durdurdular ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, üç gün üç gece geçtiği halde Halife nasbedilmeden defnedilmemiştir. Hem de sahabelerin defin işini hızlandırmaya veya Halifeyi seçmekle meşgul olanlara karşı çıkmaya muktedir olmalarına rağmen ancak bunların hiçbiri olmadı. Bu da Müslümanların kendilerini Allah'ın indirdiklerine göre yönetecek bir Halifeye biat etmelerinin farz olduğuna ve Müslümanların Halifesiz üç gün geçirmelerinin caiz olmadığına delalet etmektedir. Peki ya Halifesiz geçen bu yıllar boyunca yaklaşık otuz sekiz bin güne ulaşan bizlere ne demeli?!!! Ancak Hilafetin geri dönmesi mümkün müdür? Evet, zira Allah'ın vaadi haktır ancak Hilafetin geri dönüşü için şunlara ihtiyaç vardır:

Allah’ın vaadine güvenmek, Müslümanlar arasında kitlesel olarak çalışmak, İslam'ın fikri ve metodu üzerinde sebat etmek, İslam ve hükümleri konusunda bilinçlenmek, bu farzı küresel düzeyde yerine getirmek için ümmete liderlik etmek, vakıayı değiştirmek ve İslam'ı yeniden iktidara getirmek için ümmet düzeyinde ciddi ve örgütlü olarak çalışmak ve ayrıca ümmetin Hilafetin önemini ve onun hayatındaki rolünü idrak etmesi ve düşmanların komplolarını fark etmesi için siyasi bilincin gerekli olması.

Ey Allah’ın kulları: Ümmetin bugün içinde bulunduğu bölünmüşlük hali asıl değildir, aksine onun tarihindeki istisnai bir durumdur ve bu durum yakında ortadan kalkacak ve işler normal haline geri dönecektir. Zira İmam Ahmed, Numan Bin Beşir’in Huzeyfe’nin hadisinden Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَNübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra nübüvvet üzere hilâfet olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra zalim yöneticiler gelecek ve onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Bunların ardından ise yine Nübüvvet metodu üzere hilâfet olacaktır. Sonra sustu.”Dolayısıyla zaman uzun da olsa kısa da olsa Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi mutlaka gerçekleşecektir.

Hutbemi Allah'ın ayetleri ve müjdelerle bitiriyorum. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ الله زَوَى لِيَ الأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا Gerçekten Allah bana yeri topladı da, onun doğusunu batısını gördüm. Hiç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin mülküne ulaşacaktır.” Ravi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in azatlısı Sevban’dır.

Allah’ım! güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi sana şikayet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zulme uğramış tüm mazlumların Rabbisin. Sen benim de Rabbimsin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Bana kaba ve sert davranan bir yabancıya mı, yoksa bana üstün kılacağın bir düşmana mı? Eğer Sen bana dargın değilsen, başıma gelen eziyet ve işkencelere aldırmam. Ancak Senden gelecek bir himaye ve koruma çok daha hoştur. Öfke ve gazabına uğramaktan; karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan Zâtının nuruna sığınırım! Sadece Sana sığınır ve Senin rızanı dilerim. Senden başka kuvvet ve kudret yoktur!

Allah’ım zararlı ve ajan yöneticileri sana havale ediyoruz. Allah’ım onlar Müslümanları yardımsız bıraktılar ve onların ve Senin düşmanlarına yardım ettiler, onlarla normalleştiler ve onların Müslümanlara yönelik tiranlıklarına ve zulümlerine sessiz kaldılar. Allah’ım bize onlara karşı güç ver ve bizleri onlardan ve onların kötülüklerinden kurtar.

Allah’ım, İslam’ı ve Müslümanları izzetli kıl, din düşmanlarını yerle bir et, Müslümanları yardımsız bırakanları yardımsız bırak. Ey Kudret sahibi olan, ey Aziz olan, ey gökleri ve yeri tutan, ey Celal, ikram, fazilet ve nimetler sahibi olan Allah'ım ve ey dünya ve ahiretin Rahmanı ve bu ikisine merhamet eden Allah'ım Senden, Hilafetin kurulmasıyla sıkıntılarımızı gidermeni, onun sayesinde göğüslerimizi genişletmeni, bedenlerimizi onun için amel ettirmeni ve onu bizim için göz aydınlığı kılmanı diliyoruz. Hak konusunda bize yardım edecek ve onu bize verecek olan sadece Sensin ve güç ve kuvvet sahibi de sadece Sensin! Allah'ım, bize yeryüzünde iktidar ve hükümran olma iradesini geri ver ve bize izzet ve liderlik günlerini de geri ver! Allah'ım bize bir an önce Hilafeti nasip et ve bizleri Hilafetin sadık ve vefalı askerlerinden kıl. Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak canımızı al. Allah'ım, bizleri emrin üzere sabit kıl ve bizleri yardımınla destekle. Yüce arşın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Yerin ve göğün Rabbi ve çok şerefli olan arşın Rabbi Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’ım salat ve selam, efendimiz Muhammed’in, Âli’nin ve ashabının üzerine olsun. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Allah’ın kulları: إِنَّ اللهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً “Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” [Ahzab 56] Allahım, salat ve selam, öncesinde ve sonrasında Muhammed'in, Âli’nin ve tüm ashabının üzerine olsun.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER