- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru Cevap
Uluslararası Trump Politikaları İçin Bazı Ana Hatlar
Soru:
Giderayak önceki ABD yönetimi, Halep’i Suriye rejimine teslim ederek önemli bir başarıya imza attı. Bir plan uyarınca hareket eden bu yönetim, son zamanlarda “meyveleri” devşirmeye başlamıştı... Peki, 20 Ocak 2017’de göreve gelen yeni başkan Trump’ın Suriye politikası nasıl olacak? “Bu meyveler” üzerine bir şeyler koyacak mı? Rusya, Çin, Avrupa Birliği ve özellikle İngiltere’ye karşı uluslararası Trump politikaların olası bazı ana hatları var mı? İslam’a ve Müslümanlara yönelik tırmanan küstahça şiddet dilini nasıl yorumlamalıyız? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Politikasını daha iyi anlayabilmek için ABD Başkanı Trump’ın Beyaz Saray macerasının üzerinden fazla zaman geçmese de ve seçim açıklamaları reel politikle ilgili tam bir tasavvur ortaya koymasa da, görev süresince yaptığı bazı sözlü ve eylemli açıklamalar, izleyeceği politika hakkında bir ölçüde bir fikir verebilir. Bu sözlü ve eylemli açıklamaların yanı sıra Amerikan siyasetinin kurumsal bir siyaset olduğu, başkandan pek etkilenmediği, sadece yöntem farklılıkları olduğunu da hesaba katmak gerek... Şimdi buna göre soruda yer alan açıklamalara şu şekilde cevap verebiliriz:
Birincisi: Trump, Suriye ile ilgili politikasını Obama yönetiminin devşirdiği meyveler üzerine inşa edecek:
1- Evet, giderayak Obama yönetiminin planı, meyvelerini vermiştir. Devrim yılları boyunca Suriyeli muhaliflerin pek çok anahtarını elinde tutan, ancak bir sürü nedenden ötürü Washington tarafından kullanılmayan bu anahtarlara sahip Türkiye’nin silahlı gruplara baskısının başarılı olduğu açıktır. ABD Başkanı Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında 01 Nisan 2016’da Beyaz Saray’da gerçekleşen görüşmenin ardından Amerikan isteklerini karşılamak için Erdoğan Suriye krizinde pozisyon değişikliğine gitti. Avrupa’ya sırt dönen Türkiye, Rusya ile normalleşme mutabakatı imzaladı. Bu mutabakat sonrası bilindiği üzere 24 Ağustos 2016’da “Fırat Kalkanı”harekâtı oldu. Türkiye yanlısı silahlı grupları Halep ile diğer yerlerde Beşşar askerleri ile savaştan uzak tutmak ve Türkiye’nin bu gruplar üzerindeki şiddetli baskısının sürekliliğini sağlamak için kurgulanan bu harekât, baskı altında grupların cazibe merkezi haline gelmiştir. Türkiye’nin kendilerine verdiği desteğin faturasını ödemek zorunda kalan silahlı gruplar, kritik bir anla karşı karşıya olduklarını gördüler. Türkiye’nin talimatına boyun eğen bu gruplar, 14 Aralık 2016 günü Halep’ten ayrılarak Beşşar’ın askerlerine teslim ettiler. Bu gruplar üzerindeki baskısı bununla sınırlı kalmayan Türkiye, onları Ankara’da cani Rusya ile müzakere masasına oturttu. Böylece sonunda bu gruplar, Ankara’da ateşkes imzaladılar. 29 Aralık 2016 günü Rusya Devlet Başkanı Putin, Moskova’dan yaptığı açıklamada ateşkes imzalandığını ve 23 Ocak 2017 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılacak görüşmelerin hazırlıklarına başlanıldığını duyurdu.
2- Görünürde bu eylemler, Amerikan planının meyvelerinin devşirilmeye başladığını gösteriyor. Böylece bu grupların dizginlerinin Erdoğan’ın elinde olduğunu gören Amerika, yıllardır müzakere önünde bir engel olarak gördüğü silahlı gruplar denklemini halletmenin yolunu bulmuş oldu. Türkiye, silahlı gruplar açısından Amerikan hedeflerine erişmek için benzeri görülmemiş bir özveri gösterdi. Silahlı gruplar ile olan rol ve ilişkisini sponsorluktan arabuluculuğa, sonra pres ve ihanetçilik aşamasına taşıdı. Hatta silahlı grupların dümenini Kazakistan’ın başkenti Astana’ya çevirdi. Türkiye, sadık bir uydu devleti olarak 9 Kasım’da zafer ilan eden seçilmiş başkan Trump’tan sonra bile Amerika’ya hizmet etmek için bu rolünü sürdürdü. 20 Ocak 2017’de göreve gelen Trump’tan sonra olası herhangi bir değişiklik olacağını aklından dahi geçirmedi.
3- Suriye’de silahlı muhalifler cenahında Obama idaresinin yetiştirdiği meyveleri devşirmeye başlayan Trump yönetimi, silahlı grupların kalbini elinde tutan Türkiye’nin barış ve savaşa giden anahtara sahip olduğundan emindi. Nitekim Astana katılımcısı gruplar ile Amerika’nın terörist olarak tanımladığı Astana muhalifi gruplar arasında patlak veren çatışma bile ABD’nin istediği bir şeydir. Çünkü gruplar arası çatışma, rejim karşıtlarını zayıflattığı gibi rejimin önündeki hedefi de çok daha erişilebilir ve kolay hale getirmektedir... Özellikle de Türkiye, grupları terörist ve terörist olmayan gruplar diye sınıflandırmaya başlayınca. Daha önce terörist olarak tanımlanmayan bazı gruplar, 23 Ocak 2017 Astana görüşmelerinden sonra Türkiye tarafından terörist olarak tanımlanınca, bu tanım ışığında terörist ile terörist olmayan gruplar arasında çatışma patlak verdi! 26 Ocak 2017 günü Reuters’e konuşan Türk Dışişleri Bakanlığından bir kaynak, Türkiye, artık Fethu’ş Şam’ı “Nusra Cephesi”terörist olarak tanımlamaktadır dedi. Hâlbuki Türkiye’ye göre Fethu’ş Şam Astana görüşmesi öncesinde terörist grup değildi. Bu sınıflandırmanın ardından terörist ile terörist olarak adlandırılmayan gruplar arasında çatışma patlak verdi. Bu da Türkiye’nin özverisi nedeniyle Amerika’nın Suriye’de meyveleri devşirdiğini göstermektedir!
İkincisi: Trump’ın Rusya yönelimine gelince:
Bir yandan Rusya’yı yağlayıp ballayan Trump, öte yandan da Amerikan çıkarlarını uygulaması için açıkça fiili tehditte bulunuyor. Obama döneminde olduğu gibi perde gerisinde kalıp Rusya’yı sahaya süren Amerika, kuyruğuna takılan Rusya’ya girişimin dizginlerini etkin bir şekilde vermiyor. Görüldüğü gibi Trump ile Obama, amaçlar yani Amerikan çıkarlarına hizmet konusunda hemfikirdir, sadece tarzları farklıdır. Trump’ın yağlı ballı sözlerini duyumsayan Rusya, Trump’a yakınlık gösterirken aynı zamanda da özellikle Çin’e karşı politikalarını uygulamak için Trump tarafından yapılan ağır baskının da farkında. Diğer bir deyişle Suriye müzakerelerinde ABD-Rusya yerine Rusya’nın karşısına Türkiye’ye koyarak tenzili rütbe ile yetinmeyen Trump, Rus liderliğine karşı da etkin pozisyonlar sergilemektedir... Bu etkin pozisyonların belirtileri herkesçe görülüp işitiliyor! Dilerseniz bazılarını zikredelim:
1- Seçim kampanyası sırasında Trump’ın kendisine naif davrandığını gören Rusya, göreve geldikten sonra Astana toplantısına ABD’nin en üst düzeyde katılacağını sandı. Astana toplantısına ABD Dışişleri Bakanlığı düzeyinde katılacağı umuduyla başkan Trump’ın görevi devralmasını dört gözle bekleyen Rusya, Trump’ın desteğiyle Astana zirvesinin Suriyeli muhalifler ile Beşşar yönetimi arasında kapsamlı barış müzakereleri için bir başlangıç olmasını arzuluyordu. 30 Aralık 2016 tarihinde BBC’ye konuşan Lavrov’un şu sözleri de bunu teyit etmektedir: “Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Bakanlık olarak Kazakistan’ın başkenti Astana’da Suriye konulu toplantının hazırlıklarına başladıklarını söyledi.” Bu, Trump’ın kendisini desteklediğini sanan Rusya’nın siyasi aptallığının bir sonucudur! Astana zirvesine Washington’u da davet eden Rusya, ABD’nin üst düzey bir heyetle zirveye katılacağını umuyordu. Ancak Washington yönetimi, Astana müzakerelerine Kazakistan büyükelçisi düzeyinde gözlemci sıfatıyla katılarak Rusya’ya adeta tokat atmış oldu! 23 Ocak 2017 tarihinde başlayan Astana müzakereleri, 24 Ocak 2017 günü sona erdi. Ancak ateşkes konusunda kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. Görüşmeler Barada Vadisi’ndeki ateşkes üzerinde yoğunlaştı! Doğal olarak görüşmelerde herhangi bir siyasi çözüme de varılamadı... Dolayısıyla Astana müzakereleri, Rusya’nın beklentilerinin ve düzeyinin çok çok gerisinde kaldı. Görüşmeler, dörtlü ateşkes mekanizması hakkında yapılan fikir jimnastiği ile son buldu!
2- Rusya, ABD Başkanı Trump’ın “Suriye’de savaştan kaçan siviller için güvenli bölgeleri mutlaka kuracağız”açıklamasıyla ilkinden daha şiddetli ikinci bir tokat daha yemiş oldu. Çünkü Trump, Rusya ile istişare yapmadan böyle bir açıklamada bulunmuştu. “Suriye’de güvenli bölgeler kurulması gerektiğini söyleyen ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamalarına yanıt veren Kremlin, plan açıklanmadan önce Beyaz Saray ile Moskova arasında istişare yapıldığı yönündeki haberleri yalanladı. Ve kararın “olası tüm sonuçlarının”ölçülüp tartılmasına davet etti. Gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Kremlin Sözcüsü Peskov, “Hayır, Amerikalı ortaklarımız bunu bize danışmadı. Bu, çok büyük bir karar. Bu planın mültecilerle olan durumu daha da alevlendirmemesi önemli, ancak sanırım olası tüm sonuçlarının ölçülüp tartılması gerekli”dedi. [26.01.2017 CNN Arapça] Rusya’nın etkili bir tepkime veremeyecek kadar zavallı olduğunu bilen ve bu yüzden böyle bir karar alan Amerika tarafından Suriye bataklığına gömülen Rusya’nın bu bataklığından çıkması oldukça zordur. Belki de Kremlin’in bir rüyasıdır... Gömüldüğü bataklıktan çıkabilmek için Amerika’ya muhtaçtır!
3- Rusya’nın Suriye rolünü cüceleştirmek... Güvenli bölgelerle ilgili yapılan açıklamada da olduğu gibi ABD’nin Suriye politikası, Rusya’nın Suriye’de oynadığı role darbe vurmaktadır ve Suriye krizinden bu yana Rusya’nın devşirdiği “büyük”başarı ve kazanımları tehdit etmektedir! Suriye’de Rusya’ya yönelik politikanın ilk işaretini veren Trump, Rusya’nın rolünü sınırlandırarak tehditkâr bir şekilde DAEŞ ile mücadelesini talep etmektedir. Hatta Rusya, bir rol kapsa dahi Amerikan planları doğrultusunda marjinal bir rol olacaktır... Amerika, artık Rusya’nın arkasına saklanma gereksinimi duymadan dizginleri doğrudan eline almaya hazırlanıyor. Bazı haberler buna işaret etmektedir. 27 Ocak 2017 tarihinde Russia Today sitesinin aktardığına göre “New York Times gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Pentagon’dan Suriye’de IŞİD’e karşı daha agresif bir plan ve 3 ay içinde de “güvenli bölgeler”hakkında başka bir plan daha hazırlamasını isteyeceğini bildirdi. Gazeteye konuşan Beyaz Saray yetkilileri, Trump’ın Suriye eylem planı hazırlamak için Savunma Bakanına direktif vereceğini söylediler. Yetkililere göre, plan IŞİD’in Suriye’deki kalesi Rakka’ya saldırılarda sahaya ABD’li topçu birlikleri ile saldırı helikopterlerinin gönderilmesini içerebilir. Yetkililere göre, Trump, Pentagon’dan 30 gün içinde yeni planın kendisine sunulmasını isteyecek... Gazeteye göre olası seçenekler, ABD özel harekât birimi kullanımını genişletmek, Irak ve Suriye’de konuşlu ABD askeri personel sayısını artırmak, karar alma sürecini hızlandırmak için Pentagon ve saha komutanlarına ek yetkiler vermek.”Bu politika gereği Rusya’nın Suriye’deki rolü tırpanlanıyor. Suriye konusunda yeni ABD-Rus mutabakatı, en önemlisi Ukrayna ve Çin mevzusunda Amerikan hizmetinde olmak gibi mutabakata ve pazarlığa varılmış çeşitli uluslararası konuların bir bendi olacak. Başkan Trump’ın Rusya’dan yaptırımları kaldırmak için acele etmemesi de Rusya’ya yönelik bu Amerikan yaklaşımlarını teyit etmektedir. “ABD Başkanı, Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmasını tartışmak içinse çok erken olduğunu söyledi.”[28.01.2017 el-Cezire] Trump, Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmekten emin olmadığını ifade etti. “Sadece Rusya ile değil, Çin ile de iyi ilişkiler kurmak istediğini, ancak bunun bir garantisinin olmadığını anlatan Trump, şuan ülkesi ile Rusya arasındaki ilişkilerin “iyi, kötü ya da kayıtsız mı”olur bilemediğini söyledi.” [27.01.2017 Russia Today]
Üçüncüsü: Trump’ın olası Avrupa Birliği özellikle İngiltere yaklaşımına gelince:
1- Trump, kalbinin derinliklerinde Avrupa Birliği’ni parçalama Amerikan rüyasını taşımaktadır. Diplomatik dil yoksunu Trump, bunu gizlemeyerek açıkça ifade ediyor. Başkanlık seçimlerini kazanmadan önce İngiltere’nin AB’den ayrılmasını müthiş bir gelişme olarak niteleyen Trump, diğer ülkeleri de benzer adımlar atmaya ve İngiltere gibi Brüksel’i kaderine terk etmeye davet etti. Amerika’nın Avrupa Birliği’ni parçalama hayalleri çok eskidir. AB’ye ilişkin Trump politikasındaki yenilik, diplomatik dil kullanmadan açıkça bunun borazanlığını yapmasıdır. Bu yüzden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 27 Ocak 2017’de yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Trump’ın Avrupa Birliği için bir zorluk olacağını söyledi. “Güney AB ülkelerinin zirvesinden sonra konuşan Hollande, ABD Başkanı’nın, başka Avrupa ülkeleri için de Brexit benzeri bir durumdan söz etmesi karşısında, Avrupa’nın güçlü bir yanıt vermesi gereğine inancını dile getirdi.” [28.01.2017 Russia Today]
2- Trump, İngiltere’ye olan hayranlığını saklamıyor. “İngiltere Başbakanı Theresa May ile yaptığı görüşme sonrasında “İki ülke arasında “çok özel ilişki”olduğunu söyleyen ABD Başkanı Donald Trump, “Özgür ve bağımsız bir İngiltere dünya için bir nimettir”diye konuştu. [28.01.2017 el-Cezire] Öncesinde ise İngiliz Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Farage Obama’nın kaldırdığı Churchill büstünü yeniden Beyaz Saray’a taşıma sözünü vermişti. Öyle de oldu ve büstü yeniden Oval Ofise taşıdı. İngiliz Bağımsızlık Partisi lideri, başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra Trump Tower’da seçilmiş başkanı ziyaret eden ilk yabancı yetkilidir.
Trump, İngiltere’ye yönelik Amerikan yaklaşımına vurgu yapmak amacıyla Başbakan May ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki ilişki, adalet ve barışı sağlamak için tarihin en büyük gücü olmuştur. Bugün ABD, mali, kültürel, siyasal ya da askeri açıdan İngiltere ile derin bağını yeniliyor. Söz veriyoruz, bu özel ilişkinin kalıcı olması için destek olacağız.” [28.01.2017 BBC]
3- Brexit ve Trump zaferinden sonra yeni İngiliz politikası şöyle özetlenebilir; İngiltere, 23 Haziran 2016 tarihinde düzenlenen Brexit referandumun ardından AB’den bağımsız yeni yaklaşımlara yelken açmak için hazırlanıyor. Bu nedenle uluslararası İngiliz politikasını yeniden canlandırmak için her düzeyde araştırma ve inceleme yapıyor. Siyasi deneyim yetersizliğine sahip, değişim vaadi ve sloganıyla 8 Kasım’daki seçimleri kazanan Trump’ı bunun için büyük bir fırsat olarak görüyor. Bu yüzden 27 Ocak 2017’de Washington’da yeni başkan Trump’ı ziyaret eden ilk lider, İngiltere Başbakanı Theresa May’dir. Trump’a Rusya ile ilgili özel tavsiyelerde bulunan May, Suriye’de DAEŞ’e karşı ortak operasyon yapılması önerisinde bulunmuştur. Yani İngiltere, bir kez daha uluslararası politikada Amerikan cenahında yer almıştır.
4- Yeni İngiliz eğilimleri ile Trump yönetiminin eğilimleri çakıştığına göre, İngiltere’nin Brexit kararını diğer ülkeler için de bir örnek yapmak Amerika’nın yüksek çıkarınadır. Bu yönelimin bir gereksinimi olarak ABD, benzeri anlaşmalar imzalamak üzere AB ülkelerinin salyaları akıtacak İngiltere ile önemli ticari anlaşmalar imzaladı. İngiltere’ye uluslararası sahnede bir rol vermek de onun için bir ödül olacaktır. Tabii ki eğer Avrupa Birliği’nin dağılmasının bir düğümü haline gelecekse. İşte İngiliz ve Amerikan cenahında olan eğilimleri böyle okuyabiliriz. “Trump, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararına olan desteğini yineledi. May ise Washington ile hızla böylesi bir ticaret anlaşması imzalamanın Brexit etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunacağını umduğunu ifade etti. [28.01.2017 el-Cezire]
Dördüncüsü: Trump’ın İslam’a ve Müslümanlara yönelik giderek sertleşen küstah ve kaba saldırısını nasıl yorumlayabiliriz sorusuna gelince:
1- Sadece Trump değil, bütün Batı yöneticileri İslam’a ve Müslümanlara saldırıyor. Sadece yöntemleri farklıdır. Bazıları zehre sadece biraz bal karıştırıyor... Örneğin Obama, başkanlık döneminin ilk yıllarında Müslüman ülkelerinin (Endonezya, Mısır ve Türkiye) başkentlerini ziyaret ederek Müslümanlara yönelik yumuşak açıklamalar yaptı. Ama özellikle insansız hava araçları ile Müslüman ülkelere düzenlediği saldırı ve ölü sayısı, diğer yöneticilerden kat be kat fazladır diyebiliriz. Trump ise, göreve gelir gelmez hatta öncesinde dahi zehre bal karıştırma gereksinimi duymadan aleni sert saldırılarda bulundu... Dolayısıyla hem Amerika hem de bütün Batı, İslam’a ve Müslümanlara yönelik art niyetli Haçlı inancına sahiptir.
2- Amerika ve Batı, Müslümanların işlerini güden, bu ülkelerce İslam’a ve Müslümanlara bir saldırı olduğunda kısasa iki misliyle kısas yapan bir devletlerinin olmadığını biliyor. Bu ülkeler ayrıca Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin sömürgeci kâfirlere sadakati kadar İslam’a sadık olmadıklarını da biliyorlar. Diğer bir ifadeyle bu yöneticiler, İslam’ı ve Müslümanları savunmak için Amerika ve Batı karşısında durmuyor. Hatta bazen, daha doğrusu çoğu zaman sömürgeci kâfirlerin İslam düşmanlığına yakın İslam düşmanlığı yapıyorlar. Bu yüzden Batı ve Amerika, İslam’a ve Müslümanlara şiddetli saldırdıklarında, bu devletleri bu saldırıdan caydıracak bir mekanizma yok. Bu da onları yüreklendiriyor. Bu konuda hiçbir şeyi hesaba katmıyorlar.
3- Müslümanlara ait bir devlet olduğunda ki Allah’ın izniyle olacaktır, o zaman Müslümanlar güçlü olacaktır. Hesap eden buna göre hesap edecektir. Zalimler ve zorbalar, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapamayacak. Olabilir ki yanlışlıkla İslam’a ve Müslümanlara saldırdıklarında, güçlü bir misillemeyle karşılaşacaklar ve kaçacak delik arayacaklardır. Tarihi gerçekler, bunun kanıtıdır. Sömürgeci kâfirler, bu tarihi gerçekleri çok iyi biliyorlar. Bunun içindir ki hakkı hak, batılı da batıl sayan Raşidi Hilafet Devletinin yeniden dirilişini önlemek için ellerinden her şeyi yapıyorlar. Bu sabit gerçeği, basiret ve feraset sahibi hiçbir kimse yadsıyamaz. Örneğin Romalılar, Müslüman bir kadının avret yerlerini açtıklarında “yetiş Ya Mutasım”diye haykıran kadının haykırışı kendisine ulaştığında, Halife, ordulara başkasının komuta etmesine izin vermeyerek bizzat kendi komutasında, Roma diyarında o Müslüman kadının yardımına koşmuş, Romalılar ve memleketlerinden intikam alarak oraları fethetmiştir. Kötülüğü ortadan kaldırarak o memleketlere iyiliği yaymıştır... Yine Sind kralı, Müslüman kadınları taşıyan bir gemiye saldırıp gemideki kadınları esir aldığında, Halife valiye haber göndererek bu zalim yöneticiden intikam almasını emreder. Bunun üzerine ordulara komuta eden Muhammed B. Kasım, Müslüman kadınları o zalim yöneticiden kurtarıp ondan intikam alır ve Sind bölgesini fetheder... Bir oyun yazarı da Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret içerikli bir drama kaleme almış olup İngiltere’de bir tiyatroda sahnelemek ister. Ancak zamanın büyük gücü İngiltere, bunun için Osmanlı Devleti’nin Londra büyükelçisine resmi özür beyanatında bulunur... İşte devletleri varken Müslümanların durumu böyleydi. Eğer o zaman Trump ve Trump gibi yeryüzündeki zorbalar, İslam’a ve Müslümanlara dil uzatsalar ya da onlara karşı milim kıpırdasalardı, hemen dilleri kesilir, ayakları kırılırdı... Bugün kutsal Kurana, Peygambere ve Müslüman ülkelere saldırılıyor, ama saldırıya karşılık veren hiçbir kimse yok! Bunun tek nedeni, İmam ve Raşidi Halifenin yokluğudur muhakkak. Buhari ve Müslim’in Ebu Hurayra’dan rivayet ettiği bir hadiste Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ، يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ، وَيُتَّقَى بِهِ “İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”Bu, Allah’a zor değildir. O günler elbet geri gelecektir.
وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ “O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz”[Ali İmran 140] Kuşku yok ki Allah’a verdikleri söze sadık İslam’a bağlı yiğit erkekler var. Bu ceberut saltanattan sonra Allah’ın vaadi gerçekleşip Raşidi Hilafeti kurulana dek hiçbir şey onların ne kararlılığını zayıflatabilir ne de iradelerini kırılabilir. Nitekim Ahmed ve et-Tayalisi’nin rivayet ettiği sahih bir hadiste Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
ثُمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”Allah, Aziz ve Hâkim’dir.
H.08 Cumâde’l Ûlâ 1438
M.05 Şubat 2017