Sri Lanka Kamu Güvenliği Bakanı Sarath Weerasekera, 10 Mart 2021 Çarşamba günü mecliste yaptığı konuşmada, Hizb-ut Tahrir’i yasaklamayı ve ülkedeki kilit üyelerini tutuklamayı planladığını söyledi. Sri Lanka kamuoyuna, politik ve medya çevrelerine soruyoruz: Hizb-ut Tahrir’in suçu nedir? Bakan niye böyle bir açıklama yaptı? Hizb-ut Tahrir, uzun zamandır Sri Lanka’da, çevre ülkelerde, İslam dünyasında ve dünya başkentlerinde faaliyet göstermektedir. Kamu güvenliğini ihlal edici herhangi bir eylemi hakkında hiçbir kayıt yoktur. Her zaman bu halkların dikkatini gasp edilen haklarına çekmiş, onlara komplo kuranları deşifre etmiş, Efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu üzere Hilafeti uygulama çağrısında bulunmuştur.

Bu yüzden Hizb-ut Tahrir’i terörizmle suçlamak, dünyanın en bariz yalanlarından biridir. Sayın Weerasekara’dan önce de birçok politikacı, Hizb-ut Tahrir’i terörizmle suçlamaya çalıştı ama kamuoyu önünde ifşa oldular. Sayın Weerasekara bu nedenle Hizb-ut Tahrir’in aşırılık yanlısı bir hareket olduğunu, ülke güvenliği için tehdit oluşturduğunu söyleyerek, Sri Lanka halkını ve kamuoyunu yanlış yönlendirme girişiminde başarısız olmuştur. Kamu Güvenliği Bakanı Sayın Weerasekara, hayali iddialarını kanıtlamak için tek bir kanıt bile sunamamıştır. Burada aşağıdaki noktaları tekrardan vurgulamak istiyoruz:

1. Hizb-ut-Tahrir, ideolojisi İslam olan küresel siyasi bir partidir. Amacı, Müslüman ülkelerde Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurarak İslami hayata yeniden başlatmaktır. Tarihsel olarak diğer ülkeler, bu devletin adaletini, insancıllığını, refahını, diğer dinlerin mensuplarına yönelik örnek davranışını ve mazlumları savunmasını övmüşlerdir. Dolayısıyla Sri Lanka halkı ve dünyanın, bu sistemin geri dönüşünden korkmasını gerektirecek hiçbir şey yoktur. Tam tersine bugün insanlığın baş belası zulüm, yoksulluk ve kitlesel baskı göz önüne alındığında, İslam memnuniyetle karşılanmalıdır.

2. Hizb-ut Tahrir, Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’deki ilk İslam Devletini kurma yöntemini benimsiyor. Bu yöntem doğası gereği politik ve fikridir, şiddetten yoksundur. Bu yüzden Hizb-ut Tahrir, İslam’a aykırı oluşundan dolayı siyasi değişim için şiddet kullanımını reddetmektedir. 1953’te kuruluşundan bu yana herhangi bir şiddet eylemine karışmamıştır. Aslında insan hakları örgütleri, baskıcı rejimler tarafından hapsedilen Hizbin üyelerini siyasi tutsak olarak tanımlamışlardır. Dahası, açıkça Hizb her zaman İslam’ın masum insanlara yönelik şiddeti yasakladığını söylemiştir.

3. Hizb-ut Tahrir, gayrimüslim ülkelerde rejimi değiştirmek için çalışmaz, aksine Müslüman topluluklar arasında çalışır, onları inançlarına ve İslami uygulamalara sımsıkı sarılmaya çağırır. Bu kapsamda Müslümanlar, toplumdaki diğer insanlarla iyi ilişkiler kururlar, onları eziyetten korurlar, ihtiyaçlarını gidermek için yardımcı olurlar, İslam’a ilişkin birçok yanlış kavramı gidermek için olumlu tartışmalara girerler. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللَّهِ والْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُحْسِنْ إلى جارِهِ “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin.”Bundan dolayı tecritçilik, ayrılıkçılık ve toplumlar içinde bölünmeler yaratmak İslami yaşam tarzıyla çelişmektedir.

4. Dünya çapında birçok akademisyen, Şeriat ve Hilafet sempatisini ya da dünya genelinde Müslümanlara yönelik zulümlerin dile getirilmesini şiddet yanlısı aşırılığın tezahürleri olarak tanımlayan yanlış anlatıyı reddetmektedir. Ayrıca, çeşitli Batı ülkelerinin kurumları tarafından Amerikan neo-muhafazakâr araştırma merkezlerinde geliştirilen konveyör bant teorisi kabul görmemiştir. Temmuz 2010’da Muhafazakâr Parti liderliğindeki koalisyon hükümeti bakanlarına gönderilen bir İngiliz kamu hizmeti memorandumunda şu ifadeler yer almıştır:“Bu ülkede radikalleşmeyi, şikâyetten radikalleşmeye, şiddete doğru evirilen doğrusal bir ‘konveyör bant’ ”

5. Hizb-ut Tahrir, marjinal bir parti değildir. Tam tersine İslam ümmeti arasında ve onunla birlikte çalışan, dünya çapında milyonlarca insanı kültürlendiren bir partidir. Kaldı ki Hizb, çoğu Batı ülkesinde yasal ve aleni bir şekilde faaliyet göstermektedir. Düzinelerce halka açık konferans ve seminer düzenlemekte, önde gelen aydınlarla, gazetecilerle, politikacılarla tartışmalara katılmakta, partinin siyasi yayınlarını yaymakta, doğrudan ve internet üzerinden kitleler ile etkileşime girmektedir.

Bu noktalar ışığında Sri Lanka rejiminin ulusal güvenlikle siyasi bir oyuna kalkıştığı açıktır. Hayali tehditler yaratıyor, Müslümanları temel İslami inançları ve ritüelleri terk etmeye zorlamak ve azınlık karşıtı aşırı milliyetçi kesimler arasında daha fazla sempati toplamak için “aşırılıkçılık” tartışmasını siyasallaştırıyor. Bağımsız düşünürlerin, gazetecilerin, politikacıların ve ülkedeki diğer kimselerin, bu siyasi ayak oyunlarını göreceklerini, adadaki masum Müslümanların ve İslami grupların devam eden marjinalleştirilmelerine karşı çıkacaklarını umuyoruz.

Mühendis Selâhaddin Adada
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Müdürü