Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi

No: HTu2013BAu20132014u2013MMBu2013TRu2013060 H. 1 Muharrem 1436
M. Pazar, 26 Ekim 2014

"Hizb-ut Tahrir'in Karanlık, Pranga ve Tekfir Görüşleri" Başlıklı Makaleye Yanıt

Sayın el-Arap sitesi editörü

es-Selamu Aleykum,

20 Ekim 2014 Pazartesi günü, Web sitenizde yazar Seyfeddin el-Amiri tarafından "Hizb-ut Tahrir'in Karanlık, Pranga ve Tekfir Görüşleri" başlığı altında kaleme alınan bir makale yayınladınız. Yazının başlığı ve içeriğinden de anlaşıldığı gibi yazarın Hizb-ut Tahrir'e olan kini Hizbe karşı adaletli davranmaktan kendisini alıkoyduğu görülüyor. Hatta kini onu Hizbe iftira atmaya kadar götürdü.

Biz, yukarıda belirtilen yalan, mugalata ve saptırmalar ile dolu olan makalenin yayınlanmasını şiddetle kınıyoruz. Dürüstlükten yoksun ve gerçeği yansıtmayan böyle bir makalenin siz tarafından yayınlanmasına inanın çok şaşırdık. Bu yüzden yazarın makalesine reddiye niteliğindeki aşağıdaki yazıyı yayınlayacağınızı umuyorum, teşekkür ederim.

Makalenin eleştirisine geçmeden önce Hizb-ut Tahrir'in ne olduğuna ilişkin vakıası hakkında kısa bir bilgi verelim. Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. İslam'ı ümmetin ölüm kalım meselesi yapmak, hayat vakasında Allah'ın indirdiği ile hükmetmek için ümmet arasında ve ümmetle birlikte çalışır. Hizbin işi, siyasi yolla İslam davetini taşımaktır. Asla fiziksel eylemler yapmaz. Bu konuda onun örnek aldığı kişi, İslam Devletini kurmak için davet taşıyan Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'dir. Hizbin ideolojisi, İslam'dır. Bu, İslam akidesi ve onun getirdiği şeri nassların, fikir ve hükümlerin çıkarılmasında temel olduğu anlamına gelir. Çünkü Allah Subhânehu ve Teâlâ Aziz Kitabında şöyle buyuruyor:

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır." [Ali İmran 104]

Bu kısa açıklamadan sonra şimdi makaleye geçelim. Hizbe iftiralarla dolu olan makalenin hepsine, yanıt vermek mümkün değildir. Bu nedenle yazarın Hizbe olan kinini ve iftiralarını açıklamak, Hizbi ve fikirlerini ele alırken dürüst olmadığını göstermek için sadece bazılarına yanıt vermekle yetineceğiz:

Birincisi: Yazar, makaleye şöyle bir başlık atmış: "Hizb-ut Tahrir'in Karanlık, Pranga ve Tekfir Görüşleri" Yazar, Hizbin görüş ve fikirlerini karanlık görüşler olarak niteliyor. Acaba yazar, Hizbin görüş ve fikirlerinin İslami görüşler olduğundan haberdar değil mi? Onun için nasıl o görüşleri "karanlık görüşler" olarak tanımlayabilir? Pranga konusuna gelince, yazar, prangadan amaç ve niyetinin ne olduğunu açıklamıyor. Tekfir meselesine gelince, Hizbin diğer İslami hareketleri tekfir ettiğini söyleyerek Hizbe iftira atıyor! Bu konuda yazar şöyle diyor: "Hizb-ut Tahrircilerin tekfir ithamından nasibini almayan örgüt, dernek, İslami hareket ya da İslami parti yok denecek kadar azdır." Hâlbuki gerçek hiç de onun dediği gibi değildir. Biz, Hizbin kitaplarında, yayınlarında ya da Web sitesinde İslami hareketleri tekfir ettiğine dair bir kelime ya da bir metin getirmesi için yazara meydan okuyoruz. Böyle metin ve ifadeler bulamayacağı için ve biz yazarın kanıt olmadan gelişigüzel suçlamalarından emin olduğumuz için Hizbe attığı iftiralarından dolayı Kıyamet günü Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından hesaba çekileceğini kendisine hatırlatmak isteriz. Gerçek ise şöyledir: İslam davetini taşıyan ideolojik parti olma vasfıyla Hizb-ut Tahrir, Bu hareketler ile olan ilişkisinde davet eksenli hareket eder, onlara nasihatte bulunur ve İslam'ın hükümlerine muhalefet etmekten onları sakındırır. Hizb, İslami hareketleri tekfir etmediğine göre ve ayrıca bu hareketler de yazarın söylediğine inanmadıklarına göre o zaman yazar bu iftirayı nereden çıkarıyor?

Demokrasinin küfür olduğunu söyleyen Hizb-ut Tahrir'in sözüne gelince, bu, İslam'ın görüşüdür, Hizbin fantezilerden biri değildir. Zira demokrasi, öyle yazar ve diğerlerinin tasavvur ettiği gibi halkın yöneticilerini seçmesinden ibaret değildir. Aksine demokrasiye göre hâkimiyet halka aittir. Diğer bir deyişle halk, temsilcileri aracılığıyla yaşamak istediği sistemleri belirler. Yazar tarafından göz ardı edilen İslam'ın kesin prensiplerinden biri de hâkimiyetin Şeriata ait olduğudur. Yani sistem ve yasaların kaynağı Şeriattır. Halk, sadece bu sistem ve yasaları uygulayarak Allah'ın emirlerini yerine getirir. Demokrasi, küfürdür. Çünkü demokraside hâkimiyet Şeriata değil, halka aittir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ "Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur." [Yusuf 40] Ve şöyle buyurdu:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Rasûl size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir." [Haşr 7]

İkincisi: Yazar, Hizbin söylemleri hakkında şöyle diyor: "İnsanoğlunun, ortak insani formüllere göre yaşamak için ürettiği insani sistemler ve özgürlük ile tamamen çelişmektedir." Yazar, ideolojisi İslam olan siyasi bir parti hakkında konuştuğunu unutuyor ya da göz ardı ediyor. Hizbin benimsediği tüm hükümler ve dayandığı bütün fikirlerin temeli, İslam akidesidir. Onun için Hizbi yargılamak isteyen bir kimse, onu İslam temelinde yargılamalıdır. Dolayısıyla yazar, nasıl Hizbi ve fikirlerini kendi ifadesine göre insanoğlunun ürettiği insani sistemler temelinde yargılayabilir? Sonra yazar, Müslüman olduğunu, düşünce ve davranışlarında İslam'ı temel alması gerektiğini unutuyor herhalde. Rabbin yasalarını değil de insanların koyduğu yasaları, nasıl fikirler üzerine hüküm verme konusunda temel kılabilir? Dahası nasıl Hizbin dayandığı İslami fikirlere saldırarak, onları karanlık görüşler olarak niteleyebilir ki?

Üçüncüsü: Yazar, Hizb hakkında diyor ki: "Müslüman bir insanın kurtuluş, yöneticilerini seçme, muhalefet ve protestoya katılma yeteneğini kabul etmiyor." Bu, resmen koskoca bir iftiradır! Çünkü Hizb-ut Tahrir, kurulduğu ilk günden itibaren insanları bütün şekilleriyle Batı sömürgeciliğinden kurtulmaya, sömürgeciliğin araçlarını devirmek ve İslami hayatı başlatmak için çalışmaya davet eder. Aksine bu alanda çok sayıda yayınlanan Hizbin bildirileri, Müslümanları yöneticileri muhasebe etmeye, zulümleri karşısında durmaya, onları değiştirmeye ve bu uğurda kurban olmaya teşvik ederler. Hatta Müslümanları, mitingler, halka açık konferanslar, entelektüel ve siyasi paneller, batıl karşısında hak sözü haykıran ümmet heyetleri gibi üsluplar aracılığıyla bunu yerine getirmeye çağırır. Yöneticiler, Hizbin ve Hizbin görüşlerinin, halkı kendilerine ve zulümlerine karşı kışkırtma konusundaki tehlikesini fark ettikleri için Hizbe karşı savaş açtılar. Sürekli Hizbi kovuşturdular, üyelerini tutukladılar, işkence ettiler, hatta bazı durumlarda şehit dahi edildiler. Haksız yere yargıladılar. Tüm bunlardan sonra nasıl yazar, Hizbin çalışmalarındaki kesin gerçekleri inkâr edebilir? Hatta ona iftira atabilir?

Dördüncüsü: Yazar diyor ki: "Ulusal veya milliyetçi laik partiler, Hizb-ut Tahrircilerin tekfir ithamı dairesi dışındadırlar. Diğer bir deyişle onlar, kâfir ve ilahi Şeriatı tanımayan siyasi ve bireysel şahsiyetlerdir. Bu nedenle onlarla mücadele etmek kaçınılmazdır." Yazar, Hizbin, ilahi Şeriatı tanımayan laik partileri, siyasi ve bireysel kâfir şahsiyetler olarak gördüğünü söylüyor. Öyleyse burada yazara soruyoruz: Herhangi bir partinin, laik olmasının ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir partinin laik olması demek, o partinin dini hayattan ayırma akidesine dayalı olduğu ve insanların Rabbi tarafından değil, insanlar tarafından konulan sistemlerin uygulanmasına çağırdığı, hatta İslam'ın hayat sahasına geri dönüşüne savaş açtığı anlamına gelir. Hal böyle olunca nasıl laik bir parti, İslami olabilir? Sonra laik bir partinin üyesini Müslüman olarak niteleyip nitelememek, o laik partinin üyesi ile alakalıdır. Daha doğrusu inancı ile alakalıdır. Eğer dinin hayattan ve devletten ayrılmasına inanıyor ve bunun ne anlama geldiğini de biliyorsa, o zaman o kimse kâfir olur. Yok, eğer dinin hayattan ayrılma akidesine inanmıyor, aksine İslam akidesine inanıyorsa, ama cehalet, yanılgı, çıkar ya da herhangi bir sebepten ötürü laik bir partide bulunuyorsa, o zaman kâfir değil günahkâr bir Müslüman olur. Sonra yazar, Hizbin bu partilere karşı mücadele çağrısında bulunduğuna işaret ediyor. Ve "mücadele" kelimesinden de ne anlaşılması gerektiğini okuyucuya bırakıyor. Ardından Hizbin bu partiler ile silahlı mücadeleye davet ettiği sonucuna varıyor! Hizbin laik partiler hakkındaki tavrı nettir. Hizb, bu partilerin üzerine kurulu olduğu fikirlerin küfür fikirleri olduğunu söyler. Zira bu partiler, İslam'a değil dinin hayattan ayrılması temeline dayalıdır. Hizb, bu partilerin üyelerini o partileri terk etmeye ve Müslümanları da onları tarihin çöplüğüne atmaya ve onlarla birlikte hareket etmemeye çağırır. Sömürgeci kâfirlerin hadaratından esinlenen fikirlere dayalı oldukları için bu partilerin tamamının, sömürgeci Batılı ülkelerin Müslüman ülkelerdeki sekresyonları olduğunu ifade eder.

Beşincisi: Kapalı şekilde, hatta çelişkili biçimde Hizb-ut Tahrir ile Müslüman Kardeşler arasındaki ilişkiden bahseden yazar, sözlerini şöyle diyerek noktalıyor: "Hizb-ut Tahrir, yönetimi ulaşmak için cihadın her yolunu kullanıyor. Hizb-ut Tahrir'e göre bu açık ve nettir. Müslüman Kardeşler ise karmaşık üsluplara dayanıyor. Bunların birçoğu siyaset ile şiddet arasında gidip geliyor." Yazar "Hizb-ut Tahrir, yönetimi ulaşmak için cihadın her yolunu kullanıyor." ibaresini birçok kez tekrarladı. Başka yerlerde ise Hizbin silahlı eylemlerde bulunduğunu belirtti. Oysa biz yukarıda Hizb-ut Tahrir'in, siyasi yolla İslam davetini taşıyan siyasi bir parti olduğunu belirtmiştik. Burada bir ekleme yaparak diyoruz ki: Hizb, yönetime ulaşma metodunu kitap ve yayınlarında tek tek açıkladı. Gerçeği arayan herkes bunu bilir. Hatta bu, uzak yakın yediden yetmişe herkes için söze gerek olmayacak kadar açıktır. Hizbin metodu, İslam'a dayalı kamu uyanıklığından fışkıran İslami kamuoyu oluşturmaktır. Ve İslam'ı hayat vakıasında uygulamak için güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmektir. Bu amaca ulaşmak için Hizb, asla silah kullanmaz. Onun bu konudaki tek örneği Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'dir. Bilindiği üzere iddia eden kanıt getirmelidir. Müfteri yazara soruyoruz, iddiasına ilişkin kanıt nerede? Dosttan önce düşman bile gerçekten Hizbin değişim metodunda fikri çatışma ve siyasi mücadeleye dayandığı yakinen bilir.

Altıncısı: Hizbin çelişkiler barındırdığından söz eden yazar, "Bir yandan "Demokratik sistem, küfür sistemi " diyor, diğer yandan ise Hizbin bazı kolları seçimlere katılıyorlar, aktivite ve faaliyetler için yetkililerden yasal izin alıyorlar. İslamcıların bu türünde bu özlü ve temel bir çelişkidir." diyor. Eğer yazar, yukarıda belirtildiği gibi Hizbin küfür sistemi olarak tanımladığı demokrasinin vakıasını idrak etmiş olsaydı, bu söylenenin hiç de çelişkili olmadığını görürdü. Evet, Hizb, demokratik sistemi reddeder. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İslam ile çelişmektedir. Seçimlere gelince, yani görüş belirtme konusunda insanların kendilerine vekil tayin etmelerine gelince, şeri mubah bir husus olması itibariyle ve görüş bildirme konusunda İslam'ın hükümleri ile kayıtlı olmak şartıyla Hizb seçimlere katılır. Hizb, hiç bir zaman Batı yasaları temelinde seçimlere katılmayı kabul etmedi.

Yedincisi: Yazar diyor ki: "... Onlara göre İslami Hilafet dışında hiç bir alternatif yoktur. Ama yazı ve açıklamalarında bu kapalı Hilafet âlemine nasıl geçileceğine dair hiç bir açıklama yok." Yazarın bu durumu gerçekten çok garip! İslami Hilafetin Hizbin yazılarında açıklanmadığını nasıl iddia edebilir? Ve Hilafet dünyasını nasıl kapalı olarak niteleyebilir? Yazık, yazar hiç Hilafete ilişkin açıklama ve ayrıntıyı İslam'da Yönetim Sistemi ve Yönetim ve İdarede Hilafet Devletinin Cihazları gibi Hizbin kitaplarında okumadı mı? Nasıl Hizbi, gizemli Hilafet dünyasına geçiş keyfiyetini açıklamadığı ile itham edebilir ki? Hâlbuki Hizb, birçok kitap ve yayınlarında iktidara nasıl ulaşılacağını uzun uzadıya açıkladı. Ama yazar, kalkıp da Hizbin kitaplarını okuma ve araştırma zahmetine girmemiş!

Sekizincisi: Yazar diyor ki: "Araştırmacı yazar Said Hamuda şunu açıkça vurguladı ki Hizb, Filistin sorununa gerekli ilgi ve alakayı göstermedi. Bu konu sadece kitap, makale, teoriler ve ilkelerde kaldı. Halkın Direniş Hareketine veya Ulusal kurtuluş hareketlerine hatırlanacak hiç bir katkı ve katılımı olmadı. Herhangi bir silahlı kanat da kurmadı. Hatta daha da kötüsü, Hizb, Filistin işgali karşısında direnenleri tekfir etmekle yetindi. Ama aynı partinin üyeleri başka Arap dünyasında Müslümanlara karşı silah kullandı." Filistin sorununa ilişkin Hizb-ut Tahrir'in açıkladığı köklü çözümü, teorik bilgi diye niteleyenlerin durumu gerçekten içler acısıdır. Konunun temeli şudur, Filistin işgal edildi ve işgalciler orada bir varlık kurdular. Filistin'i kurtarmak için cihat etmek, Şeran farzdır. Orayı bilfiil kurtaracak yegâne güç de ordulardır. Yoksa komşu devletler ve diğer ülkeler gibi Yahudi varlığını koruyan ülkelerden destek ve yardım alan grup ve hareketler kurmakla değil. Filistin'i kurtarmak için yıllarca harekete geçmeyen Müslüman ordularının ardından Filistin sorunu gerçeğine hızlı bir bakış, Filistin'in kurtuluşuna inanan birçoklarının, Filistin'in işgalini bilfiil tanıdıkları görülür. Hatta onlardan kimilerinin, direniş hareketlerine kucak açan finansör ülkelerin artık destekten vazgeçmeleri ile çıkmaz sokağa girmelerinin ardından bunun için hazırlandıkları dahi görülebilir. Doğru çözümü uygulamak için övgü ve senayı hak eden ve peşinden gidilmesi gereken kim? İnsanları kandırmayan, hatta Yahudi varlığını ilelebet ortadan kaldırmak için Müslüman orduları seferber etmek, kurtuluşun tek yoludur diyen ve orduların seferber edilmesine engel olan yöneticiler karşısında durmak için ümmeti teşvik eden Hizb-ut Tahrir mi? Yoksa sırtını tabi devletlere, Filistin ve Filistin halkını istismar eden ajan yöneticilere dayayan, kurtuluş sloganları attıktan sonra "Bundan fazlası olamazdı" diyerek insanlara verdikleri sözlerden vazgeçen diğer hareketler mi?

Daha tuhaf olanı ise yazarın "Daha da kötüsü, Hizb, Filistin işgali karşısında direnenleri tekfir etmekle yetindi." dediği sözleridir. Yazar, bu sözleri nereden çıkarıyor bilinmez? Hizb-ut Tahrir, Hamas, İslami Cihat, Hizbullah ya da El Fetih gibi örgütlerin elemanlarını tekfir ediyor mu? Asla, tam aksine Hizb-ut Tahrir, Temmuz Savaşında Güney Lübnan'da, Gazze'de, Afganistan'da ve Irak'ta Amerikan işgali karşısındaki direnişçilerin eylemlerini kahramanca eylemler olarak niteledi. Bu eylem sahiplerine çok büyük sevaplar olduğunu belirtti. Hizb, sadece onları böyle nitelemekle de yetinmedi, aksine bütün Müslümanları onlara yardım etmeye, ülke ve halkları kurtarmak için orduların seferber edilmesinin farz olduğuna davet etti. Yazar, Hizbin üyelerini Müslümanlara karşı silah kullanmakla itham ederek iftiralar silsilesini tamamlıyor! Bu açık iftira karşısında şunu söylemekten başka bir söz bulamıyorum: Ey yazar! Allah'tan kork.

Dokuzuncusu: Yazar, diyor ki: "Salih Zühreddin, Said Mahmut şehit edildikten sonra dönüp şunun bir kez daha altını çiziyor. Hizb-ut Tahrircilere göre cihat, kurtuluş, ilerleme ve refah hedeflerine ulaşma değil, ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirme girişimidir." Yazarın bu durumu gerçekten çok garip! Yazar, Hizb-ut Tahrir'e kin besleyen bir yazarın sözlerini kanıt olarak gösteriyor. Hatta daha da ötesi eğer yazar, Salih Zühreddin'in sarf ettiği sözleri iyi düşünseydi, Hizbin vakıası ve onun kuruluşundan şimdiye kadar olan seyri, onun bu sözlerinin yalan olduğunu ortaya koyardı. Çünkü nasıl Hizb-ut Tahrir'in, ne pahasına olursa iktidarı ele geçirmek için çalıştığı söylenebilir ki? Hâlbuki Hizb, faaliyet gösterdiği ülkelerde karşılaştığı onca zorluklara rağmen fikri ve metodundan kıl payı dahi sapmamıştır. Yazar, tek derdi iktidara ulaşmak olan hareketlerin, nasıl pazarlık yaptıklarını ve fikirlerinden nasıl ödün verdiklerini hiç görmedi mi? Yukarıda geçenlerden de görüldüğü gibi yazar, ileri sürdüğü tek bir mesele de bile kanıt ve ispat ortaya koyamamıştır. Aksine sadece yalan ve iftiralar manzumesi serdetmiştir. Hatta söylemlerinin tutarsızlığı yüzünden neredeyse yanıt bile vermemeyi düşündük. Biz, burada şunu da sormadan edemiyoruz, acaba site yönetimi, böyle saçma sapan şeylerin borazanlığını yapmakla sitenin güvenirliliğini kaybetmesini nasıl göze alabiliyor? Böyle saçma sapan sözlere kapı aralamadan önce site yönetimi tarafından göz önünde bulundurulması gereken hiç mesleki etik objektifliği kalmadı mı? Çünkü Hizbin medya büroları diye bir şey var, üyeleri de ümmet arasındadır. Onlara ulaşmak öyle sanıldığı kadar da zor değildir.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan
Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43
www.hizb-ut-tahrir.info
E-Mail: media [@] hizb-ut-tahrir.info

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER