حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
No: SDu2013BAu20132013u2013KRSu2013TRu20130011 |
H. 19 Safer 1435 M. Pazar, 22 Aralık 2013 |
Basın Açıklaması İnsan Hakları Göz Kamaştırıcı Bir İfadedir, Onun Özü Sömürgecilik ve Köleliktir
Ulusal İnsan Hakları Grubu, Sudan İnsan Hakları Danışma Kurulu ile işbirliği içinde uluslararası insan hakları gününü kutlama etkinliği düzenledi. Adalet bakanı bu etkinlikte, "Sudan, Kur'an-ı Kerim yoluyla Allah tarafından bahşedilen insan haklarına saygılı bir devlettir. Ayrıca insan haklarını garanti etmesi itibari ile uluslararası sözleşmelere de saygılıdır." Dedi. Bakan konuşmasının devamında, "Sudan insan hakları uzmanının şuan ki ziyareti, insan hakları durumu ile ilgili bilgi edinmek içindir. Biz, objektif bir şekilde insan hakları sorunlarını incelemesi için ona bütün kapılarını açıyoruz. Çünkü insan haklarının en büyük garantörü, Sudan vatandaşlarıdır" açıklamasında bulundu. [18.12.2013 Sona] Müslümanların, Batılı bakış açısına göre sözde insan haklarının, küfür ve kâfirlerin bakış açısı olduğu konusunda hiç şüpheleri yoktur. İnsan hakları, sömürgeci Batının çıkarlarını elde etmek için seçilmiş bozuk bir bakış açısıdır. Öyle iddia ettikleri adil yüce değerleri yoktur. İslam ümmetini kontrol etmek için bir araç haline dönüştüğüne şaşırılmamalıdır. İnsan hakları, dini hayattan ayırma temeline dayalıdır. Din özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, şahsi özgürlük ve mülk edinme özgürlüğü bu insan hakları safsatasının teşvik ettiği özgürlüklerdir. İnsan hakları, uluslararası kanun biçimine İkinci Dünya Savaşından sonra ve Birleşmiş Milletlerin kurulmasından sonra kavuştu. 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yayınlandı. 1961 yılında ise buna sözde Sivil ve Siyasi İnsan Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme eklendi. Ayrıca 1966 yılında da sözde Ekonomik, Kültürel ve Sosyal İnsan Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmesi yayınlandı. Sonra ona uluslararası kanun şeklini kazandırma çalışmaları başladı. Yani 1993 yılında sadece devletler tarafından değil, halklar tarafından da benimsenecek bir yasa olması için çalışıldı. Özellikle bu çalışmalar sosyalizmin yıkılmasından ve kapitalist ideolojinin uluslararası arenada yalnız kalmasından sonra kız kazandı. O yıl içinde Viyana'da İnsan Hakları Sivil Toplum Kuruluşları konferans düzenlendi. Konferans sonrasında sözde İnsan Hakları Sivil Toplum Örgütleri Bildirgesi yayınlandı. Bildirgede kesinlikle İnsan Haklarının Evrenselliği üzerinde bir çalışma grubu kurulmasını önerildi. Eşit olarak farklı kültürel ve kanuni kalıplara uygulanması tavsiye edildi. Bu hakların toplumlar arasında farklı olduğu iddiaları reddedildi.
İşte hastalığın ve belanın kökeni budur. Çünkü bu, Müslüman ülkelerde bile insan hakları uygulanırken İslam'ı dikkate almamak demektir. O zaman neden Müslüman, bu şüpheli sisteme boyun büküyor? Batı hadaratı temelinde hükümet tarafından uygulanan insan hakları, İslam ile taban tabana zıttır. Örneğin din özgürlüğü adına İslam'dan irtidat ettikleri ve bunu açıkça ilan ettikleri halde misyonerlere mürtet haddi uygulanamıyor. Son olarak Hac Yusuf bölgesinde bir kız irtidat etti. Ama had uygulanmadı. Önceden çoğu kadınlar şeri elbise giyerek sokağa çıkarlardı. Ama artık şimdi Batılı fikirler ve yaşam tarzı ile ithal edilen kıyafetlere sıkça rastlayabiliyoruz. Tüm bunlar şahsi özgürlük adına yapılıyor. Fikir özgürlüğü adına laikler minberlerde İslam'a, fikirlerine ve onun hayat hakkındaki ölçülerine dil uzatıyorlar. Mülk edinme özgürlüğü ise servetleri yağmalanan ve sömürülen halkların, ümmetlerin yoksulluğunun ve sefaletinin bir nedenidir. At izini it izine karıştırmak, kirli ve aynı zamanda açık bir oyundur. İnsanların Rabbinden olan Kuran'ın insanı onurlu kılması nasıl uluslararası sözleşmeler safsatası ile bağdaşabilir. O sözleşmeler, insan yapımı kanun ve yasalardır, kapitalist ideolojiye dayalıdır.
Ey adalet bakanı! Şüphesiz insan hakları temsilcilerine kapı aralamak, toplumda var olan İslam'ın kanaatlerini, ölçülerini ve değerlerini yok etme etkenlerine sahip olanlara, ülke ve insanlarımızı ifsat etmeleri için izin vermektir. Bu temsilciler, kendi ülkelerine boyun eğen zayıf devlete baskı yapmak için Batı tarafından kullanılabilecek raporlar sunacaklardır. Böylece Batı, ülkemizi parçalamak, gizli ve açık toplumumuzu Batılaştırmak için planlarını uygulayabilecektir. Yapılması gereken, bu kanunları reddetmek, bir kenara atmak, bu tür organizasyonları kovmak ve ülkedeki nüfuzunu sona erdirmektir. Hilafet Devleti, âlemlerin Rabbinin haklarını insanlara uygular. İnsanların Yaratıcısı bu hak ve görevlere kefil oldu. Bu haklar, insanları düzeltir, izzetli kılar ve aralarında adalet dağıtır. Devlet tarafından bu haklar, anayasa ve kanunlarda garanti altına alınır. Bu haklar ile Müslümanların akidesini korunur, hiç bir kâfir İslam'a zorlanmaz. Bu haklar sayesinde her insan, Allah'a kulluk manasını gerçekleştirir, emir ve yasaklarına itaat eder, İslam'a aykırı olmadığı sürece görüşünü açıklayabilir. İnsan, bu haklar ile sahip olması gerekene sahip olur. Bu haklar, her yönüyle insanların mallarına tecavüz edilmesini haram kılar.
قُلْ لا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ "De ki: "Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile." Ey akıl sahipleri! Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz." [Maide 100]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Kadın Resmi Sözcüsü
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi 21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07 http://www.hizb-sudan.org/ |
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com |