حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
No: SDu2013BAu20132014u2013RSu2013TRu201361 |
H. 29 Safer 1436 M. Salı, 23 Aralık 2014 |
Aksine Hizb-ut Tahrir Kalkınmak İçin Çalışan Ümmetin Projesidir! 16 Aralık 2014 Tarihinde Sudanile İnternet Sitesinde Yayınlanan ve Yazar İsam Cezuli Tarafından Kaleme Alınan "Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti IŞİD'in Gelecek Projesidir" Başlıklı Makaleye
Saygı değer kardeşim / İsam Cezuli
es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh
Yazınızı okudum. Makalenin başlığından da görüldüğü gibi Hizbi "IŞİD projesi" diye saçma sapan bir ithamla itham ettiniz. Sizin bu ithamınız, sizin Hizbe ve fikirlerine vakıf olmadığınızı gösteriyor. Bize yönelttiğiniz sorular, bunun en açık kanıtıdır. Fikir ve mefhumlarını bilmediğiniz halde nasıl oluyor da Hizb hakkında doğru hüküm verebiliyorsunuz? Diyoruz ki: Tüm bunlara rağmen sizin Hizb ile ilk kez iletişime geçmiş olmanızı göz önünde bulundurarak sizin hakkınızda hüsnü zanda bulunuyoruz. Bu yüzden Hizbi iyi tanıyasınız diye sorularınıza tek tek cevap vermeye karar verdik. Umulur ki Allah'ın izniyle hakka davet edenlerden olursunuz. En doğru yola hidayet eden O'dur. Adil ve Hâkim olan Allah Subhânehu ve Teâlâ'dan yardım isteyerek deriz ki:
Birincisi: Sorunuz şöyledir: "Hizb-ut Tahrir'in IŞİD'den farkı ne?"
Hizb-ut Tahrir, kendisini tanımlayarak bununla inandığı dosdoğru hattı çiziyor. Dosdoğru hattı öğrendikten sonra diğer hatları ona kıyas edebilirsiniz. O zaman hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu anlayabilirsiniz. Çünkü siz aklıselim birisiniz. Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Siyaset onun işi, İslam da onun ideolojisidir. İslam'ı ölüm kalım meselesi kabul etmek ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurma yolunda önderlik etmek için ümmet arasında ve ümmetle birlikte çalışır. Hizb, siyasi bir partidir. İslam'ın ve Müslümanların emin bir bekçisi olmak üzere yemin etmiştir. Hizbin amacı, aydın düşünce ile ümmeti doğru kalkındırmaktır. Hizb, ümmete ihtişamlı geçmişini ve izzetini iade etmek için çalışır ki ümmet, devletlerin, ümmetlerin ve halkların dizginlerini eline alsın, Hizb, ümmeti sömürgeci kâfirlerin boyunduruğundan ve nüfuzundan kurtarmak, onların fikri, kültürel, siyasi, ekonomik ve askeri köklerini kazımak için sömürgeci kâfirler ile çatışarak sömürgecilik ile mücadele eder. Hizb-ut Tahrir, yöneticilerin ihanetini ve onların komplolarını ümmete deşifre eder. Ümmetin hakkını gasp ettiklerinde ya da ona karşı görevlerinde ihmalkâr davrandıklarında ya da ümmetin işini ihmal ettiklerinde, her şeyden önce İslam'ın hükümlerine muhalefet ettikleri ve Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmettikleri için onları muhasebe etmek ve değiştirmek üzere çalışır. Muhteşem bir yapıya sahip olan Hizb, Arap ve Arap olmayan ülkelerde çalışır. Yüce İslam ümmeti Hizbi kucakladığı ve onu kendisine lider edindiği için dünyanın tüm kıtalarında çalışır hale geldi.
İkincisi: Sorunuz şöyledir: "Hizbin Hilafet Devleti altında Gayrimüslimlere karşı tavrı nasıl olacaktır?"
Hizb-ut Tahrir, yüce İslam karşısındaki konumunu öylece koruyacaktır. İslam dışında hiç bir şeye yer vermeyecektir. İslam, zimmi statüsünde olan Gayrimüslim tebaaya ihsanla davranmayı Müslümanlara farz kıldı. Bu nedenle deriz ki: Evet, Allah'ın izniyle kurulacak Raşidi Hilafet Devleti altında Gayrimüslimler, hüsnü riayet nimetinden faydalanacaklardır. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
لهم ما لنا وعليهم ما علينا "Bizim lehimize olanlar onların da lehinedir, aleyhimize olanlar onların da aleyhinedir." Hizb-ut Tahrir, hakkıyla ve hakikaten şu ilkeyi uygulayacaktır: "Müslümanlar lehine olan insaf onların da lehinedir, Müslümanların aleyhine olan hak onların da aleyhinedir." Hiçbir ayrım gözetmeksizin yönetici ve yargıç önünde Müslümanlara nasıl bakılıyorsa, işleri nasıl güdülüyorsa Gayrimüslimlere de öyle bakılacaktır. Müslümanlara adaletli davranmak farz olduğu gibi onlara da adaletli davranmak farzdır. İslam, zimmiler ile ilgili ayrıntılı hükümler getirdi. Onların bazıları şunlardır: Dinlerinde fitneye düşürülmezler, onlara sadece cizye farzdır. Bunun dışında onlardan başka bir mal alınmaz. Karşılıklı anlaşmada koşulan şartlar müstesnadır. Cizye sadece yetişkin erkeklerden alınır. Nafi, Ömer'in kölesi Eslem'den rivayet ettiğine göre
أن عمر كتب إلى أمراء الأجناد أن يضربوا الجزية ولا يضربوها على النساء والصبيان ولا يضربوها إلاّ على من جرت عليه الموسى "Ömer, ordu komutanlarına cizye almalarını, kadın ve çocuklardan cizye almamalarını, sadece akıl baliğ olmuş erkeklerden cizye almalarını emretti." Bu durumu inkâr eden olmadı. Cizye ancak ödeme kapasitesi olanlardan alınır. Çünkü Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: عن يدٍ "An yedin" yani güçleri oranında. Cizye verecek durumu yoksa alınmaz. Hatta iaşesini kazanamayacak durumda ve muhtaç ise ondan cizye alınmadığı gibi Müslümanlar infak edilen Beytu'l Mal'dan ona da infak etmek farz olur. İmam Ebu Yusuf'un Kitabu'l Haraç adlı eserinde şöyle der: "Emirül müminin Ömer bin el-Hattab, kapıda dilenen yaşlı bir Yahudi'ye rastlar, ona bunun nedeni sorar. O da ona "İhtiyaç, cizye ve yaşlılık" cevabını verir. Bunun üzerine Ömer, "Biz sana insaflı davranmadık, senin gençliğini yedik sonra da ihtiyarlık anında seni terk etti" dedi. Onun cizyesini geri verdi ve Beytu'l Mal'dan hem ona hem de onun ailesine maaş bağlanmasını emretti... Halid ibnu'l Velid döneminde Hristiyan olan Hira halkı zimmilerden sayıldı. Çalışamayan ya da sakat olan ya da zengin iken fakir duruma düşüp borçlu hale gelen ve sadaka verilen herhangi yaşlı birinin cizyesi alınmıyordu. Dar'ul İslam'da ikamet ettiği sürece de hem ona hem de ailesine Müslümanların Beytu'l Mal'ından infak ediliyordu." Cizye alınırken şiddet ve işkenceyle değil, güzellikle alınmalıdır. Ve verebilecekleri bir miktar alınır. Zulme uğratılmazlar, güçleri üzerinde mükellef tutulmazlar. Hişam ibn Hâkim ibn Hizam'dan rivayet edildiğine göre ben Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken işittim:
إن الله يعذِّب يوم القيامة الذين يعذِّبون الناس في الدنيا "Dünyada insanlara azap edenlere Allah Kıyamet günü azap eder." Abdurrahman ibn Cübeyr'den rivayet edildiğine göre
أن عمر بن الخطاب أُتي بمال كثير فقال: إني لأظنكم قد أهلكتم الناس. قالوا: لا والله ما أخذنا عفواً صفواً. قال: بلا سوط ولا نوط؟ قالوا: نعم. قال: الحمد لله الذي لم يجعل ذلك على يدي ولا في سلطاني "Bir gün Ömer ibn el Hattab'a çok mal getirilir. Bunun üzerine Ömer: "İnsanları helak ettiğinizi düşünüyorum." der. Onlar da "Hayır vallahi zorla ve baskıyla almadık." cevabını verirler. Ömer: "Kırbaç ve sopayla da değil? diye sorar. Onlar da: "Evet" derler. Ömer: Bu benim elimden ve otoritem altında yapılmadığı için Allah'a hamdolsun" der." İslam, zimmiye hüsnü muamelede bulunmayı tavsiye etti. Ona şefkatli davranılır, işinde ona yardımcı olunur. Onu, malını ve ırzını korumak Müslümanlara farzdır. Yiyeceği, giyeceği ve evi teminat altına alınır. Ebu Vail'den, Ebu Musa'dan ya da bunlardan birinden Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediği rivayet edildi:
أطعموا الجائع وعودوا المريض وفكوا العاني "Açı doyurun, hastayı ziyaret edin ve esirleri hürriyetine kavuşturun." Ebu Ubeyd şöyle dedi: "Aynı şekilde zimmiler de diğerlerine karşı cihat ederler, esirleri kurtarılır, kurtarılınca tekrar zimmi ve anlaşmalı olurlar. Bu konuda bir takım hadisler var..." Zimmiler inançları ve ibadetleri ile baş başa bırakılırlar. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
من كان على يهوديته ونصرانيته فإنه لا يُفتَن عنها "Yahudi ve Hristiyanlar, dinlerinde fitneye düşürülmezler." Böylece zimmiler de diğer tebaalar gibi olurlar. Tebaa, himaye, yaşam hakkı, iyi muamele, şefkat ve merhamet hakkına sahip olurlar. Müslüman ve Gayrimüslim, Raşidi Hilafetin gölgesi altında adalet ve iyilikle hayatını idame ettirirler. Onun adaleti ve iyiliğinden nasibini alırlar.
Üçüncüsü: Sorunuz şöyledir: "Hizb-ut Tahrir'in Birleşmiş Milletler'in insan hakları sözleşmeleri ve normlara ilişkin tavrı nedir?"
Şefkatle ve nezaketle dikkatleri şuna çekmek isteriz ki partilerin bir görüşü ve İslam'ın da başka bir görüşü olması caiz değildir. Aksine yüce İslam'ın görüşü, her Müslümanın görüşüdür. Yukarıda geçenlere dayanarak Hizb-ut Tahrir'in tavrı, yüce İslam'ın tavrından kaynaklıdır. Buna göre İslam'a aykırı uluslararası sözleşmelere ya da anlaşmalara ve normlara katılmak caiz değildir. Ey yazar! Uluslararası sözleşmelerin insan haklarını güvence altına almak için yazılmadığını, aksine yeni dünyaya hükmeden Amerika, eski Avrupa, müttefik ve yandaş büyük kapitalistlerin kapitalist açgözlülüğünü teminat altına almak için yazıldığını bilmiyor musun? Şüphesiz sen bunun farkında ve bilincindesin. Senin gibi birisi bunun cahili olamaz! Uluslararası sözleşmeler, sade helvadan yapılmış putlardır. Sömürgeci kâfir Batı, Müslüman ülkelerin petrolüne yönelik açgözlülüğü tahrik olduğu zaman kendi eliyle yaptığı bu putu yiyor. Vahşi kapitalist açgözlülük ve emperyalizm karşısında durmaya çalışan herkese karşı onu kullanıyor. 2003 yılında Amerika ve müttefiklerinin, uluslararası tüm sözleşme ve normları ayaklar altına alarak vahşice Irak'ı işgal etmeleri bunun en iyi kanıtıdır! Basiret ve feraset sahibi kimseler için bunun dışında daha nice deliller vardır... Belki de siz Arnold Toynbee'nın [Hadârat tarihinin kısa öyküsü] adlı kitabını okumuşsunuzdur. Yazar, kitapta Birleşmiş Milletler sözleşmesini aptalca bir sözleşme olarak tanımladı. Çünkü sözleşmeye göre sadece büyük devletler veto hakkını sahiptir. Bu sözleşme uyarınca mazlum halklara yardım kararı önlenebiliyor. Böylece Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na üye 192 ülke, sadece bir ülkenin aldığı veto kararına razı olmak zorunda kalıyor. Konunun önemi ve sözleşmenin koruyucusu olduğu iddia edilen insan haklarına yönelik tehlikesi hiç göz önünde bulundurulmuyor.
سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ "Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!" [Ankebut 4]
Müslüman ya da kâfir olsun insanın onurlu yaşam hakkını, adalet, güvenlik ve huzurunu sadece yüce İslam koruyabilir.
وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah'ınkinden daha güzeldir?" [Maide 50] Hizb-ut Tahrir'in kurmak için çalıştığı Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti İslam'ı tatbik edecektir. İnsanlık onun gölgesi altında tüm haklardan yararlanacaktır. Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Dördüncüsü: Sorunuz şöyledir: "Rusya ile işbirliği anlaşmaları çerçevesinde kâfir ülkeler ile dış ilişkilere ilişkin Hizb-ut Tahrir'in tutumu nedir?"
Rusya, İslam'a ve Müslümanlara düşman bir devlettir. Müslümanlara karşı işlediği suçlar, bilinen bir gerçektir. 1994-1998 savaşında 100 binden fazla Müslümanı katletti, 200.000 fazla Müslümanı yaraladı, yaklaşık 500 bin Çeçen Müslümanı acımasızca göçe zorladı. Çocukları öldürdü, kadınlara tecavüz etti. Müslümanlara karşı işlediği acımasız katliamlar, Amerika ve Avrupa'nın vahşetinden geri kalır değildir. İslam'a ve Müslümana düşman herhangi bir devletle ilişkiye girilmesinin haram olduğu konusunda İslam'ın hükmü açıktır. Fiili harbi her devlet ile herhangi bir diplomatik ilişki kurmak haramdır. Hatta savaş ilan edilmelidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır." [Mümtehine 9] Allah'ın sözü üzerine yorum olabilir mi?
وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ "Allah (dilediği gibi) hükmeder, O'nun hükmünü bozacak kimse yoktur." [Rad 41]
Beşincisi: Sorunuz şöyledir: "Şu ayet ışığı altında cihada ilişkin Hizbin tavrı nedir? قاتلوا الذين لا يؤمنون بالله ولا باليوم الآخر ولا يدينون دين الحق من الذين أوتوا الكتاب حتى يعطوا الجزية عن يد وهم صاغرون "Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Rasûlü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." [Tevbe 29] Esir kadınlar ve onları pazarlarda satışa sunmak, köle ve cariye edinmek hakkında Hizbin görüşü nedir?"
Biz, senin İslam'a ve Müslümanların izzetine yönelik gayretini takdir ediyoruz. Yine senin cihat bayrağını dalgalandırma ve sömürgeci kâfirler ile savaşma istek ve arzunu da takdir ediyoruz. Bunlar, saf ve dindar her Müslümanın özlemidir. Hizb-ut Tahrir'in ideolojisi İslam'dır. İslam'ın zirvesi de Allah yolunda cihattır. Hizb-ut Tahrir'in fikirlerinin zirvesi de Müslümanların kafasındaki cihat fikrini kurtarmaktır. Böylece cihat fikri tekrar eski saf ve netliğine kavuşsun. Cihat, Raşidi Halifenin arkasında olur. Onunla savaşılır ve onunla korunulur. Bu bağlamda Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin ihaneti olmamış olsaydı, sömürgeci kâfirlere karşı cihat bayrakları dalgalanırdı. Hizb-ut Tahrir, Endülüs, Filistin, Afganistan ve Güney Sudan gibi işgal edilen tüm Müslüman ülkeleri kurtarmak ve sömürgeci kâfire karşı savaşmak için kışlada konuşlanmış orduları harekete geçirmek için uğraşır. Ordular, dünya ve ahiretin izzeti için harekete geçmeli, mücrim yöneticilerin engellerini ortadan kaldırarak her ajan hain ve ajan hainin yandaşı karşısında aslan gibi kükremelidir. Kadınların esir alınıp cariye edinilmesi hakkındaki sorunuza gelince, yazınızın başlığından da anlaşıldığı gibi siz Müslüman ülkelerde bulunan ve yüzyıllar boyunca Müslümanlar arasında güven ve huzur içinde yaşayan Irak Hristiyanları ve diğer müşrik gruplardan olan zimmi kadınların esir alınmasını kastediyorsunuz. Deriz ki, bu kadınları esir almak caiz değildir. Aksine onlara daha önce bahsedilen zimmi hükümleri uygulanır. Adalet, eşitlik, güven ve emniyet hakkına sahip olurlar. Onların ırzı, Müslümanların ırzıdır. Müslümanlar, onu kendi ırzları gibi savunurlar. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
لهم ما لنا وعليهم ما علينا "Bizim lehimize olanlar onların da lehinedir, aleyhimize olanlar onların da aleyhinedir." Dolayısıyla ey Gayrimüslim zimmilerin çıkarlarına düşkün olan sevgili kardeşim emin olabilirsin.
Altıncısı: Sorunuz şöyledir: "Darfur savaş ölüleri hakkında Hizbin görüşü nedir? Onlar şehit midir yoksa Nebevi hadiste de geçtiği gibi boşu boşuna mı ölmüşlerdir? إذا التقى المسلمان بسيفيهما فالقاتل والمقتول في النار "İki Müslüman kılıçları ile karşılaştıkları zaman öldüren de ölende cehennemdedir."
Ey kardeşim! Konunun özü, ölülerin şehit olup olmama meselesi değildir! Aksine meselenin özü şudur: "İnsanlar neden Darfur'da rejime karşı başkaldırıyor. Gayri meşru diktatör yöneticiye karşı silahlı devrim yapmanın İslami hükmü nedir?" Bu doğru esasa göre sorunun cevabı şöyle olur: Sudan'daki rejimi, gayri İslami rejimden İslami rejime, Allah'ın Şeriatının uygulandığı Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletine değiştirmek için Allah'ın Şeriatını uygulamayan zalim rejime başkaldırmak şeran vaciptir. Çünkü İslam, tebaanın iyi güdülmesini yöneticiye farz kıldı. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
فالإِمَامُ الذي على الناس رَاعٍ وَهو مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ "İman, insanların çobanıdır ve güttüklerinden sorumludur." [Müttefikin Aleyh] Bireyin temel ihtiyaçlarını karşılamak devlete farzdır. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: Yiyecek, giyecek ve barınaktır. Adalet ve insafla bunlar teminat altına alınmalıdır. Ayrıca toplumun temel ihtiyaçlarını gidermek de devlete farzdır. Bunlar: Güvenlik, sağlık ve eğitimdir. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:
من بات منكم آمناً فى سربه معافى فى بدنه عنده قوت يومه فكأنما حيزت له الدنيا بحذافيرها "Sizden hanginiz canı ve malı emniyet içinde, vücudu sıhhat ve afiyette, günlük azığı da yanında olduğu halde sabahlarsa, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir." [en-Nesâi] Şöyle diyen ne güzel demiştir:
Sana bir emanet bırakılırsa, onu gözet.
Çünkü emanete karşı cömert davranan çobandır.
Zalim rejime nasıl baş kaldırılacak meselesine gelince, zalimlere karşı silah kullanmakla olmaz. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de küfür sistemine karşı uzun dönem mücadele yaptı. Bu bizim için fenerdir, onunla yolumuzu bulabiliriz. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem gücü yettiği halde asla silah kullanmadı. Onun Allah'tan başka kimseden korkmayan yiğit kahraman sahabesi vardı. Sistemi değiştirmenin tek doğru yolu, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in adımlarını takip etmektir. Ey makale sahibi! Zulüm ve ihanete gömülen, ülkeyi parçalayan ve halkı aç ve sefil bırakan Sudan'ın zalim rejimine karşı ümmetin enerjilerini seferber etmek için gel Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalış. Hep birlikte zulüm ve zalimlere karşı genel kamuoyu oluşturalım. Yönetimi teslim almak ve Raşidi Hilafeti kurmak için sistemi değiştirme kapasitesi olan güç ve kuvvet ehlinden nusret talep edelim ki Allah'ın Şeriatı uygulansın, dünyanın her tarafına hayır yayılsın.
Yedincisi: Sorunuz şöyledir: "Kadının bakan ve hâkim olması hakkında Hizbin görüşü nedir?"
Şeriata göre kadının yönetici olması caiz değildir. Örneğin Halife, Tefviz muavini, Vali veya Amil olamaz. Çünkü el-Buhari Ebu Bekra'dan rivayet ettiğine göre
لما بلغ رسول صلى الله عليه وسلم أن أهل فارس قد ملّكوا عليهم بنت كسرى قال: لن يفلح قوم ولّوا أمرهم امرأة "Pers halkının Kisra kızının kendilerine kraliçe tayin ettiği Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca şöyle buyurdu: "Kendilerine bir kadını reis (melike) yapan bir topluluk asla felah bulmaz." Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in, işlerini bir kadına havale edenlerin asla felah bulmayacağını haber vermesi, kadının yönetici olması hakkında bir nehiydir. Zira bu bir talep siygasıdır. İşlerini bir kadına havale edenlerin asla felah bulmayacağının bildirilmesi, bu nehyin kesin olduğuna dair bir karine olur. Kadının yönetici olmasını yasaklayan nehy, terkin talebinin kesin talep olduğuna delalet bir karine ile birlikte geldi. Dolayısıyla kadının yönetici olması haram olur. Kadının yönetici olmasından amaç, yönetimden kabul edilen Hilafet ve benzeri makamlardır. Çünkü hadisin konusu, Kisra kızının kraliçe olması hakkındadır. Dolayısıyla yönetim konusuna özel olur. Hadis bunun için serdedildi. Hadis, sadece Kisra kızının yönetim hadisesine özel değildir. Her şeyde genel de değildir. Yönetim konusu dışında hiç bir şekilde başka bir şeyi kapsamaz. Yargı konusuna gelince, şeran yargı ilzam yoluyla şeri hükmü haber vermektir. Yani yargı, haber vermektir, yönetim makamı değildir. Buna göre Raşidi Hilafet Devletinde kadının husumet ve Hisbe kadısı olması caizdir. İnsanlar arasında hak ve adaletle hüküm verebilir. Mezalim kadısına gelince, bu kadın için caiz değildir. Çünkü Mezalim kadısı, yöneticiye [Halifeye] hüküm verme makamıdır. Yöneticinin [Halifenin] tasarruflarına hüküm verme makamı olduğu için kadının Mezalim kadısı olması caiz değildir. Biz burada şuna da işaret etmek isteriz ki şeri hükümlere uygun olarak Mezalim kadısının Halifeyi azletme yetkisi vardır. Bu makam, Halifenin sapmasını ve yönetimde istibdadını önlemenin en önemli güvencelerden biridir. İşte burada İslam'ın büyüklüğü ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinin azameti açığa çıkıyor.
Sekizincisi: Sorunuz şöyledir: "Hizbin Sudan'daki kiliselere yönelik tavrı nasıl olacak? Faaliyetlerini sürdürmelerine izin verecek mi yoksa mevcut rejimin yaptığı onları bir yatırım aracı olarak mı görecek?"
Sevgili kardeşim! Şunu iyi bilmen gerekiyor ki Raşidi Hilafet Devletinde hükümleri uygulayan, ümmetin rıza ve ihtiyara dayalı olarak biat ettiği Halifedir. Raşidi Hilafet Devleti, Hizbin devleti değildir. Hizbin istibdadı ve ümmete rağmen yönetime el koyması caiz değildir. Aksine Halife, rıza ve ihtiyara dayalı olarak ümmetin biatini alırsa, ancak şeri bir yönetici olabilir. Şeri kaide şöyledir: "Otorite ümmete aittir." Yani Raşidi Halifeyi Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünneti üzerine biat ederek sadece ümmet seçebilir. Kiliseler konusuna gelince, Halife, Gayrimüslim zimmilerin ibadetlerine engel olmaz. Bakın Hizbin Raşidi Hilafet Devletinin Anayasa Tasarısının 7. maddesinin B bendinde şöyle geçmektedir: "Gayrimüslimler inançlarında ve ibadetlerinde, genel nizamlar çerçevesinde serbesttirler." Bugünkü rejimin yaptıklarına gelince, hiç de şaşırtıcı değildir! Allah'ın Şeriatını uygulamayan bir sistemin her konuya yatırım ve kazanç gözüyle bakması çok doğaldır. Ey makale sahibi! Bu gibi sistemin kökünü kazımak ve Gayrimüslimler, İslam'ın nuru ve adaletini görsünler diye onun yerine Raşidi Hilafet sistemini koymak için ciddi ve bütün gayretle çalışmak senin de bizimde yararımızadır. İşte o zaman Gayrimüslimlerin Allah'ın dinine bölük bölük girdiklerini göreceksin. Ey yazar! Bunda onlar için büyük bir kurtuluş vardır!
Dokuzuncusu: Sorunuz şöyledir: "Numeyri İslam Devletin işlediği hatalara karşı Hizbin bakış açısı nedir?"
Gerçekten bu çok garip bir sözdür! Mesele çok açıklama ve izahata muhtaç değildir. Tüm İslam ümmeti, Numeyri rejiminin uzaktan yakından İslami sistemle alakası olmadığını bilir. Biz bu gibi zayıf sözler üzerinde fazla durup ayrıntılarına girmek istemiyoruz. Uzun zaman önce bu tür ifadeler ümmet için artık hiçbir şey ifade etmiyor. Sudan topraklarından İngiliz sömürgeciliğinin çıkmasından beri Sudan'da herhangi İslami bir sistem kurulmadı. Aksine komünist, kimi zaman demokratik ve kimi zamanlarda da yanıltıcı ve aldatmaca İslami kisvelerle hep laik rejimler kurula geldi. Ama ümmet, bütün bu maskelerin sahtekârlığını deşifre etti. Her basiret ve feraset sahibi için geriye tek bir gerçek kalıyor ki o da Sudan asla İslam ile yönetilmedi. O halde neden hâlâ yazar, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak ve İslami yönetimi geri getirmek, Sudan ve tüm ülkeleri izzete kavuşturmak için gayret edenlerden olmuyor? Bekliyoruz...
Sonuç olarak bizim tepkimiz bir görüşü savunmak ya da bir görüş sahibine yağcılık yapmak için değildir! Aksine hakkında hayır düşündüğümüz bir Müslümana samimi tavsiyelerde bulunmak içindir. Çünkü ümmetin hayrı, Kıyamet gününe kadar bakidir. Biz seni ey yazar! Şeriatın farz olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak için İslami değişim kafilesi önderliğindeki görkemli konvoy arasında görmek isteriz. Gel yolunu aydınlatmak ve amacına ulaşmak için gecesini gündüzüne katan konvoyla birlikte ol. Ender siyasi şahsiyet ve devlet adamı Hizb-ut Tahrir'in Emiri Ata ibn Halil Ebu Raşta liderliği altında İslami ümmeti eski izzet ve onurunu geri kavuşturmak için keskin siyasi bilinçle doğru gayret edenlerden ol. İşte biz, bu büyük yolda bizimle birlikte olman için sana tertemiz ellerimizi uzatıyoruz. Belki sen, orada burada bizimle karşılaşabilir ve bizi daha iyi tanıyabilirsin. Kalpleri birleştiren ve doğru yola ileten Allah Subhânehu ve Teâlâ'dır.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi 21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07 http://www.hizb-sudan.org/ |
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com |