16 Ağustos 2016 Salı günü Ümran ilinde Husi milisler, (Ebu Bilal) olarak bilinen Şeyh Hüseyin Nasr’ı iki gün önce gözaltına alınan 20 yaşındaki oğlu Abdül Cebbar’ı ziyaretten dönerken gözaltına aldılar. Husiler, Şeyh ve oğlunu Suriye’deki Nusret Cephesi’yle bağlantısı olduğu gerekçesiyle gözaltına aldılar! Oysa Şeyh ve oğlunun mensup olduğu Hizb-ut Tahrir’in hareket metodu açıktır, hem de ayın on dördü kadar net ve açıktır. Ama karanlıkta yaşamaya alışmış bu yarasa milisler, aydınlığı göremeyerek Hizbin Fethu’ş Şam, Daeş ya da El-Kaide ile bağlantısı olduğuna dair orada burada dolaşan iftiralara itimat ettiler!

Her vesileyle Hizb, 1953 yılında Celil Âlim ve politik düşünür Şeyh Takiyüddin en-Nebhani tarafından Kudüs’te kurulan evrensel siyasi bir parti olduğunu dile getirmiştir. Şeyh Takiyüddin Hizbi bir grup âlimle birlikte kurmuştur. Bu grup, ümmetin sorunlarına karşı duyarlı, samimi ve sadık bir gruptur. Ümmeti kalkındırma metodunu çok iyi biliyor. Sömürgeci düşmanların planlarının farkındadır ve dolayısıyla bu planları başarısız kılmak için çalışıyor. Ümmetin ve kutsallarının gerçek kurtuluşu için uğraşıyor. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de kurduğu ilk İslam Devletinin kuruluş metodundan esinlenerek Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak ve İslami hayatı yeniden başlatmak için gayret sarf ediyor. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İslam Devletinin kuruluş metodunda - silah ve benzeri- maddi eylemlere kalkışılmasına yer yoktur. Bu metot, gayesine erişmek için Hizb-ut Tahrir’in kopmaz bir şekilde bağlandığı metodun ta kendisidir.

Hizb-ut Tahrir, gayesine erişmek için baş koyduğu bu yolda totaliter dünya devletlerince hapis, ölüm, yasaklama, kovuşturma ve soruşturma gibi her türlü baskı ve işkencelere maruz kalmıştır. Ancak yine de dosdoğru metodunda sebat ederek ondan kıl kadar sapmamıştır. Ümmete karşı asla silah çekmemiş, ümmeti iç savaş ve fitneye teşvik etmemiştir. Zorluklara göğüs gererek entelektüel silahla sömürgeci kültür ve onun ürünü ajan rejimlerle ideolojik bazda çatışmaya girmiştir. Hizb-ut Tahrir öncülüğündeki ideolojik çatışma, kesinlikle silaha başvurmaz.

Husi milisler ve uygulamalarını tekfir etmek, dünyadaki silahlı grupların tekfir metoduyla ve mücrim uygulamalarıyla eşdeğerdir. Bu grupların entelektüel gücü yoktur, kaotik içgüdüsel intikam dürtüsüyle hareket ederler. Baskı ve suçlamalara maruz kalan partinin bazı üyeleri, Daeş ve diğer silahlı gruplarca hapse atılarak öldürülmüştür. Husi milisler de bu grupların yürüdüğü yolda yürüyorlar. Parti, ilk kez Husi milislerin suçlamalarına maruz kalmıyor. Daha önce de parti üyeleri defalarca Husi milisler tarafından hapse atıldılar. Bu milisler dönüp Şeriat ve ümmet nazarındaki itibarına bir baksın. O zaman din için ve ümmete karşı ne kötülükler işlediğini görecektir. Mezhepçilik fitnesini kışkırtan, ümmete karşı silaha sarılan, terörize eden, masum evlatları öldüren, zalim ajan yöneticiler ve baskıcı polis rejimleriyle işbirliği yapan Husi milisler değil mi? Husi milisler, iktidar koltuğuna ortak olmak ve geçici zevklerden faydalanmak için ümmetin sorunlarını kâfir Batı ve BM kararlarına teslim ettiler. Onların bu pisliklerini ifşa eden Hizbe müjdeler olsun. Bu milislere çağrımız şudur ki kendinizi bir muhasebe edin, o zaman eylemlerinizin kötülüğünü göreceksiniz. Tarih, acımasızdır. Ümmet de sonsuza dek uyuyacak değildir. Kabul edenler olsa da olmasa da ümmet Hizb-ut Tahrir’in kontrolünde Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletine doğru yol almaktadır. Kuşkusuz Allah verdiği sözden asla caymaz.