İstanbul’da Hizb-ut Tahrir Ve Hilafet Paneli Yapıldı
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet'in kaldırılışının hicri yıl dönümü münasebetiyle Köklü Değişim Dergisinin üç farklı ilde (İstanbul-Bursa-Ankara) “Hizb-ut Tahrir ve Hilafet” konulu panel serisinin ilki İstanbul Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Akşam namazı sonrasında başlayan panelde, Takiyyuddin En-Nebhani; hayatı, eserleri ve kurmuş olduğu Hizb-ut Tahrir Partisi’nin anlatımı halkın ilgi ve katılımı ile desteklendi.
Muhammed Emin YILDIRIM’ın sunumu ile başlayan program, Yıldırım’ın, ümmetin yaşadığı sorunların İslami esaslara dayalı siyasi bir otoritenin-Hilafet’in eksikliğine dikkatleri çekerek bugün Suriye ve diğer İslami beldelerde yaşanan zulmün, adaletsizliğin, sömürünün, ümmetin değerlerine hakaret edilmesinin ve evlatlarının acımasızca katledilmesinin tek nedeninin Hilafet’in olmaması olduğuna değindi. Köklü çözümün ancak Hilafet sistemi ile mümkün olacağına vurgu yaptı. Ayrıca Endonezya’nın 31 şehrinde Hilafet'in kaldırılışının hicri yıl dönümü münasebetiyle milyonlarca Müslüman’ın etkinlikler yaptığının ve geri gelmesi için İslam ümmetine seslendiğinin haberlerini ve müjdesini iletti.
Program, Kuran-ı Kerim tilaveti için kürsüye davet edilen Ömer ÖZCAN Hocanın AL-İ İMRAN süresinin 102.103.104.105.106.107 ayetlerini okuması ve özelikle 104. ayeti
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْأُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنْكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ
"Sizden hayra davet eden, marufu emreden, münkerden nehyeden bir ümmet (topluluk) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Vurgu yapması katılımcıların yüreklerinin ürpermesine vesile oldu.
Panelin ilk konuşmacısı Köklü Değişim Yazarı Vedat YAŞAR, ünlü mütefekkir Şeyh Muhammed bin İbrahim bin Takiyyuddin İsmail En-Nebhanî (rahimehullah) hayatını konu alan sunumu ile başladı.
21 y.y. İslam âlimlerinin en önemli ve seçkin âlimi En-Nebhanî(r.a) ailesi: Köklü Değişim Dergisi Yazarı Vedat Yaşar sunumunda Takiyuddin En Nebhani’nin hayatını ele alan bir sunum gerçekleştirdi. Yaşar; Hizb-ut Tahrir’in kurucusu olan Takiyyuddin En-Nebhanî’nin orijinal adının “Muhammed bin İbrahim bin Takiyyuddin İsmail En-Nebhanî olduğunu” söyledi. Takiyyuddin En-Nebhanî 1911 yılında Filistin’in Hayfa şehrinin yakınlarındaki İczim Köyünde doğmuştur ve Nebhan oğulları kabilesine mensuptur. Takiyyuddin Nebhani saf bir İslami ortamda büyümüştür. Çünkü ailesi hep ilimle ve İslam ile meşgul olmuştur. Babası Şeyh İbrahim, bir fıkıh âlimi ve müderris olmasının yanı sıra aynı zamanda Filistin ve Şam’da Şeriat kadılığı yapmıştır. Dedesi Yusuf En-Nebhani ise fıkıh, Arap dili ve Usul konusunda meşhur bir alim olduğu gibi şair ve mutasavvıftır. Ayrıca Yusuf En-Nebhani ikinci Abdulhamid Han zamanında İstanbul’a sıkça gidip gelen ve Abdulhamid Han’ın sevdiği gözde âlimlerdendir. Hayrettin Zirikli “Âlimler Fihristi” adlı kitabında dede Yusuf En-Nebhani hakkında şunları söyler: "Yusuf b. İsmail b. Hasan b. Muhammed en-Nebhani, 'Ebu'l Mehasin' lakabını aldı. Şafii mezhebinde fakihtir. Edebiyatçı, şair ve mutasavvıf olan Yusuf en-Nebhani aynı zamanda da Yüksek Kadı idi. Filistin'de Cinin kasabasında kadılık yaptı. Daha sonra İstanbul'a göçtü. Ardından Musul vilayetine bağlı Suriye'deki "Yekva" ilçesine kadı olarak tayin edildi. Lazkiye'de Ceza Mahkemesi Başkanlığı yaptı. Daha sonra Kudüs'e ve Beyrut Hukuk Mahkemesi Başkanlığı'na tayin edildi. 48 kitap yazdı."
Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani’nin annesi ise “Takiyyah” adlı bir hanımdı. Takiyyah Hanım şeriat dallarında geniş bir bilgiye sahipti ve kadınlar fetva almak için sürekli kendisine başvururlardı. Şeyh Takiyyuddin, daha 10 yaşındayken hafız olmuştur. Yine o yaşlarda şiir dalında inanılmaz bir yeteneğe ve fıkıh kitaplarında da inanılmaz bir bilgiye sahipti.
Başarısı Gazetelere Manşet Olan Bir Genç “Takiyyuddin en-Nebhani
Nebhani’nin nasıl bir eğitimden geçtiğini anlatan Yaşar sunumunda; “dedesinden ve babasından şer'i ilimlerin temelini öğrenen Takiyyüddin en Nebhani’nin İlkokulu “İczim köyünde, Liseyi de Akka'da” okuduğunu söyledi. Şeyh Yusuf En-Nebhani siyasi yönü gelişmiş bir âlim olduğunu ve torunu Takiyyuddin’in yeteneklerini çocuk yaşta keşfettiğini bu nedenle masraflarını kendisi karşılayarak torununu daha liseyi bitirmeden 16 yaşına gelince El-Ezher’e gönderdiğini ifade etti. Yaşar devamında; “bunun üzerine Takiyyüddin en Nebhani Mısır'a gidip 1928'de Ezher'in Lise bölümüne girdi. Ezher'in lise bölümünü birincilikle bitirip diplomasını aldı. Ardından Ezher'e bağlı Dar'ul Ulum'a devam etmeye başladı. Üstünlük gösterip bütün dersleri birincilikle geçen Takiyyuddin en-Nebhani, hocalarının ve okul arkadaşlarının dikkatini çekti. Fikirleri derin, görüşleri olgundu. Bu özelliğinden dolayı Kahire'de yüksekokullarda fikrî münazaralara ve münakaşalara katılıyordu. Böylece etrafında delilleri kuvvetli bir kişi olarak tanındığını söyledi. 1932 yılında Dar'ul Ulum ve Ezher'i bitirdi. Arapça ilimleri, fıkıh, fıkıh usulu, hadis ve hadis usulu, tefsir, tevhid ve kelam ilimlerini ve diğer ilimleri okudu. Bu ilim derslerine katılan en uyanık ve derin düşünen kişi olarak tanındı. Delilleri ince bir şekilde kavrayıp anlatıyordu. Fikir, münakaşa ve münazaralarda ikna edici delillere sahipti.
Nebhanî, İslam’a davet edenler ve diğer cephede Batı kültürünün etkisi altında kalanların arasındaki bu siyasî atmosferden etkilenmiştir. Bu nedenle etkileyici, Hilafet içerikli ve Hilafet ile ilgili övücü şiirler yazan şiir ustası Şair Ahmed Şevki’yi çok sever ve Kahire’de Şair Ahmed Şevki’nin tüm seminerlerine katılırdı. Zira kendisinin de çocukluğundan beri şiire merakı vardı.
Siyasî ortamlara olan aşırı ilgisi, O’nu El-Ezher’deki eğitiminden alıkoymadı. Mısır’da bulunduğu sırada babası İbrahim en-Nebhani 48 yaşında, daha sonra 1932 yılında da 90 yaşındaki dedesi Yusuf en-Nebhani vefat etti. Buna rağmen eğitimine devam etti ve El-Ezher’de en yüksek notu aldı. O dönem yayın yapan “Filistin” adlı bir gazete ilk sayfasında bu başarıyı haber yapmış ve “Şeyh Takiyyuddin ve Filistin’e tebrikler” yazmıştır.
Kral Abdullah'a “Allah'ı dost edineni dost edineceğime, Allah'a düşmanlık yapana düşmanlık yapacağıma dair Allah'a söz verdim.” diyen Bir Alim, “Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani
Tahsilinden sonraki döneme ilişkinde bilgiler veren Yaşar şunları söyledi: “Tahsilini bitirdikten hemen sonra Filistin'de bulunan Hayfa'daki Devlet Liselerine Şer'i İlimler hocası olarak tayin edildi. Aynı anda Hayfa İslam Okulunda da hocalık yapmaya başladı. 1938 yılına kadar farklı şehirlere geçti ve okulda öğretmenlik yaptı. Bu arada Şer'i mahkemelerde çalışmak için müracaat etti ve Filistin'deki Bisan Mahkemesi'ne kâtip olarak tayin edildi. Daha sonra 1939 Nisan ayında Şeriat Kadılığına terfi ettikten sonra Hayfa’nın tüccarlarından olan Ali El-Miyasi’nin kızı ile evlendi. Bir yıl sonra büyük oğlu İbrahim dünyaya geldi. Ondan sonra Yafa şehrine taşındı, o arada ikinci oğlu dünyaya geldi ve annesi ona “Basim Taceddin” adını koydu. 1945 yılında Remle Şer'i Mahkemesi'ne kadı olarak atandı. 1948'de Filistin'in Yahudiler tarafından işgal edilmesine kadar bu görevini sürdürdü. 1948'de Filistin Yahudiler tarafından işgal edilince Şam'a geçti. Arkadaşı Prof. Enver el-Hatib'in Kudüs Mahkemesi'ne kadı olarak tayin talebi üzerine aynı yıl Kudüs'e geri dönerek Şer'i Mahkeme kadısı olarak çalışmaya başladı. Ardından Şer'i Mahkemeler Müdürü ve Şer'i Yargıtay Başkanı Şeyh Abdülhamidt es-Saih tarafından Şer'i Yargıtay Üyeliğine tayin edildi. 1950'ye kadar Yargıtay kadısı olarak görev yaptı. 1950 yılında bu görevinden istifa ederek 1951 yılından itibaren İslami İlimler Fakültesi'ne bağlı okullarda dersler vermeye başladı. Nablus'un en büyük camii olan Mescid-i Kebir'de bir hutbe verdikten sonra dönemin Ürdün Kralı Abdullah (bugünkü Kral Abdullah’ın babası olan Kral Hüseyin'in dedesi) O’nu Amman’daki Sarayı’na çağırdı. Kral Abdullah, Dedesi Şeyh Yusuf hakkında olumlu ve övücü şeyler söyledikten sonra Nablus’ta yaptığı konuşmasından dolayı Şeyh’e sitem etti.
Nebhani ise Kral Abdullah'a şu cevabı verdi: “Allah'ı dost edineni dost edineceğime, Allah'a düşmanlık yapana düşmanlık yapacağıma dair Allah'a söz verdim.” Bu cevaba sinirlenen Kral Abdullah tarafından hapse atıldı. Lakin araya bölgenin etkili âlimlerinin girmesi ile hapisten çıkartıldı. Sonra Kudüs'e dönüp yüklendiği devlet görevlerinin tümünden istifa ederek şöyle dedi: "Benim gibi insanların herhangi bir devlet görevinde çalışması doğru değildir."
İslam Davasına Adanmış Bir Hayat “Muhammed bin İbrahim bin Takiyyuddin İsmail En-Nebhanî
Nebhani ile ilgili geniş bilgilere yer veren Yaşar, panelde adeta o dönemin havasını teneffüs ettirdi. Yaşar sunumunda; “Filistin’de 1936 yılında patlak veren isyanda Şeyh Takiyyuddin En Nebhani’nin, o dönemde Filistin’e Yahudi göçünü sağlayan İngiliz yönetimine isyan eden kalabalıklara hitap ettiğini ve “gerçek tepkinin Yahudilerden ziyade İngilizlere karşı verilmesi gerektiğini söyler ve onun bu sözlerine karşın İzzeddin El-Kassam -Allah O’ndan razı olsun ve O’na merhamet etsin-, Şeyh’in yaptığı konuşmaları över ve elini Şeyh’in omzuna koyardı” dedi.
Yaşar; “her ne kadar Hizb-ut Tahrir resmi olarak 1953’de kurulduysa da Hizbin temellerinin atılması 1948’den sonradır” dedi. Şeyh Takiyyüddin bu tarihden sonra zihninde daha berrak hale gelen fikirleri kaleme alıp yazmaya başladığını ve Hizb’in genel şeması üzerinde yoğunlaştığını dile getirdi. Böylece ilk hücre ve ilk halaka yani kıyade oluşuyordu. Partinin ilk halakası Kudüs’te oluşturuldu ve bu halaka da; Nimr El-Mısri, Davud Hamdan, Ganem Abduh ve Adil Nablusi gibi ihsası yüksek kişilerin bulunduğunu söyledi. 1953’te ise Hizb-ut Tahrir’in resmen kurulduğunu ve kiralanan ofise “Hizb-ut Tahrir” yazan bir tabelayı bizzat Şeyh Takiyyuddin kendi elleriyle astığını” ifade etti. Daha sonra Yaşar; “Hizb-ut Tahririn kurucu ilk Emiri Şeyh Takiyyuddin’in, 1955’de Ürdün’de gözaltına alınmak için arandığını ve o yüzden Suriye’ye geçtiğini ifade etti. Lakin daha sonra 1956’da Suriye’ye girişi engellen Nebhani, bunun üzerine Lübnan’a gittiğini söyledi. 1957’de yakalanarak tutuklanan ve 3 ay Beyrut’taki Raml hapishanesinde kaldıktan sonra ilk dava duruşmasından sonra Lübnan’ın önde gelenlerinin kefil olması karşılığında serbest bırakılmıştır. Çünkü Şeyh Lübnan’da çok meşhur ve sevilen biri olduğunu söyledi.
Nebhani’nin İslam Davetini taşımasından dolayı bir çok kez tutuklandığını ve işkencelere maruz kaldığını ömrünün son dönemlerini bu işkencelerden dolayı felçli geçirdiğini ifade eden Yaşar, aynı zamanda Şeyh’in bir çok kezde nusret girişiminde bulunduğunu ancak Allah’ın nasip etmediğini anlatmıştır. Ömrünü İslam davetini taşıma noktasında adayan Nebhani’nin 11 Aralık 1977 günü sabah saat 04.00 gibi vefat ettiğini ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.
Panelin, ikinci konuşmacısı Köklü Değişim Dergisi Yazarı Osman YILDIZ ünlü mütefekkir Şeyh Muhammed bin İbrahim bin Takiyyuddin İsmail En-Nebhanî’nin (rahimehullah) eserlerini konu alan sunumu ile devam etti.Devletlerin ve Kolluk Güçlerinin Yaptığı Bütün Baskılara-Zulümlerine Rağmen Muazzam Eserlere İmza Attı
Osman Yıldız konuşmasına “İstihbarat ekiplerinden kaçarak mücadele eden bir kişinin bırakın kitap yazmaya okumaya bile fırsatı olamaz diye düşünürken, Takiyyüddin En-Nebhani’nin muazzam eserlere imzalar attığını” söyleyerek başladı.
Yıldız, “Nebhani’nin koşulların en karanlık olduğu dönemde yaşadığını ve döneme ilişkinin nasıl bir ortam hakimdi bunlardan örnekler vererek aktardı. Ümmet’in o dönem içerisinde bir şaşkınlık ve ihtilafın başladığı yıllar olarak değerlendiren Yıldız, “ümmetin tekrar izzet ve şeref dolu bir hayata, İslâm’a nasıl döneceği” konusunda hareketler ve cemaatlerin faaliyetler içerisinde olduğunu ve kurulmaya başladığını söyledi. Nasıl ve nereden başlanacaktı? Filistin’i kurtarmaktan mı? Yoksa zekâtları toplayıp fakirliği bitirmekten mi? Okullar inşâ ederek cehaleti bitirmekten mi? Yoksa Allah’ın haramlarını korumak için hadleri ikâme etmekten mi? Rasulullah (SAV)’in hadislerini tahkik etmekten mi? Yoksa hakları edâ etmekten ve yöneticilere dayanarak İslâm’ı tatbik etmekten mi?
Yıldız; böylece ümmette bir şaşkınlık, çabaların ve yönelimlerin de dağılması ile birlikte ümmetin lisan-ı hali adete şöyle dediğini ifade etti; “Hiçbir çıkış yolu yok mu? İslâm Ümmeti’nin, içerisine düştüğü bu durumdan onları kurtaracak ve metodunu sınırlandıracak dosdoğru bir bakışı olan yok mu?” İşte böylesi bir zamanda Allah (Subhanehu Ve Teala)’nın ümmete İslam’ın aslanlarından bir aslan bahşettiğini onun ise Allâme, Muctehid, Hizb-ut Tahrir’in kurucusu, Takiyyuddîn en-Nebhânî [Rahimehullah] olduğunu söyledi.
Yıldız konuşmasında Nebhani’nin ortaya koyduğu eserlerin, içerikten yoksun eserler olmadığını, bilakis Nebhani, ulaştığı her şeyde, sınırlandırılmış çalışmanın gerektirdiği tüm detaylara yönelik ciddi, köklü ve sınırlandırılmış bir etüt yaptığını, tüm sebeplere ve müsebbiplere, parçalara ve bütünlere parmak bastığını, bütün bunları şer’î mikyaslar ve fikirler üzerine binâ ettiğini ifade etti.
Allah Resulü (SAV)’in adımlarına basa basa yürüdü: Yıldız birbirinden önemli Nebhani’nin eserlerini üç katagoride ele alarak anlattı. Yıldız;Birinci Kategori olarak; Nebhani’nin farklı konularda yazılmış birçok eseri olmakla birlikte Hilafet’i kurmak için gerekli olan kültür diyebileceğimiz eserleri İslam Nizamı, Hizb-i Kitleleşme ve Hizb-ut Tahrir mefhumları olduğunu söyledi. Bunlar Hilafeti ikame edecek olan kitlenin ve o kitlenin bireylerinin kültürlendirilmesi için yazılmış yani bir nevi birinci merhale için yazılmış olan kitaplardır dedi
İkinci Kategori olarak ise; Takiyyüddin En Nebhani Hilafet fikrinin insanlarda daha somut olması ve Hizb-ut Tahrir’in bu fikre nasıl bir ön hazırlık ile hazırlandığını göstermek adına örnek verebileceğimiz, bir nevi Kaynaşma merhalesinde insanların tüm sorularına cevap verecek olan Hilafet için her şeyin düşünüldüğünü gösteren kitaplar olduğunu ifade etti. Bu Kitapların ise; İslam’da Yönetim Nizamı, İslam’da İktisat Nizamı, İdeal Ekonomi Politikası, İslam’da İçtimai Nizam, İslam’da Ukubat Nizamı, Beyyinat Hükümleri, Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Tasarısı ve Esbab-ı Mücibesi gibi kitaplardır dedi.Yine Nebhani Rasul (SallAllahu Aleyhi Ve Sellem)’in yönetiminden son Halîfeye kadar geniş bir zaman aralığından istifâde ederek Yönetim Nizamı Kitabını yazarak bugün İslam’ın tatbik edilebilir pratik bir metodu olduğunu gösterdiğini söyledi. Yine kadın erkek arasındaki ilişkiyi düzenleyen İctimai Nizam Kitabından, tüm nizamlara karşın İslam’ın ortaya koyduğu İktisat Nizamı Kitabından, Hizb-ut Tahrir’in Anayasa Tasarısından ve diğer eserlerindende örnekler vererek Nebhani’nin tekrar İslam ümmetinde İslamın hayat, toplum ve devlette tatbik edileceğine dair ümitleri yeşerttiğini ifade etmiştir. Ayrıca Hizb’in benimsediği bu İslâm’da Yönetim Nizâmı, dünyadaki tüm yönetim nizâmlarına, hem yapısal kuvvet ve kudret, hem de idâre, istikâmet ve şûrâ bakımından meydan okuyan bir model dâhilinde sunulmaktadır dedi.
Üçüncü Kategori olarak ise Nebhani’nin farklı alanlarda yine bir çok Kitap yazdığını bunların ise; Düşünme Metodu, Kıvrak Zekâ, İslam Şahsiyeti (3 cilt), Ahkamus Salah, Siyasi Mefhumlar ve İslam Devleti gibi kitaplar olduğunu söyledi. Takiyyüddin En-Nebhani’nin bazı kitapları kendi adına çıkaramadığı için başka yazar isimleri adı altında çıkardığını belirten Yıldız bunların ise; İdeal Ekonomi Politikası ve İslam’da Ukubat Nizamı kitaplarını Abdurrahman el Maliki adına, yine Medeni Kanunun Çürütülmesi kitabını Ahmed ed-Daur adına, Marksist Sosyalizmin Çürütülmesi kitabını Ganem Abdeh adına, Ahkamus Salah kitabını ise Ali Ragıp adına ve İslam Düşüncesi kitabını ise Muhammed İsmail Abdeh adına çıkarmıştır dedi. Bunlar ise farklı alanlarda yazılmış eserler olduğunu söyledi.
Yine bunlardan da örnekler veren Yıldız; Nebhani’nin en önemli olarak, aklın sahîh bir târif ile târifini yaptığını bu suretle, birçok Müslüman ve gayri-muslim âlimin gerçekleştirmeyi düşlediği muazzam bir başarı gerçekleştirdi ve bu billurlaştırma ile araştırmanın sınırlarını belirlediğini söyledi. Ayrıca toplumların hakîkatini açığa çıkaran bir târif ile toplumun târifini net bir şekilde ortaya koyduğunu, hadârat ile medeniyet ve ilim ile kültür arasını disiplinli sahîh bir ayrım ile ayırmada da yine Nebhani’yi Allah’ın muvaffak kıldığını beyan etti. Yine Ruh, Rûhâniyet ve Rûhî Yön gibi kavramları, Şer-i Hükmün Tarifi gibi konularıda Nebhani’nin billurlaştırdığını söyledi. Daha sonra İçtihad kapısını Nebhani ve Hizb-ut Tahrir’in açması gibi bir çok konulara değinerek konuşmasını sonlandırdı.
Panel, son konuşmacısı Köklü Değişim yazarı Musa BAYOĞLU, ünlü mütefekkir Şeyh Muhammed bin İbrahim bin Takiyyuddin İsmail En-Nebhanî (r.a) en büyük şah eseri olan onun Filistin’de kurmuş olduğu ve bugün 50’ye yakın ülkede çalışmaları olan İslami Parti Hizb-ut Tahrir’i anlattı.
Siyasi Bir Parti “Hizb-ut Tahrir”
Bayoğlu sunumunda Hizb-ut Tahrir’in Tarif Kitabında kendisini şöyle tanımladığını söyledi; “Hizb-ut Tahrir İdeolojisi İslâm olan siyasî bir partidir. Siyaset onun ameli ve İslâm onun ideolojisidir. Ümmet arasında ve ümmetle birlikte, ümmetin İslâm'ı kendisine dâvâ edinmesi için, Hilâfet'i ve Allah'ın indirdiğiyle yönetmeyi tekrar varlık sahasına geri getirmesi maksadı ile ümmete önderlik etmek için çalışır” dedi.
Hizb-ut Tahrir metodunu üç merhale olarak sınırlandırdı:
Bayoğlu konuşmasında Hizb-ut Tahrir’in metodunu sınırlandırdığını bunları ise şu şekilde sınırlandırdı:
Birinci Merhale: Hizb'in, kitlesini oluşturmak üzere, onun fikrine ve metoduna inanan şahıslar ortaya çıkarmak için kültür verme merhalesi.
İkinci Merhale: İslâm'ı hayat vakıasında ortaya çıkarmaya çalışmak için, kendisinin temel davası edininceye kadar İslâm'ı yüklenmek üzere ümmetle kaynaşma merhalesi.
Üçüncü Merhale: Yönetimi teslim alma, İslâm'ı umumî, tam, kapsamlı bir biçimde tatbik etme ve risaleti dünyaya ulaştırma merhalesi.
Neden Nebhani’nin en büyük eseri Hizb-ut Tahrir’dir?
Öncelikle Hilafet’in ilgasından sonrasına yönelik analiz yapan Bayoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü; “Müslümanlar; 20. yüzyılın başında tüm varlıklarını derinden sarsan, ülkelerini paramparça eden, toplumları fırkalara ayıran, Hilâfet Devletini ortadan kaldıran çok şiddetli bir sarsıntı geçirdiler. Bu sarsıntı sonucu İslâm; hayat, devlet ve toplumda uygulama sahasından uzaklaştırıldı, Müslümanlar ruhlarını kaybederek adeta ceset haline geldiler. Hilâfet devleti yıkıldıktan sonra İslâm devleti çeşitli yeni oluşumlarla küçük devletçiklere bölündü. Bu devletçikler önce doğrudan doğruya küfür devletlerinin boyunduruğuna girdiler. Daha sonra kâfir devletlerle işbirliği halindeki Müslüman kökenli yöneticiler yönetime geçtiler. Sonuçta bütün İslâm beldelerinde küfür rejimleri eliyle küfür hükümleri uygulanmaya başlandı” dedi.
Bayoğlu; bu şiddetli sarsıntıyı bir başkasının takip ettiğini küfür devletleri ve işbirlikçileri Arap idarecilerle bir araya gelip Filistin aleyhine çevirdikleri entrika ve hilelerle İslâm toprakları üzerine Yahudi varlığı İsrail’i kurdularını dile getirdi. Bu iki büyük sarsıntı Müslümanların nefislerinde büyük tesirler bıraktığını ifade eden Bayoğlu, her birinin kendi dertlerine düştüklerini kurtulmak amacı ile İslâmi, hatta gayri İslâmi hareketlere giriştilerini ancak bu iki büyük beladan kurtulamadılarını ifade etti.Hizb-ut Tahrir Müslümanların uğradığı felaketleri, komploları, yenilgileri ve bunların nedenlerini inceledi
Bayoğlu yukarıdaki sebeplerden dolayı Hizb-ut Tahrir’in kurulduğunu ve bunun üzerine Müslümanların ve İslâm beldelerinde yaşayan toplumların durumunu, bu beldelerde yaşayan ümmetin idarecileri ile ve idarecilerin ümmetle olan ilişkilerini, bu coğrafyalarda uygulanan hükümleri, rejimleri, ve Müslüman toplumlarda hakim fikir ve duyguları tafsilatlı bir şekilde ele alıp Hizb-ut Tahrir’in incelediğini belirtti. Hizb bu incelemeler sonucunda geçmiş hareketlerde şunları tespit etmiştir dedi. Bunlar;
“Birincisi: bu hareketler sınırlandırılmamış genel bir düşünceye dayanıyorlardı. Hatta bu düşünce berraklık ve safiyetten uzak, kapalı veya kapalı gibiydi.
İkincisi: Düşüncelerini uygulama metodunu bilmediklerinden dolayı, bu düşünce hazırlıksız ve karmaşık vasıtalarla yürüyordu. Üstelik bu metoda kapalılık ve belirsizlik hâkim idi.
Üçüncüsü: Sahih bir irade ve uyanıklılığın yerleşmediği kişilere dayanıyordu ki; onlarda var olan şey sadece istek ve heyecandı.
Dördüncüsü: bu hareketlerin yükünü üzerlerine alan şahıslar arasında doğru bir bağ bulunmamaktaydı. Onları bir araya getiren şey sadece sözde işler ve çeşitli isimler altında oluşan teşkilatlanmalardı” dedi.
Niçin Nebhani siyasi bir çalışma başlattı
Bayoğlu, “Hilâfetin kurulup yönetimin tekrar Allah'ın indirdikleri ile olması için yapılacak çalışmanın bir kitle, parti ya da cemaat içinde kitlesel ve siyasi bir çalışma şeklinde yapılması gerektiğini” ifade etti. Ayrıca “siyasi olmamasının caiz olmayacağını, zira Hilâfetin kurulması ve Halifenin seçilip atanması siyasi bir çalışma ile mümkün olacağını” dile getirdi. Aynı şekilde “Allah'ın indirdikleri ile hükmetmek de bir siyasi çalışma olduğunu” bu nedenle “siyasi çalışma dışında bir çalışma ile bu amacın gerçekleşmesi mümkün değildir” dedi.
Nebhani’den sonra Hizb-ut Tahrir’in Emiri olan Abdulkadim Zellum’un hayatı ve kişiliğiBu kısa zaman diliminde Hizb-ut Tahrir’e ilişkin onun fikirlerine ilişkin bilgilerin verilmesininin zor olduğunu ifade eden Bayoğlu, daha sonra Hizb-ut Tahrir’in ikinci emiri hakkında bilgiler verdi. Bayoğlu; “Künyesi Ebu Yûsuf olan Abdulkadîm Zellûm’un” Hizb’in “ikinci emiri olduğunu, 1923 senesinde Filintin’deki El-Halîl şehrinde doğup, El-Halîl şehrinde mütedeyyin bir aile çevresinde yetiştiğini babası Şeyh Yusûf Zellûm Kuran’ı Kerim hafızlarından biriydi” dedi.
Abdulkadîm Zellûmun, ilk ve ortaokulu El-Halîl şehrindeki El-İbrahimiyye okulunda okuduğunu, Lise eğitimini El-Hasen Bin Ali okulunda tamamladığını sonra on dört yaşındayken El-Ezher’e geçtiği ifade edildi. Orada Şeri icazeti aldığını, daha sonra 1948 senesinde üstün başarıyla küresel sertifika aldığını bu sertifikanın, o dönemde El-Ezher’de verilen en yüksek sertifika olduğu ifade edildi. Hizb-ut Tahrir Saflarına Katılımı:
Bayoğlu sunumunda; Şeyh Abdulkadîm Zellûm, Allah ona merhamet etsin, Şeyh Takiyyuddin En-Nebhanî’nin Hizb-ut Tahrir’in kuruluşu konusunda fethettiği ilk şahsiyetlerden olduğunu söyledi. O, Hizbin kuruluşuna katılan şahsiyetlerinin en bariz olanlarındandı dedi. Şeyh, 1954 senesinde Hizb adıyla çıkarılan “Tahrir’ur Raye” gazetesinin müdürlüğünü üslendi. Bu, yaklaşık olarak bir yıl sürdü. Sonra hükümet, gazeteyi kapattı. Hükümet, o gazeteyi çıkaranları doğu Ürdün’deki El-Caferu’s Sahravî hapishanesine koydu dedi. 1958 senesinden sonra Filistin’den ayrılan Zellum Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti geri getirmek için Allah’ın davetini taşımak uğruna birçok İslami beldeleri dolaştığını, Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan, bıkmaksızın usanmaksızın sabır ve sebat ederek Lübnan’ı, Irak’ı, Mısır’ı, Türkiye’yi, Kuveyt’i, Suudi Arabistan’ı, Mağribi vb. yerleri dolaştığını söyledi. H.1424 Muharrem, M. 2003 Mart ayında emirlikten ayrılana dek arkadaşının, dostunun seyrini tamamlamak üzere sabır ve sebat ederek liderlikte kaldı dedi.
Eserleri:
1) Hilafet Nasıl Yıkıldı2) Hilafet Devletinde Maliye3) Klonlama ve Tıbbi Meseleler hakkındaki Şeri Hüküm (Klonlama, Organ Nakli, Kürtaj, Tüp Bebek, Modern Tıbbi Aletlerin Kullanımı, Hayat ve Ölüm)4) Şeyh Takiyyuddin En-Nebhani’nin İslam’da Yönetim Nizamı kitabına ilave ve tashih yaptı.5) Demokrasi Küfür Nizamıdır -Onu Almak, Tatbik Etmek ve Ona Davet Etmek Haramdır-
Vefatı:
Bayoğlu; “Şeyh Abdulkadim Zellum, H. 27 Safer 1424 Salı gecesi, M.29 Nisan 2003 senesinde 80 yaşındayken Beyrut’ta vefat etti” dedi.
Abdulkadim Zellum’dan sonra Hizb-ut Tahrir’in Emiri olan Şeyh Ata İbn-u Halil Ebu Raşta
Bayoğlu şuanda Hizb-ut Tahrir’in emiri olan “Ebu Yasin Atâ B. Halîl Ebu Raşta” olduğunu “H.1362 M.1943 senesinde Filistin diyarında El-Halil kazalarından küçük bir köyde (Ra’nâ) mütedeyyin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini” ifade etti. Küçük yaştayken Filistin trajedisine ve İngilizlerin desteğiyle, Arap yöneticilerin hıyanetiyle Yahudilerin 1948 senesinde Filistin’i işgal etmelerine şahit olduğunu ve işgalin ardından kendisi ve ailesi El-Halil yakınlarındaki mülteci kampına intikal ettiğini ifade etti.
Eğitimi ve İlmi:
Atâ B. Halil, ilk ve ortaokul eğitimini kampta tamamladığını Lise eğitimini ve ilk lise diplomasını 1959 senesinde El-Halil’deki El-Hüseyin b. Ali okulunda tamamladığını söyledi. Sonra 1960 senesinde Kudüs’ü Şerifteki El-İbrahimiyye okulunda genel lise diplomasını aldığını ardından 1960-1961 eğitim yılında Kahire üniversitesine –Mühendislik Fakültesine – yazıldığını ve 1966 senesinde üniversiteden inşaat mühendisliğinde mezuniyet lisansını alarak uzman olduğu alanda birçok Arap devletlerinde çalıştığını söyledi.
Hizb-ut Tahrir Saflarına Katılımı:
Atâ b. Halil, ellili yılların ortasında orta eğitimi esnasında Hizb-ut Tahrir saflarına katıldığını, Allah yolunda zalimlerin zindanlarında işkencelere maruz kaldığını, birkaç kez tutuklanarak senelerce hapse mahkûm edildiğini söyledi. Ama yine de Hizb’te ve Hizbin bütün idari organlarında çalışmaya devam ettiğini ifade eden Bayoğlu, uzun süre Hizb-ut Tahrir Ürdün resmi sözcülüğünü yürüttüğünü sonra M. 11 Safer 1424, M.13.04.2003 senesinden başlamak üzere Şeyh Abdulkadîm Zellûm’un halefi olarak Hizb-ut Tahrir’in emirliğini üslendiğini ifade etti.
Eserleri:
Atâ b. Halil Ebu Raşta’ya ait olan eserleri ise şöyle sıraladı. Bunlar;a) Yollar ve Bina Yapılanmasıb) Tefsir Usulüne Girişc) Fıkıh Usulüne Girişd) İktisadi Krizler, Vakıaları ve İslam Bakış Açısıyla Çözümlerie) Körfez ve Arap Yarım Adasında Yeni Haçlı Saldırısıf) Sanayi Siyaseti ve Sanayi Devleti İnşa etmekg) Bakara Suresinin Tefsiri O üçüdür ki Allah onların eliyle üç şeyi tamamlamıştır:
Musa BAYOĞLU konuşmasını son olarak Patinin Üç emîri ile üç devreyi tamamladığını belirterek; Birincisi: Takiyyuddin En-Nebhanî kurdu ve kitleleştirdi, İkincisi: Abdulkadim Zellum etkinleştirdi ve duyurdu, Üçüncüsü: Atâ b. Halil Ebu Raşta nusret istiyor ve Allah’ın izniyle nusret bulacaktır. (Âmîn) Konuşmasını Hizb-ut Tahrir Hilafeti kurma noktasında şuanda geldiği nokta nedir ve hangi aşamada olduğu hakkında ayrıntılı bilgiler vererek sonlandırdı.
Takiyyuddin En-Nebhani; hayatı, eserleri ve kurmuş olduğu Hizb-ut Tahrir Partisi’nin anlatıldığı Panelin son kısmında soru cevap kısmına geçildi. Soru-cevap kısmında, sorulan sorulara vakit yetersizliğinden dolayı konuşmacılar tarafından verilen cevaplar yazılı olarak katılımcılara ve medyaya bildirildi.Köklü Değişim yazarı Vedat YAŞAR’a yöneltilen; Şeyh Takiyyüddin en-Nebhani’nin İhvan-ı Müslim hareketinden ayrıldığı söyleniyor. Bu doğru mudur? Sorusuna:Köklü Değişim yazarı Vedat YAŞAR; bu iddianın kaynağını belirterek “Dr. Musa Keylani’nin “Ürdün’de İslami Hareketler” adlı kitabına dayalı olduğu bilgisini verdi ve sözlerine şu şekilde devam etti: “Dr. Musa Keylani’nin kitabında Hac Emin Hüseyin’in 1952 yılında İhvan-ı Müslim’den ayrıldığını ve aynı zamanda Hac Emin Hüseyin ile Şeyh Takiyyüddin en-Nebhani’nin arasında güvenilir ve sağlam bir ilişkinin olduğunu belirtiğini söyledi.” İşte bu kaynaktan yola çıkılarak Takiyyüddin en-Nebhani’nin İhvandan ayrıldığı tezi ortaya atıyor. Dedi.
Oysaki doğru olan şudur: Şeyh Takiyyüdin Hac Emin Hüseyin ile belirtildiği gibi bir ilişkiye sahip değildir. Şayet Şeyh Takiyyüddin en-Nebhani kitapta geçtiği gibi Hac Emin Hüseyin’in adamı olsaydı veya sağlam bir ilişkileri bulunsaydı, o zaman Şeyh Nebhani’nin İhvandan ayrılmasına izin vermezdi veya en azından Hac Emin Hüseyin’in Şeyh Nebhani’nin İhvandan ayrıldığına dair bir itirafı olması gerektiğini belirterek sözlerine Şeyh Takiyyüddin’in Hizbi kurma çalışması 1948 yılından sonra başlamıştır. Yani Nebhani 1948 yılında kafasında tasarladığı ve hemen hemen 1952 yılında tamamıyla hazır hale getirdiği bir partisi varken nasıl olurda halen daha İhvan’da bulunabilir? Bu vakıa bile Keylani’nin sözünün batıllığına tek başına dalalet eder. Dedi.Yaşar ek olarak; bugüne kadar ne İhvan ne de Hizb-ut Tahrir bu iddiayı kabul etmediğinin altını çizerek, aksine reddetmiştir. Hizb-ut Tahrir’in ilk kadrosunda İhvandan ayrıldığını ilan eden adamların olması asla Nebhani’nin de bir gün dahi olsa İhvanda olduğuna delalet etmemesi gerekir. Çünkü Şeyh Nebhani, daha önceki yıllarda da ilmi bir şahsiyete sahipti ve 1940’lı yılların sonunda birçok makale ve kitapları yayınlandı. Eğer İhvandan olmuş olsa idi o güne kadar yazdıklarında İhvanla alakalı bir işaret bulunurdu. Diyerek, bu tamamen asparagas bir haberdir.Dedi.
Örnek olarak da; daha önce İhvan da çalışmış fakat daha sonra Şeyh Nebhani’nin hizbine katıldığını ilan eden Şeyh Dr. Abdulaziz el-Hayyat bu iddiaya şöyle cevap veriyor. “Hiçbir münasebetle Şeyh Nebhani İhvan da asla yer almadı.” Yaşar; bu iddianın aklen de doğru olmadığını belirterek; “Eğer böyle olmuş ve Şeyh Nebhani İhvandan kopmuş olsaydı, o zaman Hizb-ut Tahrir ile İhvanın düşüncelerinde, hedefinde ve metodunda az da olsa bir benzerlik olurdu.” diyerek MHP’den kopan BBP veya Saadet Partisinden kopan AKP örnekleri ile sözlerini tamamladı. Köklü Değişim yazarı Osman YILDIZ’a sorulan ikinci soru ise; Şehid Seyyid Kutup’a atfedilerek Hizb-ut Tahrir için “Bırakın onları başladıkları yere geri dönecekler” dediği söyleniyor. Bu konu doğru mudur?
Osman YILDIZ sorunun kaynağının Dr. Musa Keylani “İslama Davet, Şeri Farziyet, Beşeri Zaruret” adlı kitabının şu kısmına dayandığının altını çizerek-kitapta Keylani şunu iddia ediyor “Ürdün’deki İhvan-ı Müslim Şehid Seyyid Kutup’tan Şeyh Nebhani ile Kudüs de görüşmesini talep etti. Seyyid Kutup’da Nebhani ile görüştü. Seyyid Kutup Şeyh Nebhani’ye ilminin derecesini, Allah katındaki sorumluluğunu ve bugün Müslümanların yeniden kalkındırmak istiyorsa ve bu niyetinde samimi ve ihlaslı ise bunu Ürdün İhvanı ile beraber yapmasını istedi. Şeyh Nebhani ise bunu bir şart ile kabul edeceğini ve bu şartında Ürdün İhvanının Kahire’deki İhvandan kopması durumunda olacağı söyledi. Ayrıca bu talep aynı zamanda Ürdün devletinin de talebidir. Fakat İhvan bunu kabul etmedi. İşte bu görüşmelerden sonra Dr. Musa Keylani Şehid Seyyid Kutubun şu sözü söylediğini nakleder. “Bırakın onları birgün İhavanın başladığı yerde biteceklerdir.” Diyerek sorunun kaynağını hatırlatarak konuşmasına devam etti.Osman YILDIZ; Bu gerçek dışı habere Üstad Avni Cadu şöyle cevap verildiğini belirterek;
Birincisi; Dr. Musa Keylani’nin haber verdiği bu söz doğruluktan beri olduğu gibi ispata da muhtaçtır. Zira Nebhani Şehid Seyyid Kutup ile asla bir araya gelmemiştir. Ayrıca bu sözü söylen kişi rahmetli Seyyid Kutup değil Said Ramazandır. Said Ramazan ise Hasan el-Benna’nın damadıdır. Bugün İsviçre’de yaşayan ve felsefe dalında eğitim görmüş olan meşhur Tarık el-Ramazanın babasıdır. Said Ramazan, Şeyh Takiyyüddin taraftarlarının davette İhvanın takip ettiği ahlaki yani irşadi metottan ayrı olarak siyasi bir yol takip ettiğini bildiğinden böyle söylemiştir. Yani irşadi metodu savunduğundan böyle söylemiştir. Üstad Zuheyr Kühale bu sözü bizzat Said Ramazan'ın ağzından işittiğini söylemiştir.
İkincisi ise; Şehid Seyid Kutup gibi âlim birinden ve onun gibi görüşlerini, fikirlerini cesurca söyleyen birinin yeni doğmuş bir hizbe daha onun fikirlerine vakıf olmadan ve onu tanımadan böyle bir hüküm verip söz söylemesi uzak bir ihtimaldir. Üstelik Nebhani ile görüşme iddiası çok zayıftır. Zira Seyid Kutup’un Ürdün ve Filistin ziyaretleri çok kısa sürmüş ve bu ziyaretleri esnasında İslami konferans çalışmaları ile meşgul olmuştur. Ayrıca Seyid Kutup’un hizbe üye olan bir takım kişilerle bazı görüşmeleri olmuştur. Fakat bunlar ne Nebhani nede hizbin kıyadesinden olan kişiler değillerdir.Diyerek bu iddialarında doğru olmadığını döneme şahit olan isimlerin ağızlarından nakiller ile ifade etti.
Köklü Değişim yazarı Musa BAYOĞLU’na sorulan üçüncü soru ise; Hizb-ut Tahrir’in İngiliz istihbaratı tarafından kurulduğu iddia ediliyor. Buna ne cevap verirsiniz?Musa BAYOĞLU; Bu tür konularda delil iddia sahibine ait olsa da yine birkaç şey söylemek gerekir diyerek bu iddianın kaynağının olmadığını belirti… Hizbin hedefi kâfir İngilizlerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de uykusunu kaçıran Hilafet Devleti iken bu iddiayı akli bir zemine oturtmak mümkün gözükmemektedir. Ayrıca Hizbin neşriyatlarında açık bir şekilde en çok düşman olarak gösterilen ülke hiç kuşkusuz ki sinsi İngilizlerdir. Hizb bunu her ortamda açıkça beyan etmiştir. Hatta Şeyh Nebhani Müslüman kadınlara şöyle bir nasihatte bulunmuştur: “Bütün Müslüman analar evlatlarını emzirirken İngiliz kinini de vermelidir.” Şimdi böyle bir düşünceye sahip olan bir kitlenin bırakın İngilizler adına çalışmasını, İngilizler ile Hizbi aynı ortak paydada buluşturacak bir husus yoktur. Hatta Hizb ve gençlerinin en ağır işkencelere tabi tutulduğu ülkeler İngiliz devleti ile iyi ilişkileri olan ülkelerdir.
Panel katılımcılara yapılan teşekkür konuşması ile son buldu.