- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Erdoğan’ın ‘İSEDAK’ Konuşması
HABER:
Erdoğan, 28.11.2018 tarihinde İstanbul’da düzenlenen 34’üncü İSEDAK Toplantısı'nda açıklamalarda bulundu. Erdoğan konuşmasında, "Şu gerçek kendini alenen göstermektedir. 100 sene önce sona erse de savaşın bıraktığı enkaz coğrafyamızdan hala kaldırılamamıştır. Emperyalist heveslerle savaşı Ortadoğu'ya taşıyanlar huzur içinde yaşarken, biz bunun bedelini ödüyoruz. Onlar farklı dayanışmalarla birlikteliklerini perçinlerken biz hala parçalanıp, bölünüyoruz."
“Bir ülkenin iki dudakları arasına mahkûm bir dünyayı BM Güvenlik Konseyi'nde görüyorum. Onların bir tanesi ne derse herkes onu yapmaya mecbur. Siz bir şey yapamazsınız. Kutuplardaki balinaların sayılarını düşündükleri kadar Somali'de açlıktan ölen çocukları düşünmediklerine bizzat şahit oldum. BM sisteminin reforme edilmesi şart. Artık biz, mevcut uluslararası yapının acziyetini, çaresizliklerini dikkate alarak kapsamlı bir politika belirlemeliyiz. Kendi göbeğimizi, bizzat kendimiz kesmeliyiz” dedi.
YORUM:
Erdoğan’ın İSEDAK Toplantısı'nda yaptığı bu haklı serzenişlerine katılmakla birlikte uygulamada böyle davranmadıklarına hepimiz şahidiz. Zira yöneticilerin bu tür ikiyüzlü söylemleri Müslümanlar üzerinde de hatalı anlayışlara yol açmaktadır.
Osmanlı Hilâfet Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girmesine ve parçalanmasına sebep olanlar hiç kuşkusuz Batı kuklası İttihat Terakki cuntasından başkası değildi. Tüm Müslümanların siyasi liderliği olan Hilâfet, sömürgeci efendilerin planları ve içerdeki hainlerin elleriyle ilga edildi. Fakat bununla da yetinilmedi. İlga edilen Hilâfet’in yerine Batı’ya ait yönetim şekli olan Cumhuriyet ikame edildi. Demokratik laik kanunlar, Latin alfabesi ve Avrupa’nın hayat tarzı Müslüman Türkiye halkına zorla dayatıldığı gibi, Batı’nın zehirli fikirleri olan demokrasi, laiklik, vatancılık, milliyetçilik ve menfaatperestlik de zihinlere enjekte edildi.
Parçalanan, işgale uğrayan İslâm toprakları ve Müslüman halklar, Hilâfet’in kaldırılmasından bugüne kadar geçen sürede zulüm yüzyılını gördü. Her bölgede ayrı bir dram yaşadı, ayrı bir gözyaşı akıttı. Hal böyleyken, başta Erdoğan olmak üzere Müslümanların başındaki yöneticiler, Müslümanların sorunlarını her defasında Birleşmiş Milletler’e havale ettiler. Kâfirlerden Müslümanların sorunlarına çözüm üretmelerini beklediler.
Oysa coğrafyamızdaki sorunların kaynağı zaten o azılı işgalciler değil miydi?
Burada yöneticilerin durumuyla alakalı birkaç hususu belirtmek isterim:
Konuşmaya mevzu bahis olan 1. Dünya Savaşı, İslâm’a ve Müslümanlara karşı Batılılar tarafından yürütülen Haçlı savaşlarının Kâfirler lehine neticelenmesiydi. Kâfir Batı, Osmanlı Hilâfeti’nin yenilgisini ve Sykes-Picot ile parçalanışını kutlamak amacıyla Kasım ayı içerisinde Paris’te 1. Dünya Savaşı’nın sona erişinin 100. yılına yönelik merasimler düzenledi. Bu kutlamalara, Erdoğan da bizzat iştirak etti.
Erdoğan, 1. Dünya Savaşı’nın sebep ve sonuçlarını bildiği halde o azgın güruh içerisinde olmaktan imtina etmedi.
Geçtiğimiz yıllarda Kutsal belde Filistin’in, Mescid-i Aksa’nın kalbine saplanmış zehirli bir hançer olan Yahudi varlığı için “bölgede “İsrail’e” ihtiyacımız var” ifadelerini kullanan da Erdoğan’dan başkası değildi. Sanki Filistin’in sorunu açlıkmış gibi tonlarca gıda yardımı gönderildi. Oysa Filistin’in işgalden kurtuluşu için yiyecek-içeceğe değil, cesur yöneticilere ihtiyacı var. İşgal edilen Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı kurtaracak, zalime “dur!” diyebilecek, Allah’ın rızasını gözeten şanlı ordulara ihtiyacı var. Şayet Erdoğan, Filistin’i ve Filistin davasını gözetiyorsa Müslümanların hamisi olarak küffara karşı orduları derhal harekete geçirmelidir.
Yine yanı başımızda tüm zor şartlara rağmen sekiz yıldır devam eden Suriye devriminde, ABD’nin planlarını bölgede icra etmek adına Türkiye yöneticileri birçok operasyona imza attılar. Eli kanlı ABD, Rusya ve İran ile birlikte Cenevre’de, Astana’da, Soçi’de, Ankara ve Bağdat’ta aynı masaya oturdular. Suriye topraklarını tekrar Katil Esed rejimine teslim etmek üzere anlaşmaların altına imza attılar. Muhaliflerin kontrolünde olan bölgeler, her imzadan sonra tek tek rejimin eline geçti. Müslümanlar topraklarında vahşice katledilirken, Akdeniz'de, Ege'de göç esnasında yüz binlerce insan derin sularda boğulurken yöneticiler seyretmekten başka ne yaptı?
Kâfir Batı, “bir damla kan ve bir damla petrol” için Orta Doğu’yu ateşe verirken yalnız değillerdi. Onların yanında hep Müslüman görünümlü, efendilerine hizmette kusur etmeyen yerli belamlar, Müslüman halkı büyüleyen sihirbazlar vardı.
Batılı sömürgecilerin onları menfaatleri gereği kullanıp bir mendil gibi işleri bittikten sonra da buruşturup tarihin çöplüğüne attıklarını görmezler mi? Keşke öğüt alsalar!
Erdoğan sözlerinde samimi ise artık yüzünü İslâm’a dönmeli, Müslümanların meselelerini BM’ye havale etmek yerine İslâm ile çözmelidir. Yardımı Batı’dan beklemek yerine onu Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya hasretmelidir. Demokrasi havariliğinden, ikiyüzlülükten, ümmeti aldatmaktan beri durmalı; Müslümanlara karşı merhametli, Kâfirlere karşı şedid olmalıdır.
Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz! Ancak demokrasi kılıcıyla değil, İslam’ın hükümleriyle bunu gerçekleştirmeliyiz. Bu ise Nübüvvet metodu üzere kurulacak Râşidî Hilâfet ile mümkündür. Zira Hilâfet, İslâm kardeşliğini ve Müslümanların birliğini tesis etme gücüne sahip olduğu gibi kâfire zilleti, ümmete izzeti tattırma gücüne de sahiptir.
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
ذَٰلِكَ ٱلْكِتَٰبُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara Suresi 2)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Kadir Kaşıkçı