Pazar, 02 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ümmetin Sahte Savunucularının Eylemleri, Sözlerinden Daha Yüksek Bir Sesle Konuşuyor!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber - Yorum

Ümmetin Sahte Savunucularının Eylemleri, Sözlerinden Daha Yüksek Bir Sesle Konuşuyor!

Haber:

İran ve Türkiye Cumhurbaşkanları Ankara’da yaptıkları görüşmede ikili ilişkiler ve Gazze Şeridi'ndeki durumu ele aldı. Müzakere gündemlerinde iki ana konu vardı: Gazze Şeridi’ndeki çatışmanın tırmanması ve aynı şekilde iki komşu ülke arasındaki enerji işbirliği. Sert söylemlere rağmen Türkiye, Filistin ile Yahudi varlığı arasındaki iki devletli çözümü desteklemeye devam ediyor. Aynı zamanda Ankara, varlıkla ilgili ticari ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor; bu da hem ülkede hem de İran tarafında eleştirilere yol açmaktadır.

İlgili bağlamda Türkiye, İsveç’in NATO’ya katılmasını kabul etti ve bunun karşılığında ABD’den 23 milyar Dolar değerinde F-16 uçağı satın alma izni aldı.

Bugün hem İsveç hem de Türkiye için önemli bir gündür; birincisi, TBMM’de kabul edilmesinin ardından beklenen NATO üyeliğini elde edecek. İkincisi ise; bu uygulama sayesinde Washington’dan yeni F-16 uçağı satın alabilecek. Bu adım Biden yönetiminin, kararın parlamento aracılığıyla geçmesini başaran, rolü gereği İsveç’in NATO üyeliğini onaylayan belgeyi kabul ettiğini vurgulayan ve bunun ardından da belgeyi imzalayan Erdoğan yönetimine bir hediyesi mesabesindedir.

Yorum:

Hiç şüphe yok ki Erdoğan, İslam’ın sözde tedricen/aşamalı olarak uygulanması yönündeki düşüncesiyle kâfirlerin İslam dünyasındaki son kalesi haline gelmiştir; bu da İkinci Raşidi Hilafetin kurulmasını engellemek amacıyla kafirlere yardım etmek içindir. Erdoğan’ın sözde hikmetli politikasıyla İslam ümmetini zafere taşıdığına ve Batılı büyük güçlerin komplolarının arasını dengelediğine inanan Müslümanların zihinlerini vehimlerle zehirleyen işte bu zararlı mefhumdur. Zira birçok Müslüman, onun bu hamasi İslami söylemine dayanarak bu sonucu çıkarıyor. Ancak ümmetin sahte savunucusunun eylemleri, sözlerinden daha yüksek bir sesle konuşuyor.

Sadece üç gün arayla gerçekleşen yukarıdaki haberlere bakarak şu net sonuçları çıkarabiliriz: Birincisi; Erdoğan, biri İsra ve Mirac topraklarını işgal eden, diğeri de Şam’daki Müslümanlara yönelik on yıl boyunca devam eden katliamın sorumlusu olanlar da dahil olmak üzere ticari alanda ümmetin düşmanlarıyla açık bir şekilde iş birliği yapıyor. İkincisi; Erdoğan, Filistin’de son dönemde işlediği suçlar nedeniyle Yahudi varlığını eleştirmesine rağmen aynı zamanda onunla ticaret yapıyor.

İran açısından olana gelince; Şam’da işlediği iğrenç suçlarına ve Erdoğan’ın defalarca İran’ı kınayan söylemlerine rağmen, aynı zamanda İran’la olan ekonomik ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. Buna ek olarak Türkiye, sert söylemlere rağmen, İsra ve Mirac topraklarının işgalini güçlendiren Filistin’deki Amerikan iki devletli planı da destekliyor.

Bunun da ötesinde Erdoğan ve hükümeti, İslam ümmetinin baş düşmanı Amerika’dan besleniyor; bu da Türkiye’ye, İsveç’i de dahil ederek NATO'nun genişlemesi yoluyla Amerikan çıkarlarını desteklemenin bir ödülü olarak Amerikan silahlarını satın alma hakkı veriyor. Nitekim bazıları, Erdoğan’ın bu aşamada Türkiye’yi güçlü kılmak istediğini ve bunun ardında da Türkiye’nin güçlü elleriyle dünyadaki Müslümanları korumaya, hatta Hilafeti bile ilan etmeye başlayabileceğini söyleyebilir.

Şüphesiz böyle bir iddia, cezbedici söylemlere aldananlar için sadece bir hayalden ibarettir. Oysa Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatında, küfür kanunlarıyla sınırlandırılmış otoriteyi kabul ettiğini, sonra da onlarca yıl boyunca tedrici/aşamalı olarak şeriatı uyguladığını görmüyoruz. Bilakis tam tersine Beni Âmir Bin Sasa kabilesinin liderleri, şeriatın sadece tek bir hükmünden sapması, yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vefatından sonra yönetimin kendilerine verilmesi karşılığında otoriteyi tam olarak Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e vermeyi kabul ettiklerinde, Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları kesin olarak reddetmiştir.

Tek başına bu örnek bile, İslam’ı tedrici olarak uygulama fikrinin, İslam ümmetine laiklik fikrini aşılamak isteyen laik Batı’nın bir tuzağı olduğuna ikna olmamız için yeterlidir. أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَOnlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” [Maide 50]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazan
Fazıl Hamzaev - Ukrayna

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER