- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Ürdün Dışişleri Bakanı’nın Güvenlik Konseyi’nde Yahudi Varlığını Koruma Sözü Veren Açıklamaları Sesli Bir Aşağılık Olgudur
Haber:
Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, 27/09/2024 Cuma günü BM Güvenlik Konseyi önünde düzenlenen basın toplantısını keserek şunları söyledi: “Bizler 57 Arap ve İslam ülkesi tarafından oluşturulan Arap-İslam Komitesinin üyeleriyiz ve size açık bir şekilde söyleyebilirim ki şu anda hepimiz “İsrail’in” işgali sona erdirmesi ve bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermesi bağlamında “İsrail’in” güvenliğini garanti altına almaya hazırız.” Ve şöyle ekledi: “Herhangi bir “İsrailli” yetkiliye barış planı hakkında sorun, hiçbir şey elde edemezsiniz.” Açıklamasının, Netanyahu’nun, Yahudi varlığının onu yok etmek isteyenler tarafından kuşatıldığı yönündeki açıklamalarına bir cevap olarak geldiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Bizim bir planımız var, “İsrail’de” barış için bir ortağımız yok ve Arap dünyasında barış için bir ortak var; bu nedenle uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekir.”
Yorum:
Ürdün Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalara ilişkin olarak şunları ifade ediyoruz:
Birincisi: Ürdün’de dış politikanın, Kralla sınırlı olup onun tekelinde olduğu ve dış politikayı tek başına yönetenin ve onun adına ifade edenin sadece o olduğu bilinmektedir; dolayısıyla hükümetin hiçbir rolü yoktur ve Dışişleri Bakanı sadece iyi bir tweetçi, mesaj aktarıcısı ve kendisine emredilen toplantılar için bir elçidir. Ayrıca Temsilciler Meclisi’nin de dış politikayla ilgili hiçbir konuda bir rolü yoktur ve bu kurumların yayınladığı her şey, kendilerinden istenen ve kendileri için bir kağıt parçası üzerinde belirtilen resmi açıklamalardan ibarettir. Zira siyasi uygunluk veya durumun gerekliliği açısından rejimin aygıtlarının pozisyonu, Kral’ın uluslararası forumlardaki pozisyonlarını ve konuşmalarını değerli kılmak ve özellikle Ürdün’e maddi yardım sağlayanlar olmak üzere uluslararası medyanın eleştirileri karşısında demokratik bir ifade özgürlüğü durumu yanılsaması oluşturmak için bir kaldıraç gibi uyumlu bir hale gelmektir.
İkincisi:Ürdün’deki rejimin açıklamaları, rejimin gerçekliğini ve siyasi uygulamalarını yalanlayan uluslararası sistemin resmi protokollerine sahip uluslararası platformlar için uygun olan sesli bir olgudan başka bir şey değildir; dolayısıyla herhangi bir şekilde ateşli ifadeler kullanmak, sokağın öfkesini yatıştırmaktan ve Filistin’e, özellikle de Gazze’ye yönelik canice savaşın gölgesinde yerel medyanın hakkında terennüm ettiği kahramanca tutumları göstermeye yönelik seferberliğini absorbe etme ve Yahudilerle önceden koordinasyon sağlayarak onların sadece bazı resmi açıklamalarına izin verme borazanlığını yapma girişiminden başka bir şey değildir.Ancak gerçekte rejim, Yahudi varlığını korumak ve güvenlik koordinasyonu, ekonomik işbirliği ve ticaret koridoru gibi işlevsel rollerini yerine getirmek için onlarla her alanda mutlak işbirliği ve koordinasyon içinde olmaya devam etmektedir.
Üçüncüsü: Şayet Dışişleri Bakanı’nın bahsettiği şey, sözde barış için bir ortak olmadığı inancına dayanıyorsa -ki bu zaten şer’an haram olup Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanettir- o halde rejim neden zillet ve utanç verici bir anlaşma olan Vadi Araba Anlaşmasına sarılıyor?Neden artık sahada bir gerçekliği olmayan ve Yahudi varlığı tarafından reddedilen Amerika’nın hayali iki devletli çözümünü savunuyor? Dediği gibi herhangi bir tarafın barışı kabul etmesi ve Filistin’in geri kalan kısmında egemenliğini kaybetmiş ve silahtan arındırılmış bir devletçiğin kurulmasını kabul etmesi halinde Yahudi varlığını koruma sözü vermek nasıl bir ihanettir? Yahudi varlığının güvenliğini ve emniyetini sağlamak, yani onun korunmasını kolektif bir görev haline getirmek için Müslüman ülkelerindeki 57 ülkeden oluşan bir komite oluşturma hakkını onlara kim verdi? Yine ihanet etmek, İslam topraklarından vazgeçmek ve sömürgeci kâfir Batı’nın Yahudi varlığını korumaya yönelik projesini gerçekleştirmek için bir araya gelme hakkını onlara kim verdi?
Sonuç olarak:
Ürdün Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, içeriği boş, sahada hiçbir değeri ve etkisi olmayan ve İslam ümmetinin evlatlarının çoğu tarafından reddedilen boş tantanalardan başka bir şey değildir; dolayısıyla bu açıklamalar sadece bağımlı ve itaatkâr rejimlere çağrıda bulunmaktadır. Zira bu rejimler, uluslararası hareketlere ve kararı felce uğramış ve iradesi gasp edilmiş uluslararası kanuna bağlı olan ve ümmetin düşmanlarının yanında yer alan rejimlerdir. Dolayısıyla o, Amerika’nın uluslararası sistemin kurumlarını formüle etmesi ve onun üzerindeki hakimiyetinin gölgesinde, uluslararası sistemin formülasyonunun ve bileşeninin hiçbir değeri veya düşüncesi olmadığını biliyor. Hayır, aksine bu rejim, silah ve teçhizat sağlayarak işgal etmesi, öldürmesi ve yok etmesi için Yahudi varlığının gerçek bir ortağı olduğu gibi öldürüp yok etmesi için onun elini serbest bırakan da odur.
Filistin meselesi, İslami bir mesele olup onun çözümü, hainlerin eliyle olmayacağı gibi Batı'nın varlığını ve çıkarlarını koruyan hain uluslararası planlara dayalı olarak da olmayacaktır; aksine onun çözümü, kıblesi Londra veya Washington değil de azim İslam olan abdestli ellerle olacaktır. Yarın ise bekleyeni için çok yakındır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhakim Abdullah