- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Çok Taraflı Deniz Tatbikatının Amacı Nedir? Ve Kendisi İçin Hazırlandıkları Düşman Kimdir?
Haber:
1/11/2024 tarihinde Tunus Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Tunus, 4-15 Kasım tarihleri arasında, ABD Afrika Komutanlığı ile işbirliği halinde, Cezayir, Libya, Fas, Moritanya, Senegal, Türkiye, İtalya, Malta, Belçika, Gürcistan, Amerika Birleşik Devletleri ve ev sahibi ülke Tunus’un da yer aldığı 12 kardeş ve dost ülkeyi temsil eden yaklaşık 1100 askeri personel ve gözlemcinin katılımıyla PHOENIX EXPRESS 24 çok taraflı deniz tatbikatına ev sahipliği yapacaktır.”
Yorum:
Tatbikatlara katılanların listesine bakıldığında dünyanın birinci sömürgeci ülkesi Amerika'nın yanı sıra Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa’dan, ardından Türkiye'den ve daha sonra da Kuzey Afrika ülkelerinden bazı katılımcıların olduğu görülmektedir; bu ülkelerin kendisi için hazırlık yaptığı düşman kimdir? Ordularını Filistin’de halkımızı yok eden Yahudi varlığıyla savaşmak için mi topladılar?
Cevap ne yazık ki çok açık; zira tüm bu ülkeler Yahudi varlığıyla savaşmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. Çünkü hepsi durmuş Yahudi varlığının arbedesini ve işlemiş olduğu suçlarını izliyorlar. Nitekim onlardan en iyileri sömürgeci güçlerden, düşman öldürmeyi tamamlayana kadar biraz yiyecek ya da ilaç vermelerini istiyor, daha doğrusu yalvarıyorlar. Peki o zaman düşman kim?!
Bu soruyu cevaplamak için aşağıdaki verilere bir göz atalım:
1- Amerika, sömürgecilik geçmişine sahip olan sömürgeci bir güçtür; onun temel işi dünya halklarını kontrol etmek olup bu kontrol ise belki de en önemlisi askeri kontrol de dahil olmak üzere çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir; zira Amerika, bölgenin askerlerini ve liderlerini kontrol etmektedir.
2- Dünya halklarının çoğu Batılı kapitalist sisteme boyun eğmiştir ancak Müslüman halklar, Araplar ve Acemler, Batı sistemine boyun eğmeyi reddettikleri gibi ve Batı'nın başlarına musallat ettiği yöneticilere razı olmayı da reddeden devrimci halklardır.
3- Müslüman halklar, kapitalizme karşı siyasi ve hadari olarak bir alternatife sahip olmaları ve daha da önemlisi kendilerini Batılı kapitalizmin kontrolünden kurtarmak için İslam'a dayalı bir devlet kurmayı arzulamaları bakımından dünyanın geri kalan halklarından farklıdır.Bu durum, Müslümanların yakın döneme kadar dünyanın birinci devleti olarak uzun tarihlerini unutmamış olmaları gerçeğiyle pekişmektedir.
Bu verilere bir göz atarsak, Amerika ve Avrupa'nın savaşmak istediği düşmanın, kendilerinin hegemonyalarından kurtulmak isteyen devrimci İslami halklar olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla onlar savaşlarını terörizm fikrine dayandırmaktadırlar; bu yüzden Batıda (Tunus ve Fas) ve doğuda (Mısır ve Körfez) sık sık yapılan bu askeri tatbikatların temel amacı, İslam’la savaşmak için gerekli olan uzmanlıkları kazanmaktır.
Terörizm bugün küresel siyasetin temel taşı olup terörizmden kastedilen ise İslam ve Müslümanlardır; dolayısıyla Batılı ülkeler için terörizm, İslam ümmetinin kurtuluşu ve kendi İslam Devleti’ni kurmayı düşünmesidir.Bundan dolayı Amerika, terörizmi Müslümanlara nispet etmek için bahaneler uydurmakta, ardından da bunu bahane olarak kullanarak saldırgan Haçlı savaşını başlatmaktadır. Zira 1990'larda ABD'nin NATO'daki eski komutanı Wesley Clark şöyle demişti: “NATO, saldırganlığına hedef olarak Sovyetler Birliği'nin yerine İslam'ı koymuştur.” Ancak Müslüman ülkelerdeki mevcut devletler İslami olmayan devletler olduğu için halklarını temsil etmemektedir. Aksine bu devletlerin yöneticileri Amerika ve Batı’nın ajanlarıdır. Dolayısıyla Amerika'nın devletlerle değil de bu ülkelerin halklarıyla olan savaşını meşrulaştırmak için yeni bir siyasi kelime dağarcığının kullanılması gerekiyordu. Bundan dolayı köktendincilik, terörizm ve aşırıcılık gibi terimlerin ortaya çıkmasının nedeni budur. İşte bu terimler, kullanıldıklarında İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlıktan başka bir anlam ifade etmeyen Batılı siyasi terimlere dönüşmüştür.
Başa geri dönecek olursak; Tunus neden her yıl bu tatbikatlara ev sahipliği yapıyor? Neden silahlı kuvvetlerimiz düşmanlarımızın hizmetine sunuluyor? Bu bir gaflet mi, yoksa korkaklık mı, ya da ihanet midir?
Cevap ne olursa olsun Tunus’un yöneticileri de dahil olmak üzere bölgenin yöneticileri Müslümanların yöneticileri olmaya uygun değildir ve cevap ne olursa olsun sonuç aynıdır; bu da bölge halklarını sömürgecilerine boyun eğdirmek ve onların özgürleşmelerini engellemektir.
Başta Amerika ve Avrupa olmak üzere büyük ülkeler, Hilafetin kurulması çağrısını durdurmak ve kapsamlı değişim çabalarını ortadan kaldırmak amacıyla her zaman doğrudan müdahale etmek için acele ediyorlar;ancak kurdukları rejimler zayıf ve sallantıda olup devrimci halklarla yüzleşemiyorlar. Özellikle de utançları ve aşağılayıcı acziyetleri ortaya çıktıktan sonra. Dolayısıyla mesele, sadece bir zaman meselesidir.Bu nedenle kendilerini şimdiden bölge halkıyla askeri bir çatışmaya hazırlıyorlar.
Bu bağlamda ABD liderliğindeki Batılı askeri varlığa ve ortak tatbikatlara bakarak, bu tür tatbikatların silahlı kuvvetlerimizi ülkemizdeki işgalci güçlerin ön saflarına yerleştirmeyi amaçladığını ve askeri tatbikatların, İslam ümmetinin kalkınmasını engellemek ve bu ümmetin dünya milletleri arasında hak ettiği yeri almasını engellemek için her türlü çabayı gösterecek olan düşmanlar ile Müslümanlar arasında gerçekleşecek (veya Filistin ve Lübnan'da gerçekleşmekte olan) savaşın canlı tatbikatlarından başka bir şey olmadığını görmeliyiz.
Düşmanın savaş alanındaki (Müslüman ülkelerdeki) bu askeri varlığı, düşman için büyük önem taşıyan ve sonuçları Müslümanların canlarına, kanlarına ve kutsallarına yansıyan pratik deneyimler kazandırmaktadır.Bunun da ötesinde savaş zamanında askeri tatbikatlara katılmak, Müslümanların öldürülmesine doğrudan katılmak anlamına gelmektedir; çünkü Müslüman orduların saha komutanlıklarını, Filistin ve Lübnan'da bizimle fiilen savaşan ABD komutanlığının emrine vermek, Yahudi çetelerinin sırtını korumak ve onların gönül rahatlığıyla öldürmelerine ve yok etmelerine izin vermek demektir. Kuzey Afrika ve Türkiye ordularının komutanları AFRICOM’un emrindeyken Yahudi varlığı nasıl güvende olmasın ki?!
Tunus, Libya, Cezayir, Fas ve diğer ülkelerden askeri komutanların katılması... Yahudi devletinin suçlarını destekleyen Amerika ve Avrupa’nın gözetimindeki askeri tatbikatlara katılması, savaş zamanında düşmanla ittifak kurmak demek olup savaş zamanında düşmanla ittifak kurmak ise büyük bir ihanettir. Dolayısıyla halkına, dinine, ümmetine ve ülkesine ihanet eden, onurunu, erkekliğini kaybeden ve kendisini hakir gören biri bunları beş para sattığı gibi halkının kanını da satar!
Bölgenin hain yöneticileri halklarına büyük bir ihanetle ihanet ettiler, savaş zamanlarında düşmanla ittifak kurdular ve Filistin ve Aksa'yı katliam ve kıyımdan kurtarmak için ordularını Filistin'e yönlendirmek yerine düşmanın emri altına verdiler; zira Yahudilerin, Amerika ve Avrupa'nın silahlarıyla kardeşlerimizi, çocuklarımızı ve kadınlarımızı katlettikleri bir zamanda bölgenin yöneticileri Yahudi varlığını ve Batı'nın çıkarlarını korumak için askerlerimizi ve subaylarımızı kullanıyorlar! Müslümanların orduları hainlerin emri altındayken Yahudi varlığı neden korkacak ki?!
Ancak bu yöneticiler onurlarıyla birlikte ümmetin güvenini de kaybetmişlerdir. Bugün ümmetin içinde, yöneticilerin bu tür askeri tatbikatlar ve bu tür aşağılayıcı ve alçaltıcı boyun eğmelerle kendilerine giydirdikleri bu utançtan kurtaracak samimi liderler vardır. Zira askerleri düşmanın komutası altındayken onurlu bir komutan nasıl dinlenip rahat edebilir ki?! Onurlu bir komutan, kardeşlerinin katilinin emirlerini yerine getirirken nasıl mutlu yaşayabilir ki?
Amerika ve Avrupa’nın ülkemizde sadece bir avuç ajanı var; şayet bu ajanlar olmasaydı onlar ülkemize giremezler ya da egemen olamazlardı. Nitekim ABD ve Avrupa, Irak, Afganistan ve Şam'da Müslümanlara karşı yürütülen savaşlara dahil oldular; ama sayılarına ve teçhizatlarına rağmen kazanamadılar. Bu nedenle onurunu kaybetmiş hain komutanlarla Müslüman orduları kullanmaya başvurdular. Zira Amerika, Afganistan’daki Müslümanlarla savaşmak için Pakistan ordusunu kullanmaktadır. İşte bakın şimdi de savaşı kendisine vekaleten yürütmeleri için Tunus, Fas ve Senegal ordularını toplamaya çalışmaktadır. Bu da Amerika’nın yenilgiye doğru gittiği anlamına gelmektedir. Eğer Müslüman ordularından bazıları Selahaddin gibi aziz ve onurlu bir Müslüman liderin komutası altında birleşmiş olsalardı, onun hiçbir etki kalmazdı.Bu mesele önemsiz değildir; zira İslam ümmeti Ebu Bekir’i, Ömer’i, Halid bin Velid’i ve Selahaddin'i çıkardığı gibi, Allah’ın izniyle onlar gibilerini de çıkaracaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Nasır Şuveyha - Tunus