- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Türkiye’nin ABD’yi Yalanlama Taktiği
Haber: Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye'nin terör örgütü PYD ile ateşkes anlaşmasına vardığı iddialarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kalın, Fırat Kalkanı operasyonunda Türkiye’nin PYD ile ateşkes anlaşmasına vardığı iddialarıyla ilgili olarak “PYD ile anlaşma falan söz konusu değil. PYD terör örgütünün bir koludur ve Türkiye ile anlaşması söz konusu değildir” dedi.
http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/ibrahim-kalin-pydyle-anlasma-falan-soz-konusu-degil-1372078/
Yorum: ABD ile Türkiye'nin iki müttefik ülke olduğu gerçeğini sanırım ne ABD ne de Türkiyeli yetkililer yalanlayabilirler. Yani bu konuda şimdiye kadar ABD ve Türkiye tarafından çelişkili hiçbir açıklama duyulmadı. Mesela Türkiye şimdiye kadar “ABD bizim müttefikimiz değil hasmımız düşmanımızdır” şeklinde bir açıklama yapmamıştır. Bazı dönemlerde özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'ye şöyle sorular sormuştur belki; "Senin ortağın ben miyim, yoksa YPG mi?" Yine “Er veya geç Amerika Birleşik Devletleri de bir tercih yapacaktır. Ya Türkiye ya FETÖ” Ancak bu sorular işte yazının başlığını tam da ifade eden taktik niteliğinde sorulardır. Real gerçekler ise hiç de böyle değildir. Ne zaman ABD ve Türkiyeli yetkililer ortak bir basın açıklaması yapacak olsalar söze şöyle başlarlar; "Türkiye ile ABD uzun yıllara dayanan kadim ve stratejik iki müttefik ülkedir." Dolayısıyla ABD ile Türkiye'nin müttefikliğini hiç bir şey bozamaz. Ne YPG ne de FETÖ... Çünkü Amerikalılar küresel çıkarları olan kapitalist ideolojik bir ülke olduğu için aynı anda hem Türkiye ile hem YPG ile hem de FETÖ ile ittifak kurup ortak çalışabilirler. Türkler ise maalesef böyle değil. Türkiye, iç siyasetinde serbest ama dış siyasetinde ABD'ye bağımlı uydu bir devlettir. ABD, YPG ve FETÖ ile çalışırken Türkiye'ye danışmıyor işte. Eğer Amerika'nın yörüngesinde bir uydu devlet olmayı kabul ediyorsanız sizin dış siyasetinize siz değil ABD karar veriyor.
Durum böyle olunca Türkiye'nin Suriye siyasetinde kendine ait bağımsız bir politika belirlemesi söz konusu bile olmuyor maalesef. Türkiye, ABD'nin Suriye siyasetine hizmet eden ve bunun yanında da kendi ulusal çıkarlarını da gözeten bir devlet konumundadır. Türkiye, YPG konusunda sadece kendi ulusal çıkarları üzerinden politika belirliyor, bölgesel Suriye politikası üzerinden değil. Türkiye'nin YPG'ye terör örgütü demesinin esasi sebebi, onun Türkiye ulusal çıkarlarını tehdit eden eylemlerde bulunmasıdır. Türkiye işte bu sebeple YPG'nin Fırat'ın batısına geçmesini kırmızıçizgi olarak görüyor. Ama YPG'nin Suriye rejimi ile ortak hareket etmesi, rejimi ayakta tutmak için muhalif gruplara karşı savaşması ve hatta Suriye'nin kuzey sınırında büyük bir alanda varlık göstermesi Türkiye'nin kırmızıçizgisi değil, aksine Amerikan çıkarları için sessiz kaldığı bazen de desteklediği politikalardır. Ekim 2014 ve Temmuz 2015'te Salih Müslim'in iki kez Ankara'ya gelip yetkililer ile görüşmeler yapması, Peşmerge güçlerinin Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye geçişinin sağlanması bu tespitin doğruluğunu belgeler niteliktedir.
Peki, durum böyleyken Türkiye, YPG konusunda ABD ile niçin karşı karşıya gelmiş görüntüsü veriyor? Niçin ABD'li yetkililerin açıklamaları ile Türk yetkililerin açıklamaları çelişki arz ediyor? Niçin bazen ABD'li yetkililer Türkleri bazen de Türkler ABD'li yetkilileri yalanlama gereği duyuyor?
Bunun için geçmişe dair bir kaç örnek üzerinden giderek değerlendirme yapalım.
Malum Türkiye'nin Suriye meselesinde en çok istediği şey bir güvenlikli bölgenin kurulması... Bu konuda 2015 Ağustos ayında Türkiye ile ABD arasında anlaşılamaz demeç polemiği yaşandı.
- 11 Ağustos 2015, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu: "ABD ile güvenli bölge konusunda anlaşmaya varıldı" açıklaması yaptı.
- 11 Ağustos 2015, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner: "Herhangi bir bölge konusunda bir anlaşma yok" diye Sinirlioğlu'nu yalanladı.
ABD bu açıklama ile Suriye konusunda siyaseti belirleyenin kendisi olduğunu, Türkiye'nin ise bu siyasetin uygulayıcılarından sadece biri olduğunu hatırlattı ve Türkiye'ye uydu devlet olduğunu unutmamasını söyledi.
Aynı şekilde İncirlik Üssünün kullanım meselesi hakkında yapılan açıklamalar da Türkiye ile ABD'yi dönem dönem ters köşe yaptı.
- 12 Ağustos 2015, Pentagon: "İncirlik’ten kalkan uçaklar Suriye içinde IŞİD’i bombaladı" diye açıklama yaptı.
- 13 Ağustos 2015, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: "İncirlik'ten dün kalkan ABD uçakları herhangi bir operasyona katılmadı, keşif uçuşları yapıyorlar" diyerek ABD'yi yalanladı.
Türkiye İncirlik Üssü'nün kullanımını ABD'ye eskiden beri açmış durumdadır. ABD bu üsten kaldırdığı uçaklar ile defalarca Suriye'yi bombaladı ve insanları katletti. Peki, Türkiye’nin özellikle bu saldırıda ABD'yi yalanlaması neden? ABD'nin açıklamasında bir eksik var ki o da şudur; ABD bu operasyonda IŞİD'i vurduğunu söylese de hemen Türkiye'nin iki kilometre yakınında bulunan Suriye'nin Atme kasabasını vurdu ve onlarca sivili katletti. Türkiye bu sebeple iç kamuoyunda kendi halkına ve Suriye içindeki Müslümanlara karşı ABD'yi yalanlıyor. Klasik taktik yani...
Gelelim 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD'nin olup olmadığı konusuna... Konu ile ilgili Türkiye tarafının açıklamaları hiç bir şekilde real politika ile örtüşmüyor. Çalışma Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ "15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD var" şeklinde açıklamalar yapmıştılar. Ancak ABD Genelkurmay Başkanı Dunford Türkiye'ye gelip TBMM Başkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile görüştüğünde kendisine bu konuda hiç bir tepkinin verilmediğini Amerikalı gazetecilere söyledi. Hatta şöyle dedi: "Bu konu - ABD'nin darbenin arkasında olduğu iddiası - görüşmelerde hiç gündeme getirilmedi".
Amerikalılar bu çelişkili durumu şöyle izah ediyorlar. Bu durum Türkiye'nin kullandığı yaygın klasik taktik; bir yandan ABD'yi kamuoyu önünde kınama, diğer yandan ise Amerikalı yetkililere stratejik ortaklığa bağlı olduklarını ifade etme...
Türkiye, YPG konusunda bu taktiği son bir senedir yaygın şekilde kullanıyor. Kendi iç sorunu olan PKK ile mücadelede çatışma politikasına döndüğü için YPG'yi terör örgütü olarak gördüğünü söylüyor ve Türkiye kamuoyunu bu şekilde teskin ediyor. Diğer taraftan Suriye meselesinde ABD'nin çözüm ortaklarından biri olmayı kabul ediyor ve böylece kendisine YPG ile neredeyse aynı derecede değer atfedildiğinin farkında olamıyor. Öyle ya ABD hem YPG'ye hem de Türkiye'ye öncelikli hedefiniz IŞİD ile mücadele etmektir diyerek iş dağıtıyor.
Hülasa şunu söyleyelim ve bitirelim; Türkiye'nin Cerablus’a girmesi de, YPG ile çatışması ve onu Fırat'ın doğusuna püskürtmesi de ve yine YPG ile ateşkes yaparak öncelikli ve ortak hedef olan IŞİD ile mücadele etmesi de ABD'nin izni ve planı dâhilinde olan şeylerdir. Türkiye her ne kadar bu konularda ABD'den farklı açıklamalar yapsa da bu, işte o klasik taktiksel açıklamalardır. Türkiye’nin iç kamuoyuna yönelik verilmek istenen mesajlardır. Kamuoyu önünde ABD'yi kına veya yalanla, ama kapalı kapılar ardında onunla müttefik olduğunu söyleyerek ona cesaret ve güven ver. Şunu da belirtmeden geçmeyeyim; meseleyi bu şekilde okumak bana haz vermiyor. Açıkçası bu durum benim için ve tüm Müslümanlar için kahredici bir durumdur. Ancak gerçeklerden kaçmak değil, gerçekleri açmak hem bana hem de tüm ümmete fayda sağlar. Kim de Türkiye'nin şu an ABD ve Rusya ile birlikte yürüttüğü Suriye politikasından, Mercidabık benzetmesi yaparak büyük beklentiler içindeyse gerçekleri ya görmüyor ya da örtüyor demektir.
Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Mahmut Kar