Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Müslüman Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın İnsanlar Üzerine Seçtiği Şahittir

Allah Subhanehu ve Teâlâ Hacc Suresi 78. ayetinde şöyle buyuruyor: ﴿وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ﴾ “Allah uğrunda, hakkını vererek cihat edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «Müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!"

Büyük İslam âlimi İbn-i Kesir Rahmetullahi Aleyh tefsirinde bu ayet hakkında şöyle demiştir: "Sizi O seçti" yani ey Ümmet-i Muhammed, Allah sizi diğer milletlerin üzerine seçti; sizi en kıymetli elçi ile ve en mükemmel şeriat ile üstün kıldı, şereflendirdi ve sizi özel kıldı." ... "Sonra da bu milleti eski ve geçmiş zamanlarda haham ve ruhbanlara okunan kitaplarda şanlarını anlamakla onları övdü." Allah Subhanehu ve Teâlâ bu Ümmete en büyük şerefi ve en üstün konumu ihsan etti. Ancak Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ bize vermiş olduğu bu üstün konum ve sonsuz nimeti büyük bir sorumlulukla birlikte vermiştir. Yukarıdaki ayette belirttiği gibi bizi; "insanlar üzerine şahit" olmak için seçti. Allah Subhanehu ve Teâlâ; Müslümanlara vermiş olduğu bu önemli ve büyük rolden Bakara Suresi'nde de bahsediyor: ﴿وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًاBöylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.[Bakara 143]

Büyük İslam âlimi İbni Kesir bu ayetin tefsirinde "Ummatan Vasatan" (Vasat Ümmet); burada hayırlı ve en iyisi manasınadır demiştir. Ve şöyle açıklamıştır: Birincisi; bu Ümmet kıyamet gününde tüm diğer ümmetlere -geçmiş, mevcut ve gelecek ümmetlere- kendilerine Peygamberler gönderilerek tebliğ edildiğine dair şahitlik edecektir. İkincisi ise, Allah Subhanehu ve Teâlâ bu Ümmete şeriatların en mükemmelini, programların en doğrusunu ve yolların en açığını tahsis etmiştir.

Bundan dolayı İslam Dini, insanlar üzerine şahit seçilmiş olan bu İslam Ümmetine, insanlığa ulaştırması için Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın bir emanetidir. İslam'ı insanlara ulaştırmak demek sadece etrafımızdakilere bir din olarak tebliğ etmekten veya İslam'ı toplumlarımızdaki gayrimüslimlere anlatmak üzere gruplar ve dernekler kurmaktan daha fazlasıdır. Aksine bu emaneti yerine getirmek demek; İslam'ın otoritesini, hâkimiyetini ve dünya liderliğini ikame etmek üzere Daveti taşımaktır. İslam'ı insanlığa doğru ve yanlışın ölçüsü kılmaktır, hayatın her alanında her meselesini düzenleyen kaynak yapmaktır ve İslam'ı dünya milletlerine adaleti götüren araç kılmaktır. İşte o zaman insanlık beşeri kanun ve nizamların karanlıklarından Âlemlerin Rabbi Subhanehu ve Teâlâ'nın kanun ve nizamlarının aydınlığına kavuşacaktır. Bu görevin yerine getirebilmesi için Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın bu Ümmete emanet ettiği İslam'ın hükümlerini kapsamlı bir şekilde tatbik edecek ve Hak Dini insanlığa ulaştırmak için tüm imkanları seferber edecek olan bir DEVLET olması şarttır. Örneğin Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'de ilk İslam Devleti'ni kurmasının ardından İslam'ın hâkimiyetinin sadece birkaç on yıl içinde Hindistan ve İspanya gibi uzak yerlere ulaştığına ve milletlerin fevc fevc İslam'ın hakimiyeti altına girdiğine şahit olduk.

Dolayısıyla yukarıdaki ayetler; İslam Ümmetinin insanlığa liderlik etmek üzere SEÇİLDİĞİNİ vurgulamaktadırlar. Yani, İslam Ümmeti dünyada merkezî bir konumda olmak zorundadır çünkü kendisine insanlığı İslam dini ile kalkındırmak gibi büyük bir rol verilmiştir. Hakikaten de Allah Subhanehu ve Teâlâ İslam Ümmetini özellikle bu rolü yerine getirmek, İslam'ı insanlığa taşımak üzere ortaya çıkartmıştır: ﴿كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ﴾ “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allaha iman edersiniz.” [Âli İmrân 110]

Demek ki, Kıyamet gününde, Rabbimizin yüce mahkemesinde, sözümüzle ve elimizle bu hayati görevi ve farzı -yani insanlığa İslam'ın liderliğini getirmek için- var gücümüzle çalıştığımızı ispat etmek zorundayız. Yani; İslam'dan başka hiçbir şeyle hükmetmeyen Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafeti ikame etmek için çalışmak zorundayız. İslam Dinini hâkim kılmak ve insanlığa ulaştırmak görevi sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize mirasıdır. Bu görev; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayattaki asli göreviydi ve Allah Subhanehu ve Teâlâ bizleri bu dinin mirasçıları kılmış ve bu yüce görevi yerine getirmeyi Ümmeti olarak bizlere devretmiş, bizlere farz kılmıştır. Hakikaten de yukarıdaki ayetlerde Allah Subhanehu ve Teâlâ tüm insanlar içinden biz Müminleri -hem kadınları hem erkekleri- seçtiğini söylüyor. Bizleri sadece İslam’la hidayete ulaştırmamış, Müslüman kılmakla yetinmemiş, aksine bu yüce dava uğrunda mücadele etmek üzere bu hayati görevi bizlere verdiğini ifade etmiştir.

Bu nedenle bu sorumluluğu üstlenmek ve başkalarının yerine getirmesini beklemeden yerine getirmek için mücadele etmek her bir Müslümanın üzerine farzdır. Bu aynı zamanda bu davayı üstlenerek sadece İslam ile yöneten bir devleti ikame etmenin sınırsız ecrini kazanma fırsatını da bizim elimize verdiği anlamına gelmektedir. Bu fırsat; "Altın Fırsattır". Bu fırsat Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ümmetinden önceki Ümmetlere de verilmemiştir. Bu fırsat; Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sevgilileri olma, Cennette hem onun hem diğer peygamberlerin ve Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın davetini taşıyan Salihlerin arasında olabilme fırsatıdır. Ancak; Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın bizlere vermiş olduğu her fırsatta olduğu gibi, bu görevi bizden beklediği gibi hakkıyla yerine getirmediğimizde elimizden alacağını, bizlere cennet hazinelerinin ve nimetlerinin kapılarını kapatacağını da bilmeliyiz: ﴿وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ﴾ “Eğer Ondan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.[Muhammed 38]

Öyleyse Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın nizamını yeryüzünde ikame etme görevini yerine getirmek için var gücümüzle, tüm cehtimizi harcayarak, tıpkı Hacc Suresi 78. ayetinde ifade edildiği gibi çalışmak zorundayız. Bu davayı taşırken, Allah Subhanehu ve Teâlâ'ya olan borcumuzu ödemek üzere, bize ihsan etmiş olduğu izzeti ve "İnsanlar üzerine Şahit olma" sıfatını hak edecek şekilde mücadele etmek zorundayız. Hak ederek çalışmak ise, zamanımızı, dikkatimizi ve çabalarımızı bu görevin hak ettiği hayati önemi yansıtacak şekilde harcamaktır. Bu görevi yerine getirmeyi hayatımızın bir kenarına sığdırmak değil, hayatımızın merkezine almaktır.

İslam Ümmeti olarak bu vazifenin önemini, yani insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkartmanın önemini, idrak etmek demek, Müslüman olarak bizim hayatlarımızın sıradan hayat olmayacağının farkına varmak demektir. Bizim hayatlarımız dünyevi şeyler peşinde koşturup geçici menfaatlere odaklanmaktan ibaret olamaz. Okulumuz, işimiz, çocuklarımız, ailelerimiz, evlerimiz, sosyal hayatımız veya dinlenme ve eğlenceyi hayatımızın öncelikleri veya hayatın derdi olarak görüp enerjimizin ve düşüncelerimizin çoğunu tüketmesine izin veremeyiz. Bu menfaatlerin peşinde koşturmak bir kâfirin hayattaki yegane gayesi olabilir fakat Allah Subhanehu ve Teâlâ biz Müslümanlara daha YÜCE BİR GAYE vermiştir ki o "Şuheda en-Nas - İnsanlar Üzerine Şahit Olmaktır!"

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا﴾ “minlerden öyle adamlar vardır ki, Allaha verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Allah Subhanehu ve Teâlâ bizleri kendisine vermiş olduğu söze sadık kalanlardan, bu yüce görevi yerine getirip Allah'ın Dinini ve liderliğini yeryüzüne hâkim kılanlardan eylesin. Amin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Dr. Nazreen Nawaz
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Başkanı

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER