- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Bay Macron! Laiklik İdeolojisi İle İslam’a Karşı Açtığınız Savaşa, Müslümanlar Karşılık Vermeye Hazırlar!
Bay Macron! Laik değerlerinizle ve liberal yaşam tarzınızla İslam'a karşı ideolojik savaş yürütmek istediğinizi söylüyorsunuz! Madem öyle, biz Müslümanlar böylesi fikrî çatışmaya çoktan hazırız!
Söyleyin bakalım, bizi hangi entelektüel silahla vurmayı düşünüyorsunuz? Yoksa laikliğin dürüst değerler üzerine inşa edilmiş medeni devletler oluşturduğunu mu söyleyeceksiniz? Oysa laiklik, liberal özgürlükler afişlerinin ardından insanların kutsallarına hakaret ve küfürler yağdırıyor... Bununla birlikte dini azınlıkları damgalıyor, haklarına sıra gelince parya ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyor! Yoksa sırf sevgili Peygamberlerini Sallallahu aleyhi ve Sellem aşağılayan karikatürlere razı olmayı reddettikleri için Müslüman çocukları terörize etmek, ağır silahlı polislerle evlerine baskın düzenlemek sizce medenice midir? Veya sırf laik oportunist siyasi oyunlarınız gereği ırkçı, yabancı düşmanı seçmenlerin gözüne girmek için dini azınlıkları şeytanlaştırmak mıdır medeniyet? Başka ülkeleri işgal edip kaynaklarını sömürmek midir medeni bir devletin simgesi? Veya Yemen'deki halkı katletmesi için Suudi Arabistan'a ve başkalarına yaptığınız gibi, dünyadaki diktatörlerin hâkimiyetini desteklemek, onlara silah satmak mıdır medeniyet? Ve savaştan, zulüm ve işkenceden kaçan savunmasız, aciz göçmen ve mültecilere haşarat muamelesi yapmak, izzetli bir sığınak ve korumayı çok görmek ne kadar medenidir?
Bu kültürel savaşta, farklı ırktan, etnisiteden ve inançtan milletleri birleştirmeye muktedir tek ideoloji ve sistemin laiklik olduğunu mu iddia edeceksiniz? Oysa milliyetçi ve avrosantrik inançlarınız sisteminizi delik deşik etmiş, kalbura döndürmüştür. Üstelik bir yandan da sürekli İslami inançları kötülemeyi alışkanlık edinmiş laik siyasetçilerle ve medyayla İslamofobiyi körükleyerek topluluklar arasında korku, nefret, öfke ve ayrılık oluşturuyorsunuz... Hal böyleyken, hatta laik devletler bile dünyanın sürekli artan ve güçlenen aşırı sağcı, ırkçı, faşist örgüt ve hareketlerle kirlendiğini söylerken, nasıl olur da laikliğin birleştirici bir güç olduğunu iddia edebilirsiniz? Ve İslami inançları bölücülük ateşi ilan etmek nasıl bir küstahlıktır? Oysa Müslümanlar için ülkede "Beşinci kol", "öteki" ve "içimizdeki düşman" diyen bölücü yalanı yayan siz ve sizin laik politikacı ahbaplarınız değil midir? Müslüman kadının topluma tam katılımını engelleyen sizin başörtüsü ve peçe yasaklarınız değil midir?
Siz çok iyi biliyorsunuz ki tüm ırkları, etnikleri, soyları, Çin'den İspanya'ya tek bir nizam ile ve bu nizamın kanunlarıyla yöneten, tek devlet altında birleştiren ve insanların kalbinden ırkçılığı kökünden kazıyıp atan, İslam olmuştur. Zehirli milliyetçilik fikrini ve onu tetikleyen kavramları engelleyen ve reddeden İslam'ın ta kendisidir. Hakikaten de o sizin dil uzattığınız ve saldırdığınız kişi, Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: «فَلَيْسَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى عَجَمِيٍّ فَضْلٌ، وَلَا لِعَجَمِيِّ عَلَى عَرَبِيٍّ فَضْلٌ، وَلَا لِأَسْوَدَ عَلَى أَبْيَضَ فَضْلٌ، وَلَا لِأَبْيَضَ عَلَى أَسْوَدَ فَضْلٌ، إِلَّا بِالتَّقْوَى» “Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.”Üstelik Medine'de kanun katında tüm insanların eşit olduğu ve her birinin -siyah ve beyaz, Müslüman ve gayrimüslim, kadın ve erkek, zengin ve fakir- aynı vatandaşlık haklarına ve korumaya sahip olduğu İslami yönetim nizamını şekillendiren, bizim sevgili Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem'dir. Bu nizam -sizin kötülediğiniz ve aşırıcı ve radikal damgasını vurduğunuz bu nizam- tüm dünyaya farklı dinlerden insanların ihtiyaçlarına ve haklarına gerçek değerin nasıl verileceğini göstermiştir. Örneğin Medine Vesikası (tarihte tespit edilebilen ilk yazılı anayasadır); İslam ile yönetilen devletteki tüm gayrimüslimlerin dini inanç ve ibadetlerini hiçbir sıkıntı, taciz veya şeytanlaştırmaya uğramadan yaşayabileceğine hükmetmiştir. Hakikaten de Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:«أَلَا مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِدًا، أَوِ انْتَقَصَهُ، أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ، أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ، فَأَنَا حَجِيجُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» “Haberiniz olsun ki, kim bir muahide zulmeder veya hakkını eksik verir veya ona takatinin üstünde bir yük yükler veya haksız yere ondan bir şey alırsa kıyamet günü ben onun hasmıyım.”
İşte bundan dolayıdır ki geçmişte sayısız gayrimüslim yazar ve tarihçi; sizin o yeniden ikame edilmesine karşı mücadele ettiğiniz İslami Hilafet sistemini övmüştür. Bunlardan İngiliz yazar H. G. Wells, Hilafetin adaleti hakkında şunları ifade etmiştir: "Onlar, muhteşem adil hoşgörü geleneklerini ikame ettiler. İnsanlara cömertlik ve hoşgörü ruhunu ilham eden ve hem insani hem de pratik olan hoşgörü gelenekleridir bunlar. İnsancıl bir topluluk oluşturdular ki kendinden önce gelmiş geçmiş tüm toplulukların aksine bunda insafsızlık veya sosyal adaletsizlik çok nadiren görülürdü." Yine Amerikalı yazar ve tarihçi Will Durant, "Medeniyetin Hikâyesi - İman Çağı" adlı eserinde şöyle demiştir: "Emevi Hilafet döneminde zımmiler, Hristiyanlar, Zerdüştler, Yahudiler ve Sıbyanlar, bugün bile Hristiyan ülkelerde görmediğimiz bir hoşgörü ile muamele görüyorlardı. Dini ibadetlerini yapmakta serbesttiler ve kiliseleri ve tapınakları korunurdu. Kendi âlim ve hâkimlerinin verdiği dini hükümlere tabi olacak kadar bağımsızlığa sahiptiler." Hakikaten de Hilafet sadece kendi gayrimüslim tebaasını korumakla kalmıyordu. Aksine, gerçek medeni ve insancıl bir devlet olarak, zulme maruz kalan başka dinlerin insanlarını da kurtarıyor ve onlara güvenli bir sığınma veriyordu. Örneğin 15. yüzyılda Osmanlı Sultanı II. Bayezid; tüm donanmasını seferber ederek İspanya'da hristiyan yöneticilerin zulmüne uğrayan 150 bin Avrupalı Yahudiyi kurtarıp İslam topraklarına yerleştirmiştir.
Bay Macron! Cephanenizde başka entelektüel silahınız kaldı mı? Yoksa laikliğin aydınlanma ile doğmuş bir ideoloji olduğunu mu iddia edeceksiniz? Oysa ilk ortaya çıkışı, Yaratıcıyı devletten ayırmak üzere uzlaşı sağlamakla olmuştur! Bu orta yol; inanç sistemlerinin aklen doğruluğunu sorgulamaktan bile aciz olduğu için insanlık için hüküm koymaya kimin daha layık olduğu tartışmasından bile kaçmıştır: Yaratıcı mı yoksa Yaratıcının yarattığı mı daha layıktır? Bir yandan akla uygun argümanlar yerine baskıcı kanun ve yasaklarla Müslümanları gözü kapalı bir şekilde laikliği benimsemeye zorlarken, laikliğin aydınlanmaya dayalı olduğunu nasıl iddia edebiliyorsunuz? Ancak bizim dinimiz İslam, körü körüne iman etmeyi kabul etmediği gibi dogma yerine her ferdin aklını ikna ederek İslam'ı benimsemesini talep etmektedir. Çünkü İslam'ın hakikat olduğu apaçık akli delillere dayalıdır. Kur'an-ı Kerîm şöyle buyurmaktadır: ﴿وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلاَّ ظَنًّا إَنَّ الظَّنَّ لاَ يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا﴾“Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz.”[Yunus 36]. Ayrıca İslam'ın; laik yönetimin aksine iman konusunda herhangi bir zorlamayı kabul etmediği Kur'an'da açıkça ifade edilmiştir: ﴿لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ﴾“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır.”[Bakara 256]
Belki de Bay Macron; devletin dinden ayrılmasını sağlıklı, faziletli toplumlar oluşturmanın tek yolu olarak savunacaksınız. Şayet öyleyse, o zaman neden Dünya Sağlık Örgütü 2011'de yayımladığı bir raporda Fransa'yı dünyanın en depresif ülkesi olarak sınıflandırdı? Ülkedeki her 5 kişiden 1'inde klinik depresyon tespit edilmiş ve kendi basını bile Fransa için "dünyanın en bedbaht ülkesi" demiştir... İkincilik ise dünyanın diğer laik gücü Amerika'ya layık görülmüş. Madem laik liberal yaşam tarzı saadet ve mutluluğa giden yoldur, nasıl oluyor da Fransa'da her yıl 220 bin intihar girişimi oluyor? (Eurostat) Cevabı çok basit... Laiklik, dini ve Allah'ı hayattan ve toplumdan uzaklaştırdıkça insanların hayatında ruhi boşluk oluşmuştur. Bununla birlikte artan dağ gibi ekonomik, sosyal, ahlaki ve diğer sorunlar insanlar için baş edilemez bir hale geldi. Örneğin, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olmasına rağmen, hatta KOVİD'den önce bile, Fransa'da 7 kişiden 1'i (9 milyon insan) yoksulluk sınırının altında yaşıyor, 5 kişiden 1'i günde üç öğün yemek bulamıyor (Secours Populaire), işsizlik oranı hem yüksek hem gittikçe artıyor, insanlar çok fazla borç ve ciddi oranda maddi zorluk altında eziliyor. Şu anda durum daha da vahim ve dünyanın tüm laik devletlerinde görülmektedir. Dahası; liberal özgürlükler ve kapitalist laik sistem ferdiyetçi, hedonist ve maddiyatçı yaşam tarzları oluşturarak salgın boyutta alkol ve uyuşturucu kullanımına ve suça yol açmıştır. Fransa'da 10 kişiden 1'i alkol sorunu yaşıyor (The Independent), her gün 110'dan fazla insan alkole bağlı bir kazadan veya nedenden dolayı hayatını kaybediyor (Santé Publique France).
Bunun aksine İslam; hayata dair açık bir gaye sunmakla birlikte sorunların ve zorlukların üstesinden gelebilmesi için insanlara ruhi bir temel sunarak anksiyete ve depresyonu önlemeye yardımcı olmaktadır. Ferdiyetçiliği, hedonizmi, maddiyatçılığı, alkol ve madde kullanımını ve sonucuna aldırmaksızın yıkıcı bencil heva ve heveslerin peşinden koşturmayı engellemektedir. Bunun yerine İslam; Yaratıcının koymuş olduğu yüksek ahlaki standartların doğrultusunda amellerinden ve başkalarıyla muamelesinden dolayı hesaba çekileceğinin bilincinde olan, sorumluluk sahibi zihniyetler oluşturmaktadır. Bununla birlikte İslami kaynaklar, insanoğlunun tüm sorunlarına detaylı bir şekilde kapsamlı ve sahih çözümler sunarak uyum içinde yaşayan, suçun nadir olduğu, zenginliklerin azınlık bir elite değil herkese ulaştığı toplumlar oluşturmaktadır. Tüm bunlar Hilafetin yüzyıllar süren hâkimiyetiyle gerçek olmuştur. Özetle, Fransız işgali Kuzey Afrika'yı yoksulluk ve ekonomik başarısızlık içinde bırakırken, aynı topraklarda İslam'ın hâkimiyeti ile İslami iktisat nizamını tatbik eden Halife Ömer bin Abdulaziz döneminde insanlar, yoksulluktan kurtulmuştur. O kadar ki kimsenin zekâta ihtiyacı kalmamıştı. O dönem Kuzey Afrika'da valilik yapan Yahya bin Said şöyle demiştir: “Ömer bin Abdulaziz beni zekâtı toplamaya Afrika'ya gönderdi. Zekâtı topladıktan sonra fakir fukaraya dağıtmak istedim. Ancak dağıtacak fakir bulamadım.”
Bay Macron! Siz İslami fikirleri şiddete ve sivillerin öldürülmesine yol açmakla suçlarken gülünç bir şekilde laikliğin hiçbir zaman kimseyi öldürmediğini iddia ediyorsunuz. Ne var ki Müslümanların kan dökmeyi engelleme konusunda, terör ve katliam devrimiyle inşa edilmiş bir laik cumhuriyetten ders almaya ihtiyacı yok. Bizim, elleri milyonlarca masum insanın kanına bulanmış, dış politikasıyla Cezayir ve Ruanda'yı mezarlığa çevirmiş sömürgeci bir hükumetten şiddeti önleme dersi almaya ihtiyacımız yok. Tam aksine İslam körü körüne şiddetten, savaşta bile masumların kanını dökmekten nefret etmektedir. İslam'ın ilk halifesi Ebu Bekir es-Sıddîk (ra); savaşta mümkün oldukça az kan dökülmesi için askerlerine şöyle talimat vermiştir: “Hainlik etmeyin ve hadleri aşmayın, Gazâ edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkta bulunmayın, ölülerin vücutlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyin, meyve veren ağaçları kesmeyin, yemek ihtiyacı dışında koyun, sığır ve develeri boğazlamayın, manastırlara çekilmiş kimselere dokunmayın.” Demek ki siyasi hedeflere ulaşmak için masum insanları öldürenler, ancak laik kapitalist zihniyetini ve onun menfaat elde etme metodunu benimseyenlerdir. Müslümanlar değildir!
Bay Macron; belki de İslam'a karşı bu laik ideolojik savaşı “Kadın ve Kadının Hakları” arenasında kazanacağınızı zannediyorsunuzdur. Belki de hala binlerce Fransız kadının laik liberal sisteminizin oluşturduğu şiddet salgınından dolayı sokaklara döküldüğünü görmezden gelerek laikliğin kadını saydığı ve İslam'ın kadını ezdiği demode, sömürgeci icadı, hayal ürünü hikâyeyi pazarlayabileceğinizi zannediyorsunuz... Gerçekten de her yıl Fransa'da 219 bin kadının ev içi şiddete maruz kaldığını (Euronews), üç günde bir kadının ya şimdiki ya da eski partneri tarafından öldürüldüğünü (France24) veya Fransız kadınlarının yarısından fazlasının cinsel tacize maruz kaldığını (Statista) ve 10 kadından 1'inin tecavüze uğradığını (Fondation Jean Jaures thinktank) veya laik yönetimin kalbi olan Fransız parlamentosunda cinsiyetçiliğin cirit attığını halı altına süpürebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Ve çok iyi biliyorsunuz ki bu istatistiklerin aynısı, belki daha kötüsü, dünyanın diğer tüm laik ülkelerinde de var. Dahası, laik devletlerde kadını metalaştırmak ve güzellik, reklam, pornografi ve fuhuş sanayisinde cinselliğini sömürmek liberal cinsel hürriyetler sayesinde şirketlerin kadını aşağılayarak kâr elde etmesi koruma altına alınmışken, nasıl da hiç bozuntuya vermeden laik sistemin kadınları saydığını söyleyebiliyorsunuz? İlişkilerin atlıkarınca misali elden ele dolaştığı, evlilik ve aile hayatının yok edildiği, liberal cinsel hürriyetler sayesinde bekâr anne olmak, tek başına çocuk yetiştirip bakımını karşılamak zorunda olmak sizce bir kadın için ne kadar özgürleştirici olabilir?
Bu esnada laikler; komik bir şekilde başörtüsünün ve cilbabın kadını ezdiğini iddia etmektedirler. Hakikatte ise İslami tesettür İslam'ın içtimai nizamının bir parçasıdır. Kapsamlı hükümlerden oluşan İslam'ın içtimai nizamı; kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi etkin bir şekilde düzenleyerek ve cinsel arzuları sadece evlilik hayatıyla sınırlandırarak hayatın her alanında cinsiyetler arasında yardımlaşmayı temin etmektedir. Dolayısıyla bu nizam; kadının metaya dönüştürülmesini, cinselleştirilmesini, güzelliğinin her ne maksat için olursa olsun sömürülmesini ve kadının toplumdaki değerini düşürecek her türlü eylemi kati bir şekilde yasaklamaktadır. Tüm bu hükümler toplumda kadınlara saygı gösterilen bir ortam oluşturmaktadır. Bu ortamda kadınlar aktif bir şekilde, hiçbir taciz ve suistimalden korkmadan toplumsal hayatta yer alabilirler. Aynı zamanda evliliğin dokunulmazlığı, aile birliğinin bütünlüğü ve çocukların da hakları korunmuş olur. Laiklik her türlü ahlaksızlığı, edepsizliği yüceltip iffetli ve ahlaklı olan her şeyi suç sayarken; İslam faziletli ve izzetli olanı sevmektedir, hatta kadının namusuna karşı söylenen tek bir kelimeyi dahi ağır bir suç saymaktadır. Hakikaten de sizin dil uzatıp saygısızlık ettiğiniz Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi ve Sellem; bir erkeğin çapını ölçmek için, kadınlara ne kadar güzel davrandığına bakılması gerektiğini söylemektedir. Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur: «إنما النساء شقائق الرجال ما أكرمهن إلا كريم وما أهانهن إلا لئيم» “Kadınlar erkeklerin öteki yarısıdır. Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.”Ve yine şöyle buyurmuştur: «أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ» “İman açısından müminlerin en kâmili ahlakı en güzel olandır. Sizin en hayırlınız kadınlara karşı hayırlı olanınızdır.”
Tüm bunlardan sonra Bay Macron, laiklik eriyip bitmekteyken hala utanmadan İslam'ın bir krizde olduğunu mu söylüyorsunuz? Doğrusu siz; İslam'a saldıracak silahlara sahip değilsiniz. Bundan dolayı zaten bu ideolojik savaşta, yalana, hakarete ve drakonik kanunlara ve yasaklara başvuruyorsunuz. Laikliğin İslam'a karşı entelektüel savaşı çoktan kaybettiğini biliyorsunuz. Hakikaten de Batı'da yaşayan insanların çoğu aldatıcı vaatlerin ve iddiaların gerçek yüzünü görünce demokrasi ve laiklik ideallerinin yalan olduğunun farkına varmıştır. İşte siz de bu yüzden Müslümanlarla İslami değerleri ve nizamları ve bu nizamların insanlığa ve dünyaya neler sunduğu hakkında münazaraya girmeyi dahi reddediyor, inançlarını ifade etmelerini yasaklamayı tercih ediyorsunuz.
Ancak bize ne kadar yalan ve iftira atarsanız atın, biz Müslümanlar inançlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz... Zira bizim inançlarımız hakka dayandığı gibi, laik ve diğer beşeri sistemlerden dolayı krizler içinde boğulan bu dünya, İslam'ın yüce değer ve hükümlerine her zamankinden daha çok muhtaçtır! Bay Macron, isterseniz bu savaşı sürdürmeye devam edebilirsiniz... Ancak şunu bilin ki bu savaş, asla kazanamayacağınız bir savaştır!
﴿أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ﴾
“Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”[Tevbe 109]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Nazreen Nawaz