- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Bizleri, Camilerimizi ve Kutsallarımızı Yaşatacak
Ve
Küfür ve Kafirleri de Caydıracak Olan Hilafettir
Dünyanın milyonlarca sakini, kendi ülkelerindeki küresel ve yerel medyadan, başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere mevcut rejimlerin, kurumlarının ve sağlık bakanlıklarının başarısız vakıalarını takip ettikleri gibi yetkililerin, canlara mal olan Koronavirüs salgınıyla mücadeledeki başarısız olaylarını takip ettiler. Nitekim ölü sayısının hızla artmasını, öncelikle siyasi ardından da kurumsal ihmalden dolayı binlerce insanın ölmesini, tıbbi malzemelerdeki eksiklik ve acizliği ve yıkıcı sağlık koşullarına çözüm bulmak için yavaş hareket edilmesini takip etmek insanlarda bir takıntı haline geldi. Bu başarısızlık şaşırtıcı değildir. Zira insanlık, iman, siyasi, ekonomik, sosyal, eğitim ve hizmet gibi hayatın her alanında şiddetli bir çöküş süreci yaşamaktadır. Bu alanlardan biri de, biyolojik silah laboratuvarlarını işgal etmek ve insanlığın yıkımı ve savaş alanlarında araştırmalar yapmak için - günümüzde küresel sistemdeki diğer tüm toplum sistemlerinde olduğu gibi- ilaç, aşı ve gıda gibi insanın temel ihtiyaçlarını, alım-satım ve ticaret için bir pazar olarak gören tıp ve sağlık alanlarında olmuştur. Dolayısıyla dünyanın tanık olduğu bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen insanlığın içerisinden geçtiği bir dönemde insan ölümünün ilk sıraya yerleşmesi şimdiye kadarki en kötü olan şeydir. Tabi ki bundan daha da kötüsü ise, H. 28 Receb 1342 M. 03 Mart 1924 günü, İslami Hilafet’in yıkılmasından beri yüz yıl boyunca Batılı Kapitalist sistemin tatbik edilmesinin sonucundaki durumdur.
Bu korkunç manzara ve dünya liderlerine ve yöneticilerine karşı tam bir güvensizlik, güven ve emniyetin kaybolması ve insanların işlerini koruyup gözetecek bir yöneticinin yokluğu hali, Müslümanların her gün yaşadığı bir manzaradır. Dolayısıyla Allahu Teala bu salgını indirmeden önce İslam ümmeti, Kovid-19 salgınından çok daha tehlikeli ve şiddetli başka felaketler ve acılar yaşamıştır. Zira asıl salgın, Müslümanların ülkelerinde küfür sistemleriyle yönetilmesi, halklarının ipotek altına alınması ve bunun da onları bu başarısızlık ve sıkıntılara sürüklemesidir. İslam, insan hayatına dair hiçbir boşluk bırakmamış ve bunları insanlara açıklamıştır. Zira Allahu Teala, insan için istikrarlı bir hayatın gerçekleşmesi amacıyla birey olarak insanın, cemaatin ve devletin ihtiyaç duyduğu tüm şeri hükümleri indirmiştir. Bu yüzden yöneticilerin, salgınla başa çıkmanın keyfiyetini öğrenmeleri için Kur’an’ı Kerim’e ve Sünnet-i Nebevi Eş-Şeri’e geri dönmeleri gerekir. Dolayısıyla sürekli başarısızlıktan ve kötüleşen durumdan dolayı hızlı düşüşten paylarını almak için sadece Batı’ya ve örgütlerine tam bir şekilde itaat etmemeleri ve onları körü körüne taklit etmemeleri gerekir. Bu ise dünyayı ortak siyasi ve maddi çıkarlar temelinde yöneten kapitalist ideolojinin yansımasından başka bir şey değildir. Zira onun döneminde, ikiyüzlülük, zulüm, çifte standart ve siyasi gündemler temelinde korkunç kafa karışıklığı hakim oldu ve insan hayatına hiçbir ağırlık vermedi.
Ayrıca egemen rejimler, sömürgeci kafir Batı’ya bağlı Laik rejimlerdir. Dolayısıyla kafir efendilerinin İslam’a karşı açtıkları savaşı tırmandırmak için salgını istismar ettiler. Zira Birleşmiş Milletler ve kafirlere bağlı sağlık örgütüne göre, dünyanın dört bir yanındaki camilerde Müslümanların Cuma namazı kılmaları engellendi. Hatta otoriteler, işgal altındaki Filistin’de olduğu gibi imamları tutuklayacak ve namaz kılanları dövecek kadar ileriye gittiler ve rejim, namaz kılanlar için salgının yayılmasını önleyen ihtiyati sağlık önlemleri almak yerine camilerin çoğunu kapattı. Hem de ülkede fesadın ve yolsuzluğun arttığı, alışveriş merkezlerinin, marketlerin, restoranların ve bankaların açık olduğu, hükümetlerin Müslümanları dinlerinden uzaklaştırma komplosunu açığa çıkarması ve camileri kapatmaya ve namaz kılanları taciz etmeye devam ederek ve imamları namaz kılmamaya zorlayarak namaz düğümünü çözmek amacıyla onların yanlarında hareket etmesi için hiçbir ihtiyati tedbir almaksızın hükümetin kitlesel toplantılarına ve etkinliklerine yönelik düzenlemelere izin verildiği bir zamanda! Temel olarak, -iki kıblenin ilki ve Haremeyn’in üçüncüsü- Filistin ve Aksa topraklarının işgal edilmesinden bu yana Müslümanlar, mübarek topraklara girmekten mahrum kaldılar. Dolayısıyla Allah’ın indirdiği yönetimin düğümünün çözülmesinden ve İslam ile yöneten devletin yıkılmasından bu yana, koşullar her geçen gün daha da kötüye gitti. Nitekim Ebi Umâme Radıyallahu Anhu’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu söylediği rivayet edilmiştir: لَتُنْتَقَضَنَّ عُرَى الْإِسْلَامِ عُرْوَةً عُرْوَةً، فَكُلَّمَا انْتَقَضَتْ عُرْوَةٌ تَشَبَّثَ النَّاسُ بِالَّتِي تَلِيهَا، وَأَوَّلُهُنَّ نَقْضًا الْحُكْمُ وَآخِرُهُنَّ الصَّلَاةُ“İslâm'ın düğümleri, düğüm düğüm çözülecek (Şeriatın emirleri tek tek terkedilecektir). Her ne zaman bir düğüm çözülse insanlar sonrasındakini (düğümü) çözmeye teşebbüs edeceklerdir. Bu çözülenlerden ilki yönetim, sonuncusu da namaz olacaktır.” [İbn-i Hibbân, Sahihinde rivayet etti.]
Ayrıca dünya çapındaki milyonlarca Müslüman, Mekke Haremi’nin namaz kılanlardan yoksun olduğuna, umre yapanlardan yoksun olduğuna, Cuma ve cemaat namazlarının durdurulduğuna tanık oldular. Yine İslam’a teşvik eden ve şiarlarını yücelten Müslümanların Halifesi’nin yokluğunun yansımalarını açık bir şekilde gösteren ve Müslümanların başına gelen durumlardan biri de büyük bir hüzün içinde Hac sezonunun iptal edilmesi oldu. Böylece Müslümanları birleştiren, onlar adına Allah’tan korkan, işlerini gözeten, akidelerini savunan, akıllarını ve bedenleri koruduğu gibi topraklarını ve servetlerini de koruyan İslami Hilafet Devleti olan devletlerinin yokluğunun ne anlama geldiği çok iyi anladılar.
Hilafet Devleti’nin yıkılması ve Allahu Teala’nın indirdikleriyle yönetimin ortadan kalmasıyla birlikle dünyaya, Müslümanların Halifesi’nin, aziz devletlerinin ve daha önce olduğu gibi yenilmez ordularının caydırmadığı kafirler egemen oldular. İslam ümmeti, tek bir ümmettir. Ancak şu an onu, bir devlet temsil etmemekte ve yalnız İslam’ı tatbik eden tek bir Halife yönetmemektedir. Bu yüzden ümmet, siyasi, ekonomik ve askeri bir karara sahip değildir. Dolayısıyla İslam düşmanları, öldürmek, yerinden etmek ve kendi ülkelerinde mülteci olan İslam beldelerinin bağlarını koparmakla yetinmeyecektir. Örneğin Suriye, işgal altındaki Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Keşmir, Hindistan, Afrika kıtası, Mısır, Sudan, Libya, Kıbrıs ve Endülüs’te, hain tüzükler ve anlaşmalar, sömürgeci beşeri kanunlar ve anayasalar yoluyla kafirler egemen olduğu için Müslümanlar zayıf duruma düştüler. Evet devasa servetlere sahip oldukları halde zayıf düştüler, saf ve iffetli oldukları halde namusları ihlal edildi, şeri ilim, bilim, teknoloji, tıp, matematik ve astronominin temelini oluşturdukları halde dinleri ve dünyevi meselelerde cahil kaldılar, dünyaya sahip olan ve insanlık tarihinin en büyük aşamasını kanlarıyla yazan mücahit ve fatih onurlu ataları olduğu halde aşağılık duruma düştürler. Nitekim Hilafet’in altın çağı, İslami hayatın etkin olduğu bir çağdır. Bu yüzden Müslümanların trajedilerine yönelik tek çözüm, Raşidi Hilafet’i kurmak için yeniden harekete geçmeleridir ki böylece hayatları geri dönsün, ümmetleri ve devletleri geri dönsün ve Rableri kendilerinden razı olsun. Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar.
Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal-24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Muhammed Hamdi – Sudan
#أقيموا_الخلافة
#ReturnTheKhilafah
#YenidenHilafet
#خلافت_کو_قائم_کرو