- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet Devleti’nde Sağlık Güvenliği
Sağlık Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimet olduğu gibi hasta ve yaşlıların kaybettiği bir nimettir. Hatta Kerim Rasulümüz Alayhissalatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنْ النَّاسِ؛ الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”
Nitekim İslam, beden sağlığına çok önem vermiştir. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ لِجَسَدِكَ عَلَيْكَ حَقّاً “Şüphesiz senin bedeninin senin üzerinde bir hakkı vardır.” Bedenin senin üzerindeki hakkı, ona faydalı olan şeyleri yedirmen, onu içirmen, onu zarar veren şeylerden uzak tutman, onu hastalıklardan koruman ve hasta olduğunda onu tedavi etmendir. Dolayısıyla İslam insanın ölümüne veya zayıflığına neden olan her şeyi haram kılmıştır. Zira Aleyhissalatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: لَا ضَرَرَ وَلَا ضِرَارَ “Zarar görmek de zarar vermek de yoktur.” Ayrıca tedavi olmayı tavsiye etmiş ve ulaşmak için çaba sarf ettikten sonra bizim için ilacın varlığını garanti etmiştir. Zira şöyle buyurmuştur: مَا أَنْزَلَ اللَّهُ دَاءً إِلَّا أَنْزَلَ لَهُ شِفَاءً “Allah ne kadar hastalık indirmişse, mutlaka onun için bir de şifa indirmiştir.”
İslam Devleti’nin yokluğunda, insanlık, merhamet ve gözetim bilmeyen menfaatçi ve açgözlü Kapitalist sisteme boyun eğdirildik. Dolayısıyla tedavi ve ilaçlar, ihtiyacı olanlar için değil, ona gücü yetenler için oldu! Herkes için olmayan sağlık sigortası şirketlerini ve fikri mülkiyetin ve ilaçlar için patentlerin, bunların tekelleştirmeyi kolaylaştırdığını öğrendik. Böylece kârlarını artırmak ve piyasayı kontrol etmek karşılığında insan sağlığı ve hayatıyla ticaret yapan kâr amaçlı yatırım yapan hastaneler yaygınlaşmıştır. Bu yüzden ister herhangi bir hastalığa yakalanmış olsun, ister hamile olsun, ister doğum sırasında olsun, isterse de hastalık ve yorgunluk çeken yaşlı bir kadın da dahil herkes bu durumun acısını çekmektedir. Nitekim etrafını gözlemleyen biri, özellikle servetleri yağmalanan ve kendilerine kırıntıları bile verilmeyen fakir ülkelerdeki bu acıları görecektir. Oysa sağlık hizmeti, aslında devletin tebaasına ve sakinlerine karşı bir görevidir.
Bu günlerde tüm dünya, bireyler ve ülkeler olarak yaşamın her alanını etkileyen Korona virüsü ve bunun çeşitli yansımalarıyla küresel bir sağlık krizinin acısını çekmektedir. Dolayısıyla açgözlülüğü, tamahkarlığı, insanın hayatı ve yetenekleriyle ilgili manipülasyonunu gördüğümüz kadar bir gözetim görmedik.
Bu yüzden klinikler, hastaneler, tesisler, doktorlar ve ister devlet içindeki veya yurtdışındaki ilaç fabrikalarından ve firmalardan satın alarak olsun isterse ilaçları üreten devlete ait ilaç fabrikaları kurarak olsun ilaçlar ve tedavi gibi sağlık ve tıbbın, devlet tarafından tebaasına ücretsiz olarak sağlanması zorunludur.
Bu, Nübüvvet döneminden başlayarak Osmanlı Hilafet’ine kadar İslam Devleti’nin var olduğu tüm asırlarda ve tüm İslami dönem ve çağlarda böyle olmuştur. Nitekim Mescid-i Nebevi'nin yanındaki Rufeyde el-Eslemiyye gözetiminde bulunan tedavi çadırı da dahil olmak üzere Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in herkesi sağlık ve tedaviye teşvik eden birçok kavli ve eylemleri vardır; ayrıca Halifeler ve emirler, hastaları tedavi etmek için hastaneler kurdular ve erkek olsun kadın olsun onlar için gerekli olan tedaviyi ücretsiz olarak sağladılar. Yani tedavi, cinsiyetleri, dinleri ve mezhepleri ne olursa olsun ister zengin ister fakir olsun ücretsizdir. Hastanelerden her biri iki bölüme ayrılmaktadır: En güzel mobilyalarla döşenmiş, battaniye, giysi, yemek, servis ve hijyenin yanı sıra en iyi aletlerle donatılmış erkekler ve kadınlar için olan bölüm. Hatta o zamanlar dünya doktorlarından daha iyi performans gösteren en ünlü Müslüman doktorları bulundurmaktaydı. Ayrıca hastaneler, çoğu durumda, sağlık hizmetlerinin önemini göstermek ve devletin sağlık işlerini gözettiğini vurgulamak için emirlerden, soylulardan veya devletin büyüklerinden biri tarafından yönetiliyordu. Hatta bazı insanlar, hastaneye girmek ve içindeki büyük bakımın tadını çıkarma arzusundan dolayı hastalandıkları bile oluyordu! Dahası yine hasta nekahat döneminde olursa, nekahat döneminde çalışmak zorunda kalmasın ve bir aksilik yaşamasın diye çalışabilecek duruma gelene kadar kendisine yetecek miktarda para verilirdi.
İnsanlar Hilafet Devleti’nin adalet ve refahı içinde yaşamadıkları için tıbbi ve sağlık bakımı noktasında devlet üzerinde sahip oldukları bu haklardan yoksundurlar. Hizb-ut Tahrir’in Allahu Teala’nın izniyle kurmaya çalıştığı Hilafet devletinde durum, bizim şu andaki perişan ve mutsuz durumumuzdan tamamen farklı olacaktır. Zira yoksul biri hastalandığı zaman, hak ettiği ilgi ve tedaviyi görmek için başını öne eğmeye, arabuluculuk veya şefaatçi aramaya ihtiyaç olmadığını bildiğinden dolayı kendisini güven içerisinde hissedecektir! Bugün günümüzde olduğu gibi tedavi olmak için bir dilencinin elini uzatması gibi muamele görmek mi?! Tabii ki bu, hamilelik, doğum ve çocuklarına bakan kadınlar için de geçerlidir. Ama hastane masrafı olmadığı için çocuğunu hastane kapısında veya sokakta doğuranları ve sevksiz, sigortasız ve parasız hastaneye girmesine izin verilmesi için beklerken ölenleri gördüğümüz gibi tıbbi hatalardan dolayı hesap sorulmayan ve takibi yapılmayanları da görmekteyiz.
Hizb-ut Tahrir’in hazırlamış olduğu anayasa mukaddimesinin 125. maddesinde şöyle geçmektedir: “Sağlık ve tedaviye gelince; bunları tebaaya temin etmek devletin görevlerindendir. Zira klinikler ve hastaneler, Müslümanların şifa ve tedavi amaçlı kullandıkları birer kamu kurumudur. Dolayısıyla sağlık, maslahatlar ve kamu hizmetlerindendir. Maslahatları ve kamu hizmetlerini yerine getirmek ise devlete aittir. Çünkü bunlar, Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavli gereği gözetimi devlete ait olan hususlardandır: الإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “İmam [Halife] bir çobandır ve o, raiyyesinden sorumludur." [Buhari, Abdullah İbn-u Ömer kanalıyla tahric etti] Bu hadis, devlete vacip olan gözetime dahil olmalarından dolayı sağlık ve tedaviden devletin sorumlu olduğu hususunda genel bir nâsstır. Sağlık ve tedaviye has deliller de vardır: Muslim, Cabir kanalıyla şöyle dediğini tahric etmiştir: بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ طَبِيباً فَقَطَعَ مِنْهُ عِرْقاً ثُمَّ كَوَاهُ عَلَيْهِ “Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ubeyy İbn-u Ka’b’a bir doktor gönderdi. O da ondan bir damar kesti sonra üzerini dağladı.” El-Hakim, Mustedrak’ta Zeyd İbn-u Eslem'den babasının şöyle dediğini tahric etmiştir: مَرِضْتُ فِي زَمَانِ عُمَرَ بِنَ الْخَطَّابِ مَرَضاً شَدِيداً فَدَعَا لِي عُمَرُ طَبِيباً فَحَمَانِي حَتَّى كُنْتُ أَمُصُّ النَّوَاةَ مِنْ شِدَّةِ الْحِمْيَةِ “Ömer İbn Hattab zamanında çok ağır hasta oldum. Bunun üzerine Ömer, benim için bir tabip çağırttı. O kadar ateşlendim ki ateşin şiddetinden çekirdekleri emiyordum.”
Sağlık hizmetini sağlamak için Hilafet, gelir yapılandırmasını İslami şeriatın kurallarına göre yeniden yapılandıracaktır. Zira gelirlerini, enerji gibi kamu malları ve imalat makinelerinden ve büyük tesisler gibi devlet tesislerinden ve dışarıdan elde edecek ve ekonomik canlılığı engelleyen satış ve gelir vergisi gibi vergileri toplamayı bırakacaktır. Ayrıca Hilafet Devleti, sömürgecilerden ve diğerlerinden faizli krediler almayı da reddedecektir. Bu nedenle Hilafet, sağlık sektörünü kontrol edecek ve sağlık hizmetlerini ücretsiz olarak sunacaktır. Aynı zamanda özel sağlık tesislerinin kâr amaçlı sağlık hizmeti sunmasına da izin verecektir. Dolayısıyla Hilafet, tüm tebaası için tam bir gözetim sağlayan sağlıklı bir denge oluşturacaktır.
Aynı şekilde Hizb-ut Tahrir’in anayasa mukaddimesinin 164. maddesinde şöyle geçmektedir: “Devlet bütün sağlık hizmetlerini herkes için ücretsiz temin eder. Fakat ücretle doktor tutmak ve ilaç satmak yasaklanmaz.” Maddenin şerhinde şöyle geçmektedir: “Ücretle doktor tutmanın ve ona ücret ödemenin caiz olmasına gelince; çünkü tedavi olmak mubahtır. Nitekim Aleyhissalatu ve's Selam, yukarıdaki hadiste şöyle buyurmuştur: يَا عِبَادَ اللَّهِ تَدَاوَوْا “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz.” Çünkü bu, yani tedavi olmak doktor tutan kimsenin karşılayabileceği bir menfaattir. Dolayısıyla icarenin tarifi buna intibak eder ve bu hususta bir yasaklama varit olmamıştır.”
Sağlık hizmeti ve tıbbi araştırmalar için küresel standartları belirleyecek ve ırk, din, mezhep, cinsiyet ve benzerlerini gözetmeksizin tüm tebaanın tıbbi ihtiyaçlarını karşılayan bir sağlık hizmet sistemi oluşturacak olan Hilafet Devleti’dir. Ayrıca fikri haklar ve patent yasaları kaldırılacak, bu ise tıbbi araştırmalarda fikri bir devrim meydana getirecek olmasının yanı sıra reçeteli ilaçlar herkese uygun bir fiyata sunulacaktır.
Bunlar, insan güvenliğine, gözetimine ve onuruna hırs gösterilmesi ve korunması bakımından İslam Devleti’nde olacak olanlara dair sadece öne çıkan hususlardır. O halde çağrıya cevap verin ve Hilafet’i kurmak için çalışanlara katılın ki böylece Allah’ın gücü ve yardımı sayesinde hepimiz onun ihtişamıyla ferahlayalım.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)