Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İslam Topraklarındaki Müfredatın Laikleştirilmesi “Zaman İçinde Yayılan Bir Ur Gibidir”

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam Topraklarındaki Müfredatın Laikleştirilmesi

“Zaman İçinde Yayılan Bir Ur Gibidir”

Bilimsel gelişmeye hizmet etmek ve bilgi yarışına ayak uydurmak gibi gerekçelerle Tunus, Ürdün, Filistin, Fas ve Cezayir gibi birçok ülkenin içinde bulunduğu Arap dünyası, son dönemde eğitim müfredatı üzerindeki güçlü bir hamleyi yaşadı. Eğitim müfredatlarımızın ciddi anlamda değişime, iyileştirmeye ve gelişmeye muhtaç olduğunda şüphe yoktur. Bilakis, icat edici ve düşünen şahsiyetlerin bina edilmesine katkıda bulunacak ileri düzeyde bilim devrimini ortaya çıkartacak, bilim yarışı ile temeyyüz edecek ve bu gelişmeye hizmet edecek güç ve enerjilerin önündeki kapıları açacak şekilde eğitim ve öğretimin köklü bir değişimle yeniden tesis edilmesi gerekmektedir.

Ancak burada tehlikeli olan husus, terör ve aşırılıkla savaş bağlamında bu değişimlerin laik eğitim müfredatlarını esas alması ve İslâm akidesiyle alakasının kesilmesidir. Arap ve İslâm dünyamızdaki müfredat sorunu, âlimlerin, düşünürlerin ve uzmanların düzenledikleri içsel bir husus değildir. Bilakis, küresel bir husus olup laiklikleri için muhtelif yollar edinen batılı dünya devletlerinin gözetimi altında olan bir husustur. Kimi zaman bunu, dinlerin yakınlaşmalarının önündeki alanı açabilmek için İslâm dünyasında eğitim müfredatının değişimini tavsiye eden “dinler arası diyalog” konferansları ile veya IMF veya Dünya Bankası gibi ilgili cihetler tarafından eğitimle ilgili birtakım kararlar zorunlu hale getirilirken bir kısmından da uzaklaştırılmaktadırlar. Buna karşılık olarak da borçların vadeleri uzatılıyor ve ilgili devlete ait borçlar düşürülüyor. Ya da Euro ortaklığı görüşmeleri ve pazarlıklarıyla Avrupa’nın diğer devletleri ortaklığa karşılık olarak eğitim programlarını değiştirmelerini şart koşmaktadırlar. Aynı şekilde UNRWA, (BM Filistinli Mültecilere Yardım Örgütü), UNESCO (BM Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü) ve UNICEF (BM Çocuklara Yardım Fonu) gibi devletlerarası muhtelif cihetlerle ilgili örgütler tarafından “küreselleşme” gibi küresel değerlerin eğitim programlarına katılmasına çalışıldığı, yenidünya düzenine çağrıda bulunan fikirlerin kökleştirmesine çağrıda bulunan devletlerarası konferanslar ve paneller düzenleniyor. Bu hususta iki proje üzerinden çalışılmaktadır: Birincisi, Ortadoğu bölgesine önem verilmesi ikincisi de Akdeniz havzası devletleri.

Dünya genelinde meydana gelen siyasi gelişmelerdeki değişikliklere bağlı olarak büyük devletler tarafından dayatılan değişiklik taleplerinin devletlerarası durumun İslâm'a karşı tavırlarıyla irtibatlı olduğu gözlemlenmektedir. Ümmette İslâmî esasa dayalı bilinç arttıkça eğitim müfredatları üzerindeki baskılar da artmakta, değişimin zorunluğu olduğu yönünde küresel tavsiye hamlelerinde sıçrama yaşanmaktadır. Bu çerçevede batının düşman görülmemesi, cihada teşvik edilmemesi, barışa çağrı yapılması, Yahudi varlığı ile iyi ilişkiler kurulması, hoşgörü, başkasının görüşünü kabul etme ve ortak yaşam kültürünün yayılması yönünde çağrılar artmaktadır. İşte bunların tümü “terör ve aşırılıkla mücadele” projesine hizmet için yapılmaktadır. Tıpkı Amerikan işgali sonrasında Irak’ta ve aynı şekilde Afganistan’da olduğu gibi, Amerika'ya karşı cihat düşüncesinden kurtulmak için İslâm'a karşı savaş programı çerçevesinde müfredatın değiştirilmesine çalışılmış veya 11 Eylül olaylarından sonra Suud’daki müfredatta değişikliklerle karşılaşılmış ve buna bağlı olarak da vela ve bera ekseni tevhit derslerinden tümüyle kaldırılmıştır. Yine Fas’taki Beyaz Sarayda meydana gelen patlamanın hemen ardından cihat kelimesi tüm okul kitaplarından kaldırılmıştır. Aynı şekilde Kuveyt’te, Emirliklerde, Yemen’de bakanlar; “Amerika'dan tercüme edilmiş bir halde gelmeden önce eğitim müfredatlarımızdaki değişiklikleri uygulamalıyız. Biz Müslüman bir halkız ve dini dozajı hafifletmemizin zararı yoktur,” dediler.

Son zamanlardaki değişiklik hastalığına veya şairin dediği gibi “ur”a bakıldığında bunun Arap beldelerinde ve Şam’da yaşanan ayaklanmaların ardından meydana geldiği görülür. Zira kâmil bir şekilde İslâm'ın tatbik edilmesi, sömürgecilerin kovulması sesleri yükselmeye başlamış buna bağlı olarak da bu çağrıları batı ve hadâratı için gerçek tehlike sayılan bu İslâmî uyanışa karşı koymanın gerekliliği yönündeki çağrılar ortaya çıkmıştır. Bu amaçla Ürdün hükümeti hemen değişim girişimlerinde bulunmuş ve bunu okuma kitaplarındaki resimlerde yer alan erkeğin sakalına, kadının elbisesine kadar uzatmıştır. Leyl Sûresi hakkındaki ders tümüyle kaldırılmış ve bunun yerine yüzme hakkında bir başka ders konulmuştur. Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerim’deki sayı dersi değiştirilmiş ve bunun yerine küçük güvercin dersi konulmuştur. Aynı zaman içerisinde bazı derslerdeki Kur’ân ayetlerinin ve hadislerin ezberlenmesi ilga edilmiştir. Bunun bir başka örneği de İbni Batûta’dan bahseden cümlenin kaldırıldığı derstir. Çünkü o, küçüklüğünden itibaren Kur’ân ve şiir öğreniyordu. Yine Filistin’de, Yahudilerle savaşmaya çağıran ayetler ve cihada ve kâfirlerle savaşmaya çağıran hadisler kaldırılmıştır.

Cezayir’de ise Eğitim Bakanı “Nuriye b. Ğıbrît” büyük çaplı bir mücadele başlattı. Bu bayan bakan, köklü bir şekilde Fransızcaya yöneldi ve bu yılın başlarında Cezayir yerel lehçesinin ilkokulda fasih Arapçanın yerine konulmasını önerdi. Ayrıca yerel iletişim araçlarında yer alan haberlerde önerilen reformların yapılabilmesi için bakanlığının Fransız uzmanlara başvurduğuna yer verildi. Yine hazırlık aşamasının ilk sınıfındaki coğrafya kitaplarında yer alan harita üzerindeki Filistin kelimesi yerine İsrail kelimesi konuldu. Bu husustaki tepkiler üzerine ise matbaa hatası olduğu gerekçesiyle İsrail kelimesi silindi. Tunus’ta ise eğitim bakanı, eğitimde reform stratejisi gereği olarak, okullarda ve karma kurslarda dansa ve müziğe yeterli alan açılabilmesi ve öğrencinin mutlu olabilmesi için matematik ve fizik gibi ders konularının hafifletilmesini önerdi. Yine birinci sınıflara yönelik okuma kitaplarında haya dışı metinlerin ve resimlerin yer aldığı görülmektedir.

Birbirinden farklı Arap beldelerinde zamansal olarak meydana gelen tadilatlara bakıldığı zaman “eğitim reformu” ameliyesinden kastın, onların iddia ettikleri gibi müfredatın geliştirilmesiyle, öğrencinin fikri ve bilgi seviyesinin iyileştirilmesi olmadığı görülmektedir. Bilakis bunlar, müfredatların üzerine kurulu olduğu mefhumların değiştirilmesini, dini, tarihi ve şer’î değerlerin yok edilmesini hedef alan operasyonlardır. Bu ise İslâmî kimliğin tümüyle silinmesi anlamına gelmektedir. Öyleyse sorun, hassasiyete veya diğer din mensuplarının tepkilerine neden olan bazı kavramların değiştirilmesi değildir. Bilakis asıl sorun nesilleri; fikri, kültürel ve bilgi bakımından tümüyle yerle bir etmek için eğitim programlarının laikleştirilmesidir. Dolayısıyla bunlar ne dine ne de bilime herhangi faydası olmayan şeylerdir.

Müfredatın değişimi hakkında yaptığımız nitelendirmeye göre aslın sağlam ve sorunsuz olduğu anlamına gelmemelidir. Laikleşme sorunu Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılmasının hemen ardından batılı sömürgecilerin planları, Fransız ve İngiliz işgalinin; Fas’tan, Cezayir’e, Tunus’a ve Mısır’a varıncaya kadar kuzey Afrika topraklarına girmeleri kapsamındaki işlerdendir. Bunun ardından Amerika'nın askeri ve kültürel sömürgesi geldi. Sömürge dönemi içerisinde Fas’ta eğitim müdürlüğü yapan “George Hardy”nin şu sözlerinde net olarak görülmektedir: “Silahla elde edilen zafer tam zafer anlamına gelmez. Kuvvet imparatorlukları kurar fakat devamını ve sürekliliğini garanti etmez. Başlar toplar karşısında eğilirler. Bu esnada ise kalpler öfke ve intikam ateşi ile yanıp tutuşur. Dolayısıyla toprakları boyun eğdirdikten sonra nefislere boyun büktürmek gerekir. Bu görev birincisinden daha az önemde değildir. Diğeri gibi bu da zordur ve genellikle uzun bir vakti gerektirir.”

Yine bu süreç içerisinde İslâm topraklarına yönelik peş peşe laik saldırılar başladı. Eğitim, ümmetin iç kalesini yıkmak için kültürel bir silah olarak kullanıldı. Eğitim müfredatlarında oryantalizm, misyonerlik, batılılaşma çağrılarına yer verildi. Bununla birlikte İslâm akidesiyle çelişmekte olan dinin hayattan ayrılması inancı bilim kelimesiyle irtibatlandırılmak suretiyle pazarlandı. Kendi sözlüklerinde ilimle herhangi bir irtibatı bulunmamasına rağmen İngilizcedeki “sekülarizm” kelimesinin Arap diline tercümesinde olduğu gibi laiklik kelimesinin de bilim müfredatından türemiş bir kelime olarak sunulması gibi çok ileri boyutta saptırma yapıldı. Oysa batılılara göre laiklik; insan, hayat ve kâinat hakkında kapsamlı bir düşüncedir.

Bu zaman diliminde Avrupalı işgalciler; eğitimi doğrudan kontrol edebilmek için Mısır, Cezair ve Fas’ta okullara eğitim müdürü olarak Fransız ve İngiliz yabancıların atanmasına dikkat ettiler Harici heyetler çerçevesinde yerel yeterlilikler oluşturdu ve bunları eğitim reformunun öncüleri saydılar. Öyle ki onun zamanında Avrupa'ya gönderdikleri öğrenci sayısı 319 kişiye ulaştı. (Fransa’dan döndükten sonra “Paris’i aydınlatmada altını arıtmak” isimli kitabı yazan; eğitim, düşünme ve bireyler arasındaki ilişkiler bakımından Fransa’yı öven kitabın yazarı Rıfaa et-Tahtâvî bunun örneklerindendir.) Avrupa'ya gönderilen bu topluluklardaki fikri bozulma hakkında Lord Cromer’in yapmış olduğu tasvir son derece dakiktir. Şöyle diyor: “Belli bir dinin gençleri ilimlerini İngiltere ve Fransa’da öğreniyorlar, vatanlarıyla olan ruhi ve kültürel bağlarını kaybediyorlar. Onlara kültürlerini kazandıran ülkeye katılamıyorlar ve ortalıkta parçalanmış bir halde oradan buraya savruluyorlar.”

Muhammed Ali Paşa ve ailesi medeni eğitimi önemseyip Ezherî eğitimi bir kenara itip uzaklaştırmayı esas aldılar. Böylelikle Mısır’ı Avrupa’dan bir parça haline getirme siyasetini uygulamak istediler. Oğlu İsmail, eğitim Batılılaşmadıkça değişimin kesinlikle gerçekleşmeyeceğini söyledi.

İslâm beldelerindeki müfredat değişikliğine dair bulaşıcı hastalığın çokça intikal ettiği beldelerden birisi de Fransız üniversitelerinde eğitim gören, batının laiklik kültürüyle doyan kültürlü kimseler eliyle Tunus’ta yapılmıştır. Bunların başında ise sözde özgürlük sonrası Tunus’ta başkan olan Burgiba yer almaktadır. Şımarık Fransız veledi olan bu adam özellikle Osmanlı Hilafetini yıkan Mustafa Kemal’dan fazlasıyla etkilenmiştir. Burgiba yönetime geldiği günden itibaren “eğitimde modernleşme” adı altında laik eğitim programlarını önemsemiş, klasik kurumlardan olduğu, din esası üzerinde odaklaşan klasik öğretimden başka bir anlamı olmadığı gerekçesiyle Zeytuniye Üniversitesi gibi kurumları gereksiz görmüştür. Yine o, İslâm toplumunun tarihinde köklü bir yeri bulunan Zeytuniye Din Üniversitesini, modern devlet otoritesi çizgisinde, pedagojisinde ve müfredatında olması için modern tarzda bir Usûlu’d Dîn fakültesine dönüştürmek istemiştir. Böylelikle, Zeytuniye kaynaklı klasik kültürden beslenen bir yapıyı siyasi ve kültürel ortaklıktan uzaklaştırmayı hedeflemiştir. Onun yapmış olduğu reformların maksadı, maharetli, sanatkâr üretken akıllar meydana getirmek değildi. Onun girişimleri tümüyle, gerileme sebebi olarak gördüğü ve küçümsediği Arap ve İslâm kültürünün tasfiye edilmesi üzerine bir hesaptı.

Fas ve Cezayir’de ise Fransız sömürgeci, Arap dilini vurmak, onunla savaşmak ve ilkokul sıralarından itibaren Fransızcanın yerleştirilmesinde odaklaştı. Kindar Fransız sömürgeciliği özellikle yirminci yüzyılın başlarından itibaren halkından kopuk, halkını inkâr eden, batı hadaratıyla iç içe olmuş, Fransız vatandaşlığını kabul etmiş, ölümüne Fransa’yı savunabilen kültürlü bir kesim oluşturmayı başardı. Değişimin anahtarlarını ellerinde bulundurdukları sürece bunu daha derin ve köklü bir şekilde yapmayı ve etkisinin ardından gelen nesillerde dahi görünmesini istediler. Dolayısıyla eğitimin Batılılaştırılması, başlangıç ve gaye idi.

Akdeniz havzası boyunca kilise büyük ölçüde eğitim sektörüne girdi. Öyle ki 1871 yılında dönemin Fransız valisi Amiral Kidun, beyaz babalara (bunlar Fransız misyonerlik örgütünün üyeleridirler) yönelik emirlerinde şöyle diyordu: “Eğitim aracılığıyla halkı yönlendirmeye çalıştığınız ve onlara güzellikle yaklaştığınız zaman Fransa için son derece değerli bir iş yapmış olursunuz. Bütün gücünüzle işinize sarılınız ve biz sizi destekliyoruz. Tüm imkânlarınızla bize güvenebilirsiniz.

Suriye ve Lübnan’da da laik programlar yoğun ve güçlü idi. Zira Arap müsteşrikler, Arapçayı iyi konuşmaları nedeniyle eğitim siyaseti üzerinde etkili idiler. Parlak İslâm tarihini saptırdılar ve onu zalim imparatorluklara döndürdüler. Aynı zamanda Arap diline önem vererek, Fransızca kasideleri, rivayetleri ve metinleri tercüme etmeye koyularak mutluluk, insan ve hayat hakkında batı değerlerini göstermek istediler. Amerika'nın İslâm topraklarına girmesiyle ise eğitim programları üzerindeki savaşa bir adım daha katılmış oldu. Terörle mücadele etmek, Amerika ve Yahudi varlığının genel olarak da batı dünyasının çirkin yüzünü silmek için İslâm dünyasında özellikle Ortadoğu ve Arap körfezinde laik müfredatı önemseyen konferans ve sempozyum hamleleri birbirini takip etti. Camb David ittifakında, Oslo ittifakında, Madrid sözleşmesinde bu hususlarla ilgili açık ve net ifadeler yer almaktadır. 1979 yılında Lord Caradon’un başkanlık ettiği UNESCO gözetiminde “İslam ve Batı”  örgüt anayasasında şu ifadelere yer verildi: “Okul kitaplarını yazanların, açık veya gizli bir şekilde değerler üzerinden hükümler çıkartmaları gerekmediği gibi dinin birtakım ölçülerinin ve hedefinin bulunduğunun ileri sunulması da doğru olmaz.”

19 topluluğu veya Rand veya AIPAC Vakfı gibi Amerikalı siyasi uzmanlar topluluğu tarafından hazırlanan ve birbirini izleyen araştırma raporlarında Amerikan Milli Güvenlik organına ve doğrudan başkana tavsiyeler içeren eğitimle ilgili olarak birtakım öneriler ileri sürülmektedir. Bu araştırmaların bazılarında şu ifadelere yer verilmiştir: “Amerika'nın teröre yönelik saldırısının hedefi, onlarca yıl boyunca gelecek nesiller üzerinde hâkimiyet kurmaktır ki bu zamana bağlı bir müsekkindir. Ancak ilkokuldan itibaren eğitim müfredatının değiştirilmesi, terörist olmayan nesillerin varlığını garanti edecektir.”

Görüldüğü üzere laiklik müfredatı yeni bir şey olmayıp laiklik üzerinde odaklanıldığı kadar ilim üzerinde odaklanılmamıştır. Bu ise Arap dünyasındaki eğitim hakkında Amerikan hariciyesinin raporlarına göre Arap ülkelerinin birçoğundaki küresel gerilemenin derecelerini göstermektedir. Dolayısıyla eğitim üzerinde odaklanılmasından kasıt İslâm topraklarında bilimsel bir devrim meydana getirmek olmayıp tam tersine cahilliği, geri kalmışlığı ve İslâm ile olan bağların kopartılmasını yaymaktır.

Son olarak Arap dünyasındaki laik eğitip müfredatına bağlı olarak önemli hususları sunmak istiyoruz:

1-    Müfredatlar batı düşmanlığından, Amerika'nın müttefiklerine, Yahudi’ye ve genel olarak batıya düşmanlıktan arındırıldı.

2-    Müfredatlar barış ve hoşgörüyle kanatlandırıldı.

3-    İslâm kültürü ve İslâm şahsiyeti silindi

4-    Müfredat kapsamında Yahudilerle iyi ilişki ve onlara karşı savaşın kışkırtılmaması sağlandı.

5-    Müfredat, yeniden bir şeyler üretmek ve icad edicilikten yoksun bir şekilde bilgilerin korunmasını esas aldı.

6-    En önemli sebep, şer’î eğitimin Amerikan ve batı siyasetinin ilk düşmanı olmasıdır.

Ancak devletlerarası tüm bu çabalara, İslâm dünyasındaki eğitim siyaseti hakkında dayatılan küresel konferanslara ve tam bir asır süren uğraşılara rağmen Amerikan, Fransız ve İngiliz siyaseti sömürgeci planlarında tam olarak başarılı olamadıkları gibi tüm nesilleri kuşatmakta ve onları batı kültürü ile boyamakta da başarılı olamadı. Çünkü bugün İslâm ümmetinin nübüvvet metoduna göre İslâmî hayatı yeniden başlatma yolunda ortaya koyduğu çabalar bu rabbani akidenin insanların akılları ve kalpleri üzerinde ne kadar güçlü bir şekilde yansıdığını göstermektedir. Ümmetin istemiş olduğu değişimci kalkınma dünyadaki yönetim dengelerinin değiştirilmesi, İslâm sultasının geri getirilmesi esası üzerine kuruludur. Zira Müslümanlar haklarında istenen kötülüğün boyutunu çok iyi idrak etmektedirler. Bu nedenle Müslümanlar, arkasından bilimsel ve sınai devrimi getirecek olan ideolojik ve fikri bir devrimi gerçekleştirme yolundadırlar. Kararlaştırılan bu müfredata güvenmiyorlar, dayanmıyorlar. Çünkü bunlar, Müslümanların hayrını ve kurtuluşunu istemeyen başından sonuna kadar batı yapımıdır. İslâm ise onların içinde bakidir. Çünkü Allah’ın kitabı önlerindedir. Ona sımsıkı bağlandıkları zaman ebediyyen sapmazlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Nesrin Buzâfirî

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER