Çarşamba, 23 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
KÜRESELLİĞİN BİRİNCİ SINIF ÜNİVERSİTE MASALININ ARDINDA GİZLEDİĞİ TUZAK (Bölüm 1)

بسم الله الرحمن الرحيم

KÜRESELLİĞİN BİRİNCİ SINIF ÜNİVERSİTE MASALININ ARDINDA GİZLEDİĞİ TUZAK

(Birinci Sınıf Eğitim Nasıl olmalı - Bölüm 1)

Giriş

Hangi Müslüman öğrenci birinci sınıf bir üniversitede okumak istemez? Hangi Müslüman öğretici dünya standartları kalitesine sahip bir ortamda ders vermeyi arzulamaz? Evet; 'Dünya Standardında Üniversite' veya 'Araştırma Üniversitesi' son on yılda sıkça duyulur olmaya başladı. Dünyanın her yerinde her üniversite sonunda dünyanın birinci sınıf üniversiteleri arasında olmayı hedefler.

Fakat İslam dünyasındaki öğretim durumu gerçekten çok kötü… Pakistan MIT Technology Review, adındaki dergi Şubat 2016'da yayınladığı "İslam Dünyasının Karanlık Çağı" adlı bir makalede, dünyadaki 1,6 milyar Müslümanın dünyadaki ilim ve bilime çok az katkıda bulunduğunu gözler önüne serdi. Tüm dünyadaki Müslüman topluluk - 57 ülkenin nüfusunun çoğunluğunu teşkil ediyor ve neredeyse dünyanın her ülkesinde bulunuyor - prestijli Nobel Ödülü'nün tarihi boyunca bu ödülü alabilen sadece 3 Müslüman ortaya çıkarmış görünüyor. İslam İşbirliği Teşkilatı'ndaki üniversitelerin hepsi dünya sıralamasında aşağı yukarı 500'üncü sırada yer alıyor.

İslam beldelerindeki üniversitelerin neredeyse hiçbiri küresel üniversite sıralamasının hiçbir türünde yüksek düzeyde puan alamamıştır. QS World University Ranking 2014-2015 sayısında (üniversite sıralaması konulu bir dergi) İslam dünyasındaki hiçbir üniversite ilk 100'e girememiştir. İlk 400'e girenlerin sayısı da sadece 17, (11 üniversite 300-400'üncü sıralara yerleşmiş). Yine aynı şekilde 2016 Times Higher Education World University Rankings (Times gazetesinin dünya genelinde Üniversite sıralamaları); İslam beldelerindeki üniversitelerden sadece 10'u ilk 400'ün içinde yer almıştır (beş tanesi 300-400 arasında sıralanmış). Sonuç olarak İslam dünyasındaki üniversitelerin sıralamasını yükseltmeye ve 'dünya standartlarında' üniversitelere dönüştürme çağrıları tekrar tekrar yankılanmaya başladı.

Bu makale bu konuyu iki bölümde ele alacaktır. İlk bölümde Dünya Standardında Üniversite'nin (DSÜ) ardında yatan gerçeği ele alacak, ikinci bölümde Hilafetin gölgesinde İslam'ın dünya standardında eğitime dair vizyonunu açıklayacağız.

Küreselleşme Efsanesi Tuzağı

Dünya Standardında Üniversite (DSÜ) olabilmeyi, bir üniversitenin dünya standardında bir kampüsle ve gelişmiş başka dünya ülkelerindeki üniversitelerin mezunlarıyla rekabet edebilecek mezunlar üretebilmesiyle ifade edilir. Bu argümanlara küreselliğin insan hayatının çeşitli yönleri üzerindeki güçlü etkisinden dolayı değer verilmektedir. Birincisi, iktisat alanındaki küreselleşme serbest piyasa ekonomisinin tatbikiyle gerçekleştirilir. İkincisi, kültürel alanda küreselleşme ise kendisini yabancı kültürlerin İslam dünyasına sızmasıyla görünür. Üçüncüsü, emeğin küreselleşmesi ise serbest piyasa ekonomisi uygulamalarının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ve dördüncü olarak da, eğitim alanındaki küreselleşme ise gelişmekte olan ülkelere eğitim kurumlarının açılması ise ve uluslararası bursluluk programlarıyla meydana gelir.

Küreselleşme aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde kendi eğitim kurumlarının kalitesini gelişmiş olan ülkelerdeki kurumların kalitesiyle denkleştirme ihtiyacını meydana getirmiştir. Örneğin (insani gelişmişlik endeksi (HDI), Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) vs programları benimsemeye başladılar. İşte rekabetin tohumları burada atılıp burada yeşertiliyor, özellikle geride kaldığını düşen gelişmekte olan ülkelerin aşağılık kompleksiyle besleniyor. İlk ve orta öğretim düzeyinde ise bu tarz endişeler öğrencileri uluslararası rekabet seviyesine getirebilmek için Uluslararası Okul Standardı fikrini doğurmuştur. [i]

Fakat Endonezya'da, Edi Subhan, DSÜ taraftarı olup da uluslararası bir üniversitenin tanımını ve konseptini açıklamayı beceremeyen eğitim politikası üreticilerini ağır bir şekilde eleştirmiştir. Yaptıkları tek şey değerlendirme ve denklik konseptlerini uluslararası seviyeye göre ayarlamak. Böylece açık ve net ortaya çıkmaktadır ki İslam beldelerindeki hükümetler hiçbir net ideolojik temel olmadan bu konsepti taklit edip kendi ülkelerinin kimliği ile alakası olmayan sıradan ve sahte bir aldatmacanın peşinde koşturuyorlar.

İdeolojik olarak kampüsleri uluslararasılaştırma akımı; küreselleşme ve çağdaşlaşma hikâyesinin beyhudeliğini de ortaya koymaktadır. "Çağdaşlaşma" iddiası ise açıklılık ve hoşgörülü olmayı iddia ederken, öte yandan da kültürel standartları diretmek için yoğun bir çaba harcamaktadır. Herbert Marcuse buna "Tek Boyutlu Adam" fenomeni demiş. Zira bu eğitim, medya vs. ile bir toplumu tekdüze bir sisteme, yani kapitalist sisteme, sıkıştırma eylemidir.

İslam Dünyasını Sanayisizleştirme'ye karşı Küresel Kapitalist Sanayi

Yükseköğrenimin ulaştığı düzey endüstriyel dünyayla ilişki noktasında bir zirve noktaya ulaşmış durumda. Bu nedenle, araştırmanın verimliliği her zaman yüksek inovasyon gerektiren endüstriyel ihtiyaçların dürtüsüne bağlıdır. O halde, İslam dünyasındaki üniversitelerin dünyanın ilk 100'üne girmekte zorlanmaları da anlaşılır oluyor. Zira neredeyse tüm İslam beldelerinde büyük çapta bir "sanayisizleştirme" yaşanırken, Batı sanayileşmeyi 150 yıl önce geride bıraktı. Oysa bir devletin bilim ve teknolojinin gereklerini yerine getirebilmesi için, araştırma yapıp devletin karşılaştığı sorunları çözebilmeye ve araştırma sonuçlarını tatbik edebilecek bir sanayi sistemi kurmasına bağlıdır.

Öte yandan uluslararası araştırmaları kendi ülkesinin yerel sanayisi yerine sadece küresel-kapitalist sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirerek, DSÜ akımı son on yılda İslam dünyasının sanayisizleştirilmesiyle sürdürülmektedir. İslam beldelerinin yöneticilerindeki siyasi öngürü zayıflığı durumu daha da kötüleştirmiştir. Örneğin Arap ülkeleri petrol sektörünün içinde olmalarına rağmen hiçbir zaman imalat sanayii oluşturmamışlar. Nedeni ise Batılı petrol şirketlerinin ham petrol arıtımını kendi ellerinden bırakmak istemeyişidir.

Kapitalizmin mantığı DSÜ göstergelerinin çoğunda çok güçlü belli oluyor. Örneğin, sanayiden elde edilen araştırma geliri (akademik personel başına, yüzde 2,5), kamu araştırma gelirleri/toplam araştırma gelirleri (% 0,75), araştırma geliri (ölçekli) (% 5,25) gibi THE (istatistik kurumu) göstergelerinden anlaşılmaktadır. Buna göre kampüsler, bilhassa araştırmalarla, küresel sanayi dünyası için entelektüel faaliyetlerden kar koparmaya çalışan şirket görevi görmektedir - gerekirse devletin otoritesini bile bastırır. Hatta Webomatic (istatistikleri) bir kampüsün akademik bilgileriyle alakalı web görünürlüğünü "yeni küresel pazar" açısından değerlendirmektedir. Kampüsün uluslararasılaştırılmasında web son derece önemli kabul edilmektedir.

Tüm bunlar Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) öncülüğünde yükseköğretimi ticarileştirme politikalarıyla uyum içindedir. Yükseköğretimi hizmet sektörü sanayisinin bir dalı olarak yerleştirilmesi, GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) üzerinden yürütülmektedir. GATS; sağlık hizmetleri, bilişim ve iletişim teknolojisi, mali hizmetler, yükseköğretim ve Hayat Boyu Öğrenme ve başka hizmetler gibi, 12 hizmet sektörünün liberalleştirilmesini düzenlemektedir.[ii] GATS/DTÖ'nün 1995'te Marakeş'te yaptığı bu çatı sözleşmesi eğitimi bir emtiaya dönüştürdü. Fakat asıl endişe verici olan ise hükümetin bu anlaşmaya kendi iradesiyle dâhil olup yerel imkânlarını veya anayasasındaki eğitim prensiplerini dikkate almamış olmasıdır. [iii]

     DTÖ'nün GATS anlaşmasının kabul edilmesi için yaptığı baskılar neticesinde, Endonezya hükümeti 'Açık ve Kapalı Ticaret Alanları Listesi ve Yatırım Sektöründeki Gereksinimleri' adlı 111/2007 Numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesini çıkardı. Profesör Sofian Effendi bu kararnamenin çıkartılmasına son derece üzüntü duyduğunu ifade ediyor, zira bu sayede eğitim yabancı yatırımcılarına yüzde 49 oranına kadar katılım payı ile yeni ticaret alanı oluşturmuş oldu. Yabancı güçlere İslam dünyasının eğitim sistemleri üzerinde egemenlik tanıyan ilk tuzak budur.

Bağımsızlık açısından bakıldığında, açıktır ki İslam dünyasının rejimleri yüksek oranda bağımlıyken, kendi medeniyeti için gerekli eğitimi ilerletmek konusunda son derece basiretsizler. İslam dünyasındaki hükümetlerin üniversitelerini dünya standardında üniversitelere dönüştürme gayretleri; aslında İslam dünyasındaki eğitim sistemini yabancı yayınevlerinin, araştırma kurumlarının ve yabancı kampüslerin boyunduruğu altına soktukları anlamına gelmektedir. Ve bunu ancak kendilerine dayatılan derecelendirme ölçülerini yerine getirmek suretiyle yapabilirler. DSÜ'lerin, sadece ucuz bir küreselleşme hikâyesinden ibaret olduğunda hiç şüphe yoktur. Tek amaçları İslam dünyasını aldatmak ve eğitim sistemimizi boyunduruk altına almaktır.

Ümmetin İnsan Kaynaklarının Sömürülmesi

Bir devlet kendi araştırma ve eğitim sistemi üzerindeki kontrolünü yitirdiğinde, bununla birlikte bağımsız bir yerel sanayi sisteminden de yoksunsa, o an insan kaynakları üzerindeki kontrolünü de kaybetmiştir. Gelişmiş ülkelere Beyin Göçünü durdurma gücünü yitirmiş İslam ülkeleri hakkında anlatılacak çok hikâye var. Son 50 yılda büyük sayıda entelektüel İslam beldelerini terk edip sanayileşmiş ülkelere yerleşti. Bir araştırmaya göre rakamlar 500 bin civarlarında. Bu rakam sadece Arap dünyası üzerinde yapılmış ve yurt dışına çıkmış uzmanların üçte birini kapsamaktadır. Endonezya'da da durum farklı değil.  Endonezya'nın en kıymetli evlatlarından bazılarını verelim: Khoirul Anwar, Doğu Java, Kediri'de doğdu. Bugün Japonya'nın Nara Bilim ve Teknoloji Enstitütüsünde çalışıyor. Anwar bir telekomünikasyon uzmanı ve dikey frekans bölmeli çoklama (OFDM) bazlı 4G telekomünikasyon patentlerinin sahibi. Andrivo Rushdi (33 yaşında) ve Nelson Tansu - her ikisi de nanoteknoloji uzmanı. Hâlihazırda Andrivo Singapur Devlet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Nelson Tansu ise ABD'de Lehigh Üniversitesi'nde öğretim görevlisi.

İslam Ümmetinin en kaliteli insan kaynaklarının sömürülmesi İslam dünyasında bilim ve teknolojiye sahip çıkamayan siyasi basiretsizlik sonucu kolaylaşmıştır. Dahası; bugün eğitimin yabancı sermaye için açık bir ticaret alanına dönüştürülmesi, yabancılara insan kaynaklarımızı sömürmeyi daha da kolaylaştırmaktadır. Onlara araştırmaları için gelecek vadederek, bir yandan da kalkınma ve refahla eşdeğer görünen laik ideolojiyi ve onun değerlerini pazarlayarak, kalplerini ve zihinlerini Batılılaştırmaktalar.

İslami Açıdan Eleştiri

Kapitalist ideolojinin akametle sonuçlanmasının birinci faktörü bilgiyi bir emtiaya dönüştürmesinden kaynaklanmaktadır. Netice olarak eğitimde gittikçe artan pragmatizm görülmektedir. Bu da maddi kazancı bilgiyi ve şahsi nitelikleri geliştirmekten daha üstün konuma koyan eğitimin amacında yansımaktadır. Dikkatlice incelediğimizde, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, daha ilköğretim seviyesindeki eğitimin bile pragmatik konular doğrultusunda verildiği görülmektedir ve yükseköğretim de bu daha da belirginleşmektedir. Hakikaten de, birçok büyük üniversite bugün utanmadan kendini girişimci üniversite olarak tanıtmaktadır.

İslam buna kesinlikle cevaz vermemektedir. Zira İslam'da ilim çok yüce bir değere sahiptir. Eğitimi veya ilimi bir emtiaya dönüştürmek ilmi aşağılamak demektir. İmam Gazali, 'Bidayat el-Hidayah' eserinde bizi bu konuda çok açık bir dille uyarmaktadır. Diyor ki; "İlim talep ederken, amacın rekabet etmek, övünmek, yaş ve fazilet açısından seninle aynı seviyede olanları geçmek, başkalarının gözüne girmek ve dünya nimetlerini yığmaksa, o zaman kendi dinî fıtratını ve kendini harap ve Ahiretini bu dünya [mutluluğu] karşılığında satmak için uğraşıyorsundur..." (Fa-anta saain ilaa hadmi diinika wa ihlaaki nafsika, wa bayi aakhiratika bi dunyaaka).

Zira İmam Gazali için ilim son derece kıymetli bir şeydi ve onun için ilmin dünyevi amaçlar gütmesi onu ucuza satmak anlamına gelmekteydi. İlim, Allah (st)'ya ibadet etmek ve Onun rızasını kazanmak için olmalıdır. Böylesi asil niyetle ilim talep edenler için Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

«مَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَطْلُبُ فِيهِ عِلْماً سَلَكَ بِهِ طَرِيقاً إلَى الجَنَّةِ. وَإنَّ المَلائِكَةَ لَتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِطَالِبِ العِلْمِ رَضاً بِهِ. وَإنَّهُ يَسْتَغْفِرُ لِطَالِبِ العِلْمِ مَنْ فِي السَّماءِ وَمَنْ فِي الأَرْضِ حَتّى الحُوتِ فِي البَحْرِ. وَفَضْلُ العَالِمِ عَلَى العَابِدِ كَفَضْلِ القَمَرِ عَلَى سَائِرِ النُّجُومِ لَيْلَةَ البَدْرِ. وَإنَّ العُلَمَاءَ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ. إنَّ الأَنْبِيَاءَ لِمْ يُوَرِّثُوا دِينَاراً وَلا دِرْهَماً، وَلَكِنْ وَرِثُوا العِلْمَ. فَمَنْ أَخَذَ مِنْهُ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ»

"Her kim ilim talep etmek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Melekler kanatlarını ilim talibine, ondan hoşlandıkları için gererler, ilim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler ve su içindeki balıklar bile günahlarının affı için Allah'tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayda Ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler hiç şüphesiz, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinarı, ne de dirhemi miras bırakmışlardır. Onlar miras olarak ilim bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasip almış olur."

Kapitalizmin ikinci esaslı hatası ise devletin eğitim kurumlarını yönetmedeki, ilmi geliştirmede ve güçlü sanayi sistemi kurmadaki müdahaleci olmama tutumudur. İslam'a göre eğitim sistemi, ulusal araştırma ve ihtiyaçları yönlendirmenin arasındaki ilişkiyi düzenlemede devlet merkezi bir rol oynamaktadır. Bu rolü devlet halkının hizmetçisi olma çerçevesi dahilinde yerine getirir. Zira halkının ihtiyaçlarıyla ilgilenmek devlet yönetiminin üzerine bir zorunluluktur. Rasulullah (sav) yöneticiyi bir çobana (ra'in) benzetmiştir. Rasulullah (sav) hadisinde şöyle buyuruyor:«إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ» İmam (İslâm Devlet Yöneticileri) bir çobandır ve elinin altındakileri layıkıyla muhafaza etmekten sorumludur.(Buhari ve Ahmed, Abdullah ibn Ömer (ra)'tan rivayetle)

Onun için yüksek kalitede eğitim sistemi sunmak devletin üzerine bir farzdır. Yeterli tesis ve bu sistem içerisinde çalışan herkese yeterli maaş temin etmek de, insanlara gerekli harcamalar için yardımlar vermek de bundandır. Bu nedenle İslam devletin eğitimden el çekmesini kesinlikle yasaklamaktadır. Hele eğitimimize yabancı sermaye girmesine hiç izin vermemektedir.

İslam'ın Altın Çağını Yeniden Canlandırmak

      İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, ilk 100-500 arasında yer alan üniversitelerin çoğu ABD, Avrupa, Japonya ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde yer almaktadır. Çok az bir dilimi ise Singapur, Çin, Kora, Hindistan veya Malezya gibi ülkelerde bulunmaktadır.

Peki bu sıralama bin yıl önce yapılsaydı nasıl bir sonuç çıkacaktı ortaya?

O zaman hiç şüphesiz dünyanın en iyi üniversiteleri Cündişapur'da, Bağdat'ta, Kufe, İsfahan, Kurtuba, İskenderiye, Kahire, Şam ve birçok başka büyük İslam şehrinde olacaktı. O tarihlerde İslam devleti dışında sadece Bizans Roması'nın başkenti Konstantiniyye'de veya o zaman Çin'in başkenti olan Kaifeng'de veya Hindistan'ın Nalanda'sında üniversiteler vardı. Bunların dışında bin yıl önce Avrupa da bile başka hiçbir yerde üniversite yoktu. Hele daha 1492'de keşfedilmiş ABD'de üniversite namına hiçbir şey yoktu. [iv]

Cehalet oranı (okuma yazma bilmeyen) % 95 olan bir ülke düşünün! Ne korkunç. Ama 9. ile 12. yüzyıllar arası Avrupanın durumu buydu. Hatta o koca imparator Şarlman'ın bile yaşı iyice ilerledikten sonra bu "zor ve nadir beceriyi" öğrenmek için çabaladığı söylenir. Manastırlarda ise çok az sayıda okuma yazma bilen rahipler olurdu. İşte Doğu ile Batı arasında böyle bir uçurum vardı. Hristyanların kutsal kitabına bile sadece kendisine izin verilen rahipler dokunabiliyor, okuyup yazılanları anlayabiliyordu. İşte Avrupa'nın Karanlık Çağı'nın (Karanlık Orta Çağ) daki vahim durum bundan ibaretti.

Bu durum Rönesans (aydınlanma) çağındaki bilimsel devrimi tetikledi. Aynı dönemde ise, Hilafet devletinin kırsal ve kentsel bölgelerinde milyonlarca çocuk halılar üstünde oturup Kur'an'ı Kerim'in Elif-Ba'sını öğreniyor, yazmayı öğreniyor, ayetler ezberliyor ve Arapça gramer'in temellerini öğrenmeye başlıyordu (nahiv ve sarf). Öğrenmeye iten güç ise iyi Müslüman olabilme arzusuydu, çünkü her Müslüman Kur'an okumayı bilmelidir.

Gerçekten de uzun bir süre Batı medeniyeti ilim ve bilgiyi sadece seçkin bir topluluğa has görürdü. Geçimişinden çok da farklı olmayarak, bugün de Batı medeniyeti bilgiiyi, bilhassa yükseköğrenimi, toplumun sadece belirli kısmına ulaşılabilir kılmıştır. İslam ise ilmi takdir etmenin eşsiz bir yoluna sahiptir. İslam'ın ilme saygısı, üzerine kapitalizmin yaptığı gibi bir 'fiyat etiketi' koymakla değildir. İslam ilmi imanın ikiz kardeşi olarak görmektedir. İlmin insanın şahsiyetini şekillendiren asil bir amacı vardır. Sonuç olarak, İslam Ümmetinin ilim talebi bir ayrıcalık değildir. İlim talep etmek herkesin üstüne aynı derecede bir yükümlülüktür. Aralarındaki fark sadece takvadadır.

İslam ideolojisinin hayatın tüm alanlarını kuşatan kapsamlı bir nizamı vardır. Bu nizam Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde eksiksiz olarak uygulanmak zorundadır. İslam ideolojisi devletin servetini bollaştıracak şekilde doğal kaynakları doğru bir şekilde idare eder. Böylece tüm toplum için refah temin eder ve her türlü zarara karşı da korur. Böylesi bol bir servetle devlet hem çeşitli araştırma projelerini finanse edecek hem de en kaliteli imkânları sunacaktır. Entelektüellere verdiği büyük saygı ve değer onları en iyi şekilde çalışmaya motive edecektir. Nihayetinde devletin sorunları çözülebilecek ve bağımsızlığı gerçekleştirilecektir. Bu nedenle, eğer "dünya standardında üniversite" kavramına geri dönecek olursak, elbette bizler Batının tanımladığı standartlarla uymak zorunda değiliz. Bir üniversitenin yetiştirdiği bir insanın niteliğinin ne olacağı veya dünya standardında bir üniversitenin kriterlerinin ne olacağına dair tabiki İslam'ın kendi standartları var. İşte ulemanın, "Batılı toplumlar dinlerini terk ederek kalkınmış olabilirler, fakat Müslümanlar sadece dinlerini öğrendiklerinde kalkınacaklar" sözünden kast ettiği de budur.

Devamı Bölüm 2'de

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Adına

Fika Komara

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu üyesi

 


[i] Edi Subhan, Mempertanyakan Orientasi World Class University, Darmaningtyas Institut of Education and Globalization Studies (Digest), Jakarta

[ii] Sofyan Effendi, Menghadapi Liberalisasi Perguruan Tinggi, Harian Seputar Indonesia, 12-13 Mart 2007

[iii] Edy Suandi Hamid, Komodifikasi Pendidikan, Republika, 22 Ağustos, 2007

[iv] Fahmi Amhar, artikel Universitas Kelas Dunia, Media Umat, Edisi 41 Agustus 2010

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER