Perşembe, 01 Zilkâde 1445 | 2024/05/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Üniversite Öğrencilerinin Protestosu: Yozlaşmış Değerler Sisteminin İfşasıdır!

Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyanın dört bir yanındaki üniversite kampüslerinde yaşanan protesto dalgasında barışçıl yollarla seslerini yükselten ve kamuya açık kampanyalar düzenleyen öğrenciler ve öğretim üyeleri, Gazze’de yaşanan soykırıma bir son verilmesi çağrısında bulundular. Giderek büyüyen bir kamuoyunun ifadesi olan bu öğrenci gösterileri, kolluk kuvvetlerinin sert ve çoğu zaman şiddet içerikli tepkileriyle karşılaştı. Bu, demokratik toplumların savunduğu özgürlüklerle taban tabana zıttır.

Kendisini tarihsel olarak ifade özgürlüğü ve insan haklarının savunucusu olarak konumlandıran ve ABD dış politikasıyla uyumsuz olduğunda diğer ülkelerdeki benzer baskıları hemen eleştiren ABD hükümeti, yasadışı Siyonist varlığın eylemleriyle ilgili olan ülkesindeki protestolara karşı aynı kararlılığı göstermemektedir. Öğrencilerin protestolarına verilen yanıt, ABD’nin sözde kınadığı otokrasilerin taktiklerini yansıtmaktadır.

Bu protestolar, siyasi yozlaşmaya, baskıya ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan sivillere karşı işlenen açık soykırım suçundan kaynaklanan meşru taleplerin bastırılmasına karşı derin bir tepkidir. Aralarında önemli sayıda Yahudi öğrenci ve öğretim üyesinin de bulunduğu farklı geçmiş, etnik köken ve dinlere mensup göstericiler, Siyonistlerin politikalarına yönelik eleştirilerini açık anti-semitizmden ayırmaktadır. Bu, bir dine veya o dinin mensuplarına karşı değil, yasadışı Siyonist apartheid devletinin gerçekleştirdiği soykırıma karşı kolektif bir direnişin göstergesidir.

Baskılar, Amerika’da ifade özgürlüğünün seçici bir şekilde değerlendirildiğini ortaya koymaktadır: İfade özgürlüğü, hükümet anlatılarıyla uyumlu olduğunda alkışlanmakta, meydan okuduğunda ise bastırılmaktadır. Bu seçici uygulama, ABD hükümetinin savunduğunu iddia ettiği ilkelere ihanet etmekte, demokrasi ve insan haklarının bayraktarı olarak ilan edilen ülkenin imajıyla çelişmektedir.

Dünya, Columbia Üniversitesi’nden Berkeley’deki California Üniversitesi’ne kadar prestijli akademik kurumlarda yaşanan bu olayları izlerken, Amerika’nın değerlerine olan gerçek bağlılığı sorgulanmaya başlanmıştır. Bu kurumların birçoğunun ABD Dışişlerine önemli ölçüde katkıda bulunduğu düşünüldüğünde, ironi daha da derinleşmekte ve öğretilen değerler ile yapılanlar arasında bir uyumsuzluk olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu anlatı, Amerikan politikasının etik temellerine meydan okumakla kalmamakta, aynı zamanda onu diğer kültürel paradigmalarla da karşı karşıya getirmektedir. İslami gelenekler, akademisyenleri ve öğrencileri tarihsel olarak liderlerini muhasebe etmeye teşvik etmekte, yöneticilerin temel İslami etik değerlere ve standartlara bağlı kalması için çalışmaktadır.

Güncel olaylar aynı zamanda Amerikan liderliğini yönlendirdiği iddia edilen temel değerlerin kültürel bir krizle karşı karşıya olduğunu da vurgulamaktadır. Bu eleştiri, Amerika’nın öğrettiği ve ABD hükümetinin savunduğunu iddia ettiği değerler üzerine düşünmeye davet etmekte ve insanlığa, insancıl ve adil bir şekilde liderlik etme rolünü yeniden değerlendirmeye teşvik etmektedir.

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Kızıl Deniz Eyaletindeki Misseriya Kabilesi Belediye Başkanı ile Bir Araya Geldi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı Nasır Rıda başkanlığında ve İletişim Komitesi Koordinatörü Abdullah Hüseyin ve Hizb-ut Tahrir üyeleri Abdul Celil Adam ile Hakkar Hasan eşliğinde, Kızıl Deniz Eyaletindeki Misseriya kabilesi belediye başkanı Abdul Aziz Sivar ile 21 Şevval 1445 / 30 Nisan 2024 Salı günü Port Sudan’daki Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti ofisinde bir araya geldi.

Görüşmede Hizb-ut Tahrir ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmak olan amacı ele alındı. Heyet ayrıca belediye başkanına, bugün Müslümanların sorununun, ülke halkının sefaletinin nedeni olan ithal Batı sistemleri olduğunu, Batı sistemlerine dayalı sorunları çözmek için önerilen çözümlerin sorunları daha da karmaşıklaştırdığını ve kötüleştirdiğini, çözümün ancak İslam’ın otoritesi altında İslami yönetime geri dönerek ve Müslümanları Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetine göre yönetecek bir Halifeye biat ederek yüce İslam’ın akidesinden fışkırması gerektiğini açıkladı.

Devamını oku...

Beni Mualla Belediye Başkanı Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Ofisini Ziyaret Etti

21 Şevval 1445 / 30 Nisan 2024 Salı günü, Port Sudan’daki Beyti Mualla (Beni Amir kabilesi) Belediye Başkanı Şeyh Mahmud Muhammed Osman Ebu Naro, siyasi aktivist Mühendis Halid İdris Nur eşliğinde ofisimize nazik bir ziyarette bulundu.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü İbrahim Osman (Ebu Halil), Hizb-ut Tahrir üyesi Süleyman Ed Desis ve Kadarif’teki Etkinlikler İrtibat Komitesi Koordinatörü Muntasır Karrar, Ebu Naro’yu Hizb-ut Tahrir’in Port Sudan’daki ofisinde kabul ettiler.

Tanışma ve hasbi halin ardından Ebu Halil, parti ve partinin gayesi hakkında bahsetti. Gayesinin, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak olduğunu söyledi ve Hilafeti kurmak için çalışmanın farz olduğunu açıkladı. Bugün Müslümanların İslam dışı bir hayat yaşamaları ve sömürgeci kafir Batı sistemlerinin ülkemizde yerleşmesi nedeniyle yaşadıkları kötü gerçekliğe dikkat çekti, İslam inancı hayatlarının temeli ve devletlerinin esası olduğu dönemlerde nasıl dünyanın efendisi olduklarını anlattı.

Konuklar, Resmi Sözcünün konuşmasından övgüyle söz ettiler ve Allah’ın izniyle partinin tüm çalışmalarının yanında olduklarını söylediler.

Devamını oku...

Rusya Sömürgeci Bir Devlettir ve Tıpkı Amerika Gibi İslam’ın ve Müslümanların Tarihsel Düşmanıdır, Bu Ülke ile Siyasi İlişkilerin Güçlendirilmesi Çok Endişe Verici!

Putin’in özel elçisi Zamir Kabilov, Afganistan ziyareti sırasında Afgan dışişleri bakanı ile bir araya geldi. Görüşme sırasında Geçici Hükümet Dışişleri Bakanı, Rusya’nın bölgesel ve uluslararası toplantılardaki destekleyici tutumundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Afganistan’ın Rusya ile ilişkilerini çok önemli olarak niteleyen Bakan, iki ülke arasındaki siyasi ve ticari bağların güçlenmeye devam ettiğini vurguladı. Bu ziyaret kapsamında Kazakistan Başbakan Yardımcısı da Afganistan’ı ziyaret etti ve iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yaptı.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, bu ziyaretlerle ilgili siyasi tutumunu şu şekilde kamuoyuna duyurmak istiyor:

Birincisi: Biz, Afganistan’ın Rusya ve Kazakistan gibi ticari ilişkileri genişletme sözü vererek siyasi etkileşimini güçlendirmek isteyen ajanlarıyla yakınlaşmasını çok endişe verici buluyor ve mevcut yöneticileri, bu tür ilişkilerin dünya ve ahirette yol açabileceği sonuçlar konusunda uyarıyoruz. Aslında İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık konusunda Rusya ile Amerika, AB ve Çin arasında hiçbir fark yoktur. Bu nedenle Rusya’yı sömürgeci bir devlet ve İslam’ın ve Müslümanların tarihi bir düşmanı olarak görmeliyiz.

İkincisi: Müslümanlar olarak, bizler, Rusya’nın Afganistan, Orta Asya ve Kafkasya’da, özellikle de Çeçenistan’da ve aynı zamanda Afrika’da işlediği korkunç ve tarihi suçları unutmamalıyız. Mücrim Putin’in emriyle Rus hükümetinin Suriyeli Müslümanlara karşı işlediği katliamı da asla unutmamalıyız. Gerçek şu ki Müslümanlar tek bir ümmettir, savaşları da barışları da birdir. Rusya’nın Rusya, Orta Asya, Çeçenistan, Suriye ve Afrika’da yaşayan Müslümanlara karşı işlediği suçlar, Afganistan’daki Müslüman halka karşı işlediği suçlar olarak görülmelidir.

Üçüncüsü: Rusya, Ukrayna’daki savaştan sonra Batı’nın ekonomik ve siyasi yaptırımlarına maruz kaldı. Rusya ve Orta Asya’nın Afganistan ile uzlaşmacı angajmanı, bu yaptırımları aşmayı ve yeni transit ve ticaret yolları bulmayı amaçlıyor. Rusya aynı zamanda Afganistan’daki mücahitlerin varlığından ve “cihat” fikrinden de derin endişe duyuyor. Bu nedenle Rusya’nın siyasi çıkarları, Afgan hükümetiyle angajmanı ve yakın etkileşim politikası benimsemesini gerektiriyor. Taliban’ı 2003 yılında “terörist gruplar” listesine ekleyen ve terörist bir grup olduğunu düşünen Rusya, şimdi değişen çıkarlarına göre mevcut yöneticilerle yakınlaşmaya çalışıyor. Aslında İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlıkları Rus siyasetçilerin kalbinde çok derinlerdedir.

Ülkelerin siyasi olaylarına ve eylemlerine yüzeysel bakanları, siyasi eylemler hakkında daha geniş düşünmeye, daha derinlere inmeye, sömürgeci ülkelerin cafcaflı sözlerine, ılımlı tutumlarına ve çekici politikalarına aldanmamaya çağırıyoruz. Mücahit kardeşlerimize, olaylara ve siyasi gerçeklere sadece mevcut siyasi gerçekler ya da ulusal çıkarlar perspektifinden değil, İslam akidesi perspektifinden bakmaları gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü İslam’a inandığını iddia edenler, siyasi olaylara İslami olmayan bir perspektiften bakamazlar.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُّبِيناً“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [Nisa 144]

Devamını oku...

Müslümanların, Parçalanmışlıklarının Gölgesinde Yahudi Varlığının Savaşı Konusundaki Sabit Tutumu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müslümanların, Parçalanmışlıklarının Gölgesinde Yahudi Varlığının Savaşı Konusundaki Sabit Tutumu!

Dünyanın herhangi bir yerinde taraflardan biri Müslüman olan bir askeri savaş meydana geldiğinde, dünyanın çeşitli yerindeki Müslümanların, tevhit kelimesini göklerde dalgalandırıp yüceltmek, düşmanlarının sancağını indirip onu mağlup etmek ve savaş meydanında ölenlerin Allah yolundaki şehadetini elde etmek arzusuyla Müslüman kardeşlerinin yanında yer aldıklarını ve devam eden savaşta kardeşlerinin yanında birlik olmaya çabaladıklarını görürsünüz. Zira onların zihinlerine genellikle Müslümanların zaferler kazandıkları ve tarihin akışını değiştirdikleri savaşlar gelmektedir; çünkü bu savaşlar bünyesinde hakkın muzaffer olmasını ve Allah’ın onların üzerine yardımını indirmesini taşımaktadır. Bu da yenilgiye uğradıkları savaşlarda, özellikle Müslüman ülkelerin, düşmanlarıyla olan savaşta kardeşleriyle doğrudan kaynaşmalarını engelleyen noktalarından biri olan sınırlarla parçalanmasından sonra tekrarlanan yenilgilere yol açan sebeplere düşmemeleri içindir.

Yeryüzünde Müslümanların devletinin temellerinin atıldığı Hicretin ikinci yılındaki Bedir savaşında (Müslümanlar ile müşrikler arasındaki) açıktan dolayı Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rabbine şu şekilde dua etmişti: إِنْ تُهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةَ، فَلَنْ تُعْبَدَ فِي الْأَرْضِ أَبَداًEğer Sen bu topluluğu helak edecek olursan, yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır.” Bu da Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayı elde ettikleri büyük sevaba nail olmak içindi: وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ اللهَ أَنْ يَكُونَ قَدْ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْNereden bileceksin? Belki Allah Bedir ehline şöyle dediğini duyurmuştur: İstediğinizi yapın. Ben sizi affettim.” Nitekim Kadisiye, Yermuk, Endülüs, Amuriye ve Kostantiniyye’nin fethedilmesi, Tatarların Filistin-Ayn Calut’ta yenilgiye uğraması gibi İslam’ı yeryüzünün doğusuna ve batısına kadar ulaştıran Müslümanların tüm belirleyici savaşlarından geçerek Müslümanların Avrupa milletlerinin tarihten çıkarmak için üzerine üşüştükleri Osmanlı Hilafet Devleti’nin sancağı altında girdiği son savaşa kadar böyle olmuştur.

Bahtsız olumsuzluklara gelince; Müslümanların tarihinde bu, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki savaşta Müslümanların safının dışında yer aldıkları zaman meydana gelmiştir; zira onlar, Osmanlıların yanında savaşmadılar, onlara dua ederek bile destek vermediler, hatta Yemen’deki Aden camilerinden, kendilerine karşı savaşı ateşleyen, birlikte savaşa girdiklerinde Osmanlı Hilafet Devleti’ni destekleyen ve Osmanlı Halifesi II. Abdülhamid’in Ortadoğu’da petrol arama konusunda iki Avrupa ülkesi arasındaki sıcak rekabeti gördüğünde günlüklerine kaydettiği üzere umduğu gibi tarafsız kalmayan Alman düşmanlarına karşı sömürgeci İngilizler için “Ey Kavi, ey Aziz, Almanları hezimete uğrat ve İngilizlere yardım et” şeklinde dualar çınladı! İşte o zaman Emin el-Hüseyni’nin liderliğindeki Müslümanlar, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler liderliğindeki Almanların yanında savaştı!

Peki ya bugün Müslümanların, İslam’ın ve Müslümanların şanını yeniden ön plana çıkaran ve uzak yakın herkesin, onlarla savaşmanın ve bizden bir parça gasp ettiklerinde Filistin’den sürülmelerinin vacip olduğunu bildiği Filistin’de Yahudilerin savaşına baş kaldıran içlerinden bir guruba seyirci kalmalarına ne demeli?! Ancak bugün Yahudiler bayram günlerinde meydanları doldururlarken ve Mescid-i Aksa’yı ortadan kaldırıp onun yerine sözde tapınaklarını inşa etmekle tehdit ederlerken Yahudilerle savaşta bu grupla güç birliği yapmadan, Mescid-i Aksa’yı Yahudilerin pisliklerinden temizlemeden ve onları oradan çıkarmadan bunca zaman boyunca onları izlemek artık yeterli değil midir?! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوّاً كَبِيراً * فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاً * ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيراً * إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراًBiz, Kitap’ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.” [İsra 4-5-6]

Yahudilerle ilk karşılaşma vaadinde Müslümanlar, H. 15 yılında Kudüs'ü fethettiler, Yahudileri Kudüs'ten çıkardılar ve Ömeriye Anlaşması uyarınca Kudüs'ün anahtarları Müminlerin Emiri ve Müslümanların İkinci Raşid Halifesi Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh’a teslim edilince Yahudilerin orada ikamet etmeleri yasaklandı. Şimdi bizim artık Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi gereği Yahudilerle savaşıp onları aşağılanmış ve küçülmüş bir şekilde Mescid-i Aksa'dan çıkarmakla ilgili ahiret vaadini gerçekleştirmemiz gerekiyor: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim tahric etti.] Dolayısıyla hadis bizim, Yahudilerle yüz yüze savaşmamızı, 1991 yılında ve şu anda yaptığımız gibi onlarla sınır ötesinden çatışmamamızı ve sınır ötesinden savaşırsak onlara benzeyeceğimizi söylüyor! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لاَ يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعاً إِلاَّ فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ بَاْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتَّى ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَ يَعْقِلُونَOnlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14]

Filistin’in, fethedilmesinden ve Selahaddin Eyyubi’nin onu Haçlı işgalinden kurtarmasından bu yana tamamen İslami olarak kalmasının ardından dün Filistin’in taksim edilmesi ve bugün de iki devletli çözüm kararıyla zulmü ortaya çıkan Birleşmiş Milletler’in kararlarına göre 7 Ekim 2023 öncesine geri dönmek beklenilmemelidir.

Gerek hazır olanlar gerekse geride kalanlar olarak bizim için asıl ve vacip olan sahada savaşmak için onlarla kenetlenmemizdir ki böylece Ortadoğu’daki değişim eylemi yabancılar tarafından değil, olması gerektiği gibi halk tarafından başlatılmış olsun. İşte o zaman bilekteki bir bilezik gibi onları çevreleyen ordularımızın bize katılıp onlarla savaşmamıza liderlik edeceklerinden zerre kadar şüphemiz yoktur; zira onlar, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmekten uzak durup Yahudi varlığını korumak ve onların emniyet supabı olmak için başımızın üzerinde oturan ordular değil, bizim ordularımızdır. Bu yüzden Müslümanlar olarak bizim vacibimiz, Yahudilerle savaşmak, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde Ukab Râyesini dalgalandırmak ve parçalanmalarının ardından Müslümanların vahdetini yeniden tesis etmek için elimizden geldiğince hızlı bir şekilde çalışmaktır. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِO gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir.” [Rum 4-5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Korkaklıkta Zillet ve Ar, Düşmanla Yüzleşmede İzzet ve İtibar Vardır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Korkaklıkta Zillet ve Ar, Düşmanla Yüzleşmede İzzet ve İtibar Vardır

Haber:

Pakistan'ın Express Tribune Gazetesi’nin 1 Mayıs 2024 tarihli haberine göre, Pakistan, Çin ve İran yakında terörle mücadele ve güvenlik konusunda üçlü bir toplantı düzenleyecek; bu da Pekin’in büyüyen rolünün bir başka işaretidir; zira komşular kritik konular hakkında bir araya geliyorlar. Nitekim terörle mücadele ve güvenlik konularında Pakistan-Çin-İran üçlü istişarelerinin ilk toplantısı geçen yıl Haziran ayında Pekin’de yapılmıştı.

Yorum:

Neden İran ve Pakistan, Haziran 2023’te Çin ile görüştü? Çin ile tekrar ne amaçla görüşmeyi planlıyorlar? Terörle mücadelede iş birliği! Sincan'da Müslümanlara ve dinlerine savaş açan terörist Çin ile iş birliği! Düşman bir devletle iş birliği yaparken Hindu devletinin işgal altındaki Keşmir’de ve Yahudi varlığının da Filistin’de elini serbest bırakıyor! Bu toplantı bundan daha aşağılık ve nefret dolu olamazdı; çünkü bu, asrımızdaki gerçek teröristlerin kız kardeşlerimizi ve çocuklarımızı katlettikleri bir zamanda gerçekleşiyor.

Ancak Yahudi varlığının Mescid-i Aksa topraklarında iki yüz günden fazla bir süredir terör faaliyetleri yürüttüğü bir zamanda iki büyük Müslüman ülkesinin hükümetleri terör konusunda yeniden bir araya gelmeyi planlıyor. Oysa Yahudi işgalinin Batı’dan ithal ettiği mühimmat ve silah sistemlerinin kullanılmasıyla 34.000'den fazla insan şehit edilmiş ve bu da can kaybının yanı sıra neredeyse tüm altyapı ve konutların yıkılmasına neden olmuştur. İki hükümetin en güçlü iki Müslüman ordusunu ilan ederken, ümmet için bu kadar acı verici bir dönemde Yahudi terörünü sona erdirmek için orduları seferber etmenin ilan edilmesinin hafife alınması, İslam’ın kutsallarına yönelik bir ihanettir.    

İslam’ın cesur askerlerinin liderliği ve kullandıkları silah sistemleri, Aziz ve Mütekebbir olan Allah’ın nimetinden başka bir şey değildir. Nitekim Mute savaşından önce 3.000 askerden oluşan Müslüman ordusuna, Heraklius'un yüz bin askerin yanı sıra Bizans’la müttefik Arap kabileleri olan Lahm, Cüzam ve Belkın kabilelerinden yüz bin adamı bir araya topladığı haberi gelmişti. Bunun üzerine Abdullah İbn Revaha Müslümanlara şöyle hitap etti: “Ey Kavmim! Vallahi şu an hoşlanmadığınız şey, kendisi için çıkmış olduğunuz şey olan şehadettir. Biz insanlarla kuvvet veya sayı çokluğu ile savaşmıyoruz, ancak Allah'ın bize bahşettiği din ile savaşıyoruz. Yolunuza devam edin, muhakkak ki o iki güzellikten biridir, ya zafer ya da şehadet .” Yine Buhari, Allah’ın kılıcı Halid İbn Velid’in, İslam düşmanlarıyla amansızca ve cesaretle savaşırken dokuz kırık kılıç kullandığını rivayet etmiştir. Aslında Müslüman askerlerin liderleri, Allah’ın kılıcı gibidirler. Bu yüzden silahların, Allah’ın kelimesini yüceltmek için kullanılması gerekir. Dolayısıyla silahların Allah’ın yardımına kesin olarak inanan adamlar tarafından kullanılması şarttır.

Müslümanların silahlarına gelince; Uhud savaşından önce meydana gelen şu olayı hatırlayın; Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem keskin bir kılıcı eline alarak ashabına şu şekilde nidada bulundu: مَنْ يَأْخُذُ هَذَا السَّيْفَ بِحَقِّهِ؟Hakkını vermek şartıyla bu kılıcı kim alır?” Bunun üzerine O’nun yanına (aralarında Ali İbn Ebi Talib, Zübeyr İbn Avvam ve Ömer İbn Hattab'ın da bulunduğu) adamlar geldi ve o da onu onlardan uzak tuttu; ta ki Ebu Dücâne Simak İbn Hareşe gelip şöyle diyene kadar: Onun hakkı nedir ey Allah’ın Rasulü? Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: أَنْ تضْرَبَ بِهِ الْعَدُوَّ حَتَّى يَنْحَنِيَDüşman saflarına dalarak serilinceye kadar onunla çarpışmandır.” (Dücâne) de şöyle dedi: Öyleyse onu hakkıyla ben alıyorum Ey Allah'ın Resulü! Allah’ın Rasulü de kılıcı ona verdi.

Pakistan ve İran orduları adamlarına ve silahlarına tüm haklarını verdi mi peki? Bu iki ülkenin orduları, dünyanın en güçlü orduları arasında yer alırken Müslüman ülkelerinin ordularından bahsetmiyorum bile. Ancak hain liderler, ümmetin silah ve mühimmat sistemlerini Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emrinin aksine kullandılar. Aslında bunlarla sadece geçit törenlerinde gösteriş yaptıklarını veya terörle mücadele slogan altında Müslümanların düşmanlarına destek vermek için kullandıklarını görüyoruz! Oysa böyle bir durum, bu kadar güçlü bir Müslüman ülkesinin statüsünün altındadır. Nitekim şanlı İslam tarihi, İslam Devleti'nin her zaman dünya düzenini değiştirdiğinin kanıtıdır. Ancak iki büyük Müslüman ülkesinin bu iki köle liderliği, yozlaşmış uluslararası sistemi ve bundan çıkar sağlayan büyük sömürgeci güçleri desteklemektedir.

Bu güçlü orduların liderliğinde olmayı hak etmeyen bu tür liderleri ortadan kaldırmak için muktedir ve cesur adamların artık ayağa kalkmalarının zamanı gelmiştir. Ulus-devletin sembollerini ve yapılarını ve onları savunan herkesi ortadan kaldırmanın zamanı gelmiştir; zira bunlar, uluslararası düzeni ve onun kontrolünü güçlendiren unsurlardır. Artık cesur ve şerefli olanların, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yeniden kurulacağını müjdelediği devlet olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin kurulmasını desteklemek için öne çıkmalarının zamanı gelmiştir; zira bu devlet, İslam’a ve Müslümanlara hak ettikleri itibar ve statüyü geri kazandıracak olan bir devlettir.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الأَمْرِ مِن شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لاَ يُبْدُونَ لَكَ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِيَ اللهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحَّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ«Bu işten bize ne!» diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, her şeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.” [Al-i İmran 154]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhanned Müctebi – Pakistan

Devamını oku...

Hilafet Devleti’nin Gölgesi Dışında Müslümanların Servetleri Korunamaz

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Hilafet Devleti’nin Gölgesi Dışında Müslümanların Servetleri Korunamaz

Haber:

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Egemenlik Konseyi'nin Sudan halkını ve Sudan Cumhuriyeti'ni temsil ettiğini vurguladı. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Port Sudan’dan yaptığı açıklamalarda Sudan ile Rusya arasındaki ortaklığın stratejik olduğu eklemesinde bulundu. (Nabd Susan Sitesi, 28 Nisan 2024)

Yorum:

Allah’ın yeryüzündeki yönetimi olan Hilafet ortadan kalktıktan sonra, insanların işlerini, ülkenin servetlerinin yağmalanması kolaylaştırmak için sömürgecilerin atamış olduğu bir grup kötü yönetici üstlendi; zira onlarla istedikleri şeyler arasında hiçbir engel yoktu ve onların yönetimleri altında istedikleri her şey oluyordu.

Bu yöneticiler, en hayırlı ümmet olan bu ümmete yabancıdırlar ve onların hiçbir meşruiyetleri yoktur; aksine bize dayatmak istedikleri dayattılar ve insanlar onları kerih görmektedirler; sömürgeciler ise bu yöneticilere tekrar tekrar sahte meşruiyet vermeye çalıştılar. Egemenlik Konseyi’nin Sudan halkını temsil ettiğini size kim bildirdi Allah aşkına?! Sanırım siz ey Bogdanov, sömürgeciliğe ve sizin gibi sömürgecilere karşı savaşan Sudan halkını, Sudanlı Ali Dinar’ı, Ali Abdullatif’i ve Abdul Fadil Maz’ı tanımıyorsunuz.

Şayet bu yöneticiler bizi temsil etmiş olsaydı, sizin kirli ayaklarınızın temiz Sudan topraklarına basmasına izin vermedikleri gibi özellikle altın almak üzere servetlerimizi ve birikimlerimizi de çalmanıza izin vermezlerdi. Nitekim 29 Temmuz 2022’de CNN, “Rusya, Putin’in Ukrayna'daki savaşını desteklemek için Sudan'ın altınını yağmalıyor” başlıklı bir haber yayınladı ve onun tarafından yürütülen soruşturmada,Rusya’nın milyarlarca dolar değerinde altın kaçırmak ve yoksullukla boğuşan ülkeyi gelirlerinden mahrum bırakmak için Sudan askeri liderliğiyle gizli anlaşma yaptığını gösteren kanıtlar ortaya çıktı! Dolayısıyla şayet bu yöneticiler bizi temsil etmiş olsalardı, tüm Müslümanların kamu malı olan Sudan altınının bir gramını bile elde edemezdiniz; sizlerin hesapsız ve denetimsiz bir şekilde ülkeye girmenize izin verdikleri, hatta ülkeyi ardına kadar sizlere açtıkları halde ne temsilinden bahsediyorsunuz Allah aşkına?!

Sizler mübarek Şam topraklarındaki kardeşlerine zulmettiğiniz ve öldürme, linç etme ve yerinden etme gibi onlara en korkunç azabı tattırdığınız halde onlar sizleri kabul ederlerken nasıl onların bizi temsil ettiklerini iddia edebilirsiniz?! Bizi kardeşlerimizle birbirimize bağlayan en güçlü ve en sağlam bağ, bizleri insanlar dışında tek ümmet haline, bilakis tek bir vücut haline getiren İslam akidesi bağıdır. Nitekim Numan İbn Beşir’den Allah’ın Rasulü Sallalahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Ebu Musa el-Eşari Radıyallahu Anh’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ (Parmaklarını birbirine kenetleyerek) Müminler birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler.

“Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesi sonucu oluşan insan kayıplarının ayrıntıları hakkındaki Gözlemevi’nin raporu, yedi yıl önce Suriye’ye ilk müdahalesinden bu yana Kremlin güçleri tarafından gerçekleştirilen 241 “katliam” sonucunda, 30 Eylül 2015 ile 30 Eylül 2022 tarihleri ​​arasında Rus güçlerinin sivil ve askeri personelden oluşan 21.106 kişinin öldürülmesine karıştığını söyledi.” (El-Hurra Sitesi)

Bizi temsil eden kişi, akidemizi benimseyen ve onu, tüm hayatımız boyunca ona göre yaşayacağımız canlı bir gerçeklik haline getirecek şekilde uygulayan kişidir; bunlar arasında Allah’ın izniyle çok yakında sizden intikam almamız, ümmetin izzet ve onurunu yeniden tesis etmemiz ve sizi ve ajanlarınızı derim bir uçuruma atmamız da vardır.

Sizlere, bunun Ruveybida yöneticiler eliyle değil de, işleri yeniden düzene sokacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’in gölgesinde gerçekleşeceğini müjdeliyoruz. Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhâlik Abdûn Ali - Sudan

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Avukat Sayın El Tahir Hasan El Mehdi ile Görüştü

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, Hizb-ut Tahrir üyesi Süleyman El Desis başkanlığında ve Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Encümen üyesi Avukat Ahmed Abkar ve Hizb-ut Tahrir üyesi Sayın Abdullah İsmail eşliğinde, 26 Şevval 1445H / 05 Mayıs 2024 Pazar günü Hizb-ut Tahrir’in Port Sudan’daki ofisinde Avukat Sayın El Tahir Hasan ile bir araya geldi.

Heyet, partinin İslam’ı ölüm kalım meselesi edinmesi için ümmet arasında ve ümmetle birlikte çalıştığını, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurarak Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek için ona önderlik ettiğini, bunun, özellikle İslam ümmetinin bilinçli ve kültürlü bireyleri için en önemli görevlerden biri olduğunu, bu büyük hedef konusunda ümmetin bireylerini aydınlatmak için böylesi bir ziyaret gerçekleştirildiğini belirtti.

Sayın El Tahir bu fikri memnuniyetle karşıladı, çok övdü ve ziyaret için heyete teşekkür etti.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER