Cumartesi, 14 Muharrem 1446 | 2024/07/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Türkiye: Basın Açıklamasına Davet: “Gazze Sahipsizliğin Enkazı Altında Ölüyor!”

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti
Basın Açıklamasına Davet:
“Gazze Sahipsizliğin Enkazı Altında Ölüyor!”
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye, Cuma ve hafta sonu “Gazze Sahipsizliğin Enkazı Altında Ölüyor!” başlıklı basın açıklamaları ve yürüyüşler düzenleyecek.

İşgalci ‘İsrail, Gazze’de 9 aydır vahşi katliamlarını sürdürüyor. Bu barbar saldırılarda 50 binden fazla Müslüman katledildi, milyonlarcası yerinden edildi. Evlerini terk eden Müslümanların sığındığı okullar, çadır kamplar bombalandı. Çoğu çocuk ve kadın on binlerce Müslüman can verirken, güçlü ordulara sahip İslam beldelerinin yöneticileri ise bu vahşeti kınayarak geçiştirdi ve mazlum Müslümanları sahipsiz bıraktı. Müslümanların sahipsizliğinden cesaret alan işgalci Yahudi varlığı ise hukuk, kanun ya da karar dinlemeden topyekün bir soykırım yürütüyor.

Bu kapsamda Gazze’ye saldırılar başladığı ilk günden bu yana meydanlarda, ABD elçiliği ve konsolosluğu, ‘İsrail’in diplomatik misyon yerleşkeleri önünde her daim hakkı haykıran Hizb-ut Tahrir Türkiye bu hafta da meydanlara iniyor.

Başta İstanbul olmak üzere basın açıklamaları ve yürüyüşler Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mersin ve Adana’da gerçekleştirilecek.

Hizb-ut Tahrir Türkiye tüm Müslümanları Gazze için ses çıkarmaya ve kıyama davet ediyor…

Basın açıklamalarının bilgileri şöyle:

“Gazze Sahipsizliğin Enkazı Altında Ölüyor!”

İstanbul: Ümraniye Santral Merkez Camiinden 15 Temmuz Meydanına Yürüyüş, 20 Temmuz Cumartesi, Akşam Namazı Sonrası,

İstanbul Esenler Merkez Camii, 21 Temmuz Pazar, Akşam Namazı Sonrası,

Hatay: Sanayi Camii, 19 Temmuz Cuma Namazı Sonrası

Gaziantep: Balıklı Meydanı, 21 Temmuz Pazar, Saat: 17.30

Şanlıurfa: Rabia Meydanı, 21 Temmuz Pazar, Saat: 21.00

Adana: ABD Konsolosluğu, 21 Temmuz Pazar, Saat: 19.00

Mersin: Ulu Camii, 21 Temmuz Pazar, İkindi Namazı Sonrası

H. 13 Muharrem 1446 El-Muvafık M. 19 Temmuz 2024

20240719 Turkiye BA Yuruyus Gazze Sahipsizligin Enkazi Altinda Oluyor

Devamını oku...

Merkezi Medya Ofisi: "Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!" Başlıklı Küresel Kampanya

  • Kategori Kampanyalar
  •   |  

Özbekistan güvenlik güçleri, 23 Hizb-ut Tahrir üyesini yeniden tutukladı ve bu yıl 9 Mayıs’ta, ölü diktatör Kerimov döneminde yargılandıkları ve 1999-2000 yıllarından bu yana yaklaşık 20 yıl hapis yattıkları ve işkence gördükleri aynı suçlamalarla yargılanmalarına başlandı.

Devamını oku...

İlk Nesil Bir Dava Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

İlk Nesil Bir Dava Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُواْ مَا عَاهَدُواْ اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُواْ تَبْدِيلاً

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir / Tunus Medya Bürosu, Hizb-ut Tahrir / Tunus’un ilk öncülerinden biri olan dava taşıyıcısı ve dilbilimcisi bir gencinin vefatını duyurur:

El Arusi Bin Ammara

14 Temmuz 2024 Pazar günü 84 yaşında vefat etti. El Arusi amcamız, Allah rahmet etsin, 1970’lerin başında davete katıldı ve gittiği her yerde İslam davetini taşıdı. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalıştı, camilerde, etkinliklerde ve meclislerde insanlara vaizler ve dersler verdi. Allah rahmet eylesin merhum, İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan yiğitlerden biriydi.

Son nefesine kadar Allah ile yaptığı antlaşmaya sadık kaldı ve bu hal üzere öldü. Allah geniş rahmetiyle merhuma rahmet eylesin ve onu uçsuz bucaksız cennetine koysun. Şüphesiz biz, Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz. Allah, merhumun ailesine ve yakınlarına mükafatını kat be kat versin, onlara sabır ve teselli ihsan eylesin. Biz ancak Allah’ı razı edecek söz söyleriz. Canı veren de alan da Allah’tır. O’nun katında her şey bir ölçüye göredir.

Devamını oku...

Ürdün Rejiminin NATO’nun Sömürgeci Hedeflerine Hizmeti, Ürdün’ü İslam Ümmetine Aidiyetten Koparmak İçin Başvurulan Yeni Bir Girişimdir

Ürdün Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı, ittifakla angajman ve ortak işbirliğinin güçlendirilmesine katkıda bulunmak üzere Ürdün’de bir NATO irtibat bürosu kurulduğunu duyurdu. Bakanlığın, Amman’da ofis açma kararıyla ilgili olarak NATO ile yayınladığı ortak açıklamada, “Kararın Washington’da düzenlenen NATO Liderler Zirvesi’nde değişen bölgesel ve küresel güvenlik ortamında Güney’deki ortaklarla daha güçlü, stratejik ve sonuç odaklı yaklaşım kurulması için hazırlanan eylem planı” kapsamında alındığı belirtildi.” Ofisin rolüne ilişkin olarak açıklamada, “NATO-Ürdün arasındaki ortak çıkar alanlarında siyasi diyaloğu ve pratik işbirliğini güçlendirmek” “Stratejik analiz, acil durum planlaması, kamu diplomasisi ve siber güvenlik gibi alanlarda konferanslar, kurslar ve eğitim programları da dahil olmak üzere ortaklık programlarının ve faaliyetlerinin uygulanmasında ilerleme kaydetmek...” olarak kaydedildi.

NATO, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 12 kurucu ülke tarafından 1949 yılında Avrupa ülkelerini Sovyetler Birliği tehdidinden korumak amacıyla imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile kuruldu. Daha sonra ittifak, coğrafi alanı dışındaki çıkarlarının savunulmasını öngören NATO’nun yeni strateji çerçevesinde birçok küresel sorunun çözümünde gözle görülür bir rol oynamaya başladı. Moskova’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Finlandiya ve İsveç de ittifaka katılarak üye ülke sayısı 32’ye çıkarıldı. NATO, Orta Doğu Mutabakatları ve İstanbul İttifakı gibi blok anlayışlarıyla sözde ortaklıklar ve ittifaklar, hatta Amerika’nın elinde sömürge aracı haline gelen ittifakın stratejik çıkarlarını gerçekleştiren Ürdün gibi bazı ülkelerle de tek taraflı gelişmiş ortaklıklar kurdu. İttifakın, güvenlik ortaklıkları kurma ve üyelerinin bölgedeki askeri varlığını arttırma konusunda aktif rol aldığı görülüyor.

Bu ittifakın hedefleri öyle genişletildi ki NATO Amerika’nın başını çektiği Batı’nın elinde küresel bir araç haline geldi. NATO Rusya ve Çin gibi rakiplerine karşı üye ülkelerin kararlarına ve savaşlarına hükmetmekte, dünyanın bir numaralı gücünün çıkarlarını gerçekleştirmek için bölge ülkelerini NATO’nun ortakları ve dostları olarak seferber etmektedir. NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti “terörizmi” ittifaka yönelik en acil tehdit olarak tanımlamaktadır. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Amman’daki NATO irtibat bürosunun rolüyle ilgili olarak yaptığı açıklamada “Amman’da bir NATO İrtibat Ofisinin açılması NATO ile Ürdün arasında uzun süredir devam eden ve daha da gelişecek olan ilişkilerin doğal bir ilerlemesidir.” ifadelerine yer verdi. Ürdün Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Amman’da bir NATO irtibat bürosunun kurulması, yaklaşık otuz yıllık derin ikili ilişkilere dayanıyor” denildi. NATO zirvesi etkinlikleri marjında Ürdün Haber Ajansı’na bir mülakat veren ABD Dışişleri Bakanlığı Bölgesel Sözcüsü Sam Warburg, ülkesinin Krallığın bölgedeki genel istikrar için oynadığı hayati rolü takdir ettiğini söyledi ve Kral II. Abdullah’ın sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın dostu olmadığını hem merkezi hükümet hem Kongre olmak üzere ABD hükümetinin tüm birimlerinde dostları olduğunu kaydetti.

Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması ve siyasilerin yukarıda bahsi geçen açıklamaları ışığında şu hususun açıklığa kavuşturulması kaçınılmazdır:

-  Çağımızın en şiddetli ve en yürek burkucu soykırım savaşının Gazze’de devam ettiği bir dönemde Ürdün rejimi, Yahudi varlığının insanlığa karşı yürüttüğü barbarca ve vahşice savaşın işbirlikçileri NATO’daki düşmanlarımızla küstahça ve uysalca siyasi ve askeri işbirliğini güçlendirmektedir.

- NATO, İslam ve Müslüman düşmanı sömürgeci bir ittifaktır. Irak, Afganistan, Libya, Somali ve Yemen’de Müslümanlara karşı savaşlara katılmıştır. Yahudiler ve mutant varlığın müttefikidir. Bir dost veya müttefik olarak onunla ilişki kurmak caiz olmadığı gibi, ülkeyi ona açmak ve özellikle de Ürdün’de konuşlu üslerinden onunla askeri ve güvenlik işbirliği yapmak da caiz değildir.

- Kurulduğu günden bu yana ve İngiltere’nin Ürdün’deki yönetimi kendisine emanet ettiğinden, ABD ve Avrupa ile stratejik işbirliği yaptığından bu yana Ürdün rejimi, İslam ümmetinin bir parçası olarak Ürdün’ü doğal aidiyetinden, tarihi ve ideolojik kuluçkasından koparmak için çalışmakta, Ürdün’ü sömürgeci güçlerin ve çıkarlarının elinde bir aparat haline getirmektedir.

- Ürdün’ün NATO ile işbirliğine ihtiyacı yok. Zira Ürdün’ün NATO ile askeri veya siyasi işbirliği yapacak ortak düşmanları yoktur, sadece Yahudi varlığı vardır. Ürdün halkını düşmanların bulunduğu algısı ile korkutmak ve “terörizmle mücadelede” NATO ve Amerika ile stratejik ortaklık gerekçeleri sadece çürük bir bahanedir. Terörizm Amerika’nın ta kendisidir ve onun ürünüdür. Bunlar, rejimin iktidarda kalma ve sömürgecilerin gözüne girme gerekçelerinden başka bir şey değildir.

- NATO ve NATO ile olan gelişmiş ortaklık gerçeğini anlamak kaçınılmazdır, çünkü ister yıllardır Ürdün’de yapılan Eager Lion askeri tatbikat ve manevralar olsun, ister eğitim merkezleri olsun ister havaalanları ve limanların kullanımı olsun, isterse siber güvenlik ve bilgi alışverişi olsun askeri ittifakların Müslüman topraklarındaki eylemleri bu ittifaka ve ülkelere pratik deneyim kazandırmaktadır. Bu deneyimler de bölgedeki ve tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanların daha fazla katledilmesi ve kanlarının dökülmesi olarak tercüme edilebilir. Çünkü bu tatbikatların, devletin sözde egemenliğine aykırı olması bir yana ümmetin düşmanlarını güçlendirmektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]

Ey Ürdün halkı! Ey Müslümanlar! Ürdün rejimi her gün sizden olmadığını ve sizin de ondan olmadığınızı kanıtlıyor. İktidarında size değil, sömürgeci kafir Batı’ya güveniyor. Ürdün’ün tüm yeteneklerini NATO gibi düşman ittifaklarla ortaklıklar ya da Amerika ve Britanya gibi ülkenin en azılı düşmanları ve askeri ve siyasi aygıtlarıyla dostluklar uğrunda kullanmakta bir sakınca görmemektedir. Rejimin başı uzun tatillerini ekonomik ve lojistik ortaklıklar ve ittifaklar kurmakla geçirmektedir. Bu da onu sömürgeci kâfir devletlerin İslam’la ve İslami Hilafetin geri dönüş projesiyle mücadelede vazgeçilmez bir rejim haline getirmektedir.

Ey Ürdün halkı! Ey Müslümanlar! Rejimin verdiği gözdağı, Gazze ve Filistin’de gördüğünüz yıkım ve devam eden soykırım sahneleri, rejimin Yahudi varlığıyla anlaşmalarına, Amerika ve Avrupa ile ittifaklarına ortak olduğunuz ve sessiz kaldığınız sürece güvende ve emniyette olduğunuzu söylemesi, korkakça ve geçici bir gözdağı verme taktiğinden başka bir şey değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

أَلَيْسَ اللهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ“Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.” [Zümer 36] Gazze’deki bir grup mücahidin, küresel savaş, Gazze halkının da Yahudi-Amerikan savaş makinesi karşısında gösterdiği sabır ve kararlılığı görmüyor musunuz? Silahlı kuvvetlerimiz Gazze’de 10 aydır sizden yardım isteyen halkımıza yardım etseydi ne olurdu? Yahudi varlığının hayatta kalacağını ya da Amerika’nın onun için askerlerini feda edeceğini mi düşünüyorsunuz? Ya da Müslüman ülkelerdeki kukla rejimlerin ümmetin göğsünde tünemeye devam edeceklerini ve bavullarını toplayıp kaçmayacaklarını mı sanıyorsunuz?  Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]

Devamını oku...

İngiltere’nin Hizmetindeki Hasina Rejimi, İngiliz Destekli Rohingya Müslümanları Katili Myanmar’daki Cunta Rejimi Korumak Amacıyla Vekalet Savaşı Yürütmektedir

Myanmar’ın yüzlerce Sınır Muhafızı Gücü ve ordu personeli, isyancı grup Arakan Ordusu ile Myanmar’daki askeri cunta arasında Rakhine’de devam eden şiddetli çatışmalar nedeniyle güvenli bir sığınak arayışıyla Bangladeş’e kaçıyor. [Dainik Janakantha, 12 Temmuz 2024] Hasina rejimi, sürekli kaçan katil cunta güçleri üyelerini ülkeye geri göndererek cunta rejimi güçlerini tazelemektedir. Sonuç olarak, elleri Rohingya Müslümanlarının kanına bulanmış katil cunta güçleri, isyancıları bastırmak için topraklarımızı bir “tampon bölge” olarak kullanmaktadır. Ayrıca ağır mühimmat ve havan toplarıyla yüklü üç cunta savaş gemisi de St. Martin açıklarındaki Bangladeş sularına demir atmış durumda ve ülkedeki etnik silahlı grupların koalisyonu olan Arakan Ordusu ile savaşıyorlar. Bu savaş gemilerinden atılan ağır mühimmat ve havan toplarının sesi ada halkında paniğe neden oldu. [14.06.2024 Daily Us Time] Ali Johar adlı bir genç, balıkçı teknesiyle St. Martin Adası’ndan dönerken Myanmar’dan açılan ateş sonucu yaralandı. [13 Haziran 2024 Yamuna TV] 16 Haziran 2024 Bangladeş, Servisler Arası Halkla İlişkiler (ISPR) tarafından yapılan basın açıklamasında şu ifadelerine yer verildi: “Myanmar ordusunun, Myanmar’da devam eden iç çatışma nedeniyle Arakan Eyaleti’nde Arakan Ordusu’na karşı ortak bir operasyon yürütmektedir. Myanmar ordusu ile Arakan Ordusu arasındaki bu çatışma, sınırdaki Naf Nehri ve haliç bölgelerinde Bangladeşli teknelere ayrım gözetilmeksizin ateş açılmasına yol açtı.” Bu durumda hükümet, halkın güvenliğini sağlamak için St. Martin de dahil olmak üzere çevredeki deniz bölgesine askeri güç konuşlandırmak yerine St. Martin adası ile anakara arasındaki tüm ulaşımı kesmiş ve ada sakinlerini abluka altına almıştır. Sonuç olarak, ilaçların yanı sıra ciddi gıda sıkıntısı yaşanmaktadır. Aslında hükümet, Myanmar’ın silahlı isyancı grupları bastırmak amacıyla cunta hükümetinin donanmasına bir tampon bölge oluşturmak üzere bu durumu yaratmıştır. Askeri ve güvenlik uzmanlarının eleştirisine maruz kalan hükümet, Myanmar gemilerinin hareketini izlemek için göstermelik olarak donanma ve sahil güvenlik gemileri göndermiştir. Bu da St. Martin adasının izolasyonuna ve insanların hareket edememelerine neden olmuştur. Böylece efendisi İngiltere’nin hizmetindeki Hasina, İngiliz destekli cunta rejimini (Rohingya Müslümanlarını katleden) korumak için bir vekalet savaşına girişmiş ve İslam ümmetine ihanet etmiştir.

Ey insanlar! Daha önce de gördüğünüz gibi, iç savaş nedeniyle yerlerinden edilen Rohingya Müslümanlarını geri iten Hasina rejimi, isyancıların saldırısı nedeniyle Myanmar’dan kaçan Ordu-BGP üyelerini (Müslüman katillerini) geri itmemiştir. Güvenlik analistlerinin tavsiyelerine ve sözde uluslararası hukuka göre onları savaş esiri olarak gören Hasina rejimi, Rohingya Müslümanlarının ülkelerine geri gönderilmesi için cunta rejimine baskı yapmamış, aksine bu katil gücü çiçeklerle karşılamıştır. Cunta rejiminin ordusunu tazelemek için onları vakit kaybetmeden ülkelerine geri göndermiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنْ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ“Ey iman edenler! Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” [Tevbe 123] Böylece İngiltere’nin hizmetindeki Hasina rejimi, İngiltere destekli cunta rejimine yardım ederek ülkenin egemenliğini ihlal etmiş ve Rohingya Müslüman kardeşlerimizin çıkarlarını görmezden gelmiştir.

Ey insanlar! Myanmar’daki İngiliz destekli cunta rejiminin, Arakan eyaletindeki Rohingya Müslümanlarını kitlesel olarak yerlerinden etmek için onlarca yıldır onlara sistematik bir şekilde saldırdığını, radikal Budist rahipler aracılığıyla dini çatışmalar yarattığını, evleri yaktığını, Rohingya erkeklerini öldürdüğünü, çocukları katlettiğini, kadınlara tecavüz ettiğini, evleri yaktığını, yağmaladığını ve katliam yaptığını biliyorsunuz. Hasina rejimi, milyonlarca Rohingya Müslümanını sığınma adı altında ülkede hapsederek Myanmar cunta rejimini onların direnişinden korumaktadır. Allah’ın izniyle bu cahil Budist halk, şimdi etnik çatışmalar çemberi içerisine düşmüş ve Amerika’nın jeopolitik stratejisinin tuzağına düşmüştür.

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” [Şura 30] Kafirlerin çıkar çatışması ve halkın öfkesi nedeniyle hain Hasina’nın tahtı çöküşün eşiğine gelmiştir.

Ey insanlar! Allah Subhânehu ve Teâlâ, ülke halkının canını ve malını bu ahmak yöneticilere emanet etmeyi yasaklar.

  وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا“Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin.” [Nisa 5] Amerikan ajanı BNP grubunun Arakan Ordusu ile ilişki kurma önerisi, esasında Amerika’nın jeopolitik çıkarlarını güçlendirecektir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَاالْإِمَامُجُنَّةٌيُقَاتَلُمِنْوَرَائِهِوَيُتَّقَىبِهِ  İmam ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim] Ülkenin egemenliğini korumanın ve Rohingya Müslümanlarını rehabilite etmenin yegâne yolu, Arakan’ı topraklarımızla yeniden bütünleştirmektir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir liderliğinde Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulması için bir an önce çalışmalara başlamalısınız. Bu amaçla askeri yetkililerden Hizb-ut Tahrir’e nusret vermelerini talep etmelisiniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ ۖ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun. Ve bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Tevbe 24]

Devamını oku...

Müslüman Davet Taşıyıcılarına Baskıyla Karşılık Verilirken UNAMA’ya Şefkatle Yaklaşılıyor!

9 Temmuz 2024 tarihinde Afganistan’daki Birleşmiş Milletler Yardım Misyonu Ofisi (UNAMA), Afgan hükümetinin ‘insan hakları’ konusundaki 3 yıllık performansının incelendiği bir rapor yayınladı. Bu 30 sayfalık raporda UNAMA, İyiliği Emretme, Kötülüğü Yasaklama Bakanlığı’nın faaliyetlerini şiddetle kınayıp eleştirdi ve uygulamalarını insan haklarının ihlali olarak nitelendirdi. Raporda ayrıca “başörtüsü takma zorunluluğu, kadınların filmlerde oynamasının yasaklanması, kadınların mahremi ile seyahat etmelerinin zorunlu kılınması, Sevgililer Günü kutlanmasının yasaklanması, toplu namaz emri ve cezalar...” gibi konuların insan hak ve özgürlüklerinin ihlali olarak değerlendirildi.

UNAMA’nın yayınladığı bu raporu İslami hüküm ve değerlere açık bir saldırı olarak değerlendiriyor ve en güçlü ifadelerle kınıyoruz. İslam’a yönelik bu tür saldırılar ve fitnenin toplumda yayılması, UNAMA’nın Afganistan’daki resmi ofisinin açık olduğu, hükümet yetkilileriyle yapılan toplantılarda UNAMA yetkililerine üst düzey protokollerin sağlandığı, hatta rejime bağlı güvenlik güçlerinin UNAMA personelini ve ofislerini hayatları pahasına en üst düzeyde koruduğu bir dönemde gerçekleşiyor.

Rejimin, bu rapor karşısında oldukça zayıf bir tutum sergilemesi ve olumlu tavır takınması talihsiz bir durum. Bu raporun ilk taslağı, İyiliği Emretme, Kötülüğü Yasaklama Bakanlığı ile paylaşıldığında, bu bakanlık duyarsız bir şekilde kendisini UNAMA’ya karşı sorumlu tutmuş ve bu örgütün saldırı ve hakaretlerine yumuşak bir tonla karşılık vermiştir- gerekçeleri de bu rapora eklenmiştir. Aslında UNAMA liberal değerleri teşvik etmekte, ABD’nin Afganistan’daki çıkarlarını sağlamaktadır. Bu kuruluş bu tür raporlar yayınlayarak Mücahitlerin İslami kimliğini etkilemeye çalışmaktadır.

Hükümet, utanmadan İyiliği Emretmeyi zalimce ve insan haklarına aykırı olarak değerlendiren UNAMA’ya karşı hoşgörü, esneklik ve yumuşaklık göstermektedir. Hizb-ut Tahrir, Emri Bil Maruf’un ilkelerine göre hareket ettiğinde, Hizbin dava taşıyıcıları sert bir muameleye maruz kalmakta, ‘tefrika ve fitne’ çıkarma kisvesi altında zindanlara atılıp işkence görmektedir. Hizb-ut Tahrir’in İslam davetini bastıran hükümet, UNAMA’nın bariz hakaretlerine karşı neden zayıf bir duruş sergilemektedir?

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ  “Muhammed, Allah’ın Rasûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.” [Fetih 29]

UNAMA’nın ve diğer uluslararası kuruluşların Afganistan’daki tehlikeli faaliyetlerini bazı maddi çıkarlar karşılığında görmezden gelmek, büyük bir siyasi hatadır, korkunç sonuçlara yol açar. Afganistan’ı yönetenler, Birleşmiş Milletler’e, misyonlarına ve kuruluşlarına karşı güçlü ve net bir tutum sergilemelidir, çünkü bu örgütler, Batılı güçlerin casus ajansları ve siyasi araçlarıdır. İslam ve Müslümanlar karşıtı faaliyetler yürütmektedirler, bu nedenle mümkün olan en kısa sürede durdurulmalıdırlar.

وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ  “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.[Bakara 120]

Devamını oku...

Erdoğan Neden Suriye Halkını Satıyor ve Onların Katilleriyle Normalleşiyor?!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Erdoğan Neden Suriye Halkını Satıyor ve Onların Katilleriyle Normalleşiyor?!

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

Cumhurbaşkanı Erdoğan 5/7/2024 günü şunları söyledi: “Sayın Putin ile Beşar Esad’a bir davetimiz olabilir. Putin Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirebilirse, bu yeni bir sürecin başlangıcı olabilir.” Ve “Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine karşı çıkanların sadece IŞİD ve Kürt ayrılıkçı gruplar olduğunu” iddia ederek Suriye halkının çoğunluğunun rejimi ve normalleşmeyi reddettiklerini gizledi. Ve şöyle dedi: “Suriye’de hayat bulacak barış iklimi, milyonlarca insanın ülkelerine geri dönmeleri açısından da gereklidir.”Bu da Suriyeli mültecilerin, ikinci ülkeleri olan Türkiye’den sınır dışı edilmeleri anlamına gelmektedir.

Erdoğan’ın bu açıklamaları, Kazakistan’dan dönüşünün, orada Putin’le Suriye dosyasını görüşmesinin hemen ardından geldi. Zira 28/6/2024 günü aniden Suriye ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunu, Beşar Esad ile yeniden görüşme arzusuna dikkat çekerek geçmişte Beşar Esad ile iyi ilişkileri olduğunu ve onunla görüştüğünü, bundan dolayı Putin ile görüşmeye gittiğini açıkladı.

Suriye halkı ise bunu kınadı; bunun üzerine 30/06/2024 günü, kendi istihbaratının elinin olması pek de uzak olmayan, Türkiye’nin Kayseri ilindeki Suriyeli mültecilere yönelik vahşi saldırıların düzenlendiği olaylarla onları şaşırttı ve şok etti. Nitekim İçişleri Bakanlığı saldırganlardan 472’sinin daha önce sabıkalı kişiler olduğunu açıkladı. Peki bu kötü insanları kim toplayıp onları oraya yönlendirdi?! Bu, rejimle uzlaşma hamlesine itiraz eden Suriyelileri tehdit etmek, onlara Türkiye’de yerleri olmadığını ve ülkeyi terk etmeleri gerektiğini, aksi takdirde onları kendi ülkelerinde ilk kabul ettiğinde verdiği sözden dönerek onlara kötülük yapacağını bildirmek içindir! Dahası onların boyunlarını kıskıvrak yakalayarak devrimlerine zehirli oklarını saplamak içindir.

Suriyeli mültecilere yönelik kampanya iki yıldan fazla bir süre önce başlamıştı ve Erdoğan’ın tepkileri, kararlı adımlar atan bir devlet başkanı gibi değil de bir vaiz gibiydi; aksine cumhurbaşkanlığı ve yerel seçim kampanyaları sırasında hedeflerinden birinin Suriyelileri ülkelerine geri döndürmek olduğunu söyleyerek kampanyaya yardımcı olan bir faktör oldu. Zira tiran Beşar ile görüşmeye hazır olduğunu açıklamaya başladı ve istihbarat başkanı ile dışişleri ve savunma bakanlarını tiran rejimindeki mevkidaşlarıyla görüşmeye gönderdi.

Tiran Beşar, Rusya Devlet Başkanı’nın Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev’in 3/7/2024 günü kendisini ziyaret etmesinin ardından mevkidaşı Erdoğan ile görüşmeye hazır olduğunu ortaya koyarak şöyle bir açıklamada bulundu: “Suriye, ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütlerinin tüm şekilleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açıktır.”

Bunu, Erdoğan’ın 14/06/2024 tarihinde İtalya'daki G7 zirvesi sırasında efendisi ABD Başkanı Biden ile yaptığı görüşmede planladığı anlaşılıyor; çünkü Erdoğan’ın, Amerika’nın yörüngesinde döndüğünden dolayı onun onayı olmadan hareket etmesi imkansızdır. Nitekim Amerika’nın Suriye’den çekilmek ve bundan dolayı uğruna müdahale ettiği ve Türkiye’yi ve başkalarını müdahale etmeye sevk ettiği kendisine tabi olan rejimin otoritesini güçlendirme arzusunda olduğu görülüyor. Zira siyasi çözümün uygulanması ve yeni bir Suriye anayasasının çıkarılması şu ana kadar tökezlemişti. Çünkü Amerika şu anda Ukrayna’daki savaş ve Çin’i kontrol altına alma çabalarının yanı sıra başkanlık seçimleri ve Gazze meselesiyle meşguldür.

Ayrıca Erdoğan’ın, dikkatleri Suriye yönüne çekerek insanları bununla meşgul etmek ve onların Filistin halkını yalnız bıraktığını unutmalarını istediği anlaşılıyor; zira Erdoğan, istese birçok şeyi yapmaya muktedir olduğu halde Gazze’deki soykırımı aciz biri gibi izlemeye devam etti, bu da onu insanların gözünden düşürdü; bunun üzerine Yahudi varlığı ile normalleşmenin ve onlarla ilişkileri güçlendirmenin, soykırımı durdurmaları yönünde baskı yapmak için yardımcı bir faktör olacağını hayal etti ancak onun bu hayali buharlaşıp uçtu.

Bununla paralel olarak Suriye’nin kuzeyinde fitne ve çatışmayı da kışkırttı; dolayısıyla o, oradaki güçlerinin ve istihbaratının ve ona bağlı grupların varlığı nedeniyle olup bitenlerden sorumlu olduğu gibi rejimle normalleşmeyi reddeden ve devrimin yeniden başlamasını talep eden muhlis kişilerin tutuklanmalarının arkasında da o vardır; bunu da onları susturmak ve insanları kendi bölgelerine geri dönme arzularını uyandıracak bir kaos oluşturmak için yapmıştır!

Türk muhalefet partileri, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve Erbakan’ın partisi olan Saadet Partisi, Erdoğan’a karşı muhalefet rolü oynamaktadır. Bu yüzden Suriye rejimini desteklemekte ve onunla bağlantı kurmaktadırlar ki bunlar devrime karşıdırlar; çünkü onlar, Suriye’de İslam’ın yeniden iktidara gelmesini ve laik rejimin devrilmesini reddediyorlar ve Türkiye’de de aynı şeyi savunuyorlar; çünkü onlar (Cumhuriyet Halk Partisi ve Saadet Partisi), bu hedefler konusunda Amerika ile aynı fikirde olan ancak çıkarları farklı olan İngiltere’ye tabidirler; dolayısıyla İngiltere, Suriye’de kendine etkin bir rol bulmaya çalışıyor ve Katar, Emirlikler ve Ürdün’deki tabilerini kullanıyor.

Gerçek şu ki herhangi bir bölgesel veya uluslararası ülkeyle herhangi bir bağlantı kurmak, siyasi bir intihardır; çünkü bu ülkeler sadece kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışıyorlar ve kendileriyle bağlantılı olan kişiyi de kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanıyorlar; şayet çıkarları ondan vazgeçmeyi gerektirirse, ya onu satar, ya yalnız bırakır, ya da teslim eder.Aynı zamanda onların hepsi, İslam’ın yeniden iktidara gelmesini engellemek, bölgedeki sömürgeci bölünmüşlüğü sürdürmek ve Yahudi varlığının korunması da dahil olmak üzere mevcut uluslararası sistemi korumak konusunda hemfikirdirler.

Özellikle Suriye’ye gelince; bu ülkeler hiçbir şekilde İslami karaktere sahip olan bu devrimin başarıya ulaşmasını istemediler; zira şayet devrim başarılı olursa, İslam beldelerinin halklarını ajan rejimlere karşı ayaklanmaya, onları devirmeye ve Hilafeti kurmaya teşvik edeceğinden korkuyorlar. Nitekim hayatını kaybeden Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim bunu şu sözleriyle açıklamıştı; devrimciler, bölgeyi kapsayan bir Hilafet kurmak istiyorlar. Benzer şekilde Rus ve Amerikalı yetkililer de Suriye’de Hilafetin kurulması tehlikesini dile getirmişlerdir. Bu yüzden bu devrime karşı dağları yerinden oynatacak bir tuzak kurdular ve onlara destek olacakları aldatmacasıyla silahlı gruplara ellerini uzattılar; bu gruplar da, onların ağlarına düştüler, ağın içinde oynadıklarını ve onun yemini yediklerini hissetmediler ve ağ sahibinin kendilerine yardım edeceğini zannettiler; ta ki başlarının hasat edileceği gün gelip tüm bölgelerden tasfiye edilmeye ve İdlib bölgesine toplanarak suçlu rejime satılmaya başlayıncaya kadar!

Destekçilerin, özellikle de Türkiye ve Suudi Arabistan’ın komploları, Suriye rejimi, İran ve yandaşları ve Amerika’nın devrimi vurmak için müdahale etmesi talimatı verdiği Rusya’dan oluşan devrimcilerin düşmanlarından daha çok zarar verdiler. Dolayısıyla Erdoğan’ın, Beşar Esad’a karşı, onu bir katil olarak nitelendirdiği, onunla asla görüşmeyeceği, ikinci bir Hama’ya izin vermeyeceği ve Suriye meselesinin Türkiye’nin iç meselesi olduğu yönündeki ateşli açıklamaları, onun dindarlık kisvesine bürünüp İslam olarak tanımlanmasına neden oldu; ama tüm bunlar, insanları kandırıp kendisine inanma ve kendi tuzağına düşmeleri sürecine yardımcı oldu.

Komplonun uygulanması aşamaları, Türkiye'nin 2016’da Halep'i Rusya’ya devretmek üzere ABD’nin talimatıyla Suriye’ye askeri müdahalede bulunması, ardından gerilimi azaltma, bölgeleri teslim etme ve grupları geri çekip kuzeye toplama yönündeki anlaşmalarla tamamlanmaya başladı.

Cenevre, Viyana, Riyad, Astana, Moskova ve Soçi’deki Suriye meselesine ilişkin tüm konferanslar ve anlaşmalar ile BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı, bir Amerikan projesi olup bunların tamamı, rejimin ve Beşar Esad’ın devrilmesini öngörmüyor, aksine laik Suriye rejiminin ve onun kurumlarının korunmasını öngörüyor ve ateşkes, yani devrimin durdurulması ve rejimle müzakere yapılması çağrısında bulunuyordu!

Allah’tan, bu durumun insanları, ilk günden itibaren tüm bu konularda kendilerini uyaran ve hâlâ onları zalim laik rejimi yıkmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmaya davet eden bilinçli ve muhlis siyasi bir liderliğin etrafında birleşmeye teşvik edici olmasını niyaz ediyoruz.

Kaynak: El-Raye Gazetesi-504. Sayı-17/07/2024

Devamını oku...

Trump Yeniden!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump Yeniden!

Haber:

Amerika Birleşik Devletleri’nde Cumhuriyetçi Parti Pazartesi günü, Donald Trump’ı 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimlerinde yarışacak aday olarak resmen seçti. Bu ise Milwaukee’de düzenlenen Cumhuriyetçi Parti konferansında yapılan seçimlerle ilgili açıklamaya göre gerçekleşti.

Yorum:

Şüphesiz Amerikan başkanının kişiliği ve eğilimleri, özellikle Amerikan anayasasının ona verdiği yetkiler içindeki önemine ve varlığına rağmen, sadece Amerikan politikasını belirleyen tek faktör değildir. Zira Başkanın şahsına ve partisine bakılmaksızın izlenmesi gereken daha yüksek ulusal çıkarlar ve uluslararası stratejiler vardır. Dolayısıyla bu stratejiler kaçınılmaz bir gereklilik olup her şeyden önce derin devlet kurumları tarafından korunmakta ve gözetilmektedir. Genellikle bir başkan ile diğeri arasındaki fark, daha yüksek stratejilerin hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılan mekanizmalar ve araçlardır.

Yaklaşan seçimlerin sonucunu tahmin etmedeki belirsizliğe ve sürprizlere rağmen, Trump'ın kazanma ihtimali çok yüksektir; zira o, halen Amerikan halkı arasında yüksek düzeyde bir desteğe sahip olup bazı kamuoyu yoklamalarında mevcut Başkan Joe Biden’ı bile geride bırakmış durumdadır.

Hiç şüphe yok ki uluslararası ve yerel olarak meydana gelen bazı farklılıklar, görevi döneminde kendisi için getirildiği bazı hedefler varlığını sürdürmekle birlikte, Trump’a birtakım çeşitlilik ve değişim dayatmaktadır; belki de değişim araçlarda, yöntemlerde ve kişiliklerde olabilir ve buna dair orta sınıfa hitap etmek için Ohio Senatörü J.D. Vance’i yardımcısı olarak seçmesi ve Ukrayna’ya yönelik yardım dosyası ve Rusya’ya ilişkin tutumunun yanı sıra kendinden öncekileri geride bırakan Yahudi varlığı lehine kirli duruşundan daha net bir kanıt yoktur. Zira İbrani gazetesi Haaretz’in aktardığına göre ilk açıklamalarında Yahudi varlığını, Gazze savaşını “mümkün olduğu kadar çabuk” sona erdirmeye teşvik etmişti. Ayrıca Ohio’lu Senatör, Başkan Joe Biden’ı "İsrail’in” savaşı kazanmasını giderek zorlaştırmakla” suçladı ve “İsrail” ile Suudi Arabistan arasındaki barış sürecini yeniden canlandırma!” sözü verdi ve şunları söyledi: “Joe Biden “İsrail’in” bu savaşı kazanmasını giderek zorlaştırdı.” Ve şöyle ekledi: “Onun eylemleri, her alanda olabilecek en kötü senaryolara yol açtı.”

Mesele bu dosyalar ile sınırlı kalmayacak, aksine Avrupa daha zor günler yaşayacaktır; zira Amerikalı akademisyen Hal Brands, “Amerikan sonrası Avrupa’nın tehditlerden zarar görebileceği ve eninde sonunda geçmişinin daha kaotik ve fanatik kalıplarına geri dönebileceği” uyarısında bulundu.

Çin dosyasını ise hiç sormayın; zira kaba (sert) kuvvet en üst düzeye çıkarılacak olup bu da uluslararası ilişkilerde çok zor günlerin bir habercisidir. Zira uluslararası ekonomik zayıflığın, uluslararası ekonomik yapıların ve korumacılığın erozyona uğramasının ve ülkelerin her alanda aldıkları darbeler sonucu zayıf düşmelerinin ışığında dünya ülkeleri yaklaşan kara bulutları hissetmeye başlamış gibi görünüyor.

Dünyanın kasırgalar, yanardağlar, yerel ve uluslararası çalkantılar dalgası beklediği doğrudur; ancak bu mesele ne kadar kötü ve acı olsa da, uluslararası bağların çözüleceğine ve uluslararası konumun değişeceğine dair iyi bir haberdir ve en iyisini Allah bilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hasan Hamdan – Ürdün

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER