Perşembe, 01 Muharrem 1447 | 2025/06/26
Saat: 17:13:38 (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bin Selman'dan, Pezeşkiyan'a: Anlaşmazlıkları Çözmek İçin Güç Kullanmayı Reddediyoruz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bin Selman'dan, Pezeşkiyan'a: Anlaşmazlıkları Çözmek İçin Güç Kullanmayı Reddediyoruz!

Haber:

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 14/06/2025 Cumartesi günü İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi; Suudi Veliaht Prensi görüşmede, İran Cumhurbaşkanı ve kardeş İran halkına ve "İsrail'in" İran'a yönelik saldırılarında hayatını kaybedenlerin ailelerine taziyelerini ve başsağlığı dileklerini iletti; Prens Muhammed bin Selman, Krallığın, İran'ın egemenliğine ve güvenliğine zarar veren ve uluslararası hukuku ihlal eden bu saldırıları kınadığını ve eleştirdiğini yineledi.

Ayrıca Veliaht Prensi, bu saldırıların krizin çözümü için yürütülen diyaloğu kesintiye uğrattığını ve gerginliğin azaltılması ve diplomatik bir çözüme ulaşılmasına yönelik çabaları engellediğini vurguladı.

Öte yandan İran Cumhurbaşkanı, Suudi Veliaht Prensi'ne İran ve İran halkına karşı gösterdiği asil duygularından dolayı teşekkür ederek, Krallığın bu saldırıyı kınayan ve reddeden tutumunu takdir ettiğini belirtti. (Sky News Arabia)

Yorum:

İslam ümmetinin başına musallat olmuş bu Ruveybida yöneticilerin yaptıkları tek şey, iki takımın futbol maçını izleyip maçın sonucunu beklemek ve sonunda kazanan takımı alkışlamaktır; zira onlar makamlarını, halkların servetlerini yağmalamak, kan dökmek, İslam ve davet taşıyıcılarıyla savaşmak ve İslam’ın iktidara gelmesini engellemek için bir ganimet ve araç olarak görüyorlar!İşte şu bin Selman, bin Zayed ve Katar sefihi, Gazze halkının açlıktan ve bombardımanlardan dolayı öldüğü bir sırada kıllarını dahi kıpırdatmazken Allah'ın, Rasulü'nün ve müminlerin düşmanı Trump'a trilyonlarca dolar para yağdırıyorlar.Ama eğer halkları onları muhasebe etmek ve bir kelimeyle bile olsa onların değişmeleri için girişimde bulunmak için harekete geçtiklerinde hemen onları gözetliyorlar. Tıpkı Hicaz ülkesinde hâlâ karanlık hapishanelerde tutulan birçok alimin başına geldiği gibi. Zira onlar, müminlere karşı sert, kâfirlere karşı ise merhametlidirler. Çünkü onlar ümmetin cinsinden olmadıkları gibi yönetime biat ve İslam ümmetinin iradesiyle gelmemişlerdir, aksine sömürgeci kâfirin dayatması ve onları zorla ümmetin başına musallat etmesiyle gelmişlerdir.

Şimdi İran'da, Yahudi varlığının, askeri güçler ve nükleer bilim adamları gibi İslam ümmetinin kapasitelerine yönelik bombardımanları karşısında bin Selman, bu saldırıları kınamakla ve eleştirmekle yetiniyor ve İran'daki yönetim sisteminin ne olduğuna bakmaksızın İslam ülkesine yönelik bu saldırıları durdurmak için ordusunu harekete geçirmiyor;çünkü Müslümanların, hadis-i şerifte de geçtiği gibi diğer insanlara karşı tek bir el gibi olmaları gerekir; zira onlar, diğer insanlar dışında tek bir ümmet oldukları gibi aynı şekilde Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu (düşmana) teslim etmez.

Bu nedenle fertler cemaatler olarak İslam ümmetinin evlatlarını yapması gereken, düşman terörizmi için tüm gücünü kullanacak, İslam beldeleri arasındaki yapay sınırları ortadan kaldıracak, İslam'ı içeride hayatın her alanında tatbik edecek ve İslam'ı, bir hidayet ve nur risaleti olarak tüm insanlığa taşıyacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurup İslami hayatı yeniden başlatmak yoluyla bu fikirlerin hayat sahasında yer edinmesi için çalışmasıdır.Aynı şekilde Müslüman ordular içindeki güçlü ve kuvvet ehlinin de, halkına asla yalan söylemeyen ve İslam'ı yönetime ulaştırmak için gece gündüz çalışan bir lider olan Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri ve Allah'a kalb-i selim ile gelenler dışında malın ve avladın bir fayda vermediği o gün Allah Subhanehu ve Teala'nın huzurunda kendilerini temize çıkarmaları gerekir ki böylece Allah Subhanehu ve Teala'nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olmasınlar:إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler.” [Kasas 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid - Irak

Devamını oku...

Rusya İlerliyor ve Amerika'nın Orta Doğu'daki Meşguliyetini İstismar Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rusya İlerliyor ve Amerika'nın Orta Doğu'daki Meşguliyetini İstismar Ediyor!

Haber:

Rusya Savunma Bakanlığı'nın Ukrayna'daki askeri operasyonun seyrine ilişkin günlük açıklamasında şunlar geçti:

14-20 Haziran tarihleri arasında kuvvetlerimiz, Ukrayna'nın askeri sanayi kompleksindeki tesislerine, Kiev kuvvetlerinin yakıt ve enerji altyapısı tesislerine, radar istasyonları, insansız hava aracı montaj atölyeleri ve mühimmat depolarına yönelik 6 hassas saldırı gerçekleştirdi.

Hava savunma sistemleri geçen hafta boyunca 1190 Ukrayna insansız hava aracını düşürdü ve imha etti.

“Kuzey” güçleri operasyon bölgesindeki Kiev güçlerinin kayıpları, geçen hafta boyunca yaklaşık 1250 askere ulaştı.

“Batı” grubu birlikleri, bir hafta içinde Harkov'daki Moskovka ve Dolgenkoye kasabalarını kurtardı ve düşmana 1480'den fazla asker kaybettirdi.

"Güney" grubu birlikleri önce cephe hatlarındaki mevzilerini iyileştirdi ve Kiev kuvvetleri, 1.390 asker kaybına uğradı.

“Merkez” grubu, Donetsk ve Dnipropetrovsk bölgelerinde ilerlemesini sürdürdü ve bir hafta içinde Donetsk'e bağlı Yeleni Kot, Ulyanovka ve Novonikoleyevka kasabalarını kurtardı ve 3410'dan fazla askeri öldürdü.

“Doğu” grubu birlikleri düşman savunma hatlarının derinliklerine ilerleyerek 1350'den fazla askerini öldürdü.

“Dnipro” grubu birlikleri, düşman saflarında kayıplara yol açtı ve 470'den fazla askerini öldürdü.

Hava savunma sistemleri geçen hafta boyunca 29 adet JDAM güdümlü hava bombası ve 8 adet “HIMARS” füzesini düşürdü. (Sputnik+Rusya el-Yevm, Rusya Savunma Bakanlığı'ndan)

Yorum:

Rusya, Rus-Ukrayna çatışmasının gelecekteki herhangi bir çözümünde sahada yazılı bir baskı ve üstünlük kartı olsun diye sahada daha fazla kazanımlar gerçekleştirmek için savaş alanında baskı uygulayıp ağırlığını koyuyor.

Rusya, özel olarak Washington'un ve genel olarak Batı'nın, üvey evlatları Yahudi varlığının gerek Gazze'de gerekse de yakın zamanda İran'da ateşlediği savaş ve çatışmalara karışmasını istismar ediyor.Bu nedenle Amerika'nın güncel sıcak meselelerle ve bunların günlük gelişmeleriyle meşgul olması, güneybatı sınırında uzun bir cepheyi ateşlemek amacıyla ordusunun elini serbest bırakan Moskova için büyük bir avantaj haline gelmiş, sahada kazanımlar elde etmeye odaklanmıştır;bu ise Washington'un Ukrayna ordusuna verdiği desteği ve yardımı kesip Avrupa'nın ne doyuran ne de aç bırakan desteğiyle, dahası sadece Kiev'deki rejimin ayakta kalması ve onun düşmesini önlemekle yetinmesinin gölgesinde gerçekleşiyor.

Trump'ın ABD başkanlık seçimleri döneminde etrafını kuşattığı efsanevi ve gösterişli havanın sahte ve yalan olduğu, hatta şu ana kadar acil ve hassas sorunların herhangi birini çözmekten aciz kaldığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Tüm bunlardan dolayı Rusya, hedeflerini gerçekleştirmek veya en azından bunların çoğunu gerçekleştirmek için sahada ve siyasi olarak baskı uyguluyor; çünkü mevcut durum, neredeyse tekrarı olmayan bir fırsattır.

Amerika ve tüm Batı ülkeleri, dünyayı kasıp kavuran şerrin ve kötülüğün temeli olup dünya, adaletli olan ve mazlumlara yardım eden bir devlet, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet kurulmadıkça rahatlamayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Et-Tamîzî

Devamını oku...

Yahudi Varlığı Savaş Uçaklarının Bazı Rejimlerin Hava Sahasını Kullanarak İran’ı Bombalaması ve Ardından Bu Rejimlerin Tek Bir Kurşununa Bile Maruz Kalmadan Güvenli Bir Şekilde Üslerine Geri Dönmesi, Gerçekten Büyük Bir Utançtır!

  • Kategori Hizb
  •   |  

00:00
00:00
00:00

Trump, sosyal medya hesabı Truth Social’dan yaptığı paylaşımında, “İran ve İsrail bir anlaşma yapmalı ve yapacaklar da, tıpkı Hindistan ve Pakistan’ı anlaşmaya vardırdığım gibi.” ifadelerini kullandı. Trump, ayrıca paylaşımında “Aynı şekilde, İsrail ve İran arasında da yakında barış olacak. Şu anda birçok görüşme ve toplantı yapılıyor.” ifadelerine yer verdi. (15.06.2025 Sky news) Yahudi varlığı ordu sözcüsü, pazar günü X platformu üzerinden yaptığı paylaşımında, “İran’da nükleer askeri silah üretim tesislerinde bulunan tüm sivil ve askeri personele yönelik acil tahliye çağrısında bulundu... Yahudi varlığı ordu sözcüsü AvichayAdraee, İsfahan’daki nükleer tesisi vurduklarını, buna karşılık olarak İran’ın, pazar günü şafak vakti itibariyle İsrail’e yönelik yeni füze saldırıları başlattığını, saldırılarda ölenlerin ve onlarca yaralananların olduğunu, ayrıca evler ve binalarda büyük hasar meydana geldiğini, buna karşılık Tahran’ın da İsrail’in saldırılarına maruz kaldığını belirtti. (15.06.2025 El Cezire)

Yahudi varlığı, 14 Haziran 2025 Cumartesi günü yaptığı açıklamada, ülkeye düzenlediği hava saldırılarında İran’ın nükleer programında çalışan 9 bilim insanı ve uzmanın öldürüldüğünü duyurdu. Böylece bu açıklamayla birlikte daha önce duyurulan ölü sayısı da yükselmiş oldu. İran’ın yarı resmi haber ajansı Tasnim tarafından da doğrulanan açıklamada orduya göre, cuma günü düzenlenen saldırılarda mekanik, fizik ve malzeme mühendisliği alanlarında uzman olan Ali Bekvi Kerimi, Mansur Askeri ve Said Burci hayatını kaybetti. Yahudi varlığı, 13 Haziran 2025 Cuma günü sabah saatlerinde İran’a yönelik eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlatarak, İran’ın nükleer programının kalbini ve üst düzey askeri komutanları hedef aldı. Öte yandan İran, Cuma akşamı saldırılara misilleme olarak İsrail’e yüzlerce füze fırlattığını duyurdu.” (14.06.2025 CNN)

Yahudi varlığının saldırısının hemen ardından, ABD Başkanı Donald Trump 13 Haziran 2025 Cuma günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in İran’a yönelik saldırısı mükemmel” ifadelerini kullandı ve İran’ı nükleer programı konusunda bir anlaşma yapmaya çağırdı. Öte yandan Trump, ABC televizyonunun “ABD’nin saldırılara dahil olup olmadığı sorusuna ise “Bu konuda yorum yapmak istemiyorum” yanıtını verdi. Trump, Truth Social platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “İran, geriye hiçbir şey kalmadan önce bir anlaşma yapmalı ve bir zamanlar İran İmparatorluğu olarak bilinen şeyi kurtarmalıdır,” görüşünü paylaştı. Trump, ABD’nin en gelişmiş ve ölümcül silahları ürettiğini, İsrail’in bunların çoğuna sahip olduğunu ve kullandığını İran’a ilettiğini kaydetti. Trump, “İki ay önce İran’a ‘anlaşma yapması’ için 60 günlük bir ültimatom vermiştim. Bunu yapmalıydılar. Bugün 61. gün. Onlara ne yapmaları gerektiğini söyledim ama bir türlü yapamadılar. Şimdi belki de ikinci bir şansları var” dedi. (13.06.2025 El Cezire)

Bu olaylar dikkatle incelendiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

1- Yahudi varlığının İran’a yönelik saldırıyı, ancak ve ancak Donald Trump yönetimindeki Amerika’nın teşvikiyle gerçekleştirdiği apaçık ortadadır. Nitekim Trump’ın açıklamaları da bu durumu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğrulamaktadır... Zaten bu, bilinen ve beklenen bir şeydir. Çünkü Yahudilerin tek başına ayakta duracak ne gücü ne de cesareti vardır; onlar savaşçı bir millet değildir! Kaviyy ve Azîz olan Allah doğru söylemiştir:

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ * ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ “Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez. Nerede bulunsalar Allah’ın ve inanan insanların himayesinde olanlar müstesna onlara alçaklık damgası vurulmuştur.” [Ali İmran 111-112] İşte böyle. Onlar, ilk çağlardan beri peygamberlerinin döneminden sonra Allah’ın ipini kesmişlerdir... Onların bu karakteri modern çağda da hiç değişmemiştir. Zira Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren İngilizlerin kanatları altına girmişler. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise efendi değiştirerek soluğu Amerika’nın kucağında almışlardır... Bugüne kadar girdikleri tüm savaşlar bu gerçeği dile getirmektedir. Zira bu savaşlar hep insanların ipiyle gerçekleşmiştir... Aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler, Trump’ın yukarıdaki açıklamalarından, İran’a yönelik saldırılarında Yahudilere destek verdiğini rahatlıkla anlayabilirler.

2- Ancak bundan daha büyük ve daha vahim olan ise, Yahudi varlığına ait savaş uçakların, Yahudi varlığına komşu Müslüman ülkelerin hava sahasını kullanarak İran’da yıkıma ve can kaybına yol açması ve ardından herhangi bir engelle karşılaşmadan işgal altındaki topraklara güvenli bir şekilde geri dönmesidir. Ne Şam diyarındaki, ne Irak’taki, ne Mısır’daki, ne de Türkiye’deki o gafil yöneticilerden tek bir tanesi bile bu uçaklara bir kurşun sıkma onurunu göstermemiştir! İşte böylece, saldırılarını güvenli bir şekilde gerçekleştirdiler; gidişleri de güvenliydi, dönüşleri de... Müslüman ülkelerdeki yöneticiler ise, olan biteni kılını bile kıpırdatmadan seyrettiler. Sessizliklerinin ne büyük bir cürüm olduğunu ve bu suçun hesabının ne kadar ağır olacağını ya unuttular ya da bilerek unutmuş numarası yaptılar!

سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ “Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.” [Enam 124] Şüphesiz, Yahudi varlığı uçaklarının ajan yöneticilerin hava sahasını kullanarak saldırılar gerçekleştirmesi ve bu yöneticilerden hiçbirinin engellemesiyle karşılaşmadan üslerine geri dönmesi, gerçekten büyük bir utançtır!

3- Ayrıca, aklıselim sahibi herkes, Yahudilere karşı en iyi savunma yönteminin saldırı olduğunu bilir. Yahudiler, uzun zamandan beri ve özellikle de son günlerde İran’ı vurmakla tehdit ediyorlardı. Hatta Trump, Yahudi varlığının İran’daki nükleer tesislere saldırı düzenleyeceğini yalnızca ima etmekle kalmamış, açıkça bunu dile getirmiştir. Buna rağmen İran, İran’ı savunmak ve Amerika’dan ve Yahudilerden gelen o tehditlerden sakınmak için Yahudilere karşı herhangi bir önleyici saldırıda bulunmamıştır. İşte bu, gerçekten hayret verici bir durumdur! İran, tesisleri vuruluncaya ve bilim insanları öldürülünceye kadar sessiz kalmış, sonra karşılık vermeye başlamıştır... Tüm bu art arda yaşanan saldırılara rağmen Trump hala çıkıp, “İsrail ve İran arasında yakında barış olacak. Şu anda çok sayıda telefon görüşmesi ve toplantı yapılıyor’ diyebiliyor. (15.06.2025 Sky news) Biz, bu savaşın Yahudi varlığı ile herhangi bir barış anlaşmasına yol açmasına karşı uyarıda bulunuyoruz. Halbuki Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَإِمَّاتَثْقَفَنَّهُمْفِيالْحَرْبِفَشَرِّدْبِهِمْمَنْخَلْفَهُمْلَعَلَّهُمْيَذَّكَّرُونَ “Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.” [Enfal 57]

4- Yürek burkan asıl mesele ise, özellikle Filistin topraklarını işgal eden Yahudi varlığının çevresinde bulunan Müslüman ülkelerdeki Ruveybida yöneticilerdir. Bu yöneticiler, Yahudilerin etrafındadırlar. O halde Yahudi varlığına ait savaş uçaklarının başlarının üstündeki hava sahasından geçip Müslüman beldelerini bombalamalarını ve ardından tek bir kurşun bile sıkılmadan emniyetli ve güvenli bir şekilde üslerine geri dönmelerini nasıl olur da görmezler? Bu yöneticiler, adeta tarafsız bir gözlemci gibi davranmakta, olup biteni sanki Müslüman ülkelerinde değil de uzak, alakasız bir coğrafyada yaşanıyormuş gibi izlemektedirler! Şüphesiz bu yöneticilerin düzeni yıkılmaya mahkûmdur; Ve bu durum onlar için hiç de şaşırtıcı değildir! Çünkü onlar, sömürgeci kâfir devletlerin, özellikle de Amerika’nın elinde birer kukladırlar; onların iki dudağının arasından çıkacak emre bakarlar... Ağababaları ne derse onu papağan gibi tekrar ederler, efendileri ne emrederse onu sorgusuz sualsiz yaparlar... Ataletlerini türlü türlü bahanelerle meşrulaştırmaya çalışıyorlar, sınırları mukaddes sayıyorlar! İster dünyanın en uzak köşesinde isterse en yakınında olsun Müslüman ülkelerin bir ve bütün olduğunu ya unutuyorlar ya da unutmuş gibi yapıyorlar! Müminlerin barışı da birdir, savaşı da. Müslüman oldukları sürece mezhep ayrımına gidilmesi doğru değildir. Zira Müslümanlar tek bir ümmettir:

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ “Şüphesiz bu, tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” [Enbiya 92] O halde düşman uçakları, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin hava sahalarından geçerek başka bir İslam ülkesini bombalarken bu yöneticiler nasıl olur da sessiz kalabiliyor? İçlerinde en aklı başında olanı ise, düşman uçaklarının gidişini de gelişini de, sanki tarafsız biriymiş gibi, hatta belki de kalben Yahudilere daha yakın birisiymiş gibi pişkin pişkin izlemekle yetiniyor! Dahası, Trump’ın ağzından, Yahudi varlığının Amerika’nın ipiyle, onun tam desteği ve emriyle, onun silahıyla savaştığını imayla falan değil, açık açık duydukları halde içlerinden bir tanesi bile en azından Amerika ile ilişkileri kesme cesaretini gösterememektedir!

أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ “Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!” [Ankebut 4]

5- Bütün bunlara rağmen, bu Ruveybida yöneticiler saltanatlarıyla birlikte yok olup gideceklerdir! Ve Allah’ın izniyle, dünyada adalet ve iyiliği yayacak olan Raşidi Hilafet, dünyanın bir numaralı devleti olarak geri dönecektir! Yahudilerle savaş ve işgallerinin ortadan kaldırılması da Allah’ın izniyle mutlaka vuku bulacaktır. Zira Müsned Ahmed’de Huzeyfe’den rivayetle es-Sâdiku’l-Masdûk (doğru ve doğrulanan) SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” Aynı şekilde Buhari de, Abdullah bin Ömer’den (Allah her ikisinden de razı olsun) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:

تُقَاتِلُكُمُ الْيَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ “Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız!” Müslim ise bu hadisi İbn Ömer’den, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den şu lafızla rivayet etmiştir:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz.” Sonra yeryüzü Güçlü, Aziz ve Hâkim olan Allah’ın zaferiyle aydınlanacaktır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ “Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

Sonuç olarak halkına asla yalan söylemeyen öncü olan Hizb-ut Tahrir, sizleri, kendisine destek olmaya, Raşidi Hilafeti yeniden kurmak, İslam’ı ve Müslümanları yüceltmek, küfrü ve kâfirleri zelil kılmak için kendisiyle birlikte çalışmaya çağırıyor. İşte bu, büyük kurtuluştur.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Devamını oku...

Yahudi Varlığının İran Saldırısına Karşı Müslüman Ülkelerin Rejimlerinden Gelen Tepkiler Tam Anlamıyla Yüz Karası ve Utanç Vericidir!

Müslüman ülkelerdeki rejimlerin Yahudi varlığının İran saldırısına verdikleri tepkileri izleyen her Müslümanın yüreği burkuluyor, ümmetin düştüğü bu durum karşısında derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı yaşıyor. Tepkiler adeta bir yelpaze gibi: Kimi sadece kınamakla ve esef duymakla yetiniyor. Kimi saldırıların bölgeyi kaosa sürüklemesinden endişeleniyor. Kimi bunu tehlikeli bir tırmanış olarak niteliyor. Kimi meselenin Filistin davasına olumsuz yansıyacağından korkuyor. Kimileri de İran ile Yahudi varlığı arasında arabuluculuk teklif ediyor. En aklı başında olanlar ise sadece sözde destekle yetinip, İran’ın yanında durduklarını ve uluslararası ortamlarda onu savunmaya hazır olduklarını söylüyorlar. Ancak ne var ki, bu açıklamaları yapanlardan bazıları, Yahudi varlığının uçaklarına hava sahalarını açıp İran’ı bombalamasına, katliam yapmasına, yıkıma sebep olmasına ve tek bir kurşuna bile maruz kalmadan görevlerini tamamlayıp üslerine geri dönmesine göz yumuyorlar! Daha da beteri, içlerinden bazıları, Yahudi varlığını vurmak için gönderilen İran füzelerine ve dronlarına karşı kalkan olup Yahudileri bu füzeleri durdurma zahmetinden kurtarmış oldular!

Ey Müslümanlar! Bu ne haldir?! Bu kadar mı düştünüz?! Hilkat garibesi Yahudi varlığının bir İslam ülkesine yönelik saldırısını engellemek için Müslüman ülkelerinin birbirleriyle hayırda yarışırcasına ordularını, füzelerini, tanklarını, toplarını ve askerlerini seferber edip ucube varlığı yeryüzünden silmek yerine utangaç, çekingen, adeta kerhen yapılmış göstermelik kınama ve esefle yetindiklerini görüyoruz! Arabuluculuk tekliflerindeki cüretkârlık ise apayrı bir skandal! Bu teklifi yapan, sanki İslam’la, Müslümanlarla hiçbir bağı yokmuş gibi davranıyor, sanki kendisini tarafsız bir gözlemciymiş gibi lanse ediyor. Beş asır boyunca Hilafet’in başkentliğini yapmış en büyük İslam ülkelerinden birinin lideri olduğunu galiba unutuyor! Filistin ile İran arasında yer alan ve Yahudi varlığı uçaklarının saha sahalarını kullanmasına izin veren Müslüman ülkelerdeki rejimlerin tutumları ise apayrı bir felakettir; Felaketlerin en büyüğü ise İran füzeleri yüzünden Yahudi varlığı havalimanları işleyemez hale gelince, Filistin’e dönen Yahudi vatandaşlarını kendi havalimanlarında ağırlayan rejimlerdir!

Müslüman halkların cihada ve Yahudilerle savaşmaya ne kadar büyük bir özlem duyduğunu biliyoruz. Bunun en net kanıtı, İran füzeleri ve dronları Yahudi varlığının vurmak için başlarının üzerinden geçerken yüzlerinde beliren o saf sevinçtir. Dahası, İran füzelerinin Yahudi varlığında yol açtığı ölümü, yaralanmaları ve yıkımı gören birçok İslam ülkesindeki halkların sokaklara dökülüp kutlamalar yaptığına şahit olduk. İran’ın saldırıları, Yahudi varlığına, Gazze, Filistin, Lübnan, Suriye ve Yemen’de Müslümanlara tattırdığı acının bir benzerini ona tattırmıştır. Nihayet Yahudilerin de tıpkı bizim, cürümleri ve Gazze’de işledikleri soykırım sebebiyle orada verdiğimiz şehitleri ve kayıpları saydığımız gibi, füzeler ve dronlar yüzünden ölülerini, yaralılarını ve kayıplarını saymak zorunda kaldıkları bir gün gelmiştir!

Ey Müslümanlar! Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu buyruğunu okuyup duruyorsunuz:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ “Onlarla savaşın ki, Allah onları sizin elinizle cezalandırsın, onları rezil rüsva etsin, sizi onlara karşı başarılı kılsın, inananların yüreklerine su serpsin, kalplerindeki öfkeyi yatıştırsın. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah bilmekte, hikmetle yönetmektedir.” [Tevbe 14-15] Sizler, Allah’ın sizi Yahudilere karşı zafere ulaştıracağı, kalplerinizi ferahlatacağı ve gönüllerinizdeki öfkeyi dindireceği o günü özlemle bekliyorsunuz. Bilin ki, bu zafer, Yüce Allah’ın kitabında okuduğunuz gibi, ancak O’nun emrettiği şekilde onlarla savaşmakla elde edilecektir. Zafer, kaçınılmaz bir hükümdür ve inancınızın temel bir parçasıdır. Ayeti kerimedeki emir ve cevap, şart ve cevap gibidir, buna göre ayetin anlamı şöyle olur: Onlarla savaşın! Eğer onlarla savaşırsanız, Allah sizin ellerinizle onları cezalandıracak, onları rezil rüsva edecek, sizi onlara karşı başarılı kılacak, yüreklerinize su serpecek ve kalplerinizdeki öfkeyi yatıştıracaktır.

İçinizden biri çıkıp, ‘Yöneticilerimiz bizi Yahudilerle savaşmaktan alıkoyuyor’ diyebilir. Evet doğru. O halde bu durum, asıl görevi Yahudilere ve onların arkasındaki kafirlere uşaklık etmek olan bu Ruveybida yöneticilerden kurtulmak için hep birlikte hareket etmemiz gerektiğini gözler önüne seriyor. Hizb-ut Tahrir, halkına asla yalan söylemeyen bir öncüdür, Nübüvvet metodu üzere Hilafet projesinin sahibidir. Hizb-ut Tahrir olarak biz, sizi bu yöneticilerden kurtulmak ve Raşidi Hilafet’i ikame etmek için bizimle birlikte çalışmaya ve bize nusret etmeye çağırıyoruz. Hadi Yahudiler ve sömürgeci kafirler ile savaşmak ve ucube Yahudi varlığının ortadan kaldırmak gibi Allah’ın sevdiği ve hoşuna gittiği amelleri yapın. Bu bozuk, suni Yahudi varlığını yeryüzünden silin, Allah’ın izniyle ondan hiçbir iz bırakmayın!

  وَلَيَنصُرَنَّ اللهُ مَنْ يَنصُرُهُ إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ“Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Düşmanınız Sizin Gerçek Gücünüzü Sizden Çok Daha İyi Biliyor, Sizden Ölesiye Korkuyor ve Size Karşı Bin Bir Hesap Yapıyor!

Günden güne yaşanan olaylar ve sergilenen tutumlar, başta ucube Yahudi varlığı olmak üzere sömürgeci kafir ülkelerin Müslümanlardan nasıl korktuklarını ve onlara karşı binbir hesap yaptıklarına gözler önüne seriyor. Hilafetin yıkılışının üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmiş, ümmet lime lime edilmiş, küçücük ajan devletçiklere bölünmüş, fikirleri istila edilmiş, dininden uzaklaştırılmış, servetleri talan edilmiş, sömürgeci kafir güçler İslam topraklarında egemenlik kurmuş, onları zayıf düşürmüş ve aşağılamıştı. Öyle ki, neredeyse bazıları, ‘Müslümanlar artık bir daha asla ayağa kalkamaz!’ demeye başlamıştı. Tüm bunlara rağmen bugün, Batılı liderlerin ve ucube Yahudi varlığı yöneticilerinin İslam’dan korktuklarını gösteren açıklamalar yaptıklarını görüyoruz. Onların bu açıklamalardan, Müslümanların şimdiki perişan hallerinden bile nasıl dehşete ve korkuya kapıldıklarını anlıyoruz.

Örneğin Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël, İran’ın nükleer programından duyduğu endişeleri dile getirerek, bu programın hem sözde “İsrail” hem de Avrupa için bir tehdit oluşturduğunu ifade etti. Hâlbuki İran da, tıpkı diğer İslam coğrafyasındaki ülkeler gibi, İslam’a göre yönetilmemektedir. Hilkat garibesi Yahudi varlığı Başbakanı, savaşın hedeflerine ulaşacağını ve İran’ın oluşturduğu nükleer tehdidi ortadan kaldıracaklarını öne sürdü. Öte yandan AB Komisyon Başkanı von der Leyen, Twitter’da yaptığı açıklamada, Avrupa’nın İran’ın nükleer silah sahibi olmasına kesinlikle karşı olduğunu vurguladı. ABD ise bölgedeki tansiyonun yükselmesinden dolayı periyodik olarak bölgeye askeri sevkiyat yapmaktadır. Amerika, Müslümanlara karşı giriştiği savaşlarda hep Amerika ve Batı’nın ipine sarılan Yahudi varlığını rahatlatmak için en son Nimitz uçak gemisi de dahil olmak üzere savaş gemilerini ve 24 adet yakıt ikmal uçağını bölgeye sevk etmiştir.

Bütün bunlara ek olarak Batılı yetkililer, Müslümanların birliğinden, bir Hilafet Devleti kurmasından ve İslam ülkelerindeki orduların harekete geçirilmesi çağrılarından ne kadar korktuklarını gösteren açıklamalar da yapıyorlar. Çünkü onlar, Müslümanların tek bir devlet çatısı altında birleşmeleri halinde bunun Batı ve uygarlığı için ne büyük bir tehdit oluşturacağını çok iyi biliyorlar ve bu ihtimale karşı her türlü önlemi alıyorlar, hesap üstüne hesap yapıyorlar. Bütün güçleriyle, şeytani hileleriyle, sinsi planlarıyla ve İslam topraklarına yerleştirdikleri hain yöneticiler ve uşaklarıyla, Müslümanların umudu haline gelen Hilafet Devleti’nin kuruluşunu engellemeye çalışıyorlar. Hilafet artık Müslümanların tek umudu, gözlerini ve gönüllerini diktikleri bir hedef hâline gelmiştir. Kuruluşu an meselesidir.

Evet, ey Müslümanlar! Düşmanınız, içinizden bazılarının kendisini tehdit edecek bir silaha sahip olmasından korkuyor. Düşmanınız sizin gerçek gücünüzü biliyor ve asıl kuvvetinizin kaynağının akideniz ve inancınız olduğunu çok iyi biliyor. O akideniz sizi insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet kılmıştır! O akideniz sizi tüm insanlık üzerine şahit kılmıştır. O akideniz, birliğinizi farz, savaşınızı bir, barışınızı bir kılmıştır! O akideniz, varlığınızı yalnızca Allah’a bağlamıştır! Sizler yalnızca O’na güvenir, O’ndan yardım ister ve O’nun yardımıyla düşmanlarınıza karşı zafer elde edersiniz.

Ey Müslümanlar! İçinizden biri ‘Yöneticilerimiz savaşmamıza ve cihat etmemize engel oluyorlar. Ülkelerimizdeki ordular da bu yöneticilerin emrindedir.’ diyebilir. Bu artık içinde bulunduğunuz bu acı durumun sebebini, dünyanın dört bir yanından gelen bir avuç Yahudi karşısında neden yenildiğinizi ve sömürgeci Batılı kâfir devletlerin topraklarınızı nasıl kontrol altına aldığını anlamış olduğunuz anlamına gelir. Öyleyse hadi artık oklarınızı bu Ruveybida yöneticilere yöneltin! Çabalarınızı onların bertaraf edilmesi ve Allah’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetiyle hükmedecek olan tek bir halifenin atanması üzerine yoğunlaştırın. Hadi Hizb-ut Tahrir’e katılın. Hizb, halkına asla yalan söylemeyen bir liderdir, Hilafet projesinin bayraktarlığını yapmaktadır. Birliğinizi sağlamak, Rabbinizin rızasına nail olmak, kaybettiğiniz izzet ve şerefi geri almak için sizden yardım istiyor! Haydi, ona yardım edin!

Devamını oku...

Filistin ve Keşmir Davasına İhanet ile Amerika’ya Uşaklık Arasında Sıkışıp Kalan Asım Münir, Asrın Firavunu Trump’la Ne Görüşebilir ki?

Amerika’nın bölgedeki kirli uzantısı Yahudi varlığı vasıtasıyla Müslüman komşusu İran’a savaş açtığı bir dönemde, ABD Başkanı Donald Trump, 18 Haziran 2025 Çarşamba günü Pakistan Genelkurmay Başkanı’nı Beyaz Saray’da benzeri görülmemiş bir öğle yemeğinde ağırladı. Görüşmenin zamanlamasının yanı sıra diplomasi teamüllerine aykırı olarak tarihte ilk kez bir Pakistanlı general, yanında tek bir sivil yönetici bile olmadan bir ABD Başkanı tarafından ağırlanmıştır. Bu durum, masadaki konunun ne kadar hassas ve görüşmenin ne kadar kritik olduğunun açık bir kanıtıdır ve kuşku uyandırıcıdır.

İran’a karşı yürütülen savaşın baş aktörünün Amerika olduğu hakikatine karşı sergilenen bu tavır, ya derin bir gafletin ya da bilinçli bir tahrifatın eseridir. Pakistanlı bazı yetkililer ve sözde uzmanlar, Washington’daki Pakistan büyükelçiliğinin zaten İran’ın diplomatik hamiliğini üstlendiği gerçeğini bilmelerine rağmen Asım Münir’in Trump’a, ‘İsrail’ safında harbe girmemesi yönünde telkinde bulunacağı ve ateşkes için zemin yoklayacağı gibi temelsiz bir beklenti pazarlamaktadırlar. Şu hâlde sormak gerekiyor: Asım Münir’in Washington’a gidişinin asıl gayesi gerçekten de savaşı durdurmak mıdır? Böyle bir gücü var mı? Daha da önemlisi, Trump’ın karşısında böyle bir talepte bulunacak pozisyonda mı ki?

Arapça bir deyiş vardır: “Zekilere karşı zekâ taslamak, düpedüz aptallıktır!” Ve işin doğrusu şu ki, maalesef, Trump bu yüzyılın Firavunu olduğunu sanacak kadar kendinden geçmiş durumda. Trump’ın karakteri, kendi sadık adamlarından bile nasihat kabul etmeyecek kadar kibirli ve buyurgandır. Amerika’nın çıkarları özellikle de Yahudi varlığının bölgedeki hâkimiyeti artık o kadar açık bir gerçektir ki, üzerine konuşmak bile gereksizdir. ABD’nin ‘hayati ve stratejik’ olarak gördüğü bu çıkarlar ne arabuluculuğa izin verir ne de en ufak bir tavize! Pakistan rejiminin sözcülerinin Asım Münir’e sahip olmadığı ve hak etmediği bir statü biçmeye çalışması boşuna!

Geçen ay yaşanan çatışmalarda, Pakistan ordusunun ‘şahinleri ve aslanları’ karşısında ağır kayıplar vererek kan kaybına uğrayan Hindistan’ın imdadına Amerika’nın yetiştiği ve bir ateşkes sağladığı görüntüsü verilmişti. Nitekim Trump, Güney Asya’daki iki nükleer komşunun Amerikan arabuluculuğuyla ateşkese vardığını iddia etmişti. Ne var ki, Hindistan Dışişleri Bakanı Vikram Misri, bizzat Başbakan Modi tarafından Trump’a aktarılan bilgiyi kamuoyuyla paylaşarak bu Amerikan anlatısını çürütmüş ve hakikati gözler önüne sermişti. Misri, Başbakan Modi’nin salı akşamı Trump’a, Mayıs’taki dört günlük savaş sonrası sağlanan ateşkesin ABD’nin araya girmesiyle değil, iki ordunun kendi aralarındaki doğrudan görüşmeleriyle gerçekleştiğini bildirdiğini açıklamıştı. Pakistan, Vikram Misri’nin açıklamasını yalanlamadı, sessizlik, aslında itiraftır. Bu sessizlik, cephede kazanılan onurlu bir zaferin, masada teslimiyetle nasıl yok sayıldığını ortaya koyuyor. Belli ki zafer, sahadaki kahramanlarındı, ihaneti imza atanlar ise yöneticilerdi. O halde aklı başında bir insan, Asım Munir’in İran’a yönelik saldırıyı durdurmak için Washington’a gittiğine gerçekten inanabilir mi? Kaldı ki aynı kişi, Pakistan’ın Hindistan karşısındaki zaferini bile heba etmedi mi?

Pakistan’daki rejimin borazanlar ile ‘yetkili ve uzman’ geçinenler şunu iyi bilmelidir ki, Asım Munir’in Trump’ı ziyaretinin amacı, ne yazık ki, Amerika’nın İran rejimini devirme planına destek vermekten başka bir anlama gelmez. Ne kadar acı olsa da gerçek bu; Pakistan yönetiminin geçmişte Afganistan ve Irak’ta oynadığı rolün bir benzeridir bu. Aslında bu, Keşmir meselesinde Amerika’nın müttefiki Hindistan’a teslim olmakla ve Mübarek Filistin topraklarında Amerika ile Yahudi varlığının işlediği suçlara tamamen sessiz kalmakla gösterilen körü körüne itaatin aynısıdır. Bu ziyarette asıl korkulması gereken şey, İran dosyası halledildikten sonra sıranın Pakistan’ın nükleer programına gelmesidir. Bu ziyaret, bu karanlık senaryonun bir parçası olabilir.

Ey Pakistan ordusunun samimi subayları! Ey Pakistan Müslümanları! Keşmir’deki zaferi heba eden bu yönetime asla güven olmaz; Şunu aklınızdan çıkarmayın: Asım Münir’in Trump’la görüşmesi, küfrün başı olan Amerika’dan emir ve talimat alma seansından başka bir şey değildir! Bu yüzden onlara karşı uyanık olun! Ve Yüce Allah’ın şu sözünü hatırlayın:

وَلَا تُؤْمِنُوا إِلَّا لِمَنْ تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللهِ“Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın” (dediler). De ki: “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir.” [Ali İmran 73] Bilin ki, sizin ve tüm ümmetin kurtuluşunun tek yolu, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilâfet’i kurmaktır! O halde geç olmadan Hizb-ut Tahrir’in saflarına katılın ve Hilafetin kurulması için ona nusret verin! Unutmayın! İran’dan sonra hedef Pakistan’dır! Yahudi varlığı batıdan, Hindistan doğudan bu bölgeyi yutmak için hazırlık yapıyor! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ“Siz, benim size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben bütün işlerimi Allah’a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kullarını çok iyi görendir.” [Mümin 44]

Devamını oku...

Allah, Zalimlerin Yaptıklarından Asla Gafil Değildir

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” [İbrahim 42]

Kırgızistan’da güvenlik birimlerinin son operasyonlarında, aralarında organize suç örgütü mensuplarının da bulunduğu çok sayıda şüpheliyi gözaltına aldığı görülüyor. Şüpheliler hakkında suç çetesi üyeliği, yolsuzluk, adam öldürme gibi çeşitli iddialar bulunuyor. Şayet söz konusu kişiler gerçekten bu suçlara karışmışlarsa, İslam şeriatine göre de suçlu sayılırlar. Ne var ki öte yandan, hiçbir suça karışmamış bazı kişilerin sadece Allah’ın dinine davet ettikleri ve “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için gözaltına alındıklarına da tanıklık ediyoruz. Dahası bu insanlar, sanki azılı birer canilermiş gibi vahşice gözaltına alınmakta ve ardından da ‘modern’ dedikleri türlü eziyetin ve insafsızca dayağın kol gezdiği zindanlara atılmaktadırlar. Gözaltına alınanlar Hizb-ut Tahrir üyeleridir. Onlara zulmedenler ise hükümet yetkilileri ve güvenlik güçleridir.

Küresel egemenliği elinde bulunduran Batılı sömürgeci güçler, İslami hareketleri hedef almak ve İslam’a savaş ilan etmek için ‘terör’ ve ‘aşırılık’ gibi yapay kavramlar geliştirmişlerdir. Müslüman ülkelerinde ise, uşaklıkta maharetli kukla yöneticiler, kafir efendilerinin gönlünü hoş tutmak için terör ve aşırıcılıkla mücadele yasaları icat etmişlerdir. Netice itibarıyla, Allah’ın dinine çağıranlar, laik demokratik devletlerin belirlediği ‘kalıpların’ dışına çıkarak ‘suçlu’ ilan edilmekte; onlara ‘terörist’ ve ‘radikal’ yaftası yapıştırılmaktadır.

Aslında bu, tağuti sistemlerin Allah’ın diniyle olan tarihsel çatışmasının bir parçasıdır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Kur’an-ı Kerim’de geçen Firavun kıssasıdır. Firavun, sahip olduğu güç nedeniyle öyle bir kibre kapılmıştı ki uluhiyet iddiasında bulunmasına kadar varmıştı.

فَحَشَرَ فَنَادَى * فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمْ الْأَعْلَى“Derken (Firavun) adamlarını topladı ve onlara seslendi. Ben sizin en yüce rabbinizim, dedi.” [Nâziât 23-24]

Günümüzdeki kafir ülkelerin liderlerinin, Firavun’dan hiçbir farkları yoktur. Firavun döneminde, sihirbazlar Musa Aleyhisselam’ın mucizesini görünce iman etmişler, bunun üzerine Firavun onlara şöyle demişti:

آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ“Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz?” [Taha 71]

Bugünün küfür önderleri de insanlara kendi hevâlarına uygun bir inancı öğretmekte ve insanlara “İnsan istediği dine inanabilir.” demektedirler. İsteyen ateşe, isteyen putlara, isteyen de sadece Allah’a kulluk edebilir. Tek şart, bunun inanç özgürlüğü kapsamında, demokratik yasalara uygun olması ve dini ibadetlerle öğretilerin demokrasi ilkeleriyle çelişmemesidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ“Ben size sadece kendi gördüğümü gösteriyorum; sizi ancak doğru yola götürüyorum.” [Mümin 29]

Firavun, bu başkaldırı karşısında hiddete kapılarak büyücüleri en ağır cezalara çarptırmakla tehdit etmiş, onları işkenceden geçirip katledeceğine ve çarmıha gereceği tehdidinde bulunmuştur:

فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَاباً وَأَبْقَى“Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da sizi hurma kütüklerine asarak çarmıha gereceğim. O zaman hangimizin azabı daha çetin ve daha kalıcıymış, mutlaka bileceksiniz!” [Taha 71] Firavun, dediğini yaparak büyücüleri katletmiştir. Ancak onlar, Allah’a birer şehit olarak kavuşuncaya dek imanlarından asla dönmemişlerdir. Firavun’un tehditleri, ne Hakk’a tabi olmalarına ne de bu yolda sebat göstermelerine engel olabilmiştir. Böylece Firavun’un azabı, iman edenlerin imanı karşısında zayıf kalmış, Firavun’un zulmü, onları Hak yoldan ve imandan döndürmeye yetmemiştir.

Aslında Allah, tarihte Firavun’u sınadığı gibi bugün de Donald Trump, Vladimir Putin ve Şi Cinping gibi zorba liderleri, sahip oldukları güç ve görkemli iktidarlarıyla sınamaktadır. Dolayısıyla onların kibri de Firavun’un kibrinden farksızdır ve onları bekleyen son da Firavun’un akıbetinden farklı olmayacaktır. Ne var ki İslam, onların o boş gururlarını ve azametlerini yerle bir etmeye muktedirdir. Zira İslam’ın varlık gayesi, bu tiplerin bozgunculuğuna son vermek ve beşeriyeti onların zalim pençesinden kurtarmaktır.

İşte Batı’nın o büyük tiranlarının acınası hali bundan ibarettir. Peki, o büyük zorbaların sahip olduğu güce dahi sahip olmayan bizim yöneticilerimiz, İslam’a savaş açarak ne elde etmeyi umuyorlar? Neden dinlerini kâfir efendilerinin dünyası uğruna satıyorlar? Dinlerini, efendilerinin küçümsediği ve “bir darbeyle yok olur” dedikleri o değersiz makamlar uğruna mı satıyorlar?

Evet, insanın tabiatında egemenlik kurma arzusu vardır; bu, hayatta kalma içgüdüsünün bir parçasıdır. Ancak bu içgüdü Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emir ve yasaklarıyla sınırlandırılmazsa, insanı sapkınlığa götürür. Sık sık hükümet yetkililerinin ‘halka hizmet ettiklerini’ iddia ettiklerini duyuyoruz. Oysaki gerçekte halkı sadece iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için kullanıyorlar. Sıradan, insani duygularla yapılan küçük bir yardım, bir devletin halka hizmet ettiği anlamına gelmez. Devlet düzeyinde “ilerleme” gibi sunulan birçok şey, gerçekte sadece hükümetin konumunu güçlendirmeye yönelik hizmetlerden ibarettir.

Ey yetkililer! Evet belki siz İslam’ın hükümlerini uygulama niyetiyle iktidara gelmediniz. Ama bir düşünün: Tarih nice firavunlar ve nice imparatorlar görmüştür, hepsi de yok olup gitmiştir... Onlar dünyada sadece birkaç yıl hüküm sürmüşlerdir; fakat cehennemdeki azapları ebedî olacaktır... Sizin saltanatınız onlarınkinin yanına bile yaklaşamaz, ama sakın ha, çekeceğiniz azap onlarınki gibi olmasın!

Zira sizler Müslümanları haksız yere tutukladınız, onlara işkenceler yaptınız. Tut ki arada bir birkaç kişiyi makamından ettiniz. Sanıyor musunuz ki bu yaptığınız bir işe yarayacak? Böyle yaparak kâfir efendilerinize yaranacağınızı mı sanıyorsunuz? Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Beşşar Esed gibi meslektaşlarınızın sonundan hiç mi ders çıkarmıyorsunuz? Halkın çoğunluğunu hoşnut ettiğinizi mi sanıyorsunuz? Sanmayın ki bu hataya düşen ilk sizsiniz! Akayev de, Bakiyev de, başkaları da o çoğunluğun gönlünü kazanabileceklerini sandılar ama sonları malum... Bu toplumun mayası kapitalizmle yoğrulmuştur! O kâfirler sizden devamlı bir menfaat görmediği müddetçe, sizden ebediyen razı olmayacaklar, bunu böyle bilin!

Kaldı ki, bu davaya gönül verenlerin hepsini asla yollarından alıkoyamayacaksınız. Çünkü davasında ve imanında sebat gösteren müminler, sayıları zamanla azalıp artsa da, Kıyamet Günü’ne kadar daima var olmaya devam edeceklerdir. Onlardan sonuncusu ruhunu teslim ettiğinde, artık dünyanın da sonu gelmiş demektir. Fakat bu çağda, İslam’ın yeniden yükselişine ve Allah’ın vaadi ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi gereğince İslam Devleti’nin ayak seslerine tanık olduğumuz şu günlerde, bir fert davasından çekilecek olsa, binlercesi onun yerini doldurmak için yemin eder. Bir yiğit şehit olsa, şehadet şerbetini içmeye hazır binlercesi sıraya girer! Bunun en canlı örneğini, Hizb-ut Tahrir’in bugüne kadar verdiği şehitlerin şahsında bizzat gördünüz.

Kâfir efendilerinize yaranmak için İslam’a karşı çıkardığınız o yasalara daha ne kadar sarılmaya devam edeceksiniz? Efendileriniz öyle istedi diye daha düne kadar Taliban’a ‘terörist’ yaftasını yapıştıran siz değil miydiniz? Şimdi de, yine o efendileriniz öyle istediği için Taliban hükümetini tanıdığınızı ilan ediyorsunuz. Bunu kendi özgür iradenizle yapmaktan aciz misiniz? Yoksa sizin, ‘iyiliği emredip kötülükten alıkoymaktan başka bir suçu olmayan o gençleri tutuklamaktan vazgeçme özgürlüğünüz de mi yok?

Ey hükümet yetkilileri! Size, birer Müslüman kardeş olarak şunu hatırlatmak istiyoruz: Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ “Elem dolu bir günün azabından dolayı, o zulmedenlerin vay hâline!” [Zuhruf 65] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadisi kutside şöyle buyurdu: يَا عِبَادِي إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلَا تَظَالَمُوا“Ey kullarım! Ben zulmü kendi nefsime haram kıldı. Onu sizin aranızda da haram kıldı. Birbirinize zulmetmeyin.” Yine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem şöyle buyurdu:

اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ“Zulümden sakınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalime) zifiri karanlık olacaktır.” [Müslim] Dolayısıyla ey hükümet yetkilileri ve güvenlik güçleri! Hizb-ut Tahrir gençlerine reva gördüğünüz bu zulümden dolayı derhal Allah’a tövbe edin! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِلَّامَنْظَلَمَثُمَّبَدَّلَحُسْناًبَعْدَسُوءٍفَإِنِّيغَفُورٌرَحِيمٌ“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” [Neml 11]

Ey Kırgızistan Müslümanları! Muhammed Ümmeti’nin bir ferdi olarak bu zulme şahit olan sizlere sesleniyoruz: Ey Müslümanlar! Eğer bu zalim hükümeti zulmünden dolayı hesaba çekmezseniz, onların küstahlığı, zulmü ve taşkınlığı daha da artacaktır! Eninde sonunda, bu zulüm ve zorbalık her birinizin kapısını çalacaktır.

Ve yukarıda zikredilen Firavun kıssasında, hükümet yetkililerine ek olarak, sizin için de bir ibret vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ * فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْآخِرِينَ“Bizi öfkelendirdiklerinde, onlardan intikam aldık ve hepsini suda boğduk. Sonra onları geçmiş bir ibret ve sonrakiler için bir örnek yaptık.” [Zuhruf 55-56]

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” [Enfal 25] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

إِنَّ اللهَ لَا يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوُا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلَا يُنْكِرُوهُ، فَإِذَا فَعَلُوا ذَلَكَ عَذَّبَ اللهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ“Şüphesiz ki Allah, genel halkı özel bir grubun işlediği günah yüzünden -o kötülüğü aralarında açıkça görüp de onu inkar etmeye güçleri yettiği halde inkar etmediği sürece- cezalandırmaz. Ne zaman ki böyle yaparlar işte o zaman Allah hem özel grubu hem de genel halkı cezalandırır.”

Bu sebeple, ey Kırgızistan Müslümanları! Ey insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetin evlatları! Sizi, zalimlerin zulmüne karşı durmaya, zulümlerini durdurmaya ve onları yaptıkları zulümden dolayı hesaba çekmeye çağırıyoruz. Bizim görevimiz sizi Allah’ın gazabından sakındırmaktır ve şüphesiz Allah buna şahittir.

Şimdi de çağımızın gerçek kahramanlarına sesleniyoruz: Ey İslam daveti taşıyıcıları! Sizler, ateist sistemlerde yetişmiş olsanız da, aklınızı kullanarak gerçeği buldunuz ve iman edenlerin safına katıldınız. Artık siz, İslam’ı sadece bir inanç değil, bir fikir ve yöntem olarak öğrenip ona uygun yaşayan sadık Müslümanlarsınız. Nice Müslüman hâlâ bu hakikati tam kavrayamazken, sizler bu yola baş koydunuz! Artık biliyorsunuz ki nihai hedefiniz yalnızca Allah’ın rızasıdır. O’nun rızasını elde etmenin yolu ise şeriatını uygulamaktan geçer. İslam şeriatının tam olarak uygulanabilmesi için bir İslam Devleti’nin gerekliliği konusunda hiçbir şüpheniz kalmamıştır. Günümüzde Allah’ın rızasını kazanmanın en büyük yolunun, en önemli farz olan Hilafet’i yeniden tesis etme mücadelesi olduğunu içselleştirdiniz Allah Subhânehu ve Teâlâ bize, dünyada zaferi, ahirette ise cenneti vaat etmiştir. Bu yolda canını feda edenlere şehadet mertebesi verilecektir. İmanınıza kuvvetle tutunduğunuzda, şehadet rüzgârının sizi savurmasını özlemle beklediğinizi göreceksiniz! Ufkunuzu ilahi davaya diktiğinizde, sabrın engin sularında, huzurun kollarında ve yakînin ışığında bulacaksınız kendinizi! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ“Andolsun, Biz onlardan öncekileri de sınamıştık. Elbette Allah, doğruları da ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” [Ankebut 3] Yine Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَعْبُدُ اللهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ“İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.” [Hac 11]

  وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنْ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنْ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرْ الصَّابِرِينَ * الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 155-157]

أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ * الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ * لَهُمْ الْبُشْرَى فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de müjde onlaradır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. Bu büyük başarıdır.” [Yunus 62-64]

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ * يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ “Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz. O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır.” [Mümin 51-52]

Devamını oku...

Siyaset Salonu Toplantısına Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Basın Bürosu, ‘Siyaset Salonu’ başlıklı periyodik bir etkinlik düzenlemektedir. Etkinliğe medya mensupları, siyasetçiler ve kamuoyuyla ilgilenen herkes davetlidir.

Siyaset Salonu’nun bu ayki ilk oturumunda, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Encümen Üyesi Avukat Hatim Cafer konuk edilecektir. Hatim Cafer, oturumda “Trump’ın Politikaları ve İslam Ümmetinin Kalkınması Üzerindeki Etkisi” konusunu ele alacaktır.

Etkinlik, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcü Yardımcısı Muhammed Cami (Ebu Eymen) moderatörlüğünde gerçekleştirilecektir.

Tarih: 25 Zilhicce 1446 / 21 Haziran 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER