Çarşamba, 29 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

"Mutasım'sız Doğu Türkistan!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Bugün, Çin Hükümeti kuvvetleri ve bu kuvvetlerce desteklenen "Han" çetelerinin yürüttüğü Doğu Türkistan'daki Müslümanlara yönelik vahşî saldırılarının altıncı günü olan 10.07.2009 Cuma günüdür. Zira yaklaşık iki yüz Müslüman katledilmiş ve yüzlercesi yaralanmıştır... Ardından otoritenin Cuma salâtını engellemesiyle Müslümanlara yönelik düşmanlık zirveye ulaşmıştır. Zira Çin Hükümeti, gerçek ismi olan "Doğu Türkistan" ismini kullanmak yerine Şincan olarak isimlendirdiği bölgenin Başkenti Urumçi'deki merkez camisini kapatmıştır. Öyle ki bu bölge, hicrî birinci ve miladî sekizinci asrın başlarında Müslümanların fethettiği Orta Asya ülkeleriyle birlikte "Türkistan'ı" oluşturmaktadır... Daha sonra Çin, geçen asrın ortasında, yani miladî "1949'da" burayı kuvvet yoluyla ele geçirmiştir.

Ey Müslümanlar!

Çin ve Çin'in dışındaki ülkeleri, Müslümanların beldelerini işgal etmeye cüret ettiren şey nedir? Çin ve Çin'in dışındaki ülkeleri, Müslümanlara zulmetmeye ve kanlı vahşî saldırılarda bulunmaya cüret ettiren şey nedir? Müslümanları, her günahkâr zorbacının tepesine çullandığı bizzat "en zayıf" nokta kılan şey nedir? Müslümanları, her tamahkârın bir yağması ve herkesin kolayca sırtına bindiği bir bineği kılan şey denir? Sadece İslâm topraklarında gerçekleşen yaşlıların, kadınların ve çocukların akan masum kanlarını, yakınını kaybedenlerin ve yetimlerin çığlıklarını, fırkacılığı, parçalanmışlığı, dostun ve düşmanın tahakkümünü seyretmeye iten şey nedir? Sonra Müslümanları fakr-u zaruret içinde bırakan şey nedir? Oysa onların beldeleri, birer servet ve enerji beldesidir!

Ey Müslümanlar!

كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ "Aklı olan veya hazır bulunup kulak veren herkes." [Kâf 37]] bilir ki tek bir sebebin dışında bunun başka bir sebebi yoktur:

Müslümanlar, işlerini güden ve nasihatiyle onları kuşatan çobanlarını kaybettiler,

Müslümanlar, Salavâtullahi ve Selâmehu Aleyhi'nin buyurduğu gibi kendisiyle korunulan ve arkasında savaşılan İmâmlarını/Halîfelerini kaybettiler:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmâm ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." [Müslim, tahriç etti]

Müslümanlar, İslâm'ın şerefini koruyan ve geçitlerin bekçiliğini yapan Râşidî Halîfe'yi kaybettiler,

Müslümanlar, çığlık atanların çığlıklarına, mazlumların nidasına ve ezilmişlerin feryatlarına icabet eden Mutasım'ı kaybettiler!

Bugün Müslümanlar, bir buçuk milyarın üzerinde oldukları halde Allah'ın indirdikleriyle hükmeden ve Allah yolunda cihat eden bir devletten yoksundurlar. Dahası yöneticileri, İslâm'ın dışında her şeyle hükmetmekte ve Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin düşmanları dışında her şeyle savaşmaktadırlar. Doğu Türkistan'da yaşananları görüp işittikleri halde, onlara yardım etmek için harekete geçmemektedirler. Bilakis onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve akletmezler de. Yolca onların misali, bir ceviz kabuğunu dahi doldurmayacak laflar ettiği halde iyi bir şey yaptığını sanan kimse gibidirler.

Böylece Müslümanlar, yöneticileri sayesinde sayıca çok ve ağırlık olarak hafif olan selin köpüğü gibi oldular. Zira Salavâtullahi ve Selâmehu Aleyhi'nin şu kavli onlar üzerine tecelli etti:

بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ فَقَالَ قَائِلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْوَهْنُ قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ "Bilakis siz o zaman çok olursunuz, velâkin selin köpüğü gibi köpükler (ağırlığında) olursunuz ki Allah, düşmanlarınızın kalplerinden sizin heybetinizi çıkaracak ve sizin kalplerinize de Vehn sokacaktır." Birisi dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Vehn de nedir?" Dedi ki: "Hayatı sevmek ve ölümü kerih görmektir." [Ebû Dâvud, rivayet etti]

Ey Müslümanlar!

Müslüman Komutan Kuteybe İbn-u Müslim Behlulî, Türkistan'ı iki parça olarak fethetmiştir: Batısı olan "Orta Asya'nın" iki büyük şehri "Buhara ve Semerkand'ı", H. 94 senesinde fethetmiş, ardından bugün Çin'in "Şincan" olarak isimlendirdiği Doğu Türkistan'ın o zamanki başkenti olan "Kaşgar'a" varıncaya kadar Doğuya yönelmiştir. H. 95 senesinde buranın fethini tamamlamış, ardından da Çin'in topraklarına ayak basmaya yemin ederek ordusuyla Çin kapılarına dayanmıştır. Bunun üzerine Çin'i bir korku ve panik kaplamış ve kendisine cizye ödemek ve yemininden vazgeçmesi için ayak basacağı biraz toprak göndermek üzere müzakere etmek amacıyla komutan Müslim'e haber göndermiştir... İşte İslâm ve Müslümanların izzeti böyleydi! Müslümanlar, Rableriyle izzetli, dinleriyle güçlü ve İslâm ile Müslümanların şerrini isteyen hiçbir kimsenin dokunmaya, hatta yaklaşmaya dahi cüret edemeyeceği yüksek bir kale ve engelleyici bir duvar idiler.

Ey Müslümanlar!

Dünyanın dört bir yanında karşılaştığınız şeyler, gidişatınız ve akibetiniz hakkında tedebbür ve tefekkür etmeniz için yeterlidir. Yoksa Allah'ın şu kavline müstahak olursunuz:

أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ  "Onlar her sene bir kez yahut iki kez imtihân edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar!" [et-Tevbe 126]

Hizb-ut Tahrir, Hilâfetin kurulması için kendisine nusret verilmesi amacıyla sizleri ciddî çalışmaya davet etmektedir ki böylece Ümmet, insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir Ümmete ve devlet de dünyanın birinci devletine geri dönsün de İslâm ve Müslümanlara uzanan boyunları koparsın ve onlara kötülükle uzanan elleri kurutsun... İşte o zaman, hem Türkistan, hem de diğer İslâm topraklarının çığlıklarına icabet edecek ve onlara zulmedenlerden intikam alacak bir Mutasım'ı olacak ve yeryüzü yeniden Hilâfetin nûruyla aydınlanacaktır.

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ "İşte o gün, mü'minler de Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine zafer verir. O, ‘Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmâm (Halîfe) ancak bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

05.07.2009'da Doğu Türkistan'ın merkezi konumundaki Urumçi'de baş gösteren olaylarda vahşi Çin yönetimi tarafından 184 kişinin öldürüldüğü 1680 civarında yaralının olduğu ve 1434 kişinin de gözaltına alındığı duyuruldu. Gayri resmi rakamlara göre ise 800'ü aşkın Müslüman Uygur'un katledildiği belirtilmektedir. 1949 yılından beri Çin işgali altındaki bölgede Müslüman Uygur halkı Çin'in demir ve ateş yönetimi nedeniyle zaten gün yüzü görmüş değildir. Son çıkan olayları da, 26.06.2009'da Müslüman Uygurların çalıştığı fabrikalardaki yatakhaneler basılarak 300 civarında Müslümanın katledilmesi, binlercesinin yaralanması, öteden beri Müslüman kızlara tacizde bulunulması gibi iğrenç hadiselere yönelik protesto gösterilerine kâfir Çin yönetiminin yine Müslümanları katlederek cevap vermesinin tetiklediği yansıyan haberler arasındadır. 2005 yılında tıpkı Özbekistan'ın cani ve kâfir yöneticisi Kerimov'un Andican katliamını gizlemeye çalıştığı gibi Kâfir Çin yönetimi de bölgede yaptığı katliamı gizlemeye çalışmaktadır.

Olaylarla ilgili Başbakan Erdoğan'ın bildik ve bir o kadarda kapalı açıklamaları şöyleydi; "Günlerdir devam eden olayları büyük bir kaygıyla, endişe ve üzüntüyle takip ediyoruz." "Beklentimiz, vahşet boyutuna ulaşan bu olayların ivedi olarak son bulması, sağ duyunun hakim olması, sorumluların hesap vermesidir. Çinli yetkililerin, olayın sorumlularını tespit etmesi ve adalet mekanizmasını tüm insanlığın vicdanını rahatlatacak şekilde işletmesi büyük önem taşımaktadır." Bu sözlerden olayların sorumlusu olarak kim ya da kimlerin kastedildiği anlaşılmamaktadır. G-8 zirvesi için İtalya'ya geçtiği sırada şu açıklamada bulundu: "Dünya liderleriyle görüşeceğim. Böyle bir vahşete sessiz kalmamız mümkün değil." Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Doğu Türkistan'da yaşananlarla ilgili olarak "Kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz." dedi. Öte yandan Doğu Türkistan'da Müslümanların hunharca katledilmesi meselesi, kafir ABD tarafından "Uygurların Anası" namıyla yıldızı parlatılan yılan bakışlı Condolizza Rice tarafından ABD'ye götürülen Rabia Kadir'in Türkiye'den vize alması meselesi haline getirildi.

Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik konu hakkında şu değerlendirmeyi yaptı: "Doğu Türkistan gibi diğer İslami beldelerde akıtılan Müslüman kanlarına gösterilen tepkilerde olduğu gibi başta Amerikan Kültürü Partisi (AKP) hükümeti Başbakanı Erdoğan olmak üzere Müslümanların başındaki diğer yöneticilerin timsah gözyaşı döktüklerini, diplomatik kanallarla olayların yatıştırılmaya çalışıldığı yolundaki cılız açıklamalarını, 08.07.2009'da R. Erdoğan'ın Türkiye'nin geçici Güvenlik Konseyi üyeliği vesilesiyle konuyu BM Güvenlik Konseyine taşıyacağına dair açıklamasını, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'den Çin mallarına boykot naralarını duyduk, izledik. Ancak bu hain liderler gözünde akıtılan Müslüman kanının değeri olmadığı için savaş açmak şöyle dursun basit bir fiil olarak bile ne diplomatik ilişkileri iptal ettiklerini ne de ticari ilişkileri sonlandırdıklarını görmedik. Maalesef Doğu Türkistan konusu da Müslümanların duygularına hitap edilip, öfkeler yatıştırılarak soğumaya bırakılacak ve unutulup gidecektir." "Asıl sorun ise Müslümanların kalkanı vasfındaki Raşid bir Halifenin olmamasıdır. Bu nedenle İslami beldelerde Müslümanların kanı akıtılmakta, canları heder edilmekte malları yağmalanmakta ırzları kirletilmektedir. Allah'ın izniyle çok yakında kurulacak İkinci Raşidi Hilafet ile Müslümanlar felah bulacak, ABD'den başkasına yaramayan uluslararası kanun zırvalarına bakmadan, İslam orduları seferber olacak akıtılan Müslüman kanlarının hesabını soracaktır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Meselesinin Çözümü, Obama'nın Vaatleri ve Dayton Planlarında Değil, Müslüman Ordularının Ellerindedir

Ma'n Haber Ajansı, 08.06.2009 Pazartesi günü, "İsrail" Maarif Gazetesi'nden şöyle bir haber aktardı: Amerikan Generali Kieth Dayton, Batı Şeria'da görev yapan güvenlik birimlerinin 3 taburdan 10 tabura genişletilmesini hedefleyen yeni bir plan sürmeye hazırlanmaktadır. Zira o, Filistin Güvenlik Birimleri'nin gerekli eğitimlerinin yürütülmesi ve Filistin Güvenlik Birimleri saflarında genişleme operasyonlarının karşılanması için ek bütçe istemek üzere Washington'a gitmiştir. Yine işgalci Yahudi ordusunda bir üst düzey subaydan şunları aktarmıştır: "Bu planın önümüzdeki iki yıl içinde tamamlanması beklenmektedir." Bu plan da "İsrail'in güvenliğine hiçbir zararı olmayacak... Ve bu birimler, İsrail ordusunun karşısında durmayacaktır."

Meydana gelenlerin iğrençliğini açıklamaya bile gerek yoktur. Zira bu, işgalciyi korumak için bir güvenlik projesi olarak Amerikan'ın sponsorluğunu yaptığı Filistin Otoritesi'nin projesinin ifşasında oldukça aşikârdır. Güvenlik birimlerine yönelik bu genişleme, "Otorite'nin güvelik kontrolünün arttırılması... ve Hamas Hareketi'nin Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria'ya hakim olma girişimlerinden korkması" hedefiyle ilişkilendirildiğinde iğrençlik daha da artacaktır. Haberde geçtiği üzere bu da insanların birbirlerine karşı olan duygularını harekete geçirmesine katkıda bulunacak, işgal altındaki hayalî bir otorite üzerinde kanlı bir çatışmanın içine sürükleyecektir. Ayrıca otoritenin projesine katılım, devletlerarası kararlarla çelişmeyecek şekilde 67 sınırları içerisinde bir Filistin Devleti'nin kabul edilmesi hususunda Amerika'nın ve Mısır'ın taleplerine boyun eğmeye yol açacaktır. Nitekim bu, Ma'n Haber Ajansı'nın yayınladığı ve Gazze Hükümeti Dışişleri Bakan Vekili Dr. Ahamed Yusuf'un Obama'ya gönderdiği mektupta onun tarafından yayınlanmıştır.

Bu haber, hem saflığa bürünmüş Obama'nın yalanını, hem de aralarında çatışmayı tutuşturmak, onları kullanmak ve "İsrail ordusu karşısında durmayacak" güvenlik birimlerini güçlendirmek yoluyla işgalcinin güvenliğini korumak şeklinde Filistin halkına yönelik Amerika'nın gerçek niyetini ifşa etmek üzere gelmiştir.

Maalesef İslâmî hareketlerin bazı siyasileri, Gazze'yi ziyaret etmesi için Obama'yı davet ettiler, meselenin çözümünde onunla işbirliği yapmaya hazırlandılar ve bazı şahsiyetler de Dayton'un, Obama'nın yanında emirlerini yerine getiren bir görevli olduğunu, Kalkilya'da gerçekleşen kanlı olayların Dayton'un direktifleri ile eğitimlerinin, dolayısıyla yeni Obama yönetiminin bir sonucu olduğunu unutarak Obama'nın konuşmasını olumlu yorumlamışlardır. Nasıl olur da aklı başında bir adam, Dayton'un lideri Obama'ya alkış tutabilir?

Yerleşim birimlerinin inşasının engellenmesi ve iki devletli bir çözümle sınırlı kalınması çağrısı gibi "Yahudi Devleti'ne" yönelik ilan edilmiş Amerikan ses tonu ne kadar yükselirse yükselsin ve güvenlik birimlerinin güçlendirilmesi için ne kadar para harcanırsa harcansın, ne kadar general istihdam edilirse edilsin İslam esasına dayalı siyasî uyanıklık, -sorunun müsebbibi ve işgalin gözeticisi olan- Amerika'nın çözüm için bir yol olmayacağı ve Amerika'dan hiçbir medet beklenmeyeceği sonucuna götürür. Zira Müslümanların güvenliğinin, Irak'ta ve Afganistan'da Müslümanları katleden Amerikan tarafından olması mümkün değildir. İslâm, Müslümanların otoritesi ile güvenliklerini, düşmanlarının elleri ile onların generalleri altına değil, kendi elleri ile kendi imamlarının altına vermiştir. Allahu Subhânehu, Ümmete otoritesini sömürgeci kâfirin eline vermesini haram kılmıştır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Otorite, Yahudilerin güvenliğinin uşaklığı çizgisinden vazgeçmelidir. Genelde Filistin halkı özelde ise İslâmî hareketlerin evlatları özellikle Obama ile Araplardan ve yabancılardan olan askerlerinin ayaklarını kaydırmalarından sakınmalıdırlar. Zira Allahu Te'alâ kâfirlerin kalplerinde gizlediklerini bizlere haber vermiş ve onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Çünkü onlar size fenâlık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

 

Devamını oku...

Obama'nın Müslümanlara Yönelik Sloganları, "Susayanın Onu Su Zannettiği" Bir Seraptır

  • Kategori Irak
  •   |  

Amerika'nın her türlü şerrin simgesi olduğu bir zamanda; inançta küfür, Müslümanların sorunlarının çözümünde zulüm, sahibini hayvan seviyesine sürükleyen fikirde inhiraf, temiz fıtratının işlemeye utanacağı cürümler, eşi benzeri görülmemiş Müslümanlara yönelik terör, servetlerini yağmalamada oburluk ve benzerleri kapkaranlık geceden daha karanlık sayfalardan oluşan Amerikan tarihini doldurmuştur. Keza zorla dünyanın birinci devleti olmak için ele geçen aşırı güç yoluyla yeryüzündeki halkları aşağılamak ve sömürmek için dizayn edilmiş bir strateji var.

Tüm bunları, heybetinin sarsılması ve sonsuza dek sloganlarının çökmesi üzerine Amerika'nın karanlık imajını düzeltir ihtimaliyle kasten seçtikleri Doğu kökenli "başkanlarının" uydurduğu cafcaflı ifadeleri silip atabilir mi?

Ey Müslümanlar! -Müslümanlara yaklaştığı yalancı solmuş sloganlar dışında- Obama'nın konuşmasının içerdiği somut gerçekler ile tartışma götürmez tasarım, Amerika'nın Müslümanlara karşı savaşını meşreplerinin farklılığına rağmen selefi Amerikan yöneticilerinin çizgisi üzerine sürdürdüğüne dair en çarpıcı kanıttır. İşte size bunun kanıtı:

1. Afganistan'a gelince; Obama, muharip askerlerine direnen mücahitleri sözde terörizm, Taliban ve el-Kaide sempatizanları adı altında sökmeye kararlıdır. Bu da Amerikalıların, ülkelerinde güvenliğe ermesi içindir. Ardından da "Terörizme karşı savaşta İslâm'ın hedef alınmadığını" iddia etmektedir.

2. Irak'a gelince; Obama, Irak'ın mülkü, yönetimi ve ekonomisinin gelişmesi hususunda kendisini bir gözeticiden öte bir ortak yapmıştır. Ardından da dönerek şöyle diyor: "Irak'ı halkına bıraktım." Sadece bölgede devasa bir bina gibi inşa edilen sefaret ile askerî üstlerin vakıası, Amerika'nın kalıcı olduğunu göstermekte. Eğitim ve güvenliği korumak amacıyla en modern öldürücü silahlarla donanımlı elli bin askeri olan mevcut askerî gücün 2011 yılı sonundan çekileceğini iddia etmekteler!!

3. Yaralı Filistin'e gelince; Obama, ülkesinin kendilerine ait özel bir devlet içerisinde İsrail'in güvenliğine ve isteklerine bağlı kaldığını ve Yahudilere karşı herhangi bir tehdidi kabullenmeyeceğini ilan etti!! Ayrıca Filistin halkını şiddeti ve cesurluk olarak saymadığı Yahudilerin çocuklarının uykularını kaçıran füzeleri fırlatmayı terke etmeye zorladı!!

4. İran'ın nükleer dosyasına gelince; Obama, ön koşulsuz ve karşılıklı saygı esası üzerine işlerin çözümüne tamamen hazırdır... Bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur. Zira İran rejimini getiren ve Afganistan ile Irak'taki en büyük iki düşmanını deviren bizzat Amerika'dır.

5. Küfür demokrasisine gelince; Obama, demokrasiyi tüm ülkelere taşımaya kararlıdır, Amerika'ya boyun eğmiş ve Müslümanların beldelerinde başarısız projelerini pazarlayan hükümetlere mecburdur. Kalkmış bir de harfi harfine şöyle diyor: "Hiçbir devletin başka bir ülkeye yönetim nizamı dayatmaya hakkı yoktur!!"

6. Din özgürlüğüne gelince; Kiminle olacağını belirlemeksizin hoşgörü ruhu, inanç seçme özgürlüğü, beşer yasasının hakim olması ve Allah [Azze ve Celle]'nin yasasına kinaye edilmesi altında ülke halkının akılları ile vicdanlarının dikte ettiği tarzları gibi İslâm dini ile çatışan bir dizi yıkıcı fikrin dizginlerini koyuvermiştir. Zira şöyle demiştir: "Seçtiğimiz inancın göz ardı edilmesiyle." Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin karşı çıktığı benzeri şeyler.

7. Son olarak ifsat etmede ve İslâm hükümlerinden ayrıştırmada haddi aşarak "kadın haklarına" ve ekonomik gelişmeye değindi. Oysa gördüğünüz şeyler, son damlasına kadar ülkenin servetlerini sömüren kapitalist şirketlerden oluşan devasa bir ağ ile yatırım, kamu mülkiyetinde tasarruf ve çökmüş ekonomilerinin hakim olması gibi İslâm Şeriatı'nın haram kıldığı ilkeler ve anlaşmalardan öte bir şey değildir.

Ey Müslümanlar! Artık Obama'nın "ne aç bırakan, ne de doyuran" ballandırılmış sözlerle süslemeye çalıştığı yıldızı kaymış ve parlaklığı sönmüş isimler ve sloganlar altında Müslümanların beldelerini yok etme, dinlerini ve akîdelerini söküp atma ve servetlerini yağmalamadaki gurur ve küstahlığını gördünüz mü? Ona alkış tutan, propagandasını yapan ve memnuniyetle karşılayan bir avuç ajan ve alçakların da bu hususta onu takip etmesi şaşırtıcı değildir. Zira bunun bedeli, Müslümanların hüsranlarına ve elemlerine rağmen onlara gelecektir.

Allah! Allah! Ey Müslümanlar! Amerika sizleri, aldatmasın! Onu Müslümanların beldelerinin tamamından kovmak için çalışın, projelerini boşa çıkarın, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bizlere vaat ettiği ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Râşidî Hilâfet'in gölgesinde tayyip İslâmî hayatı yeniden başlatmak için çalışan muhlislere karışın. İşte o gün, hak râyası semaya yükselecek, insanların arasında adalet kaim olacak, Müslümanlara zulüm ve eziyet edenlerden intikam alınacaktır.

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ "İşte o gün, mü'minler de Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine zafer verir. O, ‘Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Devamını oku...

Yerinden Olan Milyonlarca İnsana Rağmen Holbrook, Müslümanlara Hakaret Edercesine Pakistan'a Geliyor!! Hizb-ut Tahrir, Holbrook'un Ziyaretini Kınamak Amacıyla Lahor, İslamabad ve Karaçi'de Yürüyüşler Düzenliyor

"Yüksek Temsilci" Richard Holbrook, Svat bölgesindeki ölü cesetlerine vakıf olmak ve yerinden olan felaketzede Müslümanların trajedileri karşısında pazılarını göstermek için Pakistan'a ulaştı.

Hizb-ut Tahrir, Svat kasabının Pakistan ziyaretini kınar ve Svat'taki felaketzede bölgesine yönelik ziyaretinin ve bulunduğu yardım vaatlerinin iğrenç bir şakadan öte olmadığını teyit eder. Zira evleri ve güvenli ailelerin hayatını yok eden bizzat Amerika'nın kendisi, tutmuş bir de kurtarıcı ve merhamet edici bir görüntü altında onların yaralarına tuz basmaktadır.

Sırf kendilerine İslâmî Şeriat'ın tatbik edilmesini istemelerinden dolayı üç milyon insan, evlerinden göç ettirildi. Zira Amerika, bu isteklerinden dolayı onları, evlerini terke zorlamakla cezalandırdı. Adet olduğu üzere Amerika, patlama eylemleri ve tankların, helikopterlerin yanı sıra ordudaki evlatlarımızı Amerikan haçlı savaşında birer araç olarak kullanarak Müslüman kardeşlerini bombalamak için ödlek yöneticileri kullanmaktadır. Keşke onlar, bununla kalmış olsalardı! Dahası daha önce bombalamak amacıyla kamuoyu oluşturmaya başladığı bir bölge olan Veziristan'ı da eklemek için askerî operasyonlarını genişletmenin peşinde koştular. Nitekim bu bölgeden öğrencilerin kaçırılması olayı, askerî operasyonların sahasını genişletmeye dönük bir kamuoyu oluşturmaktan öte bir şey değildir. Bu ise, Svat'taki operasyonlarına girişmeden önce medya organlarının Svat'taki bir kız çocuğunun kırbaçlanması ile okulların bombalanması görüntülerinin yer aldığı bir videobandını yayınladıkları sırada Hükümetin takip ettiği aynı yöntemdir. İşte tüm bunlar, insanların Svat'taki askerî operasyonlara karşı çıkmamaları içindir.

Hizb-ut Tahrir, Richard Holbrook'un ziyaretini kınamak amacıyla bugün Lahor, Karaçi ve İslamabad'da yürüyüşleri harekete geçirdi. Göstericiler, üzerinde şu ifadelerin yazılı olduğu pankartlar taşıdı: "Holbrook, Ülkene Dön", "Kaosun ve Güvensizliğin Sebebi Olan Her Türlü Amerikan Varlığını Reddedin", "Müslümanları Evlerinden Tehcir Eden Amerikan Savaşını Durdurun", "Ey Pakistanlı Askerler! Silahlarınızı Haçlı Amerikalıların Göğüslerine Doğrultun." Hizb-ut Tahrir üyeleri, katılımcılara konuşmalar yaptılar, Ümmeti Svat'taki askerî operasyonları durdurmak ve Amerikan varlığını bölgeden süpürüp atmak için birlik olmaya çağırdılar ve ardından göstericiler sağ salim dağıldılar.

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük Bürosu'ndan Doğu Türkistanlı Kardeşlerimize Destek Ziyareti

08 Temmuz 2009 tarihinde Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük Bürosu'nca iki heyet halinde Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Ankara Temsilciliği ile İstanbul'daki Doğu Türkistan Vakfı'na, Doğu Türkistan'daki kardeşlerimizin acılarına ortak olmak amacıyla, kaynaşma ve destek ziyaretinde bulunulmuştur.

Sıcak ilgiyle karşılanan heyetlerimiz, yetkililerden Doğu Türkistan'daki gelişmeler hakkında bilgi aldıktan sonra, Doğu Türkistan'ın İslami Ümmetin bir parçası olması itibariyle, orada akıtılan Müslüman kanının bizim kanımız olduğu, kirletilen ırzların bizim ırzımız olduğu ayrıca, Hizb-ut Tahrir'in de Ümmetin partisi olması vasfıyla bizatihi meselesi olduğu ve yakından takip edildiği, ABD'den başkasına fayda vermeyen uluslararası kanunlarla bu meselenin hallolmayacağı halde Türkiye'deki mevcut yöneticilerin de "meseleyi diplomatik yollarla çözmeye çalışıyoruz." açıklamalarının herhangi bir sonuç getirmeyeceği, bunun daha önce Gazze'deki katliamlarında görüldüğünü, meselenin BM Güvenlik Konseyine götürülse Müslümanların lehine bir yaptırımın olmayacağı, İslam Konferansı Örgütü gibi kuruluşların da bir işe yaramadığını zira hiçbirinin bağımsız olmadığı ve efendileri neyi emrederse ona göre hareket ettikleri, Müslümanların kanına hiçbir değer vermedikleri, asıl sorunun İslam Ümmetini koruyacak ve akıtılan kanların hesabını sormak üzere İslam ordularını harekete geçirecek bir halifenin bulunmaması olduğu, Hizb-ut Tahrir'in de parti olarak küresel bir çalışmayla Müslümanların mallarını, canlarını ve ırzlarını koruyacak olan İkinci Raşidi Hilafet için çalıştığını ve Allah'ın izniyle bunun da yakın olduğu konularına değindi.

Ayrıca heyetler, hizbin bu meseleyi ve İslami beldelerdeki meseleleri soğumaya dursa bile unutmadığını ve unutmayacağını, kendilerinin bir talepleri olursa Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti şebabı olarak üzerine düşen ne varsa yapmaya hazır olduğu mesajını da ilettiler. Kuruluşların yetkilileri kendilerine yapılan bu ziyaretlerden hoşnut olduklarını ifade ettiler.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti

Resmî Sözcülük Bürosu
Medya Temsilciliği

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Asıl Huzuru Bozan Kapitalist, Demokratik ve Laik Rejimdir!!

06 Temmuz 2009'da Samsun'da Hizb-ut Tahrir'e yönelik düzenlenen menfur bir operasyonda 8 Müslüman gözaltına alınmıştır.  1 kişi emniyette ifadesi alındıktan sonra savcının talimatıyla serbest bırakılmış, 5 kişi de savcılığa verdiği ifade sonucunda serbest kalmış, mahkemeye sevk edilen 2 kişi ise, nöbetçi mahkemece tutuklanarak Samsun kapalı cezaevine sevk edilmiştir.

Operasyonla ilgili Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Canip Yetişir şu talihsiz açıklamada bulunmuştur; "Hizb-ut Tahrir örgütüne yönelik 6 aylık teknik takip sonucu önceki gün operasyon kararı alındı. Örgüt üyesi 8 kişi toplantı düzenledikleri sırada düzenlenen operasyonla gözaltına alındı. Gözaltına alınan şahısların sorguları devam etmektedir. Samsun'da emniyet müdürlüğümüz çok iyi çalışmalar yapmaktadır. Polisimizle birlikte Samsun'un daha huzurlu olması için çalışmalarımız devam edecektir. Samsun'un huzurunu bozmak isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğiz."

Bu açıklama hem bir acziyetin ifadesidir ki; 6 aylık teknik takip sonucu ancak 8 kişiye ulaşılabilmiştir, hem de ya savcının Hizb-ut Tahrir hakkındaki cehaletini ya da Terörle Mücadele Şubesi'nce yanlış yönlendirildiğini ortaya koymaktadır.

Zira Hizb-ut Tahrir benimsemiş olduğu köklü ve kapsamlı İslami fikirleriyle İslami Ümmetin kalbinde taht kurmuş, Ümmetle birlikte fikri ve siyasi çalışma yoluyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesiyle vakti gelen İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak üzere emin adımlarla ilerlemektedir.

Sahip olduğu İslam ideolojisi ve ondan neşet eden fikirleri ile yönetim, iktisat, iç siyaset, dış siyaset, içtimai nizam, sağlık, eğitim ve bunun gibi hayatın tüm alanlarıyla ilgili, Ümmeti eski azametine ve huzuruna kavuşturacak sahih fikirleri ve metoduyla Hizb-ut Tahrir, Sömürgeci kafirlerin İslami beldelere pazarladığı kokuşmuş kapitalizm, demokrasi ve laisizm gibi hem toplum hayatımızı hem de tüm insanlığı huzursuzluğa ve bataklığa sürükleyen fikirlerden kurtarıp, alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teala'nın insanlığa sunduğu aklı ikna eden, kalbe huzur ve güven veren, insan fıtratının layık olduğu onurlu bir yaşantıyı sunan İslam Nizamı'nı toplum ve hayatla buluşturmak için çalışmaktadır. Hizb-ut Tahrir'in benimsediği İslami fikirler, akılları aydınlatmakta, insan fıtratına uygunluğu nedeniyle de teveccüh görmektedir. Hizb-ut Tahrir İslami fikirleri sayesinde akıllara ve kalplere hitap etmekte, kurulduğu 1953 yılından beri kendisine karşı yapılan tüm hamlelere rağmen, sapasağlam ayakta durmaktadır. Allah'ın izniyle de sapasağlam durmaya devam edecektir.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti

Resmî Sözcülük Bürosu
Medya Temsilciliği

 

Devamını oku...

İç Çatışma, Sırf Kâfirlerin Çıkarlarına Hizmet Eden Azîm Bir Münker ve Cürümdür

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Svat Vadisi'nde yaşanan savaş yüzünden kaçan yüz binlerce Müslüman giyecek, içmeye elverişli su ve elektrik gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bir halde kavurucu yaz güneşinin altında sıkıntılar çekerken Pakistan yöneticileri, Müslümanları birbirine kırdıran Amerikan planının başarısı temennisiyle fildişi kulelerinde bekliyorlar. Ordu, orada burada silahlı gurupları kovalarken on yıllarca dişini tırnağına takarak yaptıkları evlerinde kalmayı tercih eden Müslümanlar ise bombardımana maruz kalmaktalar. Hatta onlar, ölü yada diri akrabalarına ulaşmaktan dahi acizler ve dünyanın gözünden tamamen uzaktalar. Öyle bir savaş ki -Allah yolunda kâfirlerle savaşmak üzere yetişen- Pakistanlı askerler, bu savaşta Amerikan savaşının yakıtı olarak kullanılmakta ve bu uğurda hayatlarını kurban etmekteler. -Haklarında yapılan açıklamaya göre- silahlı guruplar ise askerî operasyon sahasından başka yerlere kaçtılar. Hükümet ise Amerika'ya vekâleten bir bölgeyi vurmak istediğinde savaşçıların bu bölgede göründüğünü ilan ediyor! İşte bu, Pakistan Devlet Başkanı Amerikan efendilerinden emirler aldığı sırada Washington tarafından ilan edilmiş iğrenç bir Amerikan savaşıdır.

Trajedi, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük ve bunun da ötesinde Amerika, Afganistan'ı işgal eden kuvvetlerinin ağır darbeler aldığı kabileler bölgesini içermesi için askerî operasyonların sahasını genişletmeyi istemektedir. Zira 20 Mayıs 2009'da, yani Svat'taki askerî operasyonların üzerinden iki hafta geçmesinden sonra Amerikan Büyükelçisi Anne Patterson İslamabad'da şöyle diyordu: "Amerika, İngiltere ve Çin olarak kabileler bölgesinden ağır darbeler alacağımızı söylüyoruz. Bu nedenle bu darbeleri önlemek için olası her şeyi yapmalıyız." Onun bu açıklamasının ertesi günü, Hükümetin oraya kuvvetlerini konuşlandırması üzerine binlerce kişi kabileler bölgesinden göç etmeye başladı. 22 Mayıs 2009'da ise Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari, "Nereye kaçarsalar kaçsınlar silahlı gurupları Hükümetin bitireceğini söylemiştim" diyerek Amerika'yı hoşnut edecek oranda askerî operasyonları bölgelerini genişletmeye hazır olduğunu ilan etti.

Aslında Svat Vadisi'ndeki operasyonlar, Müslümanların maslahatına olmayıp bilakis sadece Amerikan çıkarınadır. Zira Amerika'nın Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke, Amerikan kongresinde yaptığı konuşma oturumunda, "Amerika, Pakistan'daki mücahitleri söküp atmadan Afganistan'da başarı elde edemez" diyerek bunu teyit etti.

Amerika, haçlı savaşında destek elde etmek için askerî operasyonlarının her türlü bedelle desteklenmesi için Pakistan'da bir kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Zira Svat'taki operasyonların hakikatinin ifşa olmasından dolayı medya kampanyasında başarısız olunca, daha önce Irak'ta kullandığı iğrenç yöntemlerine başvurarak Paşaver ve Lahor'da patlama operasyonlarını düzenledi ve hemen ajanı olan İçişleri Bakanı Rahman Malik de çıkarak Svat'taki silahlı gurupları bu cürüm operasyonlarının arkasında olmakla suçladı.

Amerikan temsilcisinin Pakistan ziyareti gizli midir? Onun ziyareti, bir turistik ve eğlence ziyareti değildir. Bilakis askerî operasyonlar yakından idare etmek içindir. Zira yaptığı her ziyaretin akabinde Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanlara yönelik kaos ve yıkım daha da artmıştır.

Doğrusu Pakistan yöneticileri, hem bölgedeki Amerikan siyasî ve askerî varlığının, hem de ülkedeki Amerikan istihbarat kuruluşlarının yürüttüğü habis rolün hakikati hususunda Müslümanları yanıltmak için yoğun çaba harcadılar. Bunun içindir ki Kuzeybatı bölgesindeki Hint varlığının boyutu o kadar şişirildi ki onları, silahlı guruplardan öldürülenlerin temiz olmadığı ve silahlı gurupların Hindistan'dan yardım aldıkları şeklinde iddialarda bulunmaya sevk etti. Bu yöneticilerden hiç biri de fitnenin kökünün, Amerikan varlığına dayandığını söylemeye cüret edemedi. Zira Pakistan'daki fitnenin ateşini tutuşturmada kendisine yardım etsin diye Afganistan'ın kapılarını Hindistan'a açan bizzat Amerika'dır. Diyelim ki bölgedeki kargaşanın arkasında Hindistan var, o halde ne diye bu yöneticiler, Hindistan'a karşı keskin yaptırımlar almıyorlar? Ne diye onunla olan diplomatik ilişkileri kesmiyorlar? Ne diye Karzai Hükümeti'nden Kabil'deki Hindistan sefaretini kapatmasını istemiyorlar?

Bu yöneticiler, bunlardan hiç birini asla yapamazlar. Çünkü efendileri Amerikalılar, onlardan bunu talep etmemiştir. Zira Hint müdahalesi, Obama tarafından ifade edildiği üzere Amerika'nın çıkarınadır. Bunun içindir ki Pakistan yöneticileri, Amerikalı dostlarının isteğine boyun eğerek Hindu Devleti'nin müdahalesini kabul ettiler.

Pakistan yöneticileri, Amerika'nın başarısızlığını engellemek için en son çabalarını harcıyorlar. Zira onlar, Afganistan'daki kendi kuvvetlerine ve NATO kuvvetlerine lojistik destek, yakıt, erzak ve silah temin etmesi için Amerika'nın topraklarını kullanmasına izin vermekle yetinmediler. Dahası -İslâmî âlemin en büyük ve dünyanın yedinci büyük ordusu olan- Pakistan ordusunu Amerika'nın tasarrufu altına verdiler. Zira ödlek Amerikan kuvvetleri ile NATO kuvvetlerinin arkasını mücahitlerin saldırılarına karşı korumak için binlerce Pakistan askeri, Afganistan-Pakistan arasındaki sınırlar boyunca konuşlandırıldı ve Pakistan ordusu Svat bölgesi gibi pek çok bölgede silahlı guruplara karşı askerî operasyonlar yürütmekte. Pakistan yöneticileri, "Allah yolunda cihat" sloganı atan Pakistan ordusunu, geçen sekiz sene içerisinde Amerika'nın başarısız olduğu kabileler bölgesinde savaşması için işte bu şekilde kullandılar.

Bu yöneticiler, Müslümanları birbirine kırdırmaktadır. Oysa Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], kardeşini öldüren bir kimseye şu dört helak edici cezayı hazırlamıştır: Ebediyen içerisinde kalacağı bir Cehennem, Allah'ın ona öfkelenmesi, ona lanet etmesi ve onun için elîm bir azap hazırlamasıdır. Zira Rabb-il İzze şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً "Her kim bir mü'mini kasten öldürürse cezâsı, içerisinde ebediyen kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazâp etmiş, onu lânetlemiş ve onun için azîm bir azâp hazırlamıştır." [en-Nisâ 93]

Yine SallAllahu Aleyhi ve Sellem, birbirleriyle savaşmalarının büyük bir haram olduğunu göstermek üzere birbirini öldüren Müslümanları İslâm'dan irtidat edip küfre dönenler olarak tanımlamıştır. Zira şöyle buyurmuştur:

لا ترجعوا بعدي كفاراً يضرب بعضكم رقاب بعض "Sakın Benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak Kâfirler olarak gerisin geriye dönmeyin!"

Bu yöneticiler, Müslümanların kendi aralarında birbirleriyle çatışmasını kaçınılmaz bir kader olduğunu sanmaktalar. Şayet bu yöneticiler, Amerika'nın tuzağına karşı koymuş, onun çıkarlarına önem vermemiş ve Afganistan'daki savaşına yönelik desteklerini geri çekmiş olsalardı kesinlikle kabileler bölgesindeki Müslümanların kendi yanlarında yer almalarının yanı sıra İslâmî Ümmet'in de yanlarında yer aldıklarını göreceklerdi. Ne var ki bu yöneticiler, izzet ve şecaati seçmek yerine ödleklik ve kölelik seçeneğini tercih ettiler. Oysa bu seçim, onları zillet ve alçaklıktan başka bir şeye eriştirmeyecektir. Bir taraftan Pakistan'daki Müslümanlar, bu yöneticilere lanet ederlerken kâfir de onlardan razı olmayıp bilakis onlara daha fazlasını vermelerini emretmektedir. Bunun yanı sıra Kıyâmet Günü de Allah'ın öfkesine maruz kalacaklardır.

Efendilerini hoşnut etmek için yöneticilerin Svat'taki Müslümanları katletmeye kalkışmasından bu yana akan paralara gelince; bunun gibi dolarlar Afganlı Müslümanları Amerikalılara teslim ettiğinde Müşerref zamanında da akmıştı. Ancak bu dolarların, daha önce Pakistan'a bir faydası dokunmadığı gibi şu anda da hiçbir faydası dokunmayacaktır. Bu dolarlara rağmen ülke, sürekli elektrik kesintisi yüzünden karanlığa bürünmüş, Pakistan ekonomisi çökmüş ve Müslümanlar açlıktan ölmek üzereler. Evet, kâfiri hoşnut etmek amacıyla Allah'a ve Rasûlüne masiyet yüzünden Müslümanlara rahat ve huzur yoktur. Müslümanların kurtuluşu, Müslümanlara karşı kafirleri güçlendirmekten değil, Allah'ın dinine yardım etmekten geçer.

Bu yöneticilerin fikrî iflası, öyle bir boyuta ulaştı ki gece gündüz demokrasi ve ifade özgürlüğü hakkında konuşup durmalarına rağmen hak sözü işitmemek için parmaklarını kulaklarına tıkadılar. Nitekim Amerikan savaşını durdurmayı amaçlayan ve Hükümetin yalanını ifşa eden faaliyetleri sebebiyle Hizb-ut Tahrir'e yönelik azgın bir kampanya düzenlediler. Zira insanlar, Hükümetin bir kız çocuğunun kırbaçlanması ve diğerlerinin de öldürülmesi görüntülerinin yer aldığı güvenilir olmayan videobandının yayınlaması maksadının Svat'taki insanlara karşı vahşî operasyonlarını haklı çıkarmaya dönük bir medya propagandası olduğunun farkına vardılar. Yine insanlar, silahlı guruplara yönelik yaklaşımın insanların evlerini yıkmaktan ve onları aç bırakmaktan geçmediğinin farkında oldukları gibi, insanların savaş bölgelerinden kaçmalarını engellemekten veya onları güvenli yerlere tahliye etmek için tahliye araçlarının temin edilmesinden de geçmediğinin farkındalar! Ayrıca insanlar, Amerika'nın kendisini kurtarmak için Irak'ta kullandığı aynı yöntemleri Pakistan'da da takip ettiğini fark eder olmuşlardır. Yöneticiler, kâfir efendilerini hoşnut emek amacıyla kamuoyunu yanıltmanın da ötesinde Hizb-ut Tahrir şebâbını sıkboğaz, tehdit ve işkence etmeye başvurdular. Zira Hizb-ut Tahrir'in 31 Mayıs 2009'da düzenlediği yürüyüşten sonra 100'den fazla kişiyi tutukladılar. Kâfire uşaklıkta öyle bir noktaya ulaştılar ki güvenlik birimleri, Lahor şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbının evlerini bastılar, yaşlı babalarını tutukladılar, evlerin mahremiyetini ve kadınların avretlerini çiğnediler. Tüm bunlar da başında Nevaz Şerif liderliğindeki Pakistan Müslüman Birliği Partisi'nin olduğu Bölgesel Hükümeti'nin gözü kulağı önünde gerçekleşti. Ancak hiç şüphe yoktur ki Şerif'in zümresinin yüzü, Pakistan Halk Partisi liderlerinin yüzü gibi iğrençtir. Nitekim gizlendikleri İslâm kılıfını çıkartmaya başladılar ve Müslümanları yüzüstü bıraktılar. Ancak Amerikalılar ve İngilizler ile oturup kalkan ve onlardan emirler alan kimselerden bu tür iğrenç fiillerin sadır olması hiç de şaşırtıcı değildir.

Ancak bizler, bu yöneticilere deriz ki: "Kininizden geberiverin!" Zira bu despotik uygulamalarınız, Allah'ın izniyle ancak Hizb-ut Tahrir şebâbının sebatını arttıracak ve Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi olan İkinci Hilâfet Devleti'nin kurulması gerçekleşinceye kadar faaliyetlerini sürdüreceklerdir. İşte o zaman bu yöneticiler, nasıl bir inkılâp ile devrileceklerini bileceklerdir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Amerika'nın bölgeye gelmesinden bu yana Müslümanlar, kaos, istikrarsızlık ve patlama operasyonları ateşiyle yanıp kavrulmasına rağmen yöneticiler, durumların kötülüğü hususunda Amerika'yı suçlamak yerine sizleri suçlamakta ısrar etmektedirler. Şayet yöneticiler, kaosu ve istikrarsızlığı bitirmede samimi olsalardı, asıl çözüm olan Amerikan varlığını bölgeden süpürüp atmaya başvururlar, sözde terörizme olan desteklerini çekerler, Afganistan'daki Amerikan ve NATO kuvvetlerine giden ikmal yollarını keserler ve Amerikan istihbarat birimlerini ülkeden kovarlardı. Ancak onlar, tahtlarındaki bekalarının güvencesi için kaotik atmosferleri sevmelerinden dolayı bunları asla yapmayacaklardır ve bölgedeki Amerikan varlığını meşrulaştırmak için de kaosun yayılmasında Amerika'ya yardım etmektedirler. Hiç şüphesiz bu yöneticiler, Amerika'ya köleliği seçtiler ve Allah'a olan köleliliğinizi bir tarafa atarak sizlerin de kendi köleliklerine katılmanızı temenni etmekteler. Yöneticilerin hıyaneti ve zulmü, asla ebediyete kadar devam etmeyecektir. Zira Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama bir de onu yakaladı mı artık onu bırakmaz."

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri!

Yeterse yeter artık! Melun Zerdari Hükümeti'nin alaşağı ediniz, kardeşlerinizi katletmenizi emreden liderlerinize itaat etmeyiniz, fitneye ve iç savaşa çağıran aranızdaki tüm mücrimleri kaldırıp atınız, bu iç savaşı silip atınız, kendinizi Amerika, Avrupa ve Afganistan ile Pakistan'daki ajanlarının komplosunun birer yakıtı olarak kullandırmaktan kurtarınız. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:

..فإن دماءكم وأموالكم وأعراضكم عليكم حرام كحرمة يومكم هذا في بلدكم هذا في شهركم هذا - أعادها مراراً Bu gününüz nasıl muharrem bir gün ise, bu beldeniz nasıl muharrem bir belde ise, bu ayınız nasıl muharrem bir ay ise, sizin için kanlarınız da, mallarınız da, ırzlarınız da öyle muharremdir (haramdır, korunmuştur). Bunu defalarca tekrarladı...

Biliniz ki ne Allah'a itaat ile O'na isyan, ne şer'î hüküm ile tâğut hükmü, ne de Allah'ın dinine ihlâs ile kâfirlerin ve Müslümanların ajan yöneticileri arasında ortak çözüm ve ortak müşterekler diye bir şey vardır.

Gerçek bir duruş sergileyerek işleri nisâbına döndürecek aranızda hiç aklı başında bir adam yok mu? Amerika'ya savaş açacak Hilâfet Devleti'nin kurulmasına nusret verecek aranızda hiç bir adam yok mu? Ümmeti bir bütün olarak kurtaracak ve ancak Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vereceği genel ecri garantilemek üzere bu ciddî ameli yapacak aranızda birisi yok mu?

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER