Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

 Basın Açıklaması - وَلِلَّهِ ٱلْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ "Şüphesiz izzet Allah'a, resulüne ve müminlere aittir." [Munafikun 63]

     Başbakan Erdoğan 24.10.2009'da Pakistan'a iki günlük bir ziyarette bulundu. Erdoğan, Pakistan Senatosu ve Ulusal Meclisi'nin ortak oturumunda parlamenterlere yaptığı konuşmada şöyle dedi: ''İnsanlığın ortak düşmanı olan terörizme karşı Pakistan'ın fedakarca sürdürdüğü mücadelesini mutlaka başarıya götüreceğine inanıyorum. Terör ve aşırılıkla mücadelede yalnız değilsiniz... Her işin en hayırlı olanı orta olanıdır, aşırı uçlar değildir. Aşırılıklara asla prim veremeyiz..."

      Tüm dünya bilmektedir ki Afganistan'da bataklığa gömülen Amerika, iktidara taşıdığı ajanı Pakistan hükümeti ile birlikte hareket ederek Afganistan işgaline ve orada yaptığı vahşi katliama Pakistan'ı da ortak etmek istemektedir. Dolayısıyla Başbakanın "İnsanlığın ortak düşmanı olan terörizme karşı Pakistan'ın fedakarca sürdürdüğü mücadelesini mutlaka başarıya götüreceğine inanıyorum" ifadesinin tek bir anlamı vardır ki o da Amerika'nın, uşağı olan Pakistan yöneticilerini yanına alarak terörizmle mücadele adı altında İslam'a ve oradaki Müslümanlara karşı yürüttüğü vahşi operasyonlarına destek veriyorum demektir. Zira çoluk çocuk, yaşlı genç ve kadın erkek demeden Afganistan ve Pakistan'daki Müslümanları gece gündüz katleden Amerika'dır.

     Başbakan, "Terör ve aşırılıkla mücadelede yalnız değilsiniz" derken gerçekten de doğruyu söylemiştir. Çünkü bundan birkaç ay önce Türkiye'de AKP hükümetinin emniyet birimleri tarafından 200 Hizb-ut Tahrir şebabının gözaltına alınıp 80'den fazlasının hapse atılması ve yine Erdoğan'ın Pakistan ziyaretinden kısa bir zaman önce Amerikan uşağı Pakistan hükümeti tarafından da Hizb-ut Tahrir şebabından 30 kişinin tutuklanması her iki hükümetin terörizmle mücadele adı altında İslam'a ve onun için çalışan muhlis kimselere karşı ortaklaşa çalıştığını göstermektedir. Tüm bunların sonucunda da her iki hükümetin de "aşırı uç ve aşırılıktan" kastettiklerinin İslam ve bu ümmetin hayrı için çalışıp çabalayan Müslümanlar olduğu anlaşılmaktadır.

Ey Müslümanlar!

     Teröre karşı mücadele adı altında İslam beldelerini işgal eden Amerika'nın politikalarını gerçekleştirmek üzere yıllardan beri terör terör diyerek ümmetin ömrünü yiyip bitiren, muttaki evlatlarını zindanlara atan, servetlerini heba eden, izzeti ve şerefi sömürgeci kafirlerde arayan birbirinin ikizi olan bu uşak yöneticileri kaldırıp atarak sizleri, içerisinde bulunduğunuz bu zelil durumdan kurtaracak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'e ve muhlis şebabına destek veriniz.

  

Yılmaz Çelik

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Güvenlik Birimleri, Yahudi İşgal Ordusunun Yardım ve Desteğiyle Hizb-ut Tahrir Şebabını Tutuklamak için Husan Beldesine Baskın Düzenledi

 

Dayton otoritesine bağlı güvenlik birimleri, 12.10.2009 Pazartesi günü, Yahudi işgal güçlerinin yardım ve desteğiyle Betlahem şehrinin Batısına düşen Husan beldesindeki Hizb-ut Tahrir şebabının yanı sıra hakkı söylemede hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan başka kimselerin evlerine de baskın düzenledi.

Utanmadan ve sıkılmadan yaşlarına veya yaşlı olmalarına saygı göstermeksizin geneli Hizb-ut Tahrir şebabı olmak üzere beldedeki birçok evi basarak Hizb üyelerinden biri olan elli küsur (50) yaşındaki "Muhammed Sebatin'i" evinde ve belde sakinlerinden altmış beş (65) yaşında ihtiyar biri olan "Fethi Hamamire'yi" işyerinde tutukladılar. Askeri araçlarının beldenin sokaklarına dalaştığı, işgal güçlerinin yardımıyla tüm bunların meydana geldiği bir sırada Otoritenin güvenlik birimleri de Yahudi varlığını ve vatandaşlarını yeryüzünde fitne çıkarmak ve terör estirmek üzere serbest bırakan Oslo'nun türettiği Otoritenin utanç görüntüsü altında baskın yapmaktaydı. Bu sırada Yahudiler, bir kez daha Mescid-il Aksa'yı basarak onu kirletmek, katletmek, tehdit etmek, Filistin'in genelindeki masum insanları korkutmak, onlara saldırmak, çiftliklerini ve ağaçlarını yakmak ve zeytin ağaçlarını sökmekle meşgul iken bu birimler, bunlara karşı harekete geçmek yerine Filistin halkına Yahudilerin yaptıklarının aynısını yapmaktadır.

Otorite ile güvenlik birimleri, kendilerini ümmetin muhlis evlatlarını takip etmeye adamışlardır. Başta Filistin meselesi olmak üzere ümmetin meselelerine ve ümmete karşı tezgahlanan komploları ifşa eden, hiç bir kınayıcının kınamasından, zalimin zulmünden, iradesini İslami ümmetin düşmanlarına ipotek edip kendisini bu düşmanın gizli eli kılarak onun emriyle, onunla koordinasyon içerisinde ve onun desteğiyle hareket edenlerin göz dağından korkmaksızın hakkı dile getiren Hizb-ut Tahrir şebabı da onlardandır.

Otoritenin güvenlik birimleri, şebabı bulamadıkları hane halkını sadece ahlaksız kimselerin kullanacağı ödleklere yakışır iğrenç bir üslupla tehdit ettiler. Keza şebaba işkence etmek ve takip etmekle gözdağı vererek hak sözü dile getiren, hakikati beyan eden ve ödlekleri ifşa eden muhlisleri bu şekilde susturacaklarını zannetmektedirler.

Kayda değerdir ki Betlahem şehrinin batısına düşen ve "Beytar" yerleşim bölgesine bitişik olan Husan beldesi, güvenlik olarak doğrudan işgal ordusunun yetki sahasına giren "C" bölgesinde yer almaktadır. Dolayısıyla Filistin güvenlik birimi, meşum Oslo Anlaşması'nda varılan sonuca göre buraya ancak Yahudi işgal ordusuyla koordinasyon içerisinde girebilir. Son olarak deriz ki Dayton otoritesi ve arkasındaki Yahudiler, Hizb-ut Tahrir şebabını Filistin'i Yahudilerin pisliğinden, Allah, resulü ve müminlerle savaşan zalimlerden kurtaracak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için daveti taşımayı sürdürmekten asla vazgeçirmeyeceklerdir.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümine kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [el-Ahzâb 58]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kudüs'te Yaşananlar Karşısında Ürdün'ün Görevi

Ürdün Kralı ikinci Abdullah, hükümetiyle yaptığı toplantıda onu devletlerarası arenada siyasi hareketliliği yoğunlaştırmaya ve uluslararası toplumdan özellikle kutsal mekanlar olmak üzere Yahudilerin Kudüs'te işlediği şeyler karşısında sorumluluklarını üstlenmesini talep etmeye yönlendirdi. Kral Abdullah, bu eylemlerin doğuracağı sonuçlara karşı uyararak bunların barış çabalarını baltaladığını ifade etti. Başka bir bağlamda ise Ürdün Dışişleri Bakanı, Ürdün'ün Kudüs konusunu kırmızı çizgi olarak gördüğünü, barışçıl çözümler içerisinde hareket etmenin Ürdün'ün değişmez tutumu olduğunu ve Yahudilerin icraatlarını kınadığını ifade ederek bu eylemlerin barışçıl çözümlere ve Yahudilerle yapılan müzakerelere etki etmesine karşı uyarıda bulundu.

Kudüs'te yaşananlar karşısında uluslararası toplumdan sorumluluklarını üstlenmeyi, yani Müslümanların birinci düşmanı olan büyük devletlerden sorumluluklarını yüklenmeyi talep eden sahte barışa karşı korku duyan bu tutumlar bağlamında deriz ki:

Gasıp Yahudi varlığının Filistin'e karşı yaptıkları, gün be gün Yahudilerin ahitlere ve misaklara bağlı kalmadıklarına dair tabiatlarını ortaya koymaktadır. Bu da Ürdün rejiminin derhal Vadi Arabe anlaşmasını ve bunun sonucunda yapılan anlaşmalar ile işleri iptal etmelerini gerektirmektedir. İslam, bu ve benzeri anlaşmaları haram kılmakta ve bunlara göre hareket eden herkesi şeran ahirette çetin bir azabı hak eden bir günahkar olarak addetmektedir. Ümmet de er yada geç bu yüzden onu muhasebe edecektir.

Değişmez tutumun batıl üzerinde değil hak üzerinde olması gerekir. Dolayısıyla değişmez tutumun, gasıp Yahudi varlığını pekiştirmekten, hakları heba etmekten ve ümmeti sömürgecinin boyunduruğu altında ezilmeye terk etmekten başka bir şey getirmeyecek olan barışçıl çözümler için değil Filistin'in bir bütün olarak Yahudilerin pisliğinden kurtarılması için gösterilmesi gerekir.

Ürdün rejimine düşen genel seferberlik ilan etmesi ve Filistin'i gasbeden bu düşman karşısında fiili savaş haline geçmesidir. Eğer kendisinde Yahudi varlığı ile savaşa girecek bir güç görmüyorsa Müslüman kardeşlerine yardım etmeli ve onları bu gasıp varlıkla savaşmaya teşvik etmelidir. Ta ki onun kökünden söküp atsınlar ki bu varlığı destekleyen güçler kim olursa olsun Müslümanlar buna muktedirdir.

إِلاَ تَنفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلَيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ "Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi çok can yakıcı bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. (Siz savaşa çıkmamakla) onlara hiçbir zarar da veremezsiniz. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. [et-Tevbe 39]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudiler Mescid il-Aksa'ya Zorla Girip Gazze'yi Bombalarken Otorite, Uluslararası Toplantılarda Onları Korumakta ve Onların Çıkarlarını Gözetmektedir

 

İşgalci Yahudi varlığı; kazı çalışması, baskın, kirletme, katletme, ziyaretçilerini yaralama, özellikle Refah'taki tünelleri sık sık bombalama ve direnişçi aktivistlere suikast düzenleme yoluyla hem Mescid-i Aksa ve ehline hem de Gazze Şeridi sakinlerine karşı cürümlerini sürdürdüğü bir sırada Filistin'deki politikacılar, avaz avaz bağırmaktalar, karşılıklı suçlamalarda bulunmaktalar ve Filistin otoritesinin isteği doğrultusunda, Birleşmiş Milletlere bağlı İnsan Hakları Konseyinin geçen Cuma günü Cenevre'deki oturumunda (Birleşmiş Milletler tarafından Gazze savaşını araştırmakla görevlendirilen) Goldstone raporunu ele almasının ertelemesini talep etmektedirler. Ayrıca Otoriteden de ""İsrail" veya Filistin otoritelerinin her ikisinin de bu suçlara zanlıları araştırmamaya ve altı ay içerisinde yargı önüne çıkarmamaları durumunda Güvenlik Konseyinin bu iddiaları Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesine taşımasına" teşvik eden karar tasarısına ilişkin desteğini geri çekmesini talep etmektedirler. Bizler Hizb-ut Tahrir

olarak bu olaylar bağlamında deriz ki:

Caydırıcı bir güç olmadığı için sorgusuz sualsiz güç kullanmayı alışkanlık getiren işgalci Yahudi devleti, kendisine yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmemekte ve -Amerika'nın desteğiyle- kendisini her yasanın üzerinde görmektedir. Dolayısıyla Yahudi devleti, kendisini "Ulusalcı Filistin" olarak gören Otoriteye raporu reddeden Yahudilerin tutumunu desteklemesini emretmiş ve o da her zaman olduğu üzere işgalcinin çıkarlarını ve güvenliğini korumak adına utanmadan ve sıkılmadan bunu yapmıştır. Bu ise geçen Perşembe günü Amerikan Başkonsolosu'nun Otoritenin Devlet Başkanı'nı ziyaret etmesinin ardından olmuştur. Nitekim el-Cezire Net, Filistin Telekomünikasyon Şirketinin yeni çalışmasına ve gerekli frekanslarının sağlanmasına izin verilmesi karşılığında Otorite tarafından bu tutumu içeren bir anlaşmanın yapıldığı haberlerini yayınlamıştır. Bu tutum medyada gün yüzüne çıkıp işgalci Yahudi'nin çıkarlarını koruma ve siyasi tutumlarını peşkeş çekme hususunda Otoritenin aşağılık seviyesi ifşa olunca Amerika ve Yahudi devletinin bir işaretiyle tutumlarını değiştiren kodamanların ve efendilerin yüzsuyunu korumak için bir günah keçisinin seçilmesi kaçınılmaz oldu. Böylece soruşturma komisyonunun oluşturulması kararı çıktı.

Soruşturma komisyonunun oluşturulması bayağı bir iş olup insanların akıllarını hafife almak ve onlara ihanet etmektir. Madem Devlet Başkanı ve Başbakanıyla Otorite, söz konusu raporun ele alınmasının ertelenmesini talep etme kararı aldı o halde soruşturma kimin hakkında ve ne için olacak? Yoksa orada soruşturmanın ortaya çıkarmasını bekleyen gizli kapaklı bir şey mi var? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?!

Doğrusu Gazze'deki tünel bölgelerine yönelik Yahudi bombardımanın devam ettiği, Yahudilerin askerlerin gözetimi altında sık sık Mescid-i Aksa'yı kirletmeye çalıştıkları, askerlerinin Mescid-i Aksa'nın giriş kapıları önündeki insanları zorbaca yakaladıkları, içeri zorla girmek üzere kapılarında toplanmış olan Yahudileri engellemek için kendilerini oraya kapatanların çığlıklarının yükseldiği bir sırada bu ertelemenin talep edilmesi Otorite ve adamlarının utancına bir utanç daha katmıştır. İşte tüm bunlar gerçekleşirken Otorite ve onun arkasında olan İslami alemdeki tüm rejimler, Yahudilerin tüm bu vahşi işleri karşısında sessiz sedasız beklemektedirler.

İslami ümmet kendi maslahatlarını gözetecek Hilafet Devleti'nin gölgesinde İslam'ın geri getirilmesi gayesini gerçekleştirdiğinde kendilerini bu meselenin temsilcileri olarak dayattıkları günden beri Filistin meselesini uçurumdan uçuruma sürükleyen bu liderlerden ve liderliklerden hesap soracak ve onlardan intikam alacaktır.

Diğer taraftan hem altmış yıldan beri Filistin'in bölünmesine dair kararlar çıkaranın bizzat Birleşmiş Milletler olduğunu hem de Gazze'ye yönelik vahşi katliamı ve bombardımanı iki taraf arasında bir savaş olarak tanımlamasının yanı sıra her zaman olduğu gibi kasap Yahudi ile kurban edilen Müslümanı aynı kefeye koyanın bizzat Güvenlik Konseyi olduğunu unutarak kendilerine savaş suçu işledikleri töhmetinde bulunan ve saldırgan ile saldırıya uğrayanı eşit tutan bir raporun istenilmesine dair Gazze ve Şam'da siyasi seslerin yükselmesi şaşırtıcı değil midir?.

Otoritenin uluslararası toplantılarda işgal varlığının çıkarlarına boyun eğmesi ve onun çıkarlarını gözetmesi, alçaltıcı siyasi anlaşmalar uyarınca hareket eden ve işgale karşı çıkıp ona direnen insanları takip ettiği bir sırada güvenlik birimlerini işgal varlığının güvenliğini korumaya mobilize eden bir Otorite açısından hiç de şaşırtıcı değildir. Doğrusu Gazze'deki halkının evlatlarının bombalanmasını izlediği, Mescid-i Aksa'ya zorla girmeleri ve kirletmeleri için Yahudileri koruduğu bir sırada işgal liderleriyle koordinasyon kurarak onlarla doğrudan ve "aracılar" vasıtasıyla anlaşmalar imzalayan bir Otorite'nin bu tür gizli anlaşmalar yapması ve komplolar kurması hiç de olasılık dışı değildir. Oysa bu işgal varlığı, Otoritenin yüzsuyunu korumayacak ve bu zavallı tutumundan dolayı daha fazla aşağılanma ve zilletle ödüllendirecek, bombalama ve kirletme zamanlamasında bile onu hiç önemsemeyecektir.

Artık Filistin halkının, bu kıytırık Otorite karşısında katletmeyi ve savaşı meşru görürken kendilerinin işgal varlığının güvenlik projesini koruduklarını bir kez daha göstermelerinden sonra bu Otorite ile adamlarını çekirdek çitler gibi kaldırıp atmalarının zamanı gelmiştir. Artık Filistin halkının, Filistin meselesinin çözümünün ancak kurtarma misyonunun bunu eda etmeye muktedir yegane cihet olan Müslümanların ordularına tevdi edilmesiyle olacağını anlamalarının zamanı gelmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, İslamabad'da, Karaçi'de ve Paşaver'de Amerikan Askeri Üsleri ve Özel Black Water Güvenlik Şirketi Karşıtı Bir Dizi "Ayakkabı Sallama" Gösterisi Düzenledi

 

Hizb-ut Tahrir, İslamabad'da, Karaçi'de ve Paşaver'de göstericilerin, üzerinde "Amerikan İşgaline Son Verin ve Amerikan Üsleri ile Sefaretini Kapatın" ifadesinin yazılı olduğu ayakkabı şeklinde pankartlar açtığı bir dizi protesto gösterisi düzenledi. Bu pankartların açılmasından maksat, insanlara ülkedeki Amerikan varlığının ayakkabılarla tekmeleyerek son verilebilineceğini teyit etmekti. Zira Irak'ta Bush'a ayakkabı fırlatılmasının ardından ayakkabı Amerika Birleşik Devletleri'nin "Ulusal Simgesi" haline gelmiştir. Bu gösteriler, Karaçi ve Lahor'da basın kulüpleri önünde, İslamabad'da basın bürosu önünde ve Paşaver'de Kası Kuni çarşısında düzenlenmiştir.

Göstericiler, üzerinde "Afganistan ve Pakistan Amerika ile NATO'ya Mezar Olacaktır" ve "Ey Silahlı Kuvvetler! Pakistan'daki Amerikan Askeri Üslerini Yok Etmek için Harekete Geçiniz" ifadelerinin yazılı olduğu başka pankartlar da açtılar ve bu üsler ile Black Water Şirketi karşıtı sloganlar attılar. Bunun yanı sıra bazı Hizb-ut Tahrir üyeleri göstericilere birer konuşma yaparak askeri üslerin ve sefaret genişletilmesi bahanesi altında bir üsse dönüşen Amerikan sefaretini kapatmalarını talep ettikleri gibi Amerikan varlığını tekmeleyerek bölgeden kovulmasını da talep ettiler. Zira bölgedeki şerrin sebebi bizzat Amerika'dır. Çünkü herkes şunun farkındadır ki Amerikan güçleri ve istihbarat birimleri gelmeden önce bölgede şerre ve teröre dair hiçbir şey yoktu. Şu anda ise Amerika, Irak'ta kullandığı yöntemleri kullanmaktadır. Zira ülkede patlama eylemleri yapmasının yanı sıra kabileler bölgesinde Müslümanı Müslüman kardeşini katletmeye teşvik etmektedir ki böylece Afganistan'daki direniş eylemlerinin şiddetinden kaynaklanan askerlerinin üzerindeki baskıyı hafifletmiş olsun.

Artık Amerika'ya tekme vurması ve bölgeden kovması için Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin önündeki zaman dolmuştur, bunun yanı sıra siyasi partilerin, alimlerin, aydınların ve tüm insanların görevi de "Amerika'yı kovma" kampanyasına katılmaktır.

 


Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kapitalizme İnanan Emperyalistlerin Ajanı Laik Hükümet, Kadınların Haklarını ve Irzlarını Korumada Ağır Bir Başarısızlığa Uğramıştır

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı Resmi Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım, bugün yayınladığı basın açıklamasında Chattra Birlik'in liderlerinden ve önde gelen üyelerinden biri olmasının yanısıra Avami Birlik'e muhalif olan Birajabur bölgesinden İhsan Kabir'in onuncu sınıftaki küçük bir kız çocuğunu taciz ederek bunu görüntülemesini ve görüntü kasetinin çarşılardaki kasetçilere satmasını kınayarak olaydan duyduğu derin endişesini dile getirdi. Bunun yanı sıra aynı birliğin üyelerinden biri aynı bölgede Birlik Başkanının gözü ve kulağı önünde başka bir küçük kız çocuğuna taciz olayı işlemesine rağmen polis ve yetkililer, bilinmeyen nedenlerden ötürü meseleyi çözmek için kıllarını dahi kıpırdatmamışlardır.

Fehmide Ferhâna Hânım şöyle dedi: Bu vahşi cürümler, başbakan, dışişleri bakanı ve içişleri bakanı kadınlardan olmasına rağmen yetkililer ile polisin gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu da hem hepsinin demokratik değerlere inanan emperyalistlerin ajanı olduğunu ve bu ülkedeki kadınların ırzlarını korumada başarısızlığa uğradığını göstermektedir. Ayrıca sözde kadın özgürlükleri hareketleri de iğrenç ihlaller karşısında sessizliklerini korumuşlardır.

Artık bu asırda kadınlar kişisel çıkarlar sağlamanın ucuz bir malzemesi haline gelmiştir. Bunun sonucunda da armalara dikilen, gazetelere ve dergilere basılan ve internet sayfalarında yayınlanan çıplak ve yarı çıplak kadın resimleri, ticari şirketlerin ve marketlerin kullandıkları birer araç olmuştur. Büyük kişisel karlar elde etmek için de bu mücrimler, kadınları fuhşa zorlayıp görüntü kasetlerini istismar ederek çarşılarda pahalı fiyatlarla satmışlardır. Hükümetin kadın haklarını koruduğunu iddia ederek çıkardığı pek çok kanunlar bir tarafa laik hükümet, kadınların ırzlarını asla koruyamayacağı gibi "Kadınlar Ajansı ve Kadın Erkek Eşitliği Hakları" gibi sözde kadın hareketlerince ortaya atılan Batının sahte çözümleri de bu ülkedeki kadınların haklarını ve ırzlarını koruyamayacaktır. Zira bu çözümlerin, Batılıların kendine dahi hiçbir faydası olmamıştır. Çünkü gözü olup gören herkes nezdinde ortaya çıkmıştır ki Batıda kadınlara yönelik kötü muamele vakıaları artmıştır ve bu da Batının bu meseleyi çözmedeki başarısızlığını göstermektedir.

Ferhâna Hânım şöyle dedi: Kadının ırzının ve haklarının Hilafet Devleti'nin gölgesinde korunduğu gibi korunduğu tarih boyunca görülmemiştir. Zira kadının takılarını ve mücevheratlarını örterek uzun mesafelere sefere çıkacağını ve ayak takımlarının herhangi bir belasına ve saldırısına maruz kalmayacağına dair Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini, tarih kayda geçirmiştir.

Son olarak Ferhâna Hânım, kadınları da dahil Müslümanları, Batının ucuz şiarlarıyla haşır-neşir olmamaya, teşvik ettiği mevcut kapitalizm nizamını atmaya, kadınların ırzlarını, haklarını ve güvenliklerini himaye etmeyi güvence altına alacak Hilafet nizamını kurma çalışmasında ilk saflara katılmaya çağırdı.

Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslümanların Düşmanı Amerika'nın Tek Bir İşaretiyle Otorite ve Başkanı "İlkesel" Tutumlarını Yutuverdi

Abbas'ın Amerikan Başkanı Obama ve Yahudi varlığının Başbakanı Netenyahu ile görüşmesi Obama'nın karanlık başarılarının siciline geçecek zelil bir görüşmedir. Zira Otoritenin reddetme ve isteksizliği üzerinden birkaç hafta geçer geçmez görüşme yapıldı ve Obama, Batı Şeria ile Kudüs'teki yerleşim birimleri durdurulmaksızın müzakerelerin başlayacağını ilan etti. Otorite Başkanı görüşmeye ve müzakerelerin başlamasına gerekçe olarak şu sözlerini gösterdi: "Aslında bizler, her ne koşulda olursa olsun Başkan Obama ile ilişkilerimizi korumayı istiyor ve Amerikalılarla bir kriz çıkarmak veya kriz üretmek istemiyoruz." Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir olarak bizler aşağıdaki hususları vurgularız:

Yahudilerin Mescid-il Aksa'nın temellerini yıktığı, güvende olan kimseleri evlerinden tehcir ettiği, Filistin halkını katletmede ve kuşatmada haddi aştığı bir sırada yapılan bu görüşme Otoritenin hem Filistin'e ve halkına karşı işlediği ve işleyegeldiği cürümlerden daha büyük bir cürüm olup daha büyük bir ifrat ve zillet sayılır.

Amerikan yönetimi, Yahudilerin saffında yer almaya devam ettiğini aklı ve görmesi kıt olanlara bile göstermiştir. Zira Amerika, Yahudileri öteki taraf olarak görmemektedir. Bilakis Amerika ve onlar aynı safta yer almaktadırlar. Bunun en çarpıcı örneği ise Obama'nın, geçen birkaç ay boyunca Yahudilerden yerleşim birimlerinin durdurulmasının gerekliliği talebinden vazgeçerek durdurulmaksızın ve dondurulmaksızın sadece yerleşim birimlerinin "kontrol" edilmesini talep etmesidir. Dahası Otoriteden Yahudi varlığına olan yükümlülüklerini illaki yerine getirmesini talep etmiştir. Yahudi varlığı ve Netanyahu ise Otoritenin güvenlik alanında kendilerine sunduğu "üstün" hizmetlerle yetinmeyerek tahriki durdurmaya, yani Yahudilere karşı söz söyleyen herkesi engellemeye çalışmasının gerekliliğini de talep etmektedirler. Aksi takdirde bu kimselerin cezası takip edilip hapsedilmektir. Ayrıca Obama, bariyerlerin önündeki hareket sınırlamalarının hafifletilmesini Yahudilerin bir başarısı ve cömert bir hediyesi olarak görmüştür.

Filistin meselesi, ne yerleşim ne sular ne mülteciler ne sınır ne de Kudüs meselesidir. Bilakis bu meseleler hususunda Yahudilerle yapılan anlaşmanın doğası ne olursa olsun bunlar Filistin'i heba etmek olup Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanettir. Filistin meselesi, hala parçalanmaz bir bütün olarak düşman işgalinin pençesinden kurtulması gereken bir arz meselesi olup böyle kalmaya da devam edecektir. Ne Arap Devletleri Topluluğu ne de başkaları meselenin hakikatini değiştirmeyi asla başaramayacaklardır. Gazze Otoritesi Başbakanının Ban Ki-moon'a yönelik mesajındaki iki devletli çözüm ve 67'de işgal edilen topraklarda bir devletin kurulmasının kabul edilmesi hakkındaki açıklamaları Batılı projelerin dilinden dem vurmaktan ve ifrata kaçmada Ramallah Otoritesinin çizgisini takip etmekten öte bir şey değildir. Sadece yerleşim birimleri meselesine açıklık getirilmesi Batılı planlar için bir aldatmadan ve gizlemeden başka bir şey değildir. Böylelikle yerleşim birimlerinin durdurulması veya dondurulması, hiçbir devlet anlamı ve şekli taşımayan kıytırık bir devletçiğin kurulması karşılığında hem Arap devletlerinin Yahudi varlığıyla tam ve aleni normalizasyonun hem de bir bütün olarak Filistin hususunda ifrata kaçmanın bedeli olsun.

Artık ümmetin, inisiyatif dizginlerini eline almasının ve başta Filistin meselesi olmak üzere kendi meseleleri hususunda ifrata kaçıp heba ve hıyanet eden herkese dur demesinin zamanı gelmiştir. Artık yüreklerimizi parçalayan tüm bu büyük olaylardan sonra ümmetin bu nizamları ve yöneticileri omuzlarından atarak Hilafet'i kurmasının zamanı gelmiştir ki böylece bir bütün olarak Filistin'i kurtarsın da Faruk'un, Salahaddin'in ve Abdulhamid'in siretini tekerrür ettirmiş ve ümmeti yeniden izzetine ve şerefine geri döndürmüş olsun.

وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ "De ki: Çalışın! Muhakkak ki çalışmanızı Allah da, resulü de, müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene (Allah'a) döndürüleceksiniz de O size yapmış olduklarınızı haber verecektir." [et-Tevbe 105]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hollanda Hükümeti, Akrabalar Arası Evliliği Yasaklamaya Hazırlanıyor

Başbakan "Balkenende" parlamento önünde hükümetinin akrabalar arası evliliği yasaklayacak bir kanun çıkarma niyetinde olduğunu ifade etti. Bilindiği üzere akrabalar arası evliliği yasaklayacak olan bu kanun daha önce yürürlükteydi. Daha sonra toplumun liberal değerleriyle çelişiyor iddiasıyla 1970 yılında ilga edildi. İşte hükümet bugün bu kanunu yeniden getirmek istemektedir.

Aslında bu kanunun Müslümanları hedef aldığı bir sır değildir. Zira bu kanuna binaen bu ülkedeki Müslümanların amca veya dayı kızlarıyla evlenmeleri yasak hale gelecektir. O halde hükümet, bu kanunla İslami beldelerden Hollanda'ya gelen yeni göçmen akışının oranını etkilemeyi düşünmektedir.

Madem olay bu boyuta ulaşmıştır o halde Hollanda hükümetinin çok yakında Müslümanların nüfus büyümesini durdurmaya katkıda bulunacak birden fazla çocuk yapmanın yasaklanması veya kesin şekilde yasaklamaya zemin hazırlamak için Müslümanların evlenme yaşını 40 olarak sınırlandırılması gibi diğer kanunlar çıkarmasını olasılık dışı görmüyoruz.

-Alexander Pechtold- tanımladığı üzere- ırkçı Wilders, Müslümanların bu ülkeden kovulması çağrısında gayet açıkken "Balkenende" ve onun etrafında dolananlar kalplerinde gizlediklerini açığa vurmamaktadırlar. Zira bu ülkedeki Müslümanları sıkboğaz etmeye çalışıyorlar ama bunu provokatif olmayan yumuşak siyasi bir üslupla yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu ülkedeki politikacıların üslupları farklı olsa da hedefleri aynıdır. Diğer bir ifadeyle gerçekte üslup dışında "Balkenende" ile "Wilders" arasında hiçbir fark yoktur.

 

Okay Pala [Ebu Zeyn]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

 

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER