Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Pakistan'ı Amerika'dan ve Terörden Kurtarın

Geçen iki hafta silahlı unsurların Ravalpindi'deki ordu karargahına yönelik saldırılarına, Kahot ve Peşaver'deki patlamalara ve Lahor'daki polis binalarına yönelik eş zamanlı saldırılara şahit olduk. Aynı zamanda Amerikan yönetiminin Pakistan ordusunu Güney Veziristan'da başlatmaya sevk ettiği yakında yapılacak olan saldırı hazırlığına da şahit olduk. Bu gelişmeler bağlamında aşağıdaki hususlara dikkat çekmek isteriz:

1. Şüphesiz Zerdari rejimi, Veziristan'a yönelik bir saldırı yapılmasının gerekliliğini haklı çıkarmak için mevcut saldırıları kullanacaktır. Bu saldırı, Pakistan'ın güvenliği için değildir. Aksine bu saldırı, işgal edilen Afganistan'daki savaşında Amerika'nın yüzsuyunu korumak içindir.

2. Pakistan'da terörün tırmanması, bu güne kadar devam eden insansız Amerikan uçaklarının Pakistan topraklarına yönelik saldırılarını beraberinde getirmiştir. Zerdari rejimi tarafından tam destek verilen -bu saldırılar ile Veziristan'da bir savaşa girilmesinden- Amerika'nın maksadı, Pakistan'ı felç ederek Irak ve Afganistan'da olduğu gibi onu diğer bir Amerikan üssüne çevirmektir.

3. Hizb-ut Tahrir, masumların silahlı operasyonlarda katledilmesini ve ordunun kendi halkını öldürmesini kınar ve kınamaya da devam edecektir. Çünkü her iki durum da İslam'da haramdır:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا "Her kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebediyen kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." [en-Nîsa 93]

Bu nedenle Amerika'nın hedeflerini gerekleştirmeye dönük ordunun saldırıları ve sivil noktalara yönelik silahlı operasyonlar olmak üzere her iki duruma da derhal son verilmelidir.

4. Ordu, Pakistan'ı parçalanmaktan korumak için Amerika'yı kovmalı ve bunun tek yolu ise Amerika'nın planlarına yakıt ikmali sağlayıp lojistik ve siyasi destek vererek Amerika'nın Pakistan'daki planlarının gerçekleşmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapan Zerdari gibi hain Pakistan yöneticilerini değiştirmektir.

5. Pakistan'da etki sahibi tüm muhlisleri, bu fasit Hükümete olan desteklerini geri çekmeye ve Pakistan'da İslami Hilafet'i kurmaya dönük yoğun çabalarında Hizb-ut Tahrir'e destek vermeye çağırıyoruz. Zira bu saldırılar ile karşılıklı saldırıları durdurmaya ve -ülkeyi gerçek düşmanı olan- bölgedeki Amerika ile müttefiklerine karşı birleştirmeye muktedir ve liderlik etmeye sahip olan sadece muhlis ve mucit bir Müslüman komutandır.

6. İngiltere'deki tüm Müslümanları Pakistan'ı Amerika'dan ve terörden kurtarmak için aşağıdaki hususlara davet eden kampanyamıza davet ediyoruz: a-Amerika'nın Pakistan'a yönelik planlarını durdurmaya. b-Sivillere yönelik silahlı operasyonları ve terörü durdurmaya. c-Veziristan'a yönelik kara saldırısı yoluyla Amerika'nın güvenliğini gerçekleştirmek için Pakistan ordusunun kullanılmasını durdurmaya. d-Zerdari rejiminin Amerika ile birlikte kurduğu komployu durdurmaya. e-Pakistan'a muhlis yeni bir liderlik getirecek olan Hilafet Devleti'nin kurulmasına destek vermeye. Hizb-ut Tahrir, önümüzdeki haftalarda Müslüman nesle yönelik bir dizi etkinlikler düzenleyecektir.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Konferans: Müslüman Kadınlar, Tantavi ve Batılı Hükümetlerin Peçeye Saldırmasına Meydan Okudular

Londra'nın dört bir tarafındaki Müslüman kadınlar, 17.10.2009 Cumartesi günü Hizb-ut Tahrir / İngiltere Hanımlar Kısmının, Şeyh Tantavi ve Batılı Hükümetlerin peçeye saldırma zamanlamasının altında yatan gerçek ajandayı ele almak üzere düzenleyeceği konferansa katılacaklar. Zira geçen hafta meşhur İslami el-Ezher Üniversitesi Şeyhi olan Mısırlı Alim Tantavi, Kahire'de genç bir kız öğrenciden peçesini çıkartmasını talep etmesiyle haber başlıklarına konu olmuş, el-Ezher'e bağlı tüm okullarda peçeyi yasaklama niyetinde olduğunu açıklamış ve bu yorumu, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde peçenin yasaklanması önerilerine yeşil ışık yakmıştı.

Hizb-ut Tahrir / İngiltere Hanımlar Kısmı Medya Temsilcisi Dr. Nevaz Nesrin, şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Peçe, laik Batılı Hükümetlerin ve politikacılarının İslam'ın her türlü bariz simgelerini toplumlarından uzaklaştırma uğraşısı içerisinde sürdüregeldikleri senaryonun son perdesidir. Şüphesiz burada yargılanmakta olan peçeden ziyade İslam ve onun Batıdaki konumudur. Müslüman kadının kıyafetine saldırılması, bir truva atı gibi Batıdaki Müslüman kadınları laikleştirmeye ve onları İslam'dan uzaklaştırmaya hizmet etmektedir. Söz konusu yasaklama, liberal laikliği reddederek İslam'ı ruhi, içtimai ve siyasi bir ideoloji olarak benimseyen Müslümanların artan sayısını kontrol etmek için saman çöpüne yapışan Batılı Hükümetlerin karamsarlığını yansıtmaktadır. Bu nedenle Tantavi'nin bu yorumları, İslam düşmanı bu ajandanın ekmeğine yağ sürmektedir."

"Müslüman kadınlar, sayıları artan sol seçmenlere yaranarak seçim bölgelerinde kazanımlar elde etmeye göz diken eyyamcı politikacılar tarafından İslami kıyafetlerine yöneltilen aşağılayıcı hakaretlerin tamamen karşısında yer alacaklardır. Kadınlara kötü muamelede bulunduğu şeklinde İslam'a yöneltilen kadim suçlamayı canlandırmak amacıyla bir kez daha Müslüman kadının kıyafetinin istismar edilmesine karşı çıkacağız ve peçe hususundaki görüşlerinin farklılığına bağlı olarak bu meselenin Müslümanların parçalanmasının kaynağı olmasına da izin vermeyeceğiz."

"Ekonomik kaos, etik dışı siyaset, asosyal davranışlar, salgın suçlar, ailelerin ve toplumsal ilişkilerin çökmesi, kadına kötü muamelede bulunulması ve istismar edilmesi, egosantrik ve materyalist eğilimin artması, gençler arasında uyuşturucu ve alkollü içecek alımının yükselmesi sıkıntısı çeken Batılı devletler açısından sanık sandalyesine oturulacak olan ne peçedir ne başörtüsüdür ne de İslam'dır. Bilakis sanık sandalyesinde olması gereken bizzat kapitalizm, laiklik ve liberal değerlerdir. Müslüman kadınlar olarak bizler, söylediklerimizin doğruluğunu kanıtlamak üzere bu tür bir tartışmaya her zaman hazırız."

Devamını oku...

Hukuk Devletinin Yeni Skandalı

  • Kategori Irak
  •   |  

Dün 13.10.2009 Salı günü Irak parlamentosu, İngiltere ile Irak arasındaki yeni güvenlik anlaşmasını meclisten geçirmek için bir oturum düzenledi... Nitekim istedikleri de oldu. Zira sayıları 138'i bulan üyelerin çoğunluğu anlaşma lehinde oy kullanırken diğer milletvekilleri meclis başkanı ile yardımcısı Halit Atiyye'yi yasal ve anayasal tarihi bir ihlal işlemekle suçlayarak oy kullanmadılar... Nitekim Sadır Bloku Resmi Sözcüsü, oylama işleminin hemen sonrasında düzenlediği basın toplantısında bunu "geçersiz" olarak nitelendirdi.

Bu anlaşmanın açığa çıkan küçük bir kısmı ise tam teçhizatlı 100 İngiliz askerinin anlaşmanın onaylandığı tarihten itibaren bir yıllığına sivil destek mürettebatı ile birlikte Şat-tul Arap sularında bulunmalarına izin verilmesinin yanı sıra bu kıta sahanlığını nasıl koruyacakları hususunda Irak kuvvetlerini eğitmekle görevlendirilmeleridir!

Ey Irak'taki Müslümanlar!

İşgalci kafirin bu asil İslami beldenin başına diktiği Irak Hükümeti'nin uşaklığına ve onun küresel terörün lideri Amerika ile İngiltere'nin elinde itaatkar bir kukla olduğuna dair kesin kanıtlar çerçevesinde ortaya çıkan bu vakıa, kesinlikle yeşil bölgenin simgeleri ile koruma görevlerinin vatanın hamileri olduklarına dair yalanlarını su yüzüne çıkarmaktadır. Aklı başında olan bir kimse şunu sormaz mı: Kopartılan tüm bu yaygaralar (hukuk) devletinin kendi evlatlarından alternatifini oluşturmaktan aciz kaldığı bu 100 asker için mi? Doğrusu bu, bu kerim ümmetin düşmanlarını hoşnut etmek adına dinini ve ahretini satarak yolunu kaybedenler açısından trajik komik bir durumdur!

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Şayet İslami akideye dayanan ve İslami şeriatı yasamanın tek kaynağı edinen bir devletiniz olmuş olsaydı kesinlikle bu tür anlaşmalar onaylanmazdı. Çünkü şeriat, müminler üzerinde kafirler aleyhine egemenlik olmasını haram kılmıştır.

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Bu ümmet, Nübüvvet Minhacı Üzere Râşidi Hilâfet gölgesinde birleşip bu yöneticilerin tarihin çöplüğüne atılacağı o gün gelmedikçe mevcut durumundan kurtulamayacaktır.

 

Devamını oku...

Zerdari, Amerika Uğrunda Daha Fazla Müslüman Askeri Feda Etmeye Hazırlanıyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Zerdari rejimi, 2009 ekim ayı başından beri Pakistan ordusunun Veziristan'da askeri saldırılar düzenlemesi gerekliliğine ilişkin açıklamalar yapmaya başladı. Bu açıklamalar, Amerika'ya gerçekleştirdiği birçok ziyareti esnasında Zerdari'nin Amerika'dan emirler almasının ardından gıda ve temel ürünlerini keserek Hükümetin Veziristan'daki Müslümanları kuşatmasından birkaç ay sonra geldi. Bu açıklamalar, arkasında onlarca ölü, yüzlerce yaralı, pek çok acılı aile bırakan, güvensizliğe dair ülkenin dört bir tarafında korku ve panik atmosferi oluşturan iğrenç patlama ve saldırı eylemleriyle de eş zamana denk geldi. Zira önce 9 ekimde Paşaver'de, ardından 10 ekimde Ravalpindi'deki ordu karargahında meydana gelen saldırlar ve ardından da 12 ekimde orduya bağlı bir konvoya düzenlenen saldırı olmak üzere bu saldırılar kalabalık alanları hedef almıştır.

Hükümet, insanların tepkilerini dindirmek amacıyla Svat'ta askeri operasyonlar düzenlemeden önce insanlar arasında kaos ve korku hali oluşturduğu gibi Zerdari de iğrenç cürümün arkasında kimlerin olduğunu göz ardı ederek ordu komutanlığı karargahına yönelik saldırıyı Amerika'nın planı lehinde kullanmak üzere iğrenç bir şekilde istismar etti. Zira Hükümet, mücahitlerin Afganistan'daki işgal kuvvetlerine yönelik yüreklerini hoplatan ve ödlerini patlatan acı verici türde saldırılarda bulunduğu Veziristan'daki operasyonları desteklemeye dönük bir kamuoyu oluşturmak için bu tür saldırıları kullanmaktadır.

Ordu komutanlığı karargahına yönelik saldırı açısından kayda değerdir ki bu hususları bilenler açsından malum olduğu üzere Amerika ile ajanları, seneler öncesinde Pakistan istihbarat birimleri yoluyla Taliban ve el-Kaide hareketlerine sızmayı başarmışlardır. Nitekim Pakistan'ın ajan yöneticileri, 2009 temmuz ayıdan beri ordu karargahına saldırı yapılacağından haberdar olmalarına rağmen bunu engellemek için gerekli hiçbir tedbir almadılar. Aksine Zerdari ve zebanileri, Amerikalı efendilerini hoşnut etmek adına Veziristan'da askeri operasyonlar düzenlemek için bu tür olayları nasıl "çıkaracakları" hususunda düşünceye daldılar!

Unutmamalıyız ki Zerdari ve zebanileri, Amerika'ya olan bu değerli hizmetlerini Amerikan kuvvetlerinin Afganistan bataklığına batmakta olduğu ve Amerika açısından Afganistan işgalinin zelil ve aşağılık bir şekilde son bulmakla tehdit ettiği çok kritik bir zamanda vermektedirler. Zira Amerikalı siyasi liderler, bu çıkmazdan kurtulmanın ve başarısız haçlı saldırılarını kurtarmanın yolunu bulmak için yoğun uğraş vermektedirler. Mesela Barack Obama'nın Beyaz Saray'a çıkmasının birkaç ay sonrasında Afganistan-Pakistan dosyasının ele alınmasına ilişkin sözde "açık" strateji üzerindeki örtünün açılmasına rağmen çabucak başka "açık" bir strateji ileri sürüldü. Zira Obama, 16 Eylül 2009'da şöyle diyordu: "Eminim ki sizler, gerçekten net bir strateji olmadan evlatlarınızı savaş meydanına gönderme hususunda müsterih değilsiniz." Ancak Obama, daha önceki aynı stratejiye devam ederek daha fazla kuvvet gönderdi, Taliban hareketinin saflarını parçalamak ve siyasi sürece dahil etmek için çalıştı ki bu, denenmesi sonrasında başarısızlığı ortaya çıkmış aynı stratejidir.

Bu nedenle Zerdari ve zebanileri olmamış olsaydı Amerika, asla Afganistan'da dilediği gibi kalmak için herhangi başka bir vesile bulamazdı. Zira onlar, geçen sekiz sene boyunca Afganistan'daki işgalin istikrar bulmasını engelleyen Müslümanların kahramanca direnişiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bu nedenle Afganistan'da Amerika'ya bir destek oluşturması için Veziristan operasyonları ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu operasyonlar, aynen Svat operasyonları boyunca çektikleri gibi Amerika'nın güvenliği için arkasında Müslümanlar için onca sıkıntı bırakacaktır! Zira Müslümanlar, birer mülteciye dönüşmek üzere bölgelerinden kaçacaklar, ülke güvensizlik atmosferi içerisine sürüklenecek ve en büyük Müslüman ordusu yüz binlerce askerini bu operasyonlara bulaştırarak Afganistan'da zelil bir çıkmaz içerisinde olan ödlek Amerikan kuvvetlerini savunan bir kurtarma gücüne dönüştürecektir! Böylece sömürgeci kafir için kasten Müslüman kardeşini öldüren Müslümanın akibeti cehennem ve bunun da ötesinde Allah'ın gazabına maruz kalmak olacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا Her kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebediyen kalacağı Cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. [en-Nîsa 93]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Ajan yöneticilerinizin kuvvetlerinizi Amerika'nın çıkarı için kullanmaları karşısında ne zamana kadar sessiz kalacaksınız? Geçmişte Amerika, Sovyetler Birliği'nin hezimete uğratmak amacıyla Afgan mücahitlere yardım etmesi için sahip olduğu zengin kaynakları, cesur ve dahi erleriyle Pakistan ordusunu kullanmış, ardından Amerika Orta Asya'dan gelen petrol ve doğalgaz boru hatlarını korunmasına dönük bir istikrar oluşturmak üzere Afganistan'da Taliban'a destek vermesi için Pakistan liderleriyle işbirliği yapmış ve bugün de Amerika, Pakistan'daki varlığını genişletebilmek ve Müslümanların evlatları olan Pakistan askerlerini başarısız haçlı savaşının yakıtı yapmak amacıyla Afgan direnişini bitirmek için Zerdari rejimini kullanmaktadır. Evet, yöneticileriniz genellikle Amerika ile ittifak kurarak sizlere eziyet etmektedirler. Mesela yolsuzluğu ve açgözlülüğü nedeniyle "Sayın %10" lakaplı Zerdari, Amerika'dan daha fazla dolar alırım ümidiyle sizleri de Amerika'ya ittifak etmeye ve ona hizmet etmeye sürüklemek istemektedir...! Kaviy-yul Aziz olan Allah, şöyle buyurarak sizleri buna karşı uyarmaktadır:

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. O kendisine bir yuva edinir. Oysa yuvaların en çürüğü elbette örümceğin yuvasıdır, keşke bilselerdi!" [el-Ankebût 41]

Bu salgından kurtulmanın tek yolu vardır ki o da şudur: Zerdari ve zebanileri gibi müfsit hainleri devirerek ajan rejimlerini kökünden söküp atmak ve onların enkazları üzerine İslam ile hükmedecek, İslami ümmetin hepsini birleştirecek ve İslami alemdeki haçlı varlığına son vermek için Müslümanların güçlerini seferber edecek olan Hilafet Devleti'ni kurmaktır.

Ey Güç Sahipleri! Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Masum kanlarınızın Amerika'nın kurtarılması uğrunda akıtılmasına nasıl razı olursunuz? İslam ile Müslümanlara haçlı savaşı açmış, Müslümanlara karşı Hint ve Yahudi devletlerine destek vermiş, sizleri gözü kulağı önünde tutmak ve emrine amade kılmak için gayretle Pakistan'da kendisine bir karargah edinmeye çalışmakta olan Amerika'nın planlarının uygulanması uğrunda kullanılmaya nasıl razı olursunuz?!

Ey değerli kardeşler! Şunu iyi biliniz ki hain yöneticilerin emirlerine itaat etmeniz malın ve evlatların fayda vermediği o günde sizleri asla kurtarmayacaktır. Masiyetlerinde efendilerine itaat eden herkesi cehennemle tehdit eden Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan korkmaz mısınız?

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَالَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولاَ (66) وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ "Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün derler ki: ‘Yazıklar olsun bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Rasûl'e itaat etseydik!' ve derler ki ‘Ey Rabbimiz! Biz bu liderlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar' derler." [el-Ahzâb 66-67]

O halde Zerdari'yi kaldırıp atınız ve Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz ki Allah Subhânehu'nun lütfüyle fatih mücahitlere komutanlık yapıp Azze ve Celle'nin [رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ] "Rabbim, şu müfsit kavme karşı bana yardım et." [Ankebut 30] kavlini okuyarak Amerikan ajanlarının hepsini ve askerlerini bölgeden kovacak olan muhlis bir halifenin liderliği altında olasınız.

 

Devamını oku...

Ey Lübnan'daki Müslümanlar! Devletin Mülteci Kamplarına Uyguladığı Zulme Sessiz Kalmanızdan Dolayı Günahkar Olmaktasınız

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Filistin halkı, topraklarının Yahudileri İsra arzına toplamaları için yabancılara teslim edilmesiyle devletlerarası ve bölgesel komplolara kurban edilmelerinden bu yana aşağılanma, göç ve yaşam sıkıntısı çekmektedirler. Zira özellikle Lübnan mülteci kampları olmak üzere insan onurunun asgari gereksinimlerinin bile karşılanmadığı mülteci kaplarına toplamak amacıyla haksız yere yurtlarından çıkarıldılar ve mallarından mahrum edildiler.

Sanki bu sıkıntıları yetmiyormuş gibi mesele yerinden edilme, konut yokluğu ve sıkıntılı bir hayatın ötesine geçerek bir de Arap rejimlerinin benimsediği siyasi ve güvenlik tedbirleri, trajedilerini daha da ağırlaştırmıştır. Zira "demografik" yapı veya mevcut rejimler açısından tehlike teşkil eden birer yabancı olarak muamele gördüler ve mültecilerin durumu Lübnan'da göründüğünden daha beterdir. Zira bu mülteciler, mezhepsel normlara ve parçalanmışlıklara kurban edildiler. Çünkü bazı siyasi taifeler, onları mezhepsel denge denilen şey açısından bir tehlike olarak gördüler. Böylece otorite, onları önce çalışma hakkı ve bir dizi meslek üzerinden para kazanma gibi en temel insan haklarından mahrum eden bir takım kanunlara tabi tuttu ardından da mülk edinme hakkından mahrum eden bir takım kanunlar çıkarttı.

Bu ülkede çatışan taraflara bağlı yerel güvenlik(!) birimleri ile bölgesel güvenlik birimleri arasındaki aşağılık çatışma ortamında Nehr-ul Barid Mülteci Kampı, bazı çatışmacıların zihinlerinde tasarladıkları birçok ülkeden onlarca cesur genci toplayarak onları hasmı olan guruba karşı bir güvenlik baskı aracı olarak kullanma şeklindeki habis dehanın kurbanı oldu. Böylece sonuç olarak mülteci sakinleri sürgün edildi ve rolleri de sona erdi. Bundan daha beteri ise kurbanı oldukları komplonun sorumluluğunun bizzat kendilerine yüklenmiş olması ve deli muamelesi görmeleridir! İşte mülteci sakinleri, iki buçuk seneden beri sürgün ve tehcir edilmenin acı sıkıntılarını çekmektedirler. Evine dönmesine veya dönmesi amacıyla kendisine izin verilenler de ancak kontrol noktalarının önünde zelil bir şekilde saatlerce bekletildikten sonra girebilmekteler ve tek bir ümmetin toprakları içerisindeki suni sınırlardan geçenlere dayatılan giriş vizelerini belirten bir açıklama olmadıkça evlerine girmelerine izin verilmemektedir. İşte diğer mülteci kampları da kuşatma altında olup Nehr-ul Barid trajedisinin tekerrür etmesi kabusuyla yaşmaktadırlar.

Mülteci kampının yeniden imar edilmesine dair bir takım sözler verilmesinin üzerinden iki buçuk sene geçmesine rağmen şu ana kadar tek bir taş dahi konulmamıştır. Yeniden imar sürecinin ileriye götürülmesi ve tehcir edilenlere barınak temin edilmesi amacıyla çabaları birleştirmek yerine Vatani Hür Akımı, imar bölgesine mücavir olan eserleri koruma gerekçesi altında dava yoluyla yeniden inşa çalışmalarının durdurulması üzerindeki mezhepsel tıkanıkları ele alma yönünde bir adım attı. Bilindiği üzere tüm gözlemciler şunun tamamen farkındadır ki bu adımın atılmasına teşvik eden şey nüfus veya demografik dengeyi seyreltmek tabiriyle isimlendirilen mezhepsel dürtülerdir. O halde bu, mülteci kampı yıkımı trajedisinin ardından bu zavallılara karşı işlenmiş yeni bir cürümdür.

Ey İnsanlar!

Mülteci sakinleri ile başkalarının sıkıntısını çektiği bu ırk ayrımcılığının arkasında yatan gerçek insan onurunu koruyan İslami şeriat ile tamamen çelişen bu ülkede benimsenen bir takım mefhumlar, normlar ve kanunlardır. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي ءَادَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً "Andolsun ki biz, insanoğlunu kerîm kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık." [el-İsrâ 70]

İnsanları, sömürgecinin ülkemizde türettiği siyasi sınırlar ve suni bölgeler ölçüsüne göre sınıflandıran vatancılık fikri, Lübnanlı, Filistinli, Suriyeli ve Iraklı arasında bu kokuşmuş ayrımcılığa yol açmıştır. Böylece Filistin halkı Lübnan'da, Lübnan halkı Kuveyt'te ve Suriye halkı Ürdün'de birer yabancı haline gelmiştir. Böylelikle de Filistinli mülteciler, Lübnan vatandaşlığı belgesi taşıyanların elde ettiği haklardan mahrum edildiler ve ikamet eden birer yabancı olarak muamele gördüler.

Bu vatancılık fikri, Müslümanları tek bir ümmet kılan İslam ile çelişmektedir. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Mü'minler ancak kardeştirler." [Hucurat 10]

Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:

مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم مثل الجسد إذا ‏ ‏اشتكى ‏ ‏منه عضو تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى "Birbirlerine karşı sevgide, birbirlerine karşı merhamette ve birbirlerine karşı duygularında müminler bir vücut gibidirler. Ondan bir uzuv (hastalıktan) şikâyetlendiğinde vücudun geri kalanı birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (tedavi etmeye) çağırırlar."

Allahuteala, Mekke'den ve başka yerlerden kendilerine hicret eden muhacir kardeşlerine barınak temin eden ensarı methetmiştir. Zira şöyle buyurmuştur:

وَٱلَّذِينَ تَبَوَّءُو ٱلدَّارَ وَٱلإِيمَـٰنَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلاَ يَجِدُونَ فِى صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّآ أُوتُواْ وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَـٰۤئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir." [Haşr 9]

O halde Lübnanlı Müslümanlar, Filistin halkından olan kardeşlerine karşı muamelelerinde böyle olmalıdırlar. Zira onlar bizim yanımızda misafir değildirler. Bilakis hem bizler hem de onlar Müslümanların beldesinde yaşamaktayız ve bizler, Lübnan'ı suni varlıklar taksim eden Sykes-Picot meşruiyetini kabul etmemekteyiz.

Lübnan kanunları ve mezhepçi normları, insanlara vatandaşlık verilirken seçiciliğe yol açmakta olup mezhepçi denge denilen şeye göre kimilerine vatandaşlık verilirken kimileri bundan mahrum edilmektedir. Bu da sırf öteki dışında bir mezhebe mensup olmaları yüzünden insanların zulme maruz bırakılmasına yol açmaktadır. Bu ülkedeki en büyük zulüm ve ırk ayrımcılığı tezahürü işte bu siyasi mezhepçiliktir. Zira nesillerdir bu ülkeden göç edip ülkeyle olan tüm bağları kesilen hatta dillerini dahi unutan babadan ve dededen doğma bir takım insanların seçimlerde oy kullanmalarına imkan vermek için bu kimselere Lübnan vatandaşlığı verilmesini talep eden sesler yükselirken bu ülkede doğup büyüyen nesiller insan onurunun minimal haklarından dahi mahrum edilmektedirler.

İslami şeriat ise Müslüman olsun gayrimüslim olsun Dar-ul İslam'da daimi ikamet ile ikamet eden tüm insanların tebaa haklarının tamamına sahip olan birer tebaa sayılmasını emretmiştir. Çünkü İslam Devleti, tebaasına ırklardan veya vatanlardan veya mezheplerden oluşan değil de insani bir kitle olmaları nazarıyla bakmaktadır.

Bazı kimselerin Filistinli mülteciler ile evlatlarını Lübnan vatandaşlığına sahip olanların faydalandığı tabiyet/uyrukluk hakkından mahrum etmek amacıyla öne sürdüğü gerekçe, geri dönüş hakkına sahip çıkarak yerleşim planları kurmaya karşı durmaktır ki bu, kesinlikle kabul edilemez bir gerekçedir. Çünkü her ne kadar mültecilerin trajedileri yansımalarından olsa da Filistin meselesi, bir mülteci meselesi değildir. Filistin meselesi, ancak büyük devletlerin yardımıyla Yahudilerin gasbettiği bir İslami arz meselesidir. Dolayısıyla yapılması gereken şey şudur ki Filistin'i yeniden ümmete döndürmek ve ardından gasbedilen mülkiyetleri ve evleri sahiplerine iade etmek ve geri dönmelerini sağlamaktır. Onlar da dilerlerse geri dönerler, dilerlerse oldukları yerde kalırlar. Çünkü Müslümanların arzı tek olup ister vatancı isterse milliyetçi olsun suni sınırlar onun arasını ayırmaz. Gasbedilen hakların sahiplerine geri döndürülmesi için çalışmak ise diğer ülkelerdeki kardeşlerinin faydalandığı haklardan mahrum edilmelerini meşrulaştırmaz. Mültecileri ilgilendiren en son şey Lübnan vatandaşlığı belgesine sahip olup oy sandıklarına gitmek olsa da kesinlikle onlar, güvenlik, eğitim, sağlık, mesken, çalışma, mülk edinme ve diğer yaşam hususlarını hak etmede vatandaşlık belgesine sahip olan diğer kardeşleriyle birlikte aynı muameleyi görmek istemektedirler.

Bu nedenle tamamen açık ve kesin olarak deriz ki: Filistin halkından olan mülteciler ile evlatlarına karşı uygulanan zulüm, adaletsizlik ve ayrımcılık derhal son verilmesi gereken büyük bir cürümdür. Dahası bunların failleri Allahuteala'nın ahiretteki azabından önce dünyada cezalandırılmalıdırlar.

يَومَ لا يَنْفعُ مالٌ وَلا بَنُونَ إِلاّ مَنْ أَتَى اللهَ بقلبٍ سَلِيمٍ "O gün ki ne mal ne de evlatlar fayda verir. Ancak Allah'a selim bir kalp ile varan kimse müstesna." [eş-Şuara 89]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Afganistan'daki Müslümanlar! Batılı Sömürgecilerin Sizleri Bir Kez Daha Aldatmasına İzin Vermeyin Mümin Bir Delikten İki Defa Sokulmaz

11 Ekim 2009 Pazar günü İngiliz, Fransız, Amerikan ve Alman büyükelçileri, Afganistan'daki NATO komutanın da katıldığı bir basın toplantısında Birleşmiş Milletler Afganistan Yardım Misyonu Temsilcisi [UNAMA] Kai Eide'nin çabalarına tam destek vermek için yanında yer aldılar. Sayın Kai Eide, seçim sürecine hile karıştırıldığını doğrulamasına rağmen seçim sonuçlarına itiraz edenlerin de ağır bir cezaya çarptırılacağı noktasında bir uyarı mesajı gönderdi. Dışarı sızan bir takım bilgiler ile UNAMA görevlisi Peter Galbraith'in raporları bir yana Batılı sömürgeci kafir, hala Afgan halkını olası seçim sonuçlarını kabullenmeye zorlamaktadır. Peter Galbraith, raporlarında açık bir şekilde UNAMA'nın gözetimi altında hile yapıldığına değinmiş olsa da Birleşmiş Milletleri'nin özel temsilcinin Hamid Karzai'ye verdiği çabalara verilen tam desteğe de değinmiştir. Ayrıca seçim şikayet kurulunun başka bir üyesi olan Molla Mustafa Berkazi, 12.10.2009'da görevinden istifa ederek kararların yabancı diplomatlar ile danışmanlar tarafından alındığını, Afganlı üyelerin seçim hilelerine ilişkin kararların çıkarılmasında hiçbir yetkilerinin olmadığını ifade etmiştir ki bu da karar sahibi olanların sadece sömürgeci işgalciler olduğunu göstermektedir.

İster aday olanlar isterse oy kullananlar olsun seçimlere katılanların içerisine düştükleri hata, Afganistan'daki İslami olmayan seçim sürecine meşruiyet kazandırmış ve sömürgeci Batılı kafir ordularına azınlık iradesini çoğunluğa dayatma ve Afganistan'daki Müslümanlara küfrü uygulatma fırsatı vermiş olmalarıdır. Nitekim Hizb-ut Tahrir, daha önce de sizlere bu hususta nasihat etmişti ki bu da Batıda imal edilmiş Hükümetin istihbarat birimlerini, sizlere hakikati açıklamalarını engellemek için Hizb'in üyelerini ve destekçilerini tutuklamaya sevk etmiştir.

Afgan halkı şunun farkına varmalıdır ki sömürgeciler ile onların türettikleri hükümetler ve rejimler, tüm bölgedeki çıkarlarını korumak için Afganistan'ın jeostratejik konumunu istismar ederek özel çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle onların karşısında durmalısınız, kafirin sizleri bir kez daha aldatmak için attığı her adımın ve mevcut sorunların yegane çözümünün Hilafet Devleti ile onun kurtarıcı ordusunun gölgesinde şeriatın tatbikinde yattığının farkında olmalısınız.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey İçişleri Bakanı! Ey Savunma Bakanı! Ey İstihbarat Başkanı! Egemen Olan İki Batılı Kafir Danışman Tarafından Dayatılan Afganistan'a Yönelik Yeni Güvenlik Planı Değildir, Egemen Olan Allah'ın Şeriatıdır

Savunma Bakanı Vardak, İçişleri Bakanı Atmar ve Ulusal Güvenlik Birimi Başkanı Salih, içerisinde milli orduyu ve polisi güçlendirmeyi, Afgan kabilelerini mücahitlere karşı yeniden birleştirmeyi ve bozuk olmayan bir sistemi inşa etmeyi hedefleyen Afganistan'ın yeni güvenlik planına değindikleri raporlarını parlamentoya sundular ve bunu gerçekleştirememeleri halinde Afganistan'da başarısız olacaklarını ifade ettiler.

Bu planın içerdiği fikirlerin tamamı, Afgan halkının maslahatları aleyhinedir. Bu plan, Müslümanların birbirini öldürmesi ve Batının çıkarlarını korumak için Batı ile işbirliği yapmaktan öte bir şey değildir. Bu hedefler arasında İslam esasına dayalı olan hiçbir hedef yoktur. O halde sorarız: Müslümanları katletmek için Amerika ve NATO ile koordinasyona girilmesi, bu katliamı meşru hale getirir mi? Oysa Müslümanları katletmek için kafirlerle işbirliği yapılması Allah ve resulü katında kesin olarak haramdır. Mevcut Afgan milli ordusu, yüz bin (100.000) askerden oluşmaktadır. Ancak onlar kararlarında serbest değildirler. Batılı haçlı işgalciler, her gün ülkenin dört bir tarafında masum Müslümanların üzerine bombalar atmaktalar ve Afgan milli ordusunu ve polisi kardeşlerini katletmeye zorlamaktadırlar. Onlar da Müslümanları bombalamaya girişmekle Allah'ın evi olan Kabe'yi yıkmaktan daha büyük bir cürüm işlemektedirler.

İçişleri Bakanlığının davranışları ve istihbaratçıların çıkarı, sömürgeci kafirlerin çıkarlarını korumak ve Hilafet davetini durdurmak amacıyla adeta onları sömürgeci kafirlerin yanında birer ücretli haline getirmektedir. İşgalci tarafından dayatılmasından dolayı yeni planlarını kınıyoruz. Aslında bu planın, ordu ve ordu karşıtı olmak üzere her iki taraftaki Müslümanları birbirlerini öldürmeye sevk etme karşılığında bozuk hükümet için daha fazla para harcanmasından ve bazı kimselerin ceplerini doldurmasından başka bir getirisi olmayacaktır.

Bizleri bu kölelikten ve bu fesattan kurtarmaya muktedir olan sadece Hilafet'tir. Zira Hilafet, ümmeti birleştirecek, servetleri üzerindeki kontrolü sömürgeci şirketlerden geri alacak, kafir haçlının siyasi, iktisadi, askeri, içtimai ve kültürel saldırısı karşısında duracak ve İslami ümmeti fikri, ilmi, fenni, iktisadi ve askeri alanda liderlik koltuğuna taşıyacaktır. O halde bu hedefin gerçekleşmesi ve Batının bozuk demokrasisi yerine şeriatın tatbik edilmesi için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışınız.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması- Hain Yöneticiler, Pakistan Ordusunu Amerika'nın Ucuz Bir Güvenlik Gücü Yaptılar Amerika, Svat ve Hayber'den Sonra Şimdi de İnsanların Trajedisini Arttırmak için Pakistan Ordusunu Veziristan'da Kullanıyor

Pakistan Hükümeti, bizzat Amerika'nın direktifiyle Veziristan'a yönelik kapsamlı askeri saldırı hazırlıklarını tamamladı. Hükümet, saldırısına iki aydan beri Güney Veziristan'daki vatandaşların gıdasını ve temel gereksinimlerini kesmekle başladı. Zira maaşını Amerika'dan alan Zerdari, Hillary Clinton'un emirlerine icabet ederek daha Amerika'dan dönüş yolunda iken aynen Svat saldırısını ilan etmesinde olduğu gibi 09 Mayıs 2009'da düzenleyeceği saldırıyı ilan etti! Mülahaza edilen odur ki Amerika, ajanı ve hükümetine Müslümanlara karşı saldırı başlatmasını emreder etmez Hükümet, insanları ikna etmek üzere yalan dolanla saldırısını meşrulaştırmaya sığınmıştır!

Böylece Hükümet, Pakistan ordusunu bazı mali tazminler ile bayram hediyesi karşılığında Amerika'nın hizmetine seferber etti! Böylelikle de silahlı kuvvetleri dünyadaki en ucuz özel güvenlik gücüne dönüştürdü. Dolayısıyla Amerika ile Avrupa, askerlerinin kanlarını feda etmede tereddüt ederlerken Hükümet, Veziristan'a yönelik bugünkü saldırısıyla Afganistan'da hüsrana uğrayan savaşında haçlı Amerikan kuvvetlerine destek vermektedir!

Hükümet, daha önce Svat'taki askeri saldırısında binlerce çocuğu, yaşlıyı ve kadını katletti ve milyonlarca kişiyi mülteci haline getirdi. Nitekim Hükümet, insanların evleri ile ticaret mahallerini yıktı ve bunu da insanların sineye çekmesi gereken "geçici kiralama" olarak isimlendirdiler! Hükümet, insanların bir defalığına fedakarlık yapması ve hasara katlanmaları halinde bölgeyi teröristlerden temizleme ve kalıcı barışı gerçekleştirmeyi başaracağı iddiasında bulundu! Ne var ki insanlar, tadını çıkaracakları Hükümetin gerçekleştirmeyi iddia ettiği barışın bedelini yıkım, milyarlarca rupinin boşa gitmesi, bölgenin hayalet bir bölgeye dönüşmesi, zirai ürünleri ile meyvelerinden olmakla ödediler. Dahası Hükümet, "terörist" olarak isimlendirdikleri kimselerin başka yerlere intikal ettiklerini söyleyip insanları oradan oraya kovalayarak başlarına sicim gibi bomba yağdırmaya devam etti!

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak bu saldırının "teröristlerle" savaş altında sözde barışı gerçekleştirmek için olmadığı noktasında insanları uyarıyoruz. Bilakis bu, sadece katliamı ve yıkımı meşrulaştırmak içindir... Gerçek ise şudur ki Amerika, Hükümete bu bölgedeki insanları katletmesini emretmektedir. Çünkü onlar, Müslüman beldesi Afganistan'ı işgal eden sömürgeci kafirlerle savaşan Afganlı kardeşlerini korumaktalar ve desteklemektedirler. Zira Amerika, kabile mensuplarının cihat sevgisini bitirmedikçe veya dinlerinden döndürmeye güç yetirmedikçe Afganistan'daki savaşı asla kazanamayacağının farkındadır.

وَلا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا "Güçleri yeterse dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam ederler..." [Bakara: 217]

Bu nedenle özellikle Amerika için Müslüman kardeşlerini öldürmeyi kabul etmeyen ordu safları içinde olmak üzere Amerika'nın 2003 ila 2004 yılları arasında Pakistan ordusu yoluyla yürüttüğü askeri saldırıya destek veren bir kamuoyu olmamasından dolayı başarısız bir saldırı olmuştur. Bu başarısızlığın sonucunda Amerika, askeri operasyonları durdurmak ve daha sonra bir Amerikan füze saldırısında şehit düşen "Nik Muhammed" ile barış anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır.

Amerika, bundan da insanlar ile Pakistan ordusu safları içinde direnişe karşı bir intikam duygusu oluşturmadıkça hedeflerine asla ulaşamayacağı sonucunu çıkarttı. Bu nedenle Amerika ile ajanları, silahlı gurupların sızmasına ve onlara halk desteğini kaybettirecek direniş üzerinde kötü bir intiba oluşturan eylemlerde bulunmalarına göz yumdular. Sonra Amerika, şehirlerde patlama eylemleri düzenleyerek Pakistan'ı ikinci bir Irak'a çevirmeleri için ajanları ile "Blackwater" Şirketi'nin dizginlerini serbest bıraktı... Daha sonra Hükümet, "radikaller" olarak isimlendirdikleri kimselerin askeri kamplar kurmalarına, radyo kanalı açmalarına, bunun da ötesinde savaşçı devşirmelerine ve insanları sıkıştırmalarına izin verdi... Bir taraftan da kontrol ve denetimini gevşeten Hükümet, ani bir şekilde radikallerin devletin egemenliğini tehdit ettiğini ve daha da ileri giderek silahlı gurupların diledikleri vakitte İslamabad'ı ele geçirebileceklerini iddia ederek medya organlarında güçlü bir propaganda kampanyasına başladı! Tüm bunlar ise insanlar ile devletin güvenliğinin tehlikede olduğunu göstermek ve ardından da bu tehlikenin kaynağını yok etmek için insanlar nezdinde kabileler ve buraya komşu bölgelere yönelik askeri bir saldırı yapılmasını destekleyen bir kamuoyu oluşturmak içindi! Nitekim bir kadının recmedilmesi ile yıkılan okul görüntülerinin yer aldığı bir görüntü kasetinin yayınlanmasının bir takım insan toplulukları ortamındaki öfke duygularının tutuşmasında büyük etkisi oldu... Böylece Hükümetin saptırmasıyla aldatılan sesler yükselmeye başlayarak askeri operasyonları destekleme çağrısında bulundular! Amerikan ajanı Hükümet, bununla yetinmeyerek Pakistan ordusunu savaş için harekete geçirecek güçlü bir dürtü oluşturmak için de sınır bölgelerinde Hintlilerin ve orada Hint müdahalesinin bulunduğu haberlerini yaydı. Oysa Hükümetin, Pakistan sınır bölgelerinde Hint müdahalesi olduğu şeklinde yaydığı haberler, bu devletin aleyhine olan bir delildir. Çünkü böyle bir müdahalenin varlığı doğruysa Pakistan Hükümeti, Pakistanlı sakinler yerine Hindistan'a karşı güçlü önlemler almalıdır! Oysa görünen o ki Pakistan Hükümeti, tamamen zelil ve aşağılık bir şekilde Hindistan ile ilişkilerini normalleştirme yolunda yürümektedir!

Amerika'nın tek taşla iki kuş vurduğu "terörizme karşı" savaşın hakikati işte budur! Zira Amerika, bir taraftan mücahitleri Afganistan'ı işgal eden Amerikan kuvvetleriyle savaşmaya yönelmek yerine iç savaşla meşgul ederken öteki taraftan da Pakistan ordusunu kendi halkıyla savaşmakla meşgul etmektedir. Böylece Pakistan ordusunun dikkatini Amerikan varlığını bölgeden kovma üzerinden başka yöne çekmektedir!

Ey Müslümanlar! Artık Hükümetin Svat'ta işlediği cürümün ardından Veziristan'da yeni bir cürüm işlemesini engellemenizin zamanı gelmiştir. Hükümetin Veziristan'a askeri operasyonlar düzenleme kararı aldığı sırada şehirlerde patlama eylemleri silsilesini arttırdığını görmüyor musunuz? Böylece akan kanlar artmakta olup dolayısıyla insanlar, kendi kanları ve dertleriyle uğraşırlarken kabileler bölgesindeki kardeşlerinin sorunlarıyla ilgilenme ve onlara yardım etme fırsatı bulamamaktadırlar. Ey Müslümanlar! Veziristan'daki milyonlarca insan çetin kış aylarında evlerini terk edecekler, binlerce olmasa da yüzlerce Müslüman katledilecek ve katil de maktul da müminlerden olacaktır. Bu durumda patlak vermeden sokaklara ve yollara dökülerek bunları engellemek sizlere farz olduğu gibi Amerikan varlığı ile Blackwater'ı ülkeden kovmanız da farzdır.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Kendileriyle savaştığınız kimseler, Sovyetler Birliği'ni bölgeden kovmak için omuz omuza savaştığınız aynı kişilerdir. Zira bir zamanlar onları sever ve onlara saygı duyardınız. O halde bugün onlara karşı değişmenize neden olan şey nedir? Şüphesiz o, bölgede fitne fesat saçan Amerikan varlığıdır. İyi biliniz ki Allah, düşmanınız olan kimselere karşı sizlere merhamet edecektir. O halde Amerikan şeytanına yardım etmek yerine haçlı varlığını bölgeden kovmak için çalışan kardeşlerinize yardım ediniz. İyi biliniz ki kafirlerle ittifak içerisinde Müslüman kardeşlerinizi öldürmenizden dolayı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın huzurunda sunacağınız hiç bir mazeretin sizlere hiçbir faydası olmayacaktır. Zira Allah [Azze ve Celle] şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً "Her kim bir mümini kasten öldürürse cezâsı, içerisinde ebediyen kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazâp etmiş, onu lânetlemiş ve onun için azîm bir azâp hazırlamıştır." [en-Nisâ 93]

Sizler, Orta Asya'dan Hint Okyanusuna kadar uzanan bölgede en büyük İslami askeri güce sahipsiniz ve bu bölgedeki Müslümanları korumak sizlerin mesuliyetidir. O halde fırsatı ganimete çeviriniz ve Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz ki ensarın lakabını alasınız ve tarih sayfalarına geçesiniz. İşte bu, sizler için her iki darda bir kurtuluştur.

كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ "Aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için." [Kâf 37]


Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER