Salı, 28 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Irak'ın İşgâlci Kâfire Teslîm Antlaşması Büyük Bir Hıyânettir

  • Kategori Irak
  •   |  

Geçen senenin sonunda [26 Kasım 2006'da] Amerikan Başkanı Bush ile Irak Başbakanı el-Mâlikî arasında "İlkeler Deklarasyonu" adında bir belgenin imzalanmasından beri, işgâl hükümetinin kuyrukları Allah'ın her günü insanların karşısına çıkarak, işinin sahibi olmayan Irak ile Amerika arasında imzalanan "uzun vadeli" bu antlaşma hakkında kulisler arkasında dönen olayların hakîkatini açığa çıkarmayan muğlak ve imâlı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Amerika ise el-Râfideyn [Mezopotamya] beldesinin siyâsî, iktisâdî ve kültürel sahalarına dek uzanan kollara sahip olmak için yoğun uğraş vermektedir. Tâ ki Irak, ne toprakları, ne hava sahası, ne de karasuları üzerinde egemenliği ve bağımsızlığı olan Amerika'ya bağlı bir vesâyet haline gelsin!

Ey Müslümanlar! Güneş balçıkla sıvanmaz ve hakikatler ilelebet silinmez. Irak yöneticilerinin, "olmayan" egemenlik için çırpınmaları, ülkenin "yağmalanmış" servetleri için ağlayıp sızlamaları ve kırmızı çizgilerinin olduğunu iddia etmeleri; işte tüm bunlar ve benzerleri, işgâlciye, Allah'a, Rasulü'ne, mü'minlere hıyânet eden, az bir geçimlik dünya metaı karşılığında, hatta karşılıksız olarak ülkeyi ve halkını satan kuyruklarına karşı insanların kabaran öfkesini dindirmeye yönelik birer saptırmadan ve manevradan öte bir şey değildir! Halbuki antlaşma taslağına yönelik medya yasağına rağmen kokusu burunların direklerini kırmıştır. Basına sızan antlaşma maddelerinden bazıları, işgâlciden başka hiç kimseye hizmet etmemektedir ki bunlardan bazıları şunlardır: 1) Çok sayıda askerî üs ve kışla kurulması, 2) İşgâl askerlerine ve güvenlik şirketleri çalışanlarına dokunulmazlık zırhı verilmesi ve Irak mahkemelerinde yargılanamamaları, 3) Irak Hükümeti'nin izni olmaksızın askerî kuvvetlerin serbest giriş-çıkış imkânına kavuşması, Irak içindeki ve dışındaki operasyonlarda kullanılması, 4) 30,000 fit altındaki hava sahasının kontrolünün teslim edilmesi, 5) Yeniden imâr kampanyasında Amerikan şirketlerine öncelik tanınması, 6) Yeni petrol kaynaklarında Amerikan şirketleri lehine tasarruf hakkı verilmesi, 7) Demokratik nizâmın her tür iç ve dış tehdide karşı korunması. Daha bunların haricinde, [لا إله إلا الله محمد رسول الله] şehâdet kelimesi getiren Müslüman Irak halkını aşağılayan pek çok madde vardır.

Ey Müslümanlar! İşgâlcinin, Allahu Te'alâ'nın şu kavlini unutmuş yada unutmuş görünen ajanlarının ve müttefiklerinin cafcaflı sözleri sakın ha sakın sizleri aldatmasın!  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Ey îman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin! Zîra onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden hem kim onları dost edinirse o da onlardandır. Muhakkak ki Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez." [el-Mâide 51-52] Zîra Ümmetin başını belâlara sokan ve milletler arasındaki konumunu kaybettiren unsur, Kâfirlerin metoduna sarılmak, hayata ilişkin fikirlerini benimsemek, onları dost ve yardımcı edinmek, onlarla anlaşmalar ve deklarasyonlar imzalamaktır.

Binâenaleyh; Hizb-ut Tahrîr / Irak Vilâyeti, Iraklı Müslümanları, işgâl şartları ile Irak'ın elini kolunu bağlayacak, topraklarını işgâlcinin fikirlerine ve dîni hayattan ayırmaya dayanan Küfür akîdesine çiğnettirecek, ülkenin maslahatlarını işgâlci Amerika'nın çıkarlarına raptedecek, topraklarını, karasularını ve hava sahasını diğer beldelerdeki Müslümanlara karşı kullandıracak bu antlaşmayı reddetmeye davet etmektedir. Şer'î hüküm ise sizleri, İşgâlci Kâfirin tüm projelerini reddetmeye, planlarını boşa çıkarmak için Şeriat'ın gösterdiği tüm meşru vesîleleri kullanmaya ve yandaşları ile birlikte onları kovmaya dâvet etmektedir. Bu ise; Kâfirleri ve âvânelerini hüsrana uğratacak, yalnızca Müslümanlar arasında değil, tüm dünya sathında adâleti ve hayrı yayacak Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için samîmi bir şekilde çalışmakla olur. O gün hiç de uzak değildir, bi-İznillah.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Birleşik Devletler, Ortadoğu'da Askerî Hegemonyasını Pekiştirme Peşinde

Amerikan liderliğindeki askerî işgâli güçlendirmek üzere Irak'ta bir güvenlik "anlaşması" yapmaya zorlama girişimleri hakkındaki detaylar ortaya çıkmaktadır. Söz konusu anlaşma, bu yılın sonunda sona erecek olan mevcut Birleşmiş Milletler mandasının yerini alacak ve Irak'ı, etkin bir şekilde, Birleşik Devletler'in devasa bir askerî üssü halinde inşâ edecektir. Bush yönetimi, 31 Temmuz 2008 itibariyle bu manda rejimi ile bir anlaşmanın sağlanacağını ummaktadır, ancak son zamanlarda Irak'ta, on binlerce kişilik gösterilerle açığa vurulan dikkat çekici bir muhâlefet vardır.

İngiliz gazetesi Independent'taki sızdırmalar, Amerikalıların uzun bir süre boyunca Irak'ta 50'den fazla üssü elinde tutacağını ifade etmektedir; Amerikan birlikleri ve taşeronları Irak hukukundan muaf tutulacaktır, Amerika 29,000 fit altı Irak hava sahasını kontrol edecektir ve Irak'ta "teröre karşı savaşını" sürdürme hakkını elinde bulunduracak, böylece dilediği herhangi bir kimseyi tutuklama ve Bağdat Hükümeti'ne danışmaksızın askerî operasyonlar yapma yetkisine sahip olacaktır.

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bush yönetiminin, Kasım 2008'de döneminin sona ermesinden evvel bu anlaşmayı hızla ve zorla kabul ettirme girişimleri, bölgedeki askerî tutunma noktasını güvence altına almaya, dolayısıyla nüfûzunu sürdürmeye yönelik hâyâsız Sömürgecilik örneğidir. Bu anlaşma, 1930'larda Irak'taki sömürge mandası rejim ile İngiltere arasında imzalanan anlaşmaya benzerlikler arzetmektedir. Kuveyt ve Katar'daki Amerikan üslerinde ele alınan bu anlaşma, Suudi Arabistan'daki Amerikan üslerinin boşaltılmasından beri ne kadar cüz'î bir değişim yaşandığını göstermektedir."

"Batı anlamalıdır ki bölgenin petrollerinde aslan payının kime ait olacağı konusunda birbirleriyle yıllarca rekabet ederek kendi benzin istasyonları gibi kullanabilmek maksadıyla, siyâsî geleceğine tahakküm ederek ve kendince tedavi etmeye çalışarak İslâm Âlemi'nin önüne ket vurma girişimlerine artık devam edemezler."

"Dünya çapında Müslümanlar, bu mevcut hegemonyayı bitirmek üzere İslâmî topraklar üzerinde Hilâfet Devleti'nin kurulmasına yönelik günden güne büyümekte olan çağrıya icâbet etmelidirler. Muhakkak ki İslâmî Nizâm; yabancı işgâlden kurtuluş getirecek, ekonomik sömürüye son verecek, siyâsî hegemonyanın kökünü kazıyacaktır ki yapılan son araştırmalar böylesi bir değişime verilen desteğin artmakta olduğunu göstermektedir. Böylelikle bölgede Laik (dinsiz) değerleri yerleştirme ve kapitalist sistemi oturtma arayışındaki Batı'nın, bilhassa Amerika'nın yahut İngiltere'nin tüm menfaatlerine hizmet eden despotlar ve diktatörler dönemi bitecek ve yerine Allah'ın izniyle, İslâmî kıymetler ve nizâmlar gereğince tüm tebâsını adâlet ve ihsân ile yönetecek muhâsebe edilebilir bir yönetim kurulacaktır."

 

Tâci Mustafa

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi

Britanya

Devamını oku...

İslâm'ı Yasaklayan ve Müslümanları Tutuklayan Laik Devletin Kökünü Ancak Hilâfet Kazır

Bugün Anayasa Mahkemesi, başörtüsünün -sadece üniversitelerde- serbest bırakılması hakkında yapılan anayasa değişikliklerine CHP'nin itirazı ile açılan dâvâyı karara bağlayarak yapılan değişiklikleri iptal etti ve başörtüsü yasağının, anayasanın "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" (!) ilk maddelerinin ihlâli anlamına geldiğini belirterek içtihat niteliğinde bir karar aldı. Buna göre artık Türkiye'de -diğer öğretim kurumlarında ve kamuda değil- sırf üniversitelerde bile, Allah'ın kesin emri olan başörtüsü üzerindeki yasağın kaldırılmasına yönelik herhangi bir girişimin dahi önüne geçmiş oldu.

Allah'ın emrinin hiçbir zamanda ve mekânda Müslüman hanımlara yasaklanması asla kabul edilemez. Bunu yalnızca üniversitelerde serbest bırakıp diğer öğretim kurumlarında ve kamu kuruluşlarında sürdürmeye yönelik cüzi bir çabanın da hiçbir samimiyeti ve ciddiyeti yoktur. Üstelik Allah'ın emrini, şer'î dayanağını bırakıp özgürlüklere dayandırmanın da İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Mesele İslâm olduğundan, bunu yalnızca başörtüsü ile sınırlı tutmanın da İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Bilakis olması gereken, İslâm'ın bir bütün olarak hayatın her anında ve alanında tatbik edilir hale getirilmesidir. Bu da mevcut Demokratik Kapitalist Küfür sistemi dâhilinde olmaz, bu sistem içindeki mevcut siyâsî partilerin çıkaracağı Küfür kanunları ile hiç olmaz. Bilakis bu, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şiddetten uzak yalnızca fikrî-siyâsî çalışmalar ile sınırlı metodunu adım adım takip ederek Allah'ın indirdikleri ile yönetecek bir İslâmî Devlet kurmakla olur.

Ne tevâfuktur ki Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü kararının açıklandığı gün, bu demokratik diktatörlüğün kökünü kazımak ve yerine Allah ve Rasulü'nün râzı olduğu şiddetten uzak şer'î metot dâhilinde Hilâfet Devleti'ni kurmak üzere takva ve ihlasla çalışan sekiz genç Erzurum'da tutuklandı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2003 yılında Yargıtay'a sunduğu raporun hilâfına, Hizb-ut Tahrir'i "terör örgütü" olarak tanımlama gafletinde ve Allah'ın rızâsı, İslâm'ın izzeti ve Müslümanların kurtuluşundan başkası için çalışmayan mü'minleri tutuklama hıyânetinde bulunan Erzurum Emniyeti, yayınladığı açıklamada Hizb'e "büyük darbe" vurulduğu iddiasında bulunmuştur. Daha Hizb'in kimliğinden ve hacminden bî-haber olanlar, görülüyor ki işledikleri cürümü yalnız işlemekle kalmamaktalar, bir de hâyâsızca bununla övünmektedirler. Tutuklanan kardeşlerimize gelince; umulur ki Allah, sabretmelerinden ötürü onlara mükâfatlarını iki kat verecektir.

Muhakkak ki ne Hükümet'in değiştirdiği yasaların, ne de Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararın, İslâm ve Müslümanlar nezdinde hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Güvenlik ve istihbârat birimlerinin cürümlerinin de, İslâmî Dâvet üzerinde hiçbir zararı yoktur. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaat ettiği ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhâcı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti Allah'ın izniyle mutlaka kurulacak, İslâm'a ve Müslümanlara alenen düşmanlık eden bu Laik devletin, siyâsî mahkemelerinin, ikiyüzlü hükümetlerinin, kokuşmuş partilerinin ve şerir birimlerinin varlığını kökünden kazıyacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Devamını oku...

Mevcut Sistemler de, Yöneticiler de Fâsittir, Yegâne Kurtuluş Yolu Râşidî Hilâfet'tir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Müslümanların bugünkü halini görünce yüreklerimiz parçalanıyor. Sahip oldukları muazzam servetlere rağmen Müslümanlar her gün yeni bir musibetle karşılaşıyor; bir gün petrol krizi, bir gün doğalgaz zammı, bir gün buğday fiyatlarının yükselişi, bir gün elektrik kesintiler, bir gün su sıkıntısı, her gün hırsızlıklar, yağmalamalar, hortumlamalar, aşırı fakirliğin sürüklediği intiharlar... Müslümanların inançları için de durum farklı değildir. Eğitim müfredatlarında İslâm'ın sürekli baltalanması, anne-babaların çocuklara sürekli öcü gösterilmesi... Müslümanların toprakları için de böyledir. Afganistan hâlâ Sömürgecinin işgâli altında, Hindu Devleti, Keşmir Müslümanları üzerindeki baskılarını günden güne koyulaştırıyor...

Müslümanların onca acılar içinde kıvrandığı görüldüğünde damarlarda akan kanlar kaynarken, başımızdaki yöneticiler ve liderler, kendi koltuklarının ve Sömürgeci efendilerinin menfaatlerini korumakla meşguldürler:

Yönetimde: Bu sözde yöneticiler Londra'dan Dubai'ye koşmakta, sonra dönüp İslâmâbâd'a gelmekte ve Avrupalı-Amerikalı yetkililerle toplantı üstüne toplantı yapmaktadırlar ki garantör olarak hareket edecek ve Küffârı koruyacak bir hükümet kurabilsinler. Yargıçlar meselesini, hem politikacıların önceki cürümlerini affeden Ulusal Uzlaşma Kararnamesi'ni, hem de Müşerref'in Sömürgeci güçlerin menfaatine çıkardığı tüm yasaları güvence altına alan Yedinci Düzenleme'yi koruyacak şekilde çözme arayışındadırlar.

Ekonomide: IMF ve Dünya Bankası gibi Sömürgeci finans kurumları ile görüşmeler yapmakta, onlardan Pakistan ekonomisini mahveden kapitalist politikaları almakta, vergiler yoluyla ekonomiyi sıkboğaz etme ve Müslümanların kaynakları üzerindeki Batı istismarını güçlendirme taahhüdünde bulunmaktadırlar. Âdeta Müslümanlarla alay edercesine, "haftalık" zamlar yapmakta, hatta zamları "otomatiğe" bağlamakta, tam bir çelişkiyle"yıllık" bütçe hazırlamaya devam etmektedirler. Yine de yetinmeyip bu defa alaylarına bir yenisini eklemekte, pek çok insanı açlıktan ve fakirlikten intihara ve hırsızlığa iten bütçelerini "halk dostu bütçe" olarak adlandırmaktadırlar.

Müslümanların topraklarında: İnsanların benzin ve mazot için birbirleriyle yarıştıkları bir sırada onlar, Sömürgeci NATO'nun askerî araçlarına doldurulmak ve Müslümanlara saldırmaya hazır hale getirmek üzere Afganistan'a yakıt ihraç etmektedirler. İnsanların biçâre buğday arayışlarında horlandıkları bir sırada, başımızdaki yöneticiler, Amerika'nın Afganistan işgâlini desteklemek üzere Kuzey-Batı Sınır Eyâleti üzerinden onlara her tür gıda maddesi sevk etmeyi sürdürmektedir.

Ey Pakistan Müslümanları! Seçimlerden henüz çok kısa bir süre geçmiş iken hepiniz için açığa çıktı ki mevcut hiçbiri, sizi ne umursuyor, ne de size karşı samimi. Muhakkak ki başınızdaki bu yöneticiler, aynen Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in tarif ettiği gibidirler:  أَعَاذَكَ اللَّهُ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ قَالَ أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لاَ يَقْتَدُونَ بِهَدْيِي وَلاَ يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلاَ يَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي "Allah seni sefihlerin yönetiminden korusun." Dedi ki: ‘Sefihlerin yönetimi de nedir?' Dedi ki: "Benden sonra yöneticiler olur. Onlar Hidâyetime uymazlar ve Sünnetimi de tâkip etmezler. Her kim onların yalanlarını doğrular ve zulümlerinde onlara yardım ederse, işte onlar Benden değildir ve Ben de onlardan değilim! Onlar (Cennetteki) Havzıma gelemezler. Her kim de onların yalanlarını doğrulamaz ve zulümlerine de yardım etmezse, işte onlar Bendendir ve Ben de onlardanım! Havzıma gelecek olanlar işte bunlardır." [İmâm Ahmed rivâyet etti]

Yine, Ey Müslümanlar, biliniz ki bu kokuşmuş küfür sistemi içerisinde yönetimi kabule hazır hiçbir liderlik, size karşı asla samimi ve dürüst olmayacaktır. Bilakis bu sistemde liderler, İslâm'ın ve Müslümanların maslahatlarını kendi menfaatleri karşılığında heder ederler, ne kadar dürüst olursa olsun, hiçbiri bundan kurtulamaz. Çünkü bu sistem, İslâm'ı engellemek ve küfür hükümlerini tatbik etmek için kurulmuştur ve Kâfirlerin menfaatlerini korumak üzere şekillendirilmiştir.

Ey Pakistan Müslümanları! Başınızdaki demokrat liderler, size zilletten, hezîmetten ve ümitsizlikten başka hiçbir şey verememiştir. Aynen kendilerinden önceki diktatörler gibi. Bir an düşünürseniz, Ey Müslümanlar, içinizden yükselen muhlis liderliğin şuuruna varırsınız. Öyle bir liderlik ki Kâfirlerin entrikalarına karşı sizin için bir erken-uyarı işlevi görür, sizi tehlikelere karşı önceden haberdar eder, hâin yöneticilerin gerçek yüzünü ifşa edip maskelerini düşürür ve sizleri sorunlarınızın yegâne köklü çözüm metodu olan Hilâfet istikâmetine yönlendirir. Bunu yaparken hiçbir gayreti heder etmez, Müslümanların topraklarındaki mevcut hâin yöneticilerden hiçbir zâlimin zulmünden, hiçbir kınayıcının kınamasından Allah için korkmaz.

İşte bu nedenle Hizb-ut Tahrir sizleri, ihlaslı şebâbı etrafında toplanmaya çağırmaktadır, Ey Müslümanlar! Onlar ki İslâm'ı bağırlarına basmışlar, Akîdesini kalplerinin zîyneti yapmışlar, var güçleriyle hükümlerine sımsıkı sarılmışlardır. İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, Hilâfet'i yeniden kurmak üzere mücâdelesinde onunla omuz omuza durmaya çağırmaktadır, Ey Müslümanlar! Şüphe yok ki işlerinizi adâlet ve ihsân ile gözetecek, canlarınızı, mallarınızı, namuslarınızı ve her şeyin ötesinde dîninizi hakkıyla koruyacak ve savunacak, bu dünyada size yüksek bir siyâsî liderlik kazandıracak olan Hilâfet'tir. İşte bunun içindir ki Hilâfet zamanında, Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e saldırıldığında protestolar düzenlemeye gerek yoktu. Çünkü Müslümanlar biliyorlardı ki Hilâfet Devleti, II. AbdulHamîd Hân zamanında olduğu gibi, kuvvet ve azim ile karşılık vermeye hazırdır.

Bu sene H. 28 Raceb 1429 yılı (Temmuz 2008'in sonuna denk gelir) İngilizler, Fransızlar ve Kâfirlerle işbirliği yapan Müslümanların hâin yöneticileri tarafından Hilâfet'in bu Ümmet'ten mahrum bırakılışının 85 yılı tamamlanmış olacaktır. O halde İslâm'ın en azîm farzı olan Hilâfet'in kurulmadığı bir başka yıl geçmesine fırsat vermeksizin hiçbir fedâkârlıktan kaçınmayacağınıza, bu uğurda tüm gücünüzü harcayacağınıza dair Rabbinize ahdediniz! Biliniz ki Hilâfet, size ve dîninize karşı ihlaslı kimselerin yöneticileriniz olabilmesinin tek yoludur.

Ey Güç Sahipleri! Daha ne zamana kadar halkınızın feryatlarına ve çığlıklarına kulaklarınızı tıkayacak, gözlerinizi kapatacak, dillerinizi tutacak, ellerinizi bağlayacaksınız? Daha ne zaman kadar günden güne büyüyen fitnelere, acılara, hüzünlere, aşağılanmalara kör bir bakışla bakacaksınız? Muhakkak ki sizler engellemeye muktedir olduğunuz halde, yine de engel olmadan sırf izlemekle, yerinize çakılıp kalmakla yetindiğiniz halde mevcut yöneticilerin halklarını gözleriniz önünde harap etmeleri kabul edilemezdir. Biliniz ki Allah, yalnızca zulmeden zâlimleri cezalandırmakla kalmaz, bilakis Subhânehu ve Te'alâ, muktedir olduğu halde o zulmü durdurmayıp pasif kalan herkesi de o zâlimler ile birlikte cezalandırır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً  "İçinizden yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak bir fitneden sakının!" [el-Enfâl 25]

Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de şöyle buyurmuştur:  إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ "İnsanlar zâlimi görürler de engel olmazlarsa, Allah'ın onları, katından bir ceza ile kuşatması çok yakındır." [et-Tirmizî rivâyet etti]

İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, azimlerinizi bilemeye çağırmakta ve düşmanlarınız tarafından başınıza musallat edilmiş ve tamamen onlarla hizmetle görevlendirilmiş tüm bu yöneticilere karşı harekete geçmeye teşvik etmektedir. Tutun ellerinden, kaldırıp atın boynunuzdan ve kurun Hilâfet'i onların yerine ki Allah da size ecrinizi iki kat versin ve sizi de onlarla birlikte cezalandırmasın.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ "Şüphesiz bunda, [Allah'a] kulluk edenler topluluğu için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ' 106]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Gazze-Mısır Sınırında Sınırın Yıkılması ve Müslümanların Topraklarının Yeniden Birleştirilmesi Talebiyle Protesto Gösterisi Düzenledi

Binlerce gösterici, 25 Nisan Cuma günü, Hizb-ut Tahrir / Filistin tarafından düzenlenen bir gösteride, Gazze ile Mısır arasındaki Rafah sınır kapısında bir araya geldi. Göstericiler, Mısır Hükümeti'nin Gazze'ye yönelik vahşi "İsrail" baskısını ve ehline çektirdiği acıları onaylamak üzere istismar ettiği Sömürgeci sınırların yıkılmasını talep ettiler. Ayrıca engellerin kaldırılıp Filistin'in kurtarılmasının bir yolu olarak İslâmî toprakların yeniden birleştirilmesine ve Müslüman Dünya'da yönetim nizâmı olarak Hilâfet'in yeniden ikâme edilmesine çağrıda bulundular.

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bütün İslâm Âlemi, Yahudi varlığının insan hayatını hiçe sayan vahşi tarihine âşinadır. Hüsnü Mübârek de bizâtihi, Yahudi varlığının güvenliğinin sağlanmasında Batılı efendilerinin emirlerine âmâdedir. Filistinlilere yapılan bu hıyânette, Müslümanların başındaki tüm yöneticiler de ona eşlik etmektedir. Onlar ki iktidar koltuklarını korumak uğrunda Batı'nın desteğini sağlama almak üzere Müslümanların kanlarını pazarlık malzemesi haline getirmeye oldukça heveslidir ve bunu fiilen yapmışlardır da! Nitekim Gazzeliler kan ağlıyor, yakıt sıkıntısı çekiyor oldukları halde Mısır, Yahudi varlığına petrol ve doğalgaz sağlamaktadır."

"Bu rejimlerin varlığı, İslâmî Hilâfet olmaksızın Filistin'deki hiçbir mâsum Müslümanın eziyetten asla kurtulamayacağına delildir. Çünkü Müslümanların topraklarını birleştirmeye, zayıflıklarından sonra Ümmet'i güçlendirmeye, zilletlerinden sonra izzetlendirmeye, bulundukları bölgeleri esenlik ve güvenlik getirmeye muktedir yegâne varlık Hilâfet Devleti olacaktır."

 

Tâci Mustafa

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi

Britanya

Devamını oku...

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ "Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailelerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan (Cehennem) ateşinden koruyun!" [et-Tahrîm 6]   Bugün İslâm Ümmeti, Söm

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Günümüzde Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Keşmir'de ve daha pek çok yerde askerî saldırı nedeniyle binlerce Müslüman katledilmekte ve evsiz bırakılmaktadır. Yine Ümmet'in maslahatlarını Yahudilere, Nasrânîlere ve Müşriklere teslim etmiş, Ümmet'in başına dayatılmış Mahmud Abbas, Perviz Müşerref, Hamid Karzâî ve Fahruddîn Ahmed gibilerinden kaynaklanan siyâsî saldırı da mevcuttur. Bunların yanı sıra bir de Ümmet'i yoksullaştıran IMF ve Dünya Bankası gibi yabancı finans kuruluşlarından kaynaklanan ekonomik saldırı vardır. Hayatlarımızı, servetlerimizi ve stratejik maslahatlarımızı heder eden daha nice saldırı türleri de vardır.

Bununla birlikte Sömürgeci Kâfirlerin ve Müşriklerin, Ümmet'e karşı gerçekleştirilen saldırıya bağımlı bir başka önemli unsur vardır. Bu da toplumlarımızdan yüce İslâmî kıymetleri kaldırmayı, yaşamlarımızdan İslâmî kültürün en ufak izini silmeyi ve bizi Dînimizden uzaklaştırmayı amaçlayan kültürel saldırıdır. Kâfirlerin bu plânı hakkında Allah [Subhânehu ve Te'alâ] bizleri Kur'ân-il Kerîm'de şöyle uyarmaktadır:

وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ  "Yahudiler de, Nasrânîler de senden asla râzı olmayacaklardır, tâ ki sen onların dînine tâbi oluncaya kadar." [el-Bakara 120]

Ümmet'in Batı'daki ve Hindistan'daki düşmanları, bu amaca ulaşmak için bilhassa Müslüman gençliği hedef almaktadır. Onlar, ajanları ile birlikte gençliği, yaşamlarında özgürlük, eğlence ve duygusal tatmin gibi saçma sapan şeyler peşinde sürüklenmelerini yegâne hayat gâyesi haline getirmek için çalışmaktadırlar. Sonuçta Müslüman gençliği, hiçbir yüce hayat gâyesi olmaksızın bu dünyada dejenere bir şekilde yaşar hale getirmeye uğraşmaktadırlar. Oysa hayatın özgürlük, eğlence ve duygusal tatmin peşinde koşma mefhumlarına dayalı olduğu Batı'ya yüzeysel bir bakış dahi, bu mefhumların tehlikesini gözlerimizin önüne serer. Batılı toplumlarda insan, içgüdülerinin ve uzvî ihtiyaçlarının peşinde sürüklenir hale getirilerek hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye düşecek derecede dejenere edilmiştir. Bu mefhumlar sonucunda, zina, tecavüz, pornografi, anormal cinsel ilişkiler, uyuşturucu bağımlılığı, ebeveyne saygısızlık gibi pek çok ahlâksızlık ve terbiyesizlik hızla yayılmış, hatta yasallaşmıştır.

İşte Batı'nın ve Hindu müttefiklerinin toplumlarımızda yaymak için çalıştıkları şeyler bunlardır! Onlar düzenli olarak yapılan güzellik yarışmalarını, şarkı yarışmalarını, dans yarışmalarını, konserleri ve benzeri iğrençlikleri finanse etmektedirler. Muazzam oranda "Yaba" [Uzakdoğu'da eroinden daha yaygın bir uyuşturucu türü] gibi uyuşturucuların tedârikini gerçekleştirmektedirler. Sürekli artan sayıda çeşitli kuruluşlar ve medya organları kurarak Müslüman gençlik arasında pislik ve fesat saçmaktadırlar. Son zamanlarda popüler hale gelen FM radyo istasyonlarındaki gece programlarını dinlemeniz yeter; İslâm düşmanları ve ajanları gençliğin zihinlerine ölümcül bir zehir akıtmaktadırlar. Bu tür programlar, her tür tiksindirici hareketi olağan gösterip teşvik etmektedirler. Müslüman gençliğin kız-erkek rahatça birbirlerine karışmasını öğütleyip namussuzluğa yöneltmektedirler. Erkekleri, çapkın anlamında "love guru" denilen bir hale getirmeye, kızları da "aşk adına" zinayı normal ve olağan karşılamaya çağırmaktadırlar. Gençliğe, "eski kafalı", "geri kalmış", "moruk", "geçmiş nesil" dedikleri ebeveynlerine karşı saygısızlığı ve terbiyesizliği öğretmektedirler.

Ey Müslümanlar!

Gençler, Ümmet'in müstakbel liderleri ve gelecekteki erleridirler. Müslüman gençlikten, Sind'i fetheden ve Hindistan'a İslâm'ı getiren Muhammed ibn-ul Kâsım, henüz 17 yaşındayken İspanya'yı fetheden Târık ibn-u Ziyâd, henüz 21 yaşındayken Müslümanların ordusuna komutanlık edip Konstantinapol'ü fetheden Fâtih Sultan Muhammed Hân gibi İslâm kahramanlarının sancağını taşımaları beklenir. Bu bağlamda, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Kur'ân-il Azîm'de bizlere emrettiği bir vecibemiz ve mesuliyetimiz vardır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ  "Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailelerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan (Cehennem) ateşinden koruyun!" [et-Tahrîm 6]

Ey Müslümanlar!

Toplumumuzun Batı'nın dejenerasyon seviyesine düşmesine karşı önlem alınız.

Toplumun, fuhşun ve zinanın yaygın ve normal hale geldiği bir noktaya ulaşmasına hızla engel olunuz!

Kadınların, anormal ilişkilerle namus bilinçlerini ve utanma duygularını kaybetmesine hızla engel olunuz!

Gençlerin ebeveynlerine saygısızlık etmelerine, aile bağlarının kopmasına, akrabalığın dağılmasına, dolayısıyla toplumda şefkatin, merhametin ve karşılıklı sorumlulukların yok olmasına engel olunuz!

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, sorumluluklarınızı yerine getirmek üzere sizleri aşağıdaki eylemleri yapmaya çağırmaktadır:

1.   Gençlerimizin zihinlerini ve kalplerini İslâmî Kültür ve yüce İslâmî kıymetler ile donatınız,

2.   Müslüman gençliği ifsat etmeye çalışan kuruluşlara ve medya organlarına karşı kamuoyunu harekete geçiriniz,

3.   Toplumda İslâmî fikirleri ve duyguları muhafaza edecek, gençliği İslâmî Kültüre aykırı mefhumlarla saptırmaya ve ifsat etmeye çalışan kuruluşları ve medya organlarını engelleyecek İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ  "Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verene dâvet ettiğinde icâbet edin!" [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Nâzır Ali, Batı'nın İslâm'a Karşı Savaşında Bir Araç Olarak Hristiyanlığı Kullanıyor

Rochester Piskoposu Michael Nâzır Ali, "Radikal İslamcılığın" İngiliz toplumundaki ahlâkî boşluğu doldurma tehlikesi olduğu uyarısında bulundu. Yüksek tirajlı Standpoint Dergisi'nde yayınlanan makalesinde, 1960'lardan "toplumsal ve cinsel" devrimin, "içerisinde kendimizi bulduğumuz ahlâkî ve mânevî boşluğa" neden olduğunu yazdı. Kiliseyi buna direnmede yetersiz davranmakla eleştiren Piskopos, daha ileri giderek şu uyarıda bulundu: "... Şu anda aynı derecede ciddi bir diğer ideoloji ile karşı karşıyayız: geniş kapsamlı olma iddiasındaki Radikal İslamcılık. Böyle bir başka ideolojik savaşa da karşı koymak için hangi kaynaklarımız var?"

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Pek çok insan doğru bir biçimde Batılı Dünya'da bir krizin varlığını ortaya koymuştur. Söz konusu ahlâkî ve mânevî boşluk; ailevî yaşamda bir çöküntüye, saygısızlık kültüründe bir yükselmeye, aykırı sosyal davranışlarda, şiddet suçlarında ve kadının istismârında bir kötüleşmeye ve zengin-fakir uçurumunda geniş bir açılmaya neden olan Laik-Liberal Kapitalist değerlerin benimsenmesinin sonucudur."

"Batı, dünya çapında İslâmî uyanışı hissetmiştir. Müslüman Dünyası'nda, Hilâfet'in kurulması yoluyla Batılı nüfûzdan bir kurtuluş arayışı olduğunu ve İslâm'ın artan desteğinin önünü kesmek için harcanan çabaların ve kullanılan araçların beyhude kaldığını da hissetmiştir. Bu "teröre karşı savaş" atmosferini kendi konumlarını yükseltmek için kullanan Nâzır Ali ve benzerleri, fırsatçılardan başka bir şey değildirler. Bunu da insanların ön yargılarını; ‘İmparatorluk', ‘İngilizlik' ve Müslüman karşıtlığı kokteyliyle karıştırarak yapmaktadırlar. Onun ve diğerlerinin, İslâm'a saldıracak konumları yoktur, olduğunda da toplum içerisinde mâsum bir insanı suçtan ve istismar edilmekten koruyacak çözümlerinin başarısızlığı ile sonuçlanmıştır."

"Britanya'daki Müslüman toplum, bu ahlâkî boşluktan varlığını mümkün olduğu oranda korumak için, İslâmî değerleri bir terbiye ve ahlâk rehberi olarak değerlendirmelidir. Alternatif arayışı adı altında İslâmî değerlerden başka yollara sapmak, diğer toplumların yaşadıkları acıları tattırır, ergenlik öncesi gayri-meşru hamilelikler, aykırı toplumsal davranışlar, ebeveyne veya başkalarına saygısızlık ve benzerleri gibi."

"Müslüman Dünyası'ndan bakıldığında Batı'daki kriz; Müslümanların kendi toplumlarında, laik sistemi veya liberal değerleri benimsemek yerine, Hilâfet'i yeniden kurmak istemelerinin pek çok nedeninden biridir. Öyle ki İslâm'ın; siyâset, iktisat ve ahlâk dâhil insanoğlunun her yönüne hitap eden kapsamlı çözümleri ile yaşasınlar."

"Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, Britanya'daki Müslüman toplumu, gayri-müslimleri kazanmak için çalışmaya teşvik etmeyi sürdürecektir. Öyle ki bu Piskopos gibilerinin gulyabani hikâyeleri yoluyla insanları korku atmosferine sürükleme girişimleri, nihayetinde başarısızlığa uğrasında ve böylece gerçek ‘nefret vâizleri'nin kim olduğu herkes için açığa çıksın."

 

 

Tâci Mustafa

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi

Britanya

Devamını oku...

Yabancı Yatırım Projeleri, Müslümanların Servetlerini Hortumlamanın Yasallaştırılmasıdır

es-Sabâh Gazetesi, 21.05.2008 tarihli, 1394 sayılı baskısında, 63 milyar doları aşan miktarda yabancı yatırım anlaşmalarının uluslararası şirketler ile yapıldığına dair bir haber yayınladı. Habere göre anlaşma aşağıdaki hususları içermektedir: 1) Basra Limanı'nın inşası, 2) Uluslararası Bağdat Havalimanı'nın yeniden imarı, 3) Ticârî ve turistik amaçlı olarak, oteller ve yerleşim birimleri içeren iki şehrin inşası, ayrıca 650 milyon dolar maliyetle el-Kût şehrinin yeniden inşâsı.

Sözde Irak Vatanî Yatırım Heyeti Başkanı Dr. Ahmed Rıdâ şöyle dedi: "Temsilciler Meclisi'nin 2006 yılında onayladığı yabancı yatırım yasası pek çok imtiyaz içermektedir; meselâ:

-     Yatırımcının, vergilerden ve gümrük harçlarından (10) sene boyunca muaf tutulması,

-     Yenilebilir sözleşmelerle (50) seneliğine arazi verilmesi,

-     Gümrük vergilerinden muaf yabancı yatırım projelerine ekipman, makine ve diğer benzer imkânların sağlanması,

-     Yerel bankalardan cazip krediler verilmesi,

-     Sermayenin, herhangi bir devlete transfer edilmesine ve herhangi bir para birimine dönüştürülmesine serbestlik verilmesi vesâire..."

Ey Müslümanlar! Sömürgeci Kâfir tarafından Ümmet'e dayatılan yöneticilerin, Batının bâtıl akîdesi olan Laikliği (dinsizliği) benimsemeleri, fâsit fikirlerini ve yanlış çözümlerini kabul edip pazarlamaları, Müslümanları felâketlere sürükleyen, parçalanmışlıklarını, bağımlılıklarını ve fakirliklerini arttıran unsurlardır... İşte yabancı yatırım projeleri de bu meşum çözümlerden ve düzenlemelerden biridir.

Yabancı yatırım yasası, İslâmî Şeriat hükümlerine muhâliftir, Müslümanların buna sesiz kalması haramdır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavli bunu beyân etmektedir:  وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Limanların, havaalanlarının ve yerleşim birimlerinin her biri vazgeçilmez toplumsal maslahatlardan, yani Allah'ın ümmete faydalanmak üzere ihsân edip herhangi bir şahsın veya şirketin üzerinde tasarrufta bulunmasını haram kıldığı "kamu mülkiyeti"nden sayılır.

Ayrıca yerleşim birimlerinin inşâsı için Müslümanlara ait arazilerin mülkiyetinin uluslararası şirketlere verilmesi, ardından da aslen Müslümanların arazisi üzerine inşâ edildiği halde bunların Müslümanlara satılması, vebali bu yöneticilerin boynuna olacak şekilde Müslümanların arazilerinde ifrâta kaçmaktır. Görüldüğü üzere yabancı yatırım yasasında pek çok bozukluk vardır ve bunlardan bazıları şunlardır:

1.   Yöneticilerin, yabancı şirketler lehine Müslümanların işlerini gözetmekten taviz vermeleri, Allahu Te'alâ'nın şu kavli ile haram kıldığı bir iştir:  وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

2.   Yabancı yatırım yasası, -mezkûr maddeleri ile- Müslümanların mallarının yağmalanmasına ve ülkenin içinin boşaltılmasına yol açar.

3.   Yatırım projelerinin çoğalması, yabancılar lehinde Hükümet'in siyâsî kararları üzerinde bir rehin sayılır, bilhassa petrol ve doğalgaz sektörleri gibi stratejik varlıklar, limanlar, havaalanları  ve özel şirketler açısından.

4.   Bu tür projeler, yerli iş gücü için gerekli nitelikli elemanlar ve imkanlar olmamasından ötürü -ki bu yasanın bazı maddelerinde belirtilmiştir- ülkedeki işsizliğin çözümüne asla fayda sağlamayacaktır.

Ey Müslümanlar! Kaybolan izzetimiz ve tam bağımsızlığımız, işgalci Kâfir ile kuyrukları kovulmadıkça, dolayısıyla Allah [Azze ve Celle]'nin vaadi ve Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi Hilâfet Devleti kurulmadıkça asla gerçekleşmeyecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  وعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ "Allah, sizlerden imân edip sâlih amel işleyenleri yeryüzünde Halîfe kılacağını vaâd etti." [en-Nûr 55] Ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:  ثُم تكون خلافة على مِنهاج النبّوة "Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere Hilâfet olacaktır."

Gerçek şu ki Irak ve diğer İslâm beldelerindeki akan kanlar, kıyılan canlar ve yağmalanan servetler artık Amerika'nın çirkin yüzündeki maskeyi düşürmüştür ve Müslümanların başındaki tüm musîbetlerin arkasında kimin olduğunu, iki gözü olan herkes için güneşin aydınlığı gibi ortaya çıkarmıştır. O halde sizleri ihlaslı bir şekilde çalışanları desteklemeye ve saflarına katılmaya dâvet ediyoruz ki Rabbinizin rızâsına ve desteğini nâil olabilesiniz, Ey Müslümanlar!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey îmân edenler! Eğer siz Allah'a [Dînine ] nusret verir, zafere ulaştırırsanız, Allah da size nusret verir, zafer ulaştırır ve ayaklarınızı [Dîni üzere] sâbit kılar." [Muhammed 7]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER