Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Daha Dün Resulullah'a Hakaret Eden Rasmussen, Bugün Müslümanların İftar Sofralarında Ağırlanıyor!

Eski Danimarka Başbakanı ve yeni NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Başbakan Recep Erdoğan'ın vereceği iftar yemeğine katılmak için 27.08.2009 Perşembe günü Türkiye'ye bir ziyarette bulundu. Bilindiği üzere Rasmussen, 2005 yılındaki Danimarka Başbakanlığı döneminde Allah'ın resulü Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i iğrenç bir şekilde tasvir eden karikatürleri yayınlayan Jyllands-Posten adlı gazeteye "basın özgürlüğü" çerçevesinde sahip çıkan ataları Ebu Cehil ve Ebu Leheb'i aratmayacak derecede azgın bir İslam ve Müslüman düşmanıdır.

Müslümanlara düşmanca tavır içerisinde olan böyle bir şahsın NATO genel sekreteri seçilmesi elbette bizleri şaşırtmamıştır. Zira Müslümanlarla savaşan bir birliğe İslam düşmanı olan birinin seçilmesi gayet tabidir. Ancak bizleri üzen ve şaşırtan şey Allah'ın resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden bir gazeteyi "basın özgürlüğü" adı altında sahiplenen ve milyonlarca Müslüman'ın tepkisini almasına rağmen Müslümanlardan özür dilemeyen, hatta dilemeyeceği yönünde mesajlar veren bu şahsın, AK Parti hükümeti tarafından, sanki genelde tüm dünya Müslümanları ve özelde ise Türkiye Müslümanları ile dalga geçercesine bir iftar yemeğine davet edilmesidir. Bundan daha acısı ve daha beteri ise bırakın Müslüman dünyasından özür dilemeyi iftar yemeği davetinde kâfir Amerika'nın işgaline karşı savaşan Afganistan'daki Müslüman mücahitleri "Afganistan'ı bir kez daha teröristlerin sığınak yeri olarak görmek istemiyoruz" sözleriyle terörist diye nitelemesine karşılık Başbakan Erdoğan'ın ona yönelik şu övücü sözleri olmuştur: " NATO Genel Sekreteri olarak, NATO'nun gündeminde zor konuların yer aldığı böylesine kritik bir dönemde ifa edeceğiniz görev ve sorumluklarınızda, şahsım, milletim adına sizlere başarılar diliyorum, bunları içtenlikle ifade ediyorum. İnanıyorum ki sizin başarınız, ittifakın başarısı olacaktır.''

Ey Türkiye Müslümanları!

Daha dün Rasmussen gibi İslam düşmanları Müslümanların kapılarının eşiğine dahi yaklaşamazlarken ne üzücüdür ki bugün bu zirar yöneticiler sayesinde kanlı elleriyle Müslümanların mübarek iftar sofralarında yer almaktadırlar. Öyleyse İslam ümmetine düşen; bizden biri gibi görünen ancak gerçekte başta Amerika olmak üzere kâfirlere hizmet eden, onların değirmenine su taşıyan ve Müslümanların ocağına incir ağacı diken bu ikiyüzlü hain yöneticileri tarihin çöplüğüne kaldırıp atarak, Rasmussen gibi mendebur şahsiyetlerin bırakın Allah'ın resulüne hakaret etmesini, art niyetle Müslümanların adını dahi ağızlarına aldıklarında onların dilini koparacak Mutasım gibi tek bir halife nasbetmektir!


حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Mescid-i Aksa'daki Cemaat Kitlelerini, İslami Ümmeti Hilafetin İkamesine Davet Eden Bir Nida Etmeye Çağırmaktadır

Hizb-ut Tahrir, her yıl Hilafet'in yıkılışı yıldönümünde yaptığı faaliyetleri çerçevesinde, 17.07.2009'da Cuma salatının akabinde Mescid-i Aksa'daki cemaat kitlelerini onun mübarek sahasından Hilafet'e davet eden ve çağıran bir nida etmeye davet etmektedir. Umulur ki bu nida, Arabıyla ve Acemiyle Müslümanların beldelerindeki müminlerden muttaki ve muhlis olanların -özellikle kuvvet ehlinden olanların- kulaklarına gider.

Mescid-i Aksa'daki cemaat kitlelerine şöyle deriz; nidanızda ve davetinizde Allahuteala'ya sadık olun, Allah için muhlisler olarak tek bir nida ve tek bir haykırışla seslerinizi yükseltin, umulur ki Allah, iki kıblenin ilki ve el-harameyn-iş şerîfeynin üçüncüsünde cuma salatını eda etmiş olmanızdan dolayı sizleri görerek Müslümanlar ile nusret ehlinin kalbini nidalarınıza açar da Hilafetin ikamesi için harekete geçerler ki dinin tatbiki, Müslümanların tevhidi ve Filistin'in kurtuluşu ancak onunla mümkündür.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O size nusret verir ve ayaklarınızı kaydırmaz. [Muhammed 7]

 

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet, Hilâfet Devleti'nin Kurulmasını Engellemek İçin Sömürgecilerin Hesabına Çalışmaktadır

Hizb-ut Tahrir, Hilafet Devleti'nin yıkılışının yıldönümü münasebetiyle, Hilafet Devleti'nin ikamesini talep etmek için cuma salatından sonra Dakka'daki Mescid-i Kebîr'in dışında bir yürüyüş ilan etti. Hizb-ut Tahrir üyeleri ve destekçileri yürüyüşe başlamak için toplandıkları sırada polis, yürüyüş yapmalarını engelledi, yalan söylemleriyle katılımcıları dağıtmaya çalıştı ve onları korkutmak için akrobatik hareketlerde bulundu.

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, polisin uygulamalarına cevap olarak basın açıklamasında şunları söyledi; hükümetin, Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerini engellemeye devam etmesi, Hilafet Devleti'nin ikamesini engellemek için sömürgecilerin hesabına çalıştığını göstermektedir. Sözde "demokrasi temsilcisi" olan hükümet, Müslümanları İslam'a davetten engellemekle İslam'a yönelik düşmanca tutumunu ispatlamıştır. Ancak o, ülkedeki 150 milyon Müslüman'ın Hilafet'e olan davetini engellemeye yönelik çabalarında başarısız olacak ve insanlar, Karzai, Müşerref ile Mâliki'yi bir çekirdek gibi çitleyip attıkları gibi onu da kaldırıp atacaklardır.

Muhyiddîn Ahmed şöyle dedi; Hilafet, insanların hayatlarını koruyacağı gibi insanların mallarını ve şereflerini koruyacak, insanları yaşadıkları sefil ve perişan hayattan kurtaracaktır. Mevcut kapitalist nizam ise ancak bir avuç kapitalist ile yöneticiler tabakasını korumaya çalışmaktadır. Zira birkaç gün önce Şeyha Hasina'nın ailesi ile akrabalarını korumaya yönelik yasayı hükümetin nasıl onayladığına şahit olduk. Yine bundan birkaç gün önce, Bangladeş'teki milyonlarca insanın hayatını tehdit edecek bir baraj olmasına rağmen bir Hindistan'daki "Taipamuka" barajının başlatılmasını protesto etmek isteyen göstericilerin vahşice dağıtılması için hükümetin polise nasıl emir verdiğine şahit olduk. Yine hükümetin karıştığı ve Bangladeş Sınır Muhafızları Subayları'ndan yüzün üzerinde kişinin öldüğü katliamı protesto etmek için gösteri yapmak istediklerinde daha birkaç ay önce polisin, Hizb-ut Tahrir şebâbını nasıl vahşice bastırdığına da şahit olduk.

Hilafet Devleti, H. 21 Recep 1342 el-muvâfık 3 Mart 1924'de yıkıldı. Bu da başta, Allah ona lanet etsin, Mustafa Kemal olmak üzere ajanlarını kullanan İngiltere'nin başını çektiği sömürgecilerin komploları sayesinde olmuştur. Hilafet'in yıkılışından beri ümmet, birçok siyasi, iktisadi, askerî, içtimai ve kültürel felaketlerle karşı kaşıya kaldı.

Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ümmeti tek bir vücut olarak vasıflandırdı. Ancak Hilafet'in yıkılmasından sonra ümmet, 57 parçaya bölündü, bunların her birine kâfirler ve müşrikler hükmetmektedirler.

İşte o zamandan beri Müslümanlar, muazzam bir servete sahip olmalarına rağmen fakirlikten dolayı sıkıntı çekmekteler, onların yöneticileri, İngiltere, Amerika ve Hindistan'a hizmet etmekteler, ümmetin servetlerini kötüye kullanmaktalar ve bunları, karşılıksız olarak yabancı kapitalist şirketlere vermektedirler.

Hilafet'i ikame etmek tüm Müslümanların üzerine farzdır. Zira Subhânehu Te'alâ şöyle buyurmuştur:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Onların aralarında Allah'ın inzal ettikleriyle hükmet. Sana gelen hak hususunda onların hevalarına tabi olma." [el-Mâide 48]

Hilafet, Allah'ın inzal ettikleriyle hükmeden bir devlettir. Hilafet, dünyadaki bütün Müslümanların genel liderliğidir. Halife ise, Allah'ın kitabı ve sünneti ile hükmeden bir yöneticidir.

Müslümanları birleştirecek, Müslümanların servetlerini gözetecek ve onları sömürgecilerden çekip alacak, sömürgecilerin siyasi, iktisadi, askerî, içtimai ve kültürel saldırılarına karşı çıkacak ve ümmeti, dünyanın efendiliğine döndürüp akidede, bilimde, teknolojik, iktisadi ve askerî gelişimde tekrar dünyanın bir feneri yapacak olan bizzat Hilafet'tir.

Şüphesiz Hilafet'in dönüşü yakındır ve Allah'ın izniyle Hilafet, kesin bir husustur. Zira bir taraftan ümmetin laiklik ve demokrasi ilmiğinden kurtulmaya yönelişi artık giderek artmakta olup İslam'ın devlet altında tatbik edilmesine yönelik çalışması giderek güçlenirken diğer taraftan kapitalist devletlerin artık yıldızı kaymış ve İslami alemdeki bu ülkelerin ajanları ümmetin bedeninden tecrit edilmiştir. Azim olan Allah şöyle buyurarak ne kadar da doğru söylemiştir:

أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ "Şüphesiz Allah'ın nusreti yakın değil midir?" [el-Bakara 214]

Son olarak Muhyiddîn Ahmed, Hilafet Devleti'nin ikamesi için çalışma hususunda insanları acele etmeye çağırdı ve onları, 21.07.2009'da Dakka'daki Mühendislik Fakültesinde Hilafet'in yıkılışı münasebetiyle "Ey Bangladeş Hilafet'e Doğru" başlıklı düzenlenecek Hizb-ut Tahrir'in konferansına katılmaya davet etti.


Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması - Kapitalizmin Gölgesindeki Yöneticiler, İnsanları Korumakla Meşgul Olacaklarına Kendilerini Korumakla Meşguldürler

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Resmî Sözcüsü Fehmide Ferhâne Hânım tarafından, Şeyh Mucîburrahman ailesi hakkında konulan sıkı koruma yasasını Hükümetin onaylamasına bir cevap olarak bugün yayınlanan basın açıklamasında şöyle demiştir: Ülkede, hırsızlık, gasp, yağmalama, talan ve cinayet gibi suçların yaygınlaştığı ve insanların güven ile emniyetin kaybolmasından dolayı muzdarip olduğu bir sırada hükümet ve kurumları, insanların korumak yerine yöneticileri korumakla meşguldürler.

Fehmide Hânım şöyle ekledi: Demokrasinin gölgesindeki insanın kanun çıkarma yetkisi vardır. Bunun içindir ki yöneticiler, kendi çıkarlarına hizmet edecek kanunlar çıkarmaktalar. Ancak İslâm Nizamı'nın gölgesinde yasama ve tek yetki sahibi olan Allah Subhânehu ve Te'alâ'dır. Hiçbir kimsenin kendi hevası ve meyillerine göre kanunlar çıkarma hakkı yoktur. Kapitalizmin gölgesindeki kanunların çıkarılmasının ana hedefi, çıkar sağlamaktır. Bunun içindir ki yönetim nizamları, iktidardaki partilerin üyelerini, onların ailelerini ve işçilerini korumak için çalışırlarken İslam Devleti'ndeki işlerin gözetilmesinin ve siyasi amelin gayesi insanların haklarının korunmasıdır. Hidayete ermiş olanların öncüsü olan kimselerden Ömer İbn-u el-Hattab, Harun er-Reşit ve Kanunî Sultan Süleyman gibi Hilafet Devleti'ndeki Müslüman yöneticilerin mizacı böyle olmuştur. Zira gözlerini daima Allah korkusuna ve insanlar üzerindeki sorumluluklarına dikmişlerdir. Çünkü onlar yönetimleri esnasında hayatlarını, insanları korumaya, onlara hizmet etmeye ve herhangi bir şahsi çıkardan üstün tutmaya adamışlardır. Oysa bugün, bizim yöneticilerimiz, Bangladeş'teki 140 milyon insanın sıkıntılarının artmasına hiç önem vermemektedirler.

Fehmide Ferhâne Hânım şöyle dedi: Beşerî nizamın gölgesindeki tüm yöneticiler, yönetimi teslim aldıktan sonra şahsi çıkarlarını korumak için kirli siyasi çalışmalar yapmaktadırlar. Aynı husus değişim için yalancı vaatlerde bulunmasının ardından otoriteye gelen koalisyon hükümeti için de geçerlidir. Zira o da otorite tahtına çıkmasının ardından bizzat kirli siyasi işleri yapmıştır. Nitekim bu hükümet, sakinlerin yarısından çoğunun hatta başkent Dakka'da oturanların bile günlük iki öğün yemeğini karşılama hususunda başarısız olmuştur. Dolayısıyla bunlardan milyonlarcası sefalet içerisinde yaşayan evsiz barksız kimseler olup içmek için temiz su bile bulamamaktalar ve kendilerine elektrik ulaşmamaktadır. Ancak hükümetin bakanları, insanların acılarını ve onların ihtiyaçlarını hepten unutmuşlardır. Zira onlar, kendi partilerinin liderlerini, onların ailelerini korumakla ve fakir insanların cebinden bunlara harcama yapmakla meşgul olurlarken insanlara nasıl önem versinler ki?!

Ferhâne Hânım şunu da vurguladı: Ülke yöneticilerinin unutmamaları gerekir ki sadece güvenlik tedbirleri, onlardan birinin hayatını korumak için yeterli değildir. Ayrıca ölümü ve istediğine bağışlayıp istediğinden çekip aldığı hayatı elinde tutan Allah Azze ve Celle'ye itaat etmeleri, O'ndan korkmaları da gerekir.

Son olarak Ferhâne şunları söyledi: Kapitalizm, sadece bizim ülkemizde değil bilakis dünyanın dört bir tarafında ağır bir şekilde başarısız olmuştur. Hükümet, kapitalistlerin ve yöneticiler tabakasının çıkarlarını güvence altına almaktadır ancak insanların hayatını, mallarını ve onurunu, gözetimsizliğe ve ilgisizliğe terk etmiştir! Bu da insanları; bu başarısız nizamı reddetmeye, onu tarihin çöplüğüne atmaya, insanların haklarını koruyacak ve onları acılı ve sefil hayattan kurtaracak olan Hilafet Devleti'nin ikamesi için çalışmaya sevk edecektir.


Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Çin, Sincan'daki Müslümanlara Zulmetmeye Devam Ediyor

Çin'in Sincan Bölgesi'nin başkenti Urumçi'de şiddet olaylarının patlak vermesiyle Çinli yetkililerin, bu bölgedeki Müslümanlara yönelik zulüm sürecinin  bir parçası olarak 150'den fazla Müslüman öldürüldü ve binlercesi tutuklandı.

Hizb-ut Tahrir / Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedr, bu bağlamda şu değerlendirmeyi yaptı:

"Sincan'daki Müslümanlara yönelik katletme, yaralama ve keyfî tutuklama hususunda barbar Çin rejiminin aşırıya kaçması bizleri şaşırtmadı. Zira Çin, genel olarak azınlıklara, özel olarak da Müslümanlara karşı yapılan böylesi zulümlerde utanç verici bir geçmişe sahiptir. Yine Çin'in Müslümanlara yönelik zulmünü başka bir kriterle ele alan Batılı medyanın, çifte standartlı davranması da bizleri şaşırtmadı."

"Geçmişte gücünü tattığı Hilafet Devleti'ndeki Müslüman ordusunun gücünü Çin'e, hatırlatmadan geçemeyeceğiz. Yine Çin'e, Tang ailesi yönetiminin zulmüne ve zorbalığına karşı bir cevap olarak Müslüman mücahitlerin Orta Asya'nın tamamını nasıl kurtardığını da hatırlatırız. Yine onlara, Mançu ailesi yönetiminin zulmüne karşı bir cevap olarak Yakup Bek [Rahimehullah] liderliğindeki mücahitlerin tüm Türkistan'ı nasıl kurtardığını da hatırlatırız. Aynı şekilde aslında Şincan diye iddia edilen yerin, İslami bir arz olan Doğu Türkistan'dan başka bir şey olmadığını ve Çin rejiminin, böyle bir hakikat hakkındaki meseleyi karıştırmaması gerektiğini de hatırlatırız."

"Müslümanlar, kesinlikle herhangi bir zulme boyun eğmemişlerdir ve tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bugün Hilafet Devleti'nin desteğinden yoksun bir şekilde Türkistan'daki Müslümanların içerisinde bulunduğu şartların istismar edilmesi Çin'in üzerindeki bir ayıptır. Zira Çin, Çin'de meydana gelen olaylara karşı kulaklarını tıkayan bugün İslami devletler olarak isimlendirilen devletlerin Batının elinde birer ajan ve kukla olup hiçbir şekilde Müslümanları ve maslahatlarını temsil etmediklerinin farkına varmalıdır. İşte bu hakikatler, yok olup gidecek geçici şartlardan öte bir şey değildir. O halde Çin, bunun farkına varmalıdır ki tarih bunun en çarpıcı kanıtıdır.

"Bizler Avustralya'daki Müslümanları; bu meseleye hak ettiği gereken ilgiyi göstermeye davet ediyoruz ki Türkistan'daki kardeşlerimizin bir meselesi olan bu meseleye yönelik bilinçli olmayı yaymak için çalışınız, Avustralya'daki Çinli yetkililere yazarak kızgınlığınızı ve eleştirilerinizi dile getiriniz ve dünyadaki Müslümanların kanlarını ve ırzlarını gerektiği şekilde korumaya tek güç yetirecek olan Hilafet Devleti'nin ikamesinin geri getirilmesi için çabalarınızı yoğunlaştırınız."

Devamını oku...

Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir Şebâbından, Adadaki Türk Konsolosluğuna Bir Mektup

  • Kategori Diğer
  •   |  

es-Selâmun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasî bir hizbtir. Siyaset, onun işi ve İslam, onun ideolojisidir. Ümmetin İslam'ı bir ideoloji ve bir gaye olarak benimsemesi için ümmet arasında ve onunla birlikte çalışır. Hizbin gayesi, İslami ümmeti ulaştığı inhitat noktasından kalkındırmak ve onu beşerin icat ettiği küfür fikrilerinden, nizamlarından, kanunlarından ve sömürgeci kâfir devletlerin hegemonyası ile hâkimiyetinden kurtarmaktır.

Hizb-ut Tahrir'in çalışma metodu, İslam'ın tatbik edilmesi amacıyla fikrî çatışma ve siyasî mücadeledir. Bu ise mahlûkatın en hayırlısı Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, Mekke-til Mükkerreme'deki on üç yıllık çalışması sırasında tutunduğu metodun aynısıdır. Siyasî bir hizb olarak insanlarla birlikte çalışan Hizb-ut Tahrir, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın inzal ettikleriyle hükmetmesi için İslami Hilâfet Devleti'ni kurma metodunda şiddeti benimsemez.

Bizler Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak, Türkiye polisinin 06 Temmuz 2009'da İstanbul'da olması beklenen Hilâfet Konferansı'nın düzenlenmesinin sadece iki gün öncesinde 200'ün üzerinde hizb üyesini tutuklamasından dolayı ciddi endişe duymaktayız. Zira Türk emniyet güçleri, 23 ilde şebâbın evlerini eş zamanlı olarak basarak birçoğunu tutukladı ve halen de keyfî bir şekilde diğerlerinin peşine düşmüştür.

Bundan daha beteri şudur ki Türkiye yöneticileri, hizbi maddî ve şiddet eylemlerini metot edinen partilerle aynı kategoriye sokabilmek için şebâba yönelik komplo teorileri kurmaktalar ve asılsız suçlamalarda bulunmaktalar. Oysa Hizbin vakıası, bu iddiaları yalanlamaktadır! Ne üzücüdür ki yöneticilerin diliyle konuşan bazı medya organları da bu yalanlar ve asılsız iddialar noktasında hükümet ile işbirliği yapmışlardır.

Türkiye yöneticilerinin bir türlü idrak edemedikleri şey şudur ki Hizb-ut Tahrir şebâbı, şehirlerinde ve köylerindeki insanlar nezdinde dürüst kişilikleriyle tanınmaktadırlar. Onlar ki tâğutların ve yalanlarının karşısında duran arı-duru kimselerdir. Hiç şüphesiz ki Türkiye yöneticileri, mahkemenin dışında toplanarak şebâbı barbarca tutuklayan sisteme ve emniyet güçlerine karşı slogan attıkları ve şebâbın serbest bırakılmasını talep ettikleri sırada Türkiye'deki insanların hizbin şebâbına olan desteklerine ve yardımlarına şahit olmuşturlar.

Bizler, Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak emniyet yetkililerince tutuklanarak keyfî soruşturmaya maruz kalan Hizb'in şebâbının derhal serbest bırakılmalarını talep ediyoruz. Ayrıca Türkiye Mahkemelerinden de Türkiye'nin despotik birimleri tarafından şebâbımıza yöneltilen tüm suçlamaları düşürümlerini talep ediyoruz.

Şüphesiz bu tutuklamalar, Türkiye hükümetinin beyhude tepkileri olup hem Türkiye'de Hilâfeti destekleyen kamuoyunun yükseldiğini, hem de Türkiye'nin diktatör yöneticilerinin şiddeti metot edinmeyen fikrî-siyasî bir hizbe tahammül edemediklerini veya karşı koyamadıklarını göstermektedir.

Erdoğan ve hükümeti, iyi bilmelidir ki bu tutuklamalar, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Hilâfet Devleti'nin kurulmasına ilişkin hizbe olan nusretini asla durdurmayacak veya geciktirmeyecektir.

İngiliz ajanları Türkiye laikleri ile İslam düşmanı ve Amerika ajanı oldukları halde İslam kisvesine bürünen kimselerden oluşan tâğutların zulmüne rağmen Allah'ın izniyle Hilâfet, kesinlikle kurulacaktır.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Bizler, bu mektubun ve içerisindekilerin Mauritius Adası'ndaki konsolosluğunuzun temsil ettiği Türkiye yönetimine ulaştırılmasını, ayrıca Arapça ve Türkçe olmak üzere mektuba iliştirilen tüm belgeleri de iletmenizi talep ediyoruz.

Son derece önemli olan bu hususta bizlere yardımcı olup gösterdiğiniz anlayıştan dolayı müteşekkiriz.

 

Müracaat için aşağıdaki telefon numarasını aramanız rica olunur:

Mr K.P.RAMDAHEN

18, Mosque street, B-Bassin

Telefon: 454 5962

 

Hizb-ut Tahrir Şebâbı
Mauritius
Adası

 

Not:

Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbından bir heyet, Türkiye Konsolosluğuna gitti ve konsolos veya onun vekili ile görüşmek istedi. Bunun üzerine kendisine bunun mümkün olmadığı, önce kendilerine bilgi vermesi gerektiği ve daha sonra bağlantı kurulacağı söylenince heyet, adadaki Hizb-ut Tahrir şebâbı adıyla hizbin neşriyatı ile Türkiye'deki Medya Bürosu tarafından yayınlanan iki basın açıklamasına iliştirilmiş mektubu verdi.

Kayda değerdir ki Mauritius Adası, Afrika sahillerine yakın ve Mozambik suları karşısında olup Müslümanların keşfettiği, Hint Okyanusu'nda bir adadır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Temyiz Mahkemesi, Hizb-ut Tahrir Üyelerini Suçsuz Bulmuştur

Yaklaşık iki yıl önce, tam olarak 2007 yılının Ağustosunda, İslami Hilafet'in yıkılışı münasebetiyle yerel gazetelerden birinde ücreti ödenmiş bir ilanın yayınlanması -ki yayınlanmamıştır- girişiminin akabinde Hizb-ut Tahrir üyelerinden altısı tutuklanmıştı. İlanda şunlar geçmiştir: "Hicri 28 Receb 1342 el-muvâfık Miladi 3 Mart 1924 günü, hilafet nizamı varlık sahasından kaldırıldı. İşte o zamandan bugüne değin, Müslümanlar bir halifeden, boyunları biatten ve beldeleri de İslam ahkâmının tatbikinden mahrum kaldı. Bu elim yıldönümünde, el-Azîz-ul Kadîr olan Mevla'ya, Müslümanları ve beldelerini Râşidî Hilafet ile gölgelendirip bu yıldönümü bir daha yaşatmaması için yakarıyoruz."

Nitekim onlar, Râşidî Hilafet'in ikamesi için çalışan Hizb-ut Tahrir'e üye olduklarını, İslam'ın toplumu bina edip onu yıkmadığını, hizbin metodunun, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretinden istinbat edilmiş şiddet, zorlama ve silahtan uzak fikrî, siyasi, barışçıl şeri bir metot olduğunu ikrar ederek kendilerine yöneltilen suçlamayı kabul etmediler. Keza soruşturmalarda Hizb-ut Tahrir'in metodunun silahlı maddi eylemleri haram kıldığı, davetteki araçlarının söz ve lisan olduğu üzerinde de hem fikir oldular. Yöneticilerin tekfir edilmesine gelince; kurulduğu günden beri Râşidî Hilafeti kurarak dünyada İslam'a davet etme meselesinden hiç sapmayan Hizb-ut Tahrir'in meselelerinden bir mesele olmamıştır.

Râşidî Hilafet'in ikamesi yoluyla dünyada İslam'ın tatbikine davet etme hakkında bir sınırlama getirmeyen Hizb-ut Tahrir'in meselelerinin arasında böyle bir mesele yoktur.

Temyiz Mahkemesi, bugün, altı üyenin beraatına ilişkin nihai kararını bugün yayınladı. el-Mevlâ Azze ve Celle'den bunun, davet ve İslam için bir nusret olmasını temenni ediyoruz.

Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir / Kuveyt, beraat kararı çıkmasından dolayı üyelerini kutlar, seçkin savunma heyetine ve gerek eylem, gerek söylem, gerekse dua ile olsun tüm destekleyenlere ve arka çıkanlara şükran ve minnet sunarız.

قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ "Allah bize lütufta bulundu; doğrusu her kim ittikâ eder ve sabrederse, muhakkak Allah muhsinlerin ecrini zâyi etmez." [Yûsuf 90]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisinden, "www.maherhammoud.com" Sitesinin Sahibi Şeyh Mahir Humud'a

Ofisimiz, Saydâ şeyhlerinden biri tarafından "Nasihat" olarak isimlendirdiği hizbe gönderilen mektubu mütalaa etti.

Nasihat, mektubun nasihat sahibi ile nasihatin kendisine gönderildiği kimse arasında kalması anlamına gelmesine rağmen şeyhin, mektubu kendi sitesinde yayınladığı gibi Hamas'ın sitesinde de yayınladığını gördük... Sanki o, bu "iftira" mektubuyla bazı insanlara yaklaşmak istemektedir!

Genelde bizler, hizbe yönelik iftiraları pek önemsemeyiz ve kendimizi bunlara reddiye vermekle yormayız. Çünkü Allah Subhânehu şöyle buyurmuştur:

كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْضِ İşte Allah, hak ile bâtıla böyle (misâl) verir. Köpük atılır gider, insanlara fayda veren şey ise yeryüzünde kalır. [er-Ra'd 17]

Ancak bu defa bizler, mektubunun uzun sayfaları karşısında münasip satırlarla şeyhe cevap vermeyi uygun gördük. Çünkü onun mescitlerden birinde insanlara imamlık yaptığını öğrendik. Dolayısıyla mescitlerden birinin minberine Allah'ın kullarına iftira atan bir kimsenin çıkması bizleri üzmüştür. Dolayısıyla da dedik ki olur da bu satırları okuduktan sonra Allah için olmasa da salatta kendilerine imamlık yaptığı insanlar için Allah Subhânehu'ya samimi bir şekilde tövbe eder...

Binaenaleyh Allah'ın inayetiyle deriz ki: Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisinden "www.maherhammoud.com" sitesi sahibi Şeyh Mahir Humud'a,

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuh,

Söz konusu sitenizde ve Hamas'ın "www.palfdf.net/forum" adlı sitesinde yayınlanan H. 08. Recep el-muvâfık M. 01.07.2009 tarihli mektubunu mütalaa ettik.

Doğrusu şu üç husustaki durumunuz karşısında çok şaşırdık:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir, hem fikrinde ve metodunda bilinmesine, hem de kitaplarına erişmek oldukça kolay olmasına rağmen sizler, Hizb-ut Tahrir'de olmayan şeyleri, dahası ondan doğu ile batı arasındaki mesafe kadar uzak olan şeyleri ona atfetmektesiniz:

Zira demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, cuma salatı, sakal ve hicaptan her birini devletin kurulmasına kadar ertelenmiş olarak görmektedir. Çünkü hizb, bu hususta şu âyet-il kerîmeye istinat etmektedir:

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الأُمُورِ "Eğer biz onları yeryüzünde yerleştirirsek (hâkim kılarsak), salatı ikame ederler, zekâtı verirler, marufu emrederler ve münkerden nehyederler. İşlerin akıbeti şüphesiz Allah'a aittir." [el-Hacc 40-41]

Yani Hilafet'in kurulmasıyla yeryüzünde hakim olunduğunda salat ikame edilir ve zekat verilir demektir!!"

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir."

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, Müslümanların mescitler ve okullar inşa etmelerini haram kılıyor ve bunların Hilafet kurulduktan sonra olacağını söylüyor!"

Ve demişsiniz ki: "[وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا] 'Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın.' [en-Nisâ 84] ayet-i kerimesi uyarınca Hizb-ut Tahrir, yabancı kızların öpüleceğini söylüyor!"

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, halife nasbedilinceye kadar Allah yolunda cihadı haram kılmaktadır."

Şimdi, [لا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالأَبْصَارُ] "Ne ticaretin, ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, salatı ikame etmekten ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlar" [en-Nûr 37] olan kimselere bu şekilde bir yalan iftirası atılır mı ey şeyh! Onlar ki Râşidî Hilafet'i kurarak yeryüzünde İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmada gecelerini gündüzlerine katan, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, kâfirler ve zalimler tarafından tutuklanmaya, hapsedilmeye ve zalimlerin hapishanelerinde şahadete varan şiddetli işkencelere maruz bırakılan ve gecelerini gündüzlerine katarak kendilerini Allah'a adamış kimselerdir! Allah'tan hiç ittikâ etmeksizin veya korkmaksızın bu şekilde olur mu ey şeyh!?

Bundan daha beter ve daha acı olanı ise hizbin kitaplarındaki hiçbir senede veya nassa dayandırmaksızın bu iftiraları söylediğini ikrar etmendir. Zira mektubunuzda demişsiniz ki: "Ne zaman onlara, yani hizb şebâbına bu sözler yöneltildiğinde bize istinat ettiğiniz nassları getiriniz diyorlar. Bizlerin bu nasslara sahip olmadığı elbette doğrudur...!"

Bu iftiralar karşısında size nasıl bir cevap vereceğimizi o kadar düşündük ki Allah Subhânehu'nun şu kavlinden başka bir şey bulamadık:

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ "Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydururlar. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir." [en-Nahl 105]

Ve şu kavlinden:

قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لا يُفْلِحُونَ "De ki: Allah'a yalan iftirasında bulunanlar asla kurtuluşa eremezler." [Yunus 69]

İkincisi: Ey Şeyh! Siz, mektubunuzda güneşin tam tepedeki hali gibi İslam'da açık ve net olan bazı hususlara muhalefet etmektesiniz:

Zira demişsiniz ki: "Evet, İslami yönetimi ve İslami Hilafet'i ikame etmek için çalışmamız gerekir. Ancak Allah'ın yönetimini ikame etmek için çalışmamız sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alamayacağımızı veya bunlara dayanamayacağımızı kim söylemiştir?"

Hilafet'i kurmak için çalışma sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alacağımız ve onlara dayanacağız ha ey şeyh! Bir de musibette ifrata kaçarak şöyle soruyorsunuz: "Bunun caiz olmadığını kim söylemiş ki?"

Bunu Allah, söylüyor ey şeyh! Zira Allah Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız." [Hûd 113]

Ve şöyle buyurmaktadır:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tabi olma!" [el-Mâide 48]

Ve şöyle buyurmaktadır:

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ "Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona ittibâ et ve bilmeyenlerin isteklerine ittibâ etme."[el-Câsiye 18]

Bunu Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] söylüyor ey Şeyh! Zira Müslim, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu tahriç etmiştir:

قال الله تبارك وتعالى: أنا أغنى الشركاء عن الشرك، من عمل عملاً أشرك معي فيه غيري تركته وشِركه "Allah Tebarake ve Teâlâ, şöyle buyurur ki: Ben, şirk koşanların şirkinden en çok müstağni olanım. Her kim bir amel işer de onda başkasını bana ortak koşarsa onu şirkiyle baş başa bırakırım."

 

Ve şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لا نَسْتَعِينُ بِمُشْرِكٍ "Biz, müşrikten yardım almayız." [İbn-u Mace tahriç etti]

Ve şöyle buyurmuştur:

لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ "Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!" [en-Nesaî tahriç etti]

Bunların dışında Allah'ın kitabında ve resulünün sünnetinde pek çok nass vardır. Ancak aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimse için yeterlidir.

Dolayısıyla Hilafet için çalışmak, sırf İslam'ın dışında bir şeyle olmaz ve başkaların kanunları ve örfleri ile de olması sahih değildir!

Yine ey şeyh, demişsin ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli, asla yakında gelmeyecek olan Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir." Ve şöyle eklemişsin: "Uzun bir zaman geçti ve Müslümanlar, İslami Devlet şekillerinden bir şekli araştırmaktalar. Ulaşamazlar, yakın bir zamanda da bir şeye ulaşacaklarını düşünmüyoruz." O halde siz, İmam Ahmed'in şu anda içerisinde bulunduğumuz zorba diktatörlük döneminden sonra Râşidî Hilafet'in kurulacağına dair tahriç ettiği şu hadisin neresinde durmaktasınız:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı Üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır."

Madem önceki dönem gerçekleşti, bir sonraki dönemin gerçekleşmesi yakın değil midir? İslami yönetimi ortaya çıkarmak içi çalışmada insanların azimlerini kırmak caiz midir? Siz çalışmıyorsunuz bari en azından çalışanlar hakkında konuşmayınız? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmamış mıdır?

وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır konuşsun, ya da sussun." [el-Buharî tahriç etti]

Daha beter ve daha acı olan söyleminize gelince; Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıklarına istinaden nusret talep edilmesi sözünden dolayı hizbe karşı çıkmanızdır!

Siz, demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir'in fahiş hatalarından biri de nusret mefhumudur. Zira onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvere'de yaptıklarına nusret olarak itibar etmede ısrar etmektedirler..." Ve şöyle eklemişsiniz: "Kesinlikle Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıkları, Allah'a davettir, nusret değildir!"

Şimdi böyle mi ey Şeyh? Nusret talep edilmesi, Allah'a davetten değil mi? Ayrıca Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretini hiç okumadınız mı? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], birçok kez kabilelerden nusret ve kuvvet istememiş midir? Onlara, [وأن تؤمنوا بي وتصدقوا بي وتمنعوني حتى أبيِّن عن الله ما بعثني به] "Bana iman ediniz, Beni tasdik ediniz ve Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği şeyi açıklayana kadar Beni korumanızı." diyerek bunları onlardan talep etmemiş midir?

Sonra siz, İkinci Akabe Biati'nin neresindesiniz? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ensara şöyle dememiş midir?

أُبَايِعُكُمْ عَلَى أَنْ تَمْنَعُونِي مِمّا تَمْنَعُونَ مِنْهُ نِسَاءَكُمْ وَأَبْنَاءَكُمْ . قَالَ فَأَخَذَ الْبَرَاءُ بْنُ مَعْرُورٍ بِيَدِهِ ثُمّ قَالَ نَعَمْ وَاَلّذِي بَعَثَك بِالْحَقّ ( نَبِيّا ) لَنَمْنَعَنّك مِمّا نَمْنَعُ مِنْهُ أُزُرَنَا فَبَايِعْنَا يَا رَسُولَ اللّهِ فَنَحْنُ وَاَللّهِ أَبْنَاءُ الْحُرُوبِ وَأَهْلُ الْحَلْقَةِ "Kadınlarınızı ve çocuklarınızı koruduklarınızdan beni de korumanız üzerine sizinle biatleşiyorum. Dedi ki: Bunun üzerine Berâ İbn-u Marur, onun elini tuttu sonra da dedi ki: Evet, seni hak ile (Nebi) olarak gönderene yemin olsun ki seni, kadınlarımızı ve ehlimizi kendisinden koruduklarımızdan koruyacağız. Biatleştik ey Allah'ın resulü! Zaten bizler, zırh sahibi savaş ehlindeniz. "

Onları, daha önce Müslüman oldukları halde ona, İslam üzere biat etmiş olarak mı görüyorsun ey şeyh! Yoksa onlar, ona nusret vermek, onu korumak ve himaye etmek için mi ona biat ettiler? Daha sonra ensarın niye ensar olarak isimlendirildiğini bilmiyor musunuz? Sadece Müslüman oldukları için mi? Yoksa onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret vererek aralarında devlet ikame etmeye imkan verdikleri için mi?

Şimdi tüm bunlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in nusret talebinde bulunmadığını mı ifade ve tekit ediyor?!

Üçüncü hususa gelince ey şeyh! Siyasi amellerimiz ve siyasi beyanlarımız hakkında dile getirdikleriniz ve bunlar hakkındaki şu sözünüzdür: "Saçma sapan aslı astarı olmayan siyasi tahlillerdir!" Ardından 1967 sınırları içinde bir devlet karşısındaki Fetih ile Hamas'ın tutumu hakkındaki H. 04 Recep 143 el-muvâfık M. 26.062009 tarihli beyanımızı tanımlayan şu sözünüzdür: "Bu beyan, Hizb-ut Tahrir beyanlarının ulaştığı en dip nokta sayılır!"

Bunlar hakkında size cevap vermeyeceğiz ey şeyh! Bilakis cevabı, iyi ile kötü arasını ve falan filanı hoşnut etmek için ahireti satan saptırıcı siyasi görüş ile Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın taşları gediğine oturtan siyasi görüş arasını ayırt eden uyanık akil Müslümanlara bırakıyoruz. Umulur ki bu uyanık kimseler, size cevap vereceklerdir.

Şimdi ey şeyh:

Mektubunuzun sonunda zikrettiğiniz şu iki ayetin üzerine intibak ettiği o kimse kimdir?

O kimse, Hizb-ut Tahrir mi, yoksa siz misiniz?

Son olarak siz, Hizb-ut Tahrir'e iftira atan ne ilk, ne de son kişisiniz. Zira bunu, sizden daha kuvvetli ve daha güçlü olanlar da yaptılar. Ancak onlar, hiçbir şey elde edemediler ve Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir Allah Subhânehu'nun emrettiği üzere dosdoğru seyrederek baki kalmıştır ki ona sırt dönen veya ona karşı çıkan veya iftira atan bir kimse ona hiçbir zarar veremez. Sonuç muttakilerindir.

ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Merkez
î Medya Ofisi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER