Ofisimiz, Saydâ şeyhlerinden biri tarafından "Nasihat" olarak isimlendirdiği hizbe gönderilen mektubu mütalaa etti.
Nasihat, mektubun nasihat sahibi ile nasihatin kendisine gönderildiği kimse arasında kalması anlamına gelmesine rağmen şeyhin, mektubu kendi sitesinde yayınladığı gibi Hamas'ın sitesinde de yayınladığını gördük... Sanki o, bu "iftira" mektubuyla bazı insanlara yaklaşmak istemektedir!
Genelde bizler, hizbe yönelik iftiraları pek önemsemeyiz ve kendimizi bunlara reddiye vermekle yormayız. Çünkü Allah Subhânehu şöyle buyurmuştur:
كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْضِ İşte Allah, hak ile bâtıla böyle (misâl) verir. Köpük atılır gider, insanlara fayda veren şey ise yeryüzünde kalır. [er-Ra'd 17]
Ancak bu defa bizler, mektubunun uzun sayfaları karşısında münasip satırlarla şeyhe cevap vermeyi uygun gördük. Çünkü onun mescitlerden birinde insanlara imamlık yaptığını öğrendik. Dolayısıyla mescitlerden birinin minberine Allah'ın kullarına iftira atan bir kimsenin çıkması bizleri üzmüştür. Dolayısıyla da dedik ki olur da bu satırları okuduktan sonra Allah için olmasa da salatta kendilerine imamlık yaptığı insanlar için Allah Subhânehu'ya samimi bir şekilde tövbe eder...
Binaenaleyh Allah'ın inayetiyle deriz ki: Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisinden "www.maherhammoud.com" sitesi sahibi Şeyh Mahir Humud'a,
es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuh,
Söz konusu sitenizde ve Hamas'ın "www.palfdf.net/forum" adlı sitesinde yayınlanan H. 08. Recep el-muvâfık M. 01.07.2009 tarihli mektubunu mütalaa ettik.
Doğrusu şu üç husustaki durumunuz karşısında çok şaşırdık:
Birincisi: Hizb-ut Tahrir, hem fikrinde ve metodunda bilinmesine, hem de kitaplarına erişmek oldukça kolay olmasına rağmen sizler, Hizb-ut Tahrir'de olmayan şeyleri, dahası ondan doğu ile batı arasındaki mesafe kadar uzak olan şeyleri ona atfetmektesiniz:
Zira demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, cuma salatı, sakal ve hicaptan her birini devletin kurulmasına kadar ertelenmiş olarak görmektedir. Çünkü hizb, bu hususta şu âyet-il kerîmeye istinat etmektedir:
الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الأُمُورِ "Eğer biz onları yeryüzünde yerleştirirsek (hâkim kılarsak), salatı ikame ederler, zekâtı verirler, marufu emrederler ve münkerden nehyederler. İşlerin akıbeti şüphesiz Allah'a aittir." [el-Hacc 40-41]
Yani Hilafet'in kurulmasıyla yeryüzünde hakim olunduğunda salat ikame edilir ve zekat verilir demektir!!"
Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir."
Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, Müslümanların mescitler ve okullar inşa etmelerini haram kılıyor ve bunların Hilafet kurulduktan sonra olacağını söylüyor!"
Ve demişsiniz ki: "[وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا] 'Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın.' [en-Nisâ 84] ayet-i kerimesi uyarınca Hizb-ut Tahrir, yabancı kızların öpüleceğini söylüyor!"
Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, halife nasbedilinceye kadar Allah yolunda cihadı haram kılmaktadır."
Şimdi, [لا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالأَبْصَارُ] "Ne ticaretin, ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, salatı ikame etmekten ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlar" [en-Nûr 37] olan kimselere bu şekilde bir yalan iftirası atılır mı ey şeyh! Onlar ki Râşidî Hilafet'i kurarak yeryüzünde İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmada gecelerini gündüzlerine katan, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, kâfirler ve zalimler tarafından tutuklanmaya, hapsedilmeye ve zalimlerin hapishanelerinde şahadete varan şiddetli işkencelere maruz bırakılan ve gecelerini gündüzlerine katarak kendilerini Allah'a adamış kimselerdir! Allah'tan hiç ittikâ etmeksizin veya korkmaksızın bu şekilde olur mu ey şeyh!?
Bundan daha beter ve daha acı olanı ise hizbin kitaplarındaki hiçbir senede veya nassa dayandırmaksızın bu iftiraları söylediğini ikrar etmendir. Zira mektubunuzda demişsiniz ki: "Ne zaman onlara, yani hizb şebâbına bu sözler yöneltildiğinde bize istinat ettiğiniz nassları getiriniz diyorlar. Bizlerin bu nasslara sahip olmadığı elbette doğrudur...!"
Bu iftiralar karşısında size nasıl bir cevap vereceğimizi o kadar düşündük ki Allah Subhânehu'nun şu kavlinden başka bir şey bulamadık:
إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ "Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydururlar. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir." [en-Nahl 105]
Ve şu kavlinden:
قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لا يُفْلِحُونَ "De ki: Allah'a yalan iftirasında bulunanlar asla kurtuluşa eremezler." [Yunus 69]
İkincisi: Ey Şeyh! Siz, mektubunuzda güneşin tam tepedeki hali gibi İslam'da açık ve net olan bazı hususlara muhalefet etmektesiniz:
Zira demişsiniz ki: "Evet, İslami yönetimi ve İslami Hilafet'i ikame etmek için çalışmamız gerekir. Ancak Allah'ın yönetimini ikame etmek için çalışmamız sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alamayacağımızı veya bunlara dayanamayacağımızı kim söylemiştir?"
Hilafet'i kurmak için çalışma sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alacağımız ve onlara dayanacağız ha ey şeyh! Bir de musibette ifrata kaçarak şöyle soruyorsunuz: "Bunun caiz olmadığını kim söylemiş ki?"
Bunu Allah, söylüyor ey şeyh! Zira Allah Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız." [Hûd 113]
Ve şöyle buyurmaktadır:
فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tabi olma!" [el-Mâide 48]
Ve şöyle buyurmaktadır:
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ "Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona ittibâ et ve bilmeyenlerin isteklerine ittibâ etme."[el-Câsiye 18]
Bunu Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] söylüyor ey Şeyh! Zira Müslim, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu tahriç etmiştir:
قال الله تبارك وتعالى: أنا أغنى الشركاء عن الشرك، من عمل عملاً أشرك معي فيه غيري تركته وشِركه "Allah Tebarake ve Teâlâ, şöyle buyurur ki: Ben, şirk koşanların şirkinden en çok müstağni olanım. Her kim bir amel işer de onda başkasını bana ortak koşarsa onu şirkiyle baş başa bırakırım."
Ve şöyle buyurmuştur:
إِنَّا لا نَسْتَعِينُ بِمُشْرِكٍ "Biz, müşrikten yardım almayız." [İbn-u Mace tahriç etti]
Ve şöyle buyurmuştur:
لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ "Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!" [en-Nesaî tahriç etti]
Bunların dışında Allah'ın kitabında ve resulünün sünnetinde pek çok nass vardır. Ancak aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimse için yeterlidir.
Dolayısıyla Hilafet için çalışmak, sırf İslam'ın dışında bir şeyle olmaz ve başkaların kanunları ve örfleri ile de olması sahih değildir!
Yine ey şeyh, demişsin ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli, asla yakında gelmeyecek olan Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir." Ve şöyle eklemişsin: "Uzun bir zaman geçti ve Müslümanlar, İslami Devlet şekillerinden bir şekli araştırmaktalar. Ulaşamazlar, yakın bir zamanda da bir şeye ulaşacaklarını düşünmüyoruz." O halde siz, İmam Ahmed'in şu anda içerisinde bulunduğumuz zorba diktatörlük döneminden sonra Râşidî Hilafet'in kurulacağına dair tahriç ettiği şu hadisin neresinde durmaktasınız:
ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı Üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır."
Madem önceki dönem gerçekleşti, bir sonraki dönemin gerçekleşmesi yakın değil midir? İslami yönetimi ortaya çıkarmak içi çalışmada insanların azimlerini kırmak caiz midir? Siz çalışmıyorsunuz bari en azından çalışanlar hakkında konuşmayınız? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmamış mıdır?
وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır konuşsun, ya da sussun." [el-Buharî tahriç etti]
Daha beter ve daha acı olan söyleminize gelince; Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıklarına istinaden nusret talep edilmesi sözünden dolayı hizbe karşı çıkmanızdır!
Siz, demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir'in fahiş hatalarından biri de nusret mefhumudur. Zira onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvere'de yaptıklarına nusret olarak itibar etmede ısrar etmektedirler..." Ve şöyle eklemişsiniz: "Kesinlikle Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıkları, Allah'a davettir, nusret değildir!"
Şimdi böyle mi ey Şeyh? Nusret talep edilmesi, Allah'a davetten değil mi? Ayrıca Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretini hiç okumadınız mı? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], birçok kez kabilelerden nusret ve kuvvet istememiş midir? Onlara, [وأن تؤمنوا بي وتصدقوا بي وتمنعوني حتى أبيِّن عن الله ما بعثني به] "Bana iman ediniz, Beni tasdik ediniz ve Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği şeyi açıklayana kadar Beni korumanızı." diyerek bunları onlardan talep etmemiş midir?
Sonra siz, İkinci Akabe Biati'nin neresindesiniz? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ensara şöyle dememiş midir?
أُبَايِعُكُمْ عَلَى أَنْ تَمْنَعُونِي مِمّا تَمْنَعُونَ مِنْهُ نِسَاءَكُمْ وَأَبْنَاءَكُمْ . قَالَ فَأَخَذَ الْبَرَاءُ بْنُ مَعْرُورٍ بِيَدِهِ ثُمّ قَالَ نَعَمْ وَاَلّذِي بَعَثَك بِالْحَقّ ( نَبِيّا ) لَنَمْنَعَنّك مِمّا نَمْنَعُ مِنْهُ أُزُرَنَا فَبَايِعْنَا يَا رَسُولَ اللّهِ فَنَحْنُ وَاَللّهِ أَبْنَاءُ الْحُرُوبِ وَأَهْلُ الْحَلْقَةِ "Kadınlarınızı ve çocuklarınızı koruduklarınızdan beni de korumanız üzerine sizinle biatleşiyorum. Dedi ki: Bunun üzerine Berâ İbn-u Marur, onun elini tuttu sonra da dedi ki: Evet, seni hak ile (Nebi) olarak gönderene yemin olsun ki seni, kadınlarımızı ve ehlimizi kendisinden koruduklarımızdan koruyacağız. Biatleştik ey Allah'ın resulü! Zaten bizler, zırh sahibi savaş ehlindeniz. "
Onları, daha önce Müslüman oldukları halde ona, İslam üzere biat etmiş olarak mı görüyorsun ey şeyh! Yoksa onlar, ona nusret vermek, onu korumak ve himaye etmek için mi ona biat ettiler? Daha sonra ensarın niye ensar olarak isimlendirildiğini bilmiyor musunuz? Sadece Müslüman oldukları için mi? Yoksa onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret vererek aralarında devlet ikame etmeye imkan verdikleri için mi?
Şimdi tüm bunlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in nusret talebinde bulunmadığını mı ifade ve tekit ediyor?!
Üçüncü hususa gelince ey şeyh! Siyasi amellerimiz ve siyasi beyanlarımız hakkında dile getirdikleriniz ve bunlar hakkındaki şu sözünüzdür: "Saçma sapan aslı astarı olmayan siyasi tahlillerdir!" Ardından 1967 sınırları içinde bir devlet karşısındaki Fetih ile Hamas'ın tutumu hakkındaki H. 04 Recep 143 el-muvâfık M. 26.062009 tarihli beyanımızı tanımlayan şu sözünüzdür: "Bu beyan, Hizb-ut Tahrir beyanlarının ulaştığı en dip nokta sayılır!"
Bunlar hakkında size cevap vermeyeceğiz ey şeyh! Bilakis cevabı, iyi ile kötü arasını ve falan filanı hoşnut etmek için ahireti satan saptırıcı siyasi görüş ile Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın taşları gediğine oturtan siyasi görüş arasını ayırt eden uyanık akil Müslümanlara bırakıyoruz. Umulur ki bu uyanık kimseler, size cevap vereceklerdir.
Şimdi ey şeyh:
Mektubunuzun sonunda zikrettiğiniz şu iki ayetin üzerine intibak ettiği o kimse kimdir?
O kimse, Hizb-ut Tahrir mi, yoksa siz misiniz?
Son olarak siz, Hizb-ut Tahrir'e iftira atan ne ilk, ne de son kişisiniz. Zira bunu, sizden daha kuvvetli ve daha güçlü olanlar da yaptılar. Ancak onlar, hiçbir şey elde edemediler ve Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir Allah Subhânehu'nun emrettiği üzere dosdoğru seyrederek baki kalmıştır ki ona sırt dönen veya ona karşı çıkan veya iftira atan bir kimse ona hiçbir zarar veremez. Sonuç muttakilerindir.
ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh.
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi