- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Daveti ve Toplumu İnşa Etme Sürecinde Hizbin Liderliği
Hilafet’in kaldırılışının ardından İslam ümmeti yabancı fikirlerin ve sömürgeci kafirlerin etkisi altına girdi. Mağlupların galipleri takip ettiği gerçeği bir kez daha karşımıza çıktı. Bu yabancı fikirlerin İslam ümmetine nüfus etmesiyle ümmet nehirdeki çer çöp gibi sağa sola sürüklenmeye başladı. Nereye sürüklendiğini, gidişatın nereye olduğunu bilmeksizin suyun akışına kendisini bıraktı. Çaresizce ve umutsuzca…
Çaresizlik ve umutsuzluğun kol gezdiği, İslam ümmetini esaret altında aldığı bir zaman diliminde Şeyh Takiyuddin En Nebhani bir adım öne çıkarak İslam ümmetine seslendi: Ey İnsanlar arasından çıkartılmış en hayırlı ümmet! Silkelen ve aslına dön!
İslam ümmeti kendinde var olan cevheri kaybettiğini düşündüğü, umutsuzluğun hakim olduğu, yenilginin kabullenildiği, sömürgeci kafirlerin otoritesinin kanıksandığı bir anda gelen bu çağrı anında yankı buldu ve Hizbut Tahrir kuruldu.
Hizb-ut Tahrir, cemaat ile siyasi parti arasına bir çizgi çekti ve kendisini siyasi parti olarak tanımladı. Zira Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in İslam Devleti kurma yolunda attığı her adım, siyasi bir partinin kişiliğini yansıtıyordu. İslam Devleti kurmanın siyasi bir çalışmayı gerektirdiği Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in metodunda açık bir şekilde görülüyordu. Hizb, İslam ideolojisine dayalı siyasi parti olması hasebiyle İslam ümmetinde eşsiz bir konuma sahiptir. Onu eşsiz yapan elbette sadece kendisini siyasi parti olarak tanımlaması değildir. Yürüttüğü siyasi çalışma ve siyasi mücadeledir.
Siyasi mücadele, ümmetin başındaki yöneticilere iyiliği emretme ve kötülükten men etme üzerine kuruludur. Zira toplumu şekillendiren ve yönlendiren yöneticilerdir.
Yöneticilere iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak doğal olarak siyasi bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır:
﴿وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾
“Aranızdan İyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun”
Sömürgeci kafirlere dalkavukluk ederek koltuklarını koruyan yöneticileri muhasebe etme, onların karşısında hak sözü söylemenin karşılığı elbette zulme ve iftiraya uğramaktır ki hizbin tarihi uğradığı zulümler ve iftiralarla doludur. Ancak zulmün boyutları ne kadar çok olursa olsun, atılan iftiralar ne kadar çok olursa olsun hizbi yolundan ayıramamıştır.
Topluma liderlik etmek isteyen kitlede bulunması gereken iki temel özellik vardır. Bunlardan ilki fikir ve metot, ikincisi ise iradedir!
Hizb-ut Tahrir, İslam ümmetinin düşmüş olduğu durumdan kurtaracak yegane unsurun Raşidi Hilafet Devleti’ni kurarak birleşmek olduğunu söylemekle kalmamış kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti’nin nasıl bir devlet olacağını da beyan etmiştir. Anayasa Mukaddimesi adlı eserini okuyan herkes kitabı kapattığında zihninde muhteşem bir devlet canlanmakta ve bu devlete özlem pekişmektedir. Neşrettiği birbirinden kıymetli eserler, İslam ümmeti için mücevherden farksızdır.
Hizb, yaptığı siyasi yorumlarla ümmetin üstünde oynanan kirli oyunları bir bir ortaya koymuştur. Belki geleceği göremeyebilirsiniz ama geçmişe bakarak Hizbin siyasi gelişmeleri analiz etmedeki gücünü keşfedebilirsiniz. Bir örnek verecek olursak; Türkiye, Rusya’dan S 400 savunma sistemini aldığında Hizb, 4 Nisan 2019 tarihinde bu savunma sisteminin aktif edilmeyeceğini “Yunanistan Çözümü” adı altında hangarlarda çürümeye terk edileceğini söylemişti. Daha birkaç gün önce, Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar Yunan Çözümünü hatırlattı ve S 400’lerin hangarda bekletileceğini aktif edilmeyeceğini duyurdu. Tıpkı hizbin yaklaşık 2 yıl önce söylediği gibi.
Metot konusuna gelince, hizbin metodu Rasulullah’ın İslam Devletini kurmada takip ettiği metottur. Hizb, bir kitle kurmayı, siyasi mücadele yürütmeyi, toplumu kültürlendirmeyi ve nusret ehlinden nusret talep etmeyi Rasulullah’ın Medine’de İslam Devleti kurana kadar yaptığı faaliyetlerden çıkartmıştır. Zaman ve şartlara bakmaksızın bu metottan kıl kadar da ayrılmamıştır. Zira metot konusu akli bir konu değildir. Bilakis şer’i bir konudur ve şer’i delillerden istinbat edilir.
İradeye gelince; sahih bir fikre ve metoda sahip olmak kadar önemli bir husus da o fikir ve metodu her türlü zorluğa, engele karşı uygulayabilmektir. Bu, büyük bir özveri ve sebatı gerektirmektedir. Hizb, İslam ümmetinin gözlerinin kamaştığı zamanlarda onun gören gözü oldu. İşiten kulağı oldu.
Kuşkusuz bugünlere kolay gelinmedi. Akıntıya karşı kürek çekmek, rüzgarı karşısına alarak yürümek hiç de kolay değildir. Hizb-ut Tahrir, hiçbir zaman kolayı seçmedi. Bilakis, kolaylığına ya da zorluğuna bakmaksızın Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in metodunu takip etti. Yönetimler ile uzlaşmadı! Onlara dalkavukluk etmedi! Şeri hüküm neyi söylüyorsa o da onu söyledi! Lafı eğip bükmedi! Şartlara göre şekil almadı. İşte bu onurlu duruşun bedeli zindanlarda, darağaçlarında ödendi.
Hizb-ut Tahrir, kuruluşundan bugüne kadar sahip olduğu fikirler, şeri hükümlere bağlılığı, fikir ve metottan kıl kadar ayrılmayıp, zalimlerin zulümlerine direnmesi, her nerede olursa olsun hangi şartlar altında bulunursa bulunsun hakkı haykırması ile İslam ümmeti içinde kendisini kabul ettirdi. Belki sayıları milyonları bulmadı, belki devasa maddi servetlere, medya gücüne sahip olmadı ama sömürgeci kafirlere ve onlara boyun eğmiş yöneticilere karşı direnişi, gösterdiği siyasi mücadele Hizb-ut Tahrir’in İslam ümmetine liderlik etme keyfiyetine sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Şayet Müslümanlar aradan yüz yıl geçmesine rağmen bugün Hilafet’i konuşuyorsa, ümmetin sorunlarının Hilafet ile çözüleceğini söylüyorsa bu Hizb-ut Tahrir’in başarısıdır ve Hizb-ut Tahrir’in İslam ümmetine liderlik yaptığının en büyük göstergesidir.
Toplumsal değişim fikirle gerçekleşir. Doğru fikir, o fikre inanın doğru insanların eliyle iktidara taşınır. Hizb-ut Tahrir doğru fikir ve doğru insanlara sahiptir. Geriye sadece çalışmak, çok çalışmak ve Allah’ın vadettiği o kutlu günü beklemek kalmaktadır ve Allah’ın izniyle o gün çok da uzak değildir!
﴿أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ﴾
“Şüphesiz ki Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara 214)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Süleyman Uğurlu
#أقيموا_الخلافة
#ReturnTheKhilafah
#YenidenHilafet
#خلافت_کو_قائم_کرو