- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Gelecek Kesinlikle İslam’ındır!
Genel olarak devletlerin gücü, yönetim sistemlerinin gücü ile yöneticilerin gücünün, insanların sisteme ve yöneticilere olan güveniyle birleşmesiyle gerçekleşir.
Sistemlerin gücüne gelince; insanların işlerini düzenlemek ve güven içerisinde yaşamalarını ve kalkınmayı sağlamak için etkili çözümler üretme gücünde kendisi gösterir.
Yöneticilerin gücüne gelince; onların, planlama yapma, geleceği öngörme, insan enerjilerini ve yetkinliklerini kullanma, siyasi manevra yapma ve çözümlerler üretme yeteneklerinde kendini gösterir.
Güvene gelince; boyun eğdirmek için sürekli bir korkuya ihtiyaç duymaksızın işleri yoluna koyan düzgün bir yönetimde ortaya çıkar.
Ülkelerin maddi imkanlarına gelince; bunlar, temel değil yardımcı faktörlerdir. Zira güçlü ülkeler, başlangıçta fakir olsalar bile servet oluşturabilirler.
Tarih boyunca güçlü devletleri ortaya çıkarmasının yanı sıra devletlerin zayıflığına ve çöküşüne yol açan sarsıntılarını ve zayıflıklarını da ortaya çıkaran işte bu hususlardır.
İşte bu imkanlar, gelmekte olan İslam Devleti’nde mevcuttur. Zira onun nizamı, alemlerin Rabbi’nden gelen bir vahiy olup onun sorunları çözme gücü ise, asırlar boyunca tarihin tanık olduğu bir husustur.
İslam ümmeti; cömert olan bir ümmet, yetenekleri olan bir ümmet ve her alanda bilimsel enerjileri ve benzersiz deneyimleri olan bir ümmettir.
Kültüre gelince; ümmet kendi nizamına güvenmekte olup Allah’ın şeriatına bağlı kaldıkları sürece yöneticilerine de gizli ve açık olarak işitir ve itaat eder.
Batı’ya gelince; onların sistemleri beşerî Laik bir sistem olup onun sonunun yaklaştığı, insanların sorunlarını çözemez hale geldiği ve rolünün, sorunları öngörmek ve çözmekten ziyade yangınları söndürmeye daha yakın olduğu kanıtlanmıştır.
Yöneticilerin gücüne gelince; Batı’nın kayda değer bilimsel ve entelektüel yeteneklere sahip olduğu doğrudur. Ancak Makyavelizm ve bireylerin ve lobilerin kişisel çıkarlarının zulmü, bu enerjilerin kesinlikle kamunun yarına hizmete için değil dahası çoğu zaman da etkili odakların bireysel çıkarlarına hizmet etmesi için kullanılmaktadır.
Halkın sistemlerine ve yöneticilerine güvenmesine gelince; herkes, rüzgârın yönünün nasıl olacağını düşünüyor. Nitekim bu, Fransa’daki sarı yelekliler protestolarının krizinde, Tüm Batı’yı saran Korona krizinin yönetimine yönelik protestolarda ve (ırkçılık, para lobileri, savaşlar ve benzerlerine...) yönelik birçok kez yenilenen protestolarda net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Hiç şüphesiz gelecek İslam’ındır. Mesele, sadece bir zaman meselesidir. Elbette Allah emrine galiptir. Şimdi soru şu: Gelmekte olan bu hayırda bizim için bir pay yazılacak mı? Yoksa Allah, bizim yerimize Kendi dinine hizmet eden başka birini mi getirecek?
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munâcî Muhammed