Cumartesi, 30 Rebiu’s Sânî 1446 | 2024/11/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Batı Medeniyetinin Hızlı Treni Sizi Uçurumun Dibine Götürüyor!

بسم الله الرحمن الرحيم

Batı Medeniyetinin Hızlı Treni Sizi Uçurumun Dibine Götürüyor!

Her vadide yüzüstü dolaşıp duran Batı’nın çocuklarına ve tutsaklarına, her kulüpte bağırıp çağıran, iğrenç papağanlarıyla Batı’yı yakalamanın ve onun medeniyetinin hızlı trenine binmenin çözüm ve kurtuluş olduğunu tekrarlayıp duranlara.

Sizlere bariz kültürel kırılganlığa sahip olanların sığ beyinli ve zayıf fikirli olduklarını haber vermiştik. Ama sizler, cahilliğinizin ve cehaletinizin rezilliği içinde, bizimle olmak yerine ne nedenini ne konusunu ne de gayesini anlamadığınız Batı felsefesi ve düşüncesinin kelime ve terimlerini tekrar edip duran ucuz borazandan başka bir şey olmadınız. Size yakışan da budur?! Batı felsefesinin arkasındaki külli ve nihai meselelere, sebeplere ve amaçlara yönelmek, sırtlanlaşmış aptalların görevi değildir. Zira onlar, düşünce ve anlayışa muhalif olan aptallardır.

Batı’dan taklit ve alıntılar yapmasından ve onun felsefesinin kelime ve terimlerini tekrarlayıp durmasından dolayı aşağılık sendromunun büyümesinin ardından sırtlanlaşmış içi boş eğitimcilerimiz, Batı felsefesinin terimlerinin, dilsel bir inşa veya edebi bir heykel değil de kendi medeniyet kamusunun bir parçası olduğunu idrak edip anlayamamıştır. Yine Batı'nın aydınlanma felsefesinden bahsederken güneş ve ay ışığı görüntüsüyle Batı’yı taklit etmeye takıntılı hayal gücüyle flört eden papağan eğitimcilerimiz, Batılı insanın kilisesinin hapishanesinden zihninin kafesine çıkışının ve saçmalığının bir metaforu olduğu için terimin felsefi olarak hakikatini pek fark edememişlerdir. 18. yüzyılda Batılı filozoflar arasında, deneysel bilimin tüm bilinmeyenleri aydınlatacağına ve maddi deneyimin evrenin tüm sırlarını ve sonucunu ortaya çıkaracağına dair düşüncenin egemen olduğu bu vehim, önce kapsamlı bir tahakküm ve tam bir mutluluk, ardından da onların aydınlanmaları zifiri karanlık, tam bir başıboşluk ve yıkıcı bir sefaletle son bulmuştur.

Batının, kendi felsefesinin tutarsız olduğunu iddia ederek kilisesinin ilahını inkar ettikten sonra kendi arzusundan ve aklının sapkınlığından tapınılacak bir put edindiğinden, belli bir zaman sonra onu da parçaladığından, onu inkar ettiğinden, daha doğru ve daha düzgün olana gitmediğinden, bilakis tekrar geriye dönüp büyük bir felaketin içine düştüğünden bizim ahmaklarımızın haberi yok mu. Zira Batı, topukları üzere geri dönmüş ve kendisi için işitmeyen bir maddeden (doğadan) tapınılacak bir put dikmiş, sonra sağır ve kör olan heykelini tam bitirecekken geri yıkmıştır. Dolayısıyla maddi putunu ezmiş, parçalamış ve darmadağın etmiştir. Sonra tamamen saçma ve içi boş olan nihilizmi ilan edip üstlenmiş ve felsefe ve hayata dair yorum olarak hiçbir anlamı olmayan nihilizmde inat etmiştir. Böylece Batılı insanını, şaşkınlığın, başıboşluğun, sefihliğin ve sefaletin içinde yok etmiştir. 

Batı, “hümanist” akılcılık aydınlanması vehminden Tanrı’nın idolü olan modernitenin ve doğanın materyalizmine geri dönmüştür. En son olarak değil son olarak, nihilizme, postmodern yapbozuna ve onun, kutsalı, kesinliği, mutlakı, gerçeği, değerleri, ahlakı ve mukaddesatları tanımayan, bilakis hiçbir anlamı ve amacı olamayan fırtınalı ve tam bir akışkanlığa ve kapsamlı bir pornografiye sahip olan entelektüel serbestliğine geri dönmüştür. Hatta temel referansını parçalamaya, yıkmaya ve benzerlerini yapmaya geri dönmüştür. Böylece Batılı insanı, maddenin ötesinde mutlak hiçbir değeri olmadığı gibi maddenin ötesinde ahlaki herhangi bir standardı kabul etmeyen saf bir madde ile son bulmuştur.  Son tahlilde bu “insan” maddesi, Batılı insanı medeniyet cehenneminde son buluncaya kadar parçalanmaya, dönüştürülmeye, test edilmeye, denemeye, istihdama ve kullanılmaya tabi tutulmuştur. Böylece o, aklı, onuru, asaleti, değeri, türü ve mahremiyeti olmayan “cinsiyet” dedikleri saf bir madde haline gelmiştir. Bu da parçalandıktan sonra, fahişe, hayat kadını, kiralık karın, satılık sperm, homoseksüel ve transeksüellik kullanılıp tüketilmeye başlanmıştır.  Tüm bunlar ise, Lanetli Batı’nın hiçlik ve anlamsızlık felsefesinin ifraz ettiği maddi ve evrimsel mutasyonlardan başka bir şey değildir.

Ancak zihinsel engelli sırtlanlaşmış eğitimcilerimiz, bunun üzerine meditasyon yapmakta, derin düşünceler ve odaklanmış yapılar oluşturmakta ve birtakım anlamlara dalmaktadır. Tüm yapmaya çalıştıkları ise, bilgiç olmak, zeki olmak, düşünceyi simüle etmek, ibareler üstlenmek ve düşünür rolünü üstlenmeye çalışmak ama orjinal aptallık doğasından vazgeçmeden ve taklit ve rivayette var olan alışkanlığından kurtulmadan. Şüphesiz inatla felsefe ve düşünce konularını anlama aracını toplayamayan ve tüm talihsizliğiyle onun içine dalan ve cılız anlayışıyla ve aptal düşüncesiyle bizi suçlayan birini anlamak zordur. İşte bunlar, utanç verici bir mantık içinde olan sırtlanlaşmış eğitimcilerimizdir. Felaketin en kötüsü ise, onun görevinin iğrençliği içinde kendi kültüründen çıkıp Batı kültürüne girmesi, İslam’ında küfür ve ateizm olan Batı felsefesine inanması ve ümmetinin düşmanı olan Batı’ya bağlanmasıdır.   

Garip olan şu ki akılları sığ olan bu eğitimci grup arasında bir filozof, bir bilim adamı ya da bir edebiyatçı yoktur ve hiçbiri de bu benim felsefem, bu benim bilgim ve bu benim edebiyatım diyemez. Bilakis onların tamamı, Batı felsefesinin, kültürünün ve edebiyatının çocukları oldukları gibi yine hepsi kötü bir taklitçi ve kopyala yapıştır noktasında profesyonel hırsızdırlar. Dolayısıyla bir filozofun kendi diliyle ifade ettiği ve onda kendi zaafını, noksanlığını ve aklının sınırlarını bildirdiği bir felsefe ile cehaletine ve sığ aklına dayalı olarak hipnotize edilmiş bir anlayışla büyülenen bir taklitçinin söylediği alıntı arasında çok fark vardır. Sonra da taklitçi kalkıp kasıtsız olarak sahibinin kastettiği anlamı yayınlamaktadır. 

Sanki sen sırtlanlaşmış aptal eğitimcimizin, başından aklı ve göğsünden kalbi söküp alınmış da büyülenmiş bir şekilde aldığı haberden dolayı aklı ve duygusu yok sanırsın. Zira o, Batı’nın uğursuz medeniyetinin hızlı treninin varış istasyonunun derin bir kuyuda ve uçurumun kenarında olduğunun farkında bile değildir! Mesele, tüm mesele, varış istasyonudur. Dolayısıyla o da sebep ve sonuçtur. Zira felsefenin nedeni ve medeniyetin konusu, sürekli olarak bir mutluluk arayışıdır. Ama Batı medeniyetinin treninin varış istasyonu ise sırf sefalet ve mutsuzluktan başka bir şey değildir.   

İşte Batı medeniyetinin hızlı trenine binen, halkını Batı medeniyetiyle bütünleştiren, kaynaştıran, eriten ve aceleyle Batı felsefesinin halüsinojenik haplarını ve yıkıcı kavramlarını alan Japonya çığlık atıyor ve modeli ifşa ediyor. Zira Batı’nın materyalist felsefesi Japonya’yı saf Kapitalist bir ürüne dönüştürmüştür. Hatta Japonya’ya gelen bir ziyaretçi, korkunç sayıdaki reklam ve reklam panoları karşısında şaşkına dönebilir. Nitekim Japon Kapitalist damgasını ve kültürel klonlamayı ifade etmek için binaların cephelerini reklam yığınlarıyla doldurmuştur. Dahası medeniyet yabancılaşması azalmış ve Kapitalist piyasa, Japon insanını katı, kuru ve soğuk bir maddeye, üretim için verimli bir araca ve Kapitalistlerin kârlarının büyümesine dönüşmesini sağlamıştır. Hatta piyasa ilahı, ibadet edilen bir ilah olmuş ve aşırı çalışma ritüeli de Japonların duaları olmuştur. Ciddi bir araştırma yapıldığında, bunun bir saplantı ve insan fonksiyonunun fiziksel ve mekanik bir dönüşümü olduğu görülecektir. Dolayısıyla aktif kaynaşma içerisinde olan bir insanın, sosyal bir varlıktan sağır pasif bir makineye dönüştüğü görülecektir. Hatta boş ve kuru mekanik bir dönüşümünün ve mekanik faaliyetinin kurbanı olan Japon insanı, duyguları, evliliği, çocukları ve sosyal ilişkileri, işinin önündeki bir engel olarak görmektedir. Böylece Batı medeniyetinin treni onu sürüye katmıştır. Artık üretimin büyümesinden ve kârın artışından daha yüksek bir şey yoktur. Çünkü artık bu ikisi, insanın kendisinin de üzerindedir.

İşte lanetli Batı’nın en iğrenç ve en pahalı bedelini Japonya ödemektedir. Dolayısıyla uçurumun eşiğine ilk ulaşan o olmuştur. İşte şimdi o, halkının tükeneceği, neslinin silineceği ve etkisinin yok olacağı bir mesafededir! 

Evliliklerde ve doğumlarda endişe verici bir düşüş ve boşanma oranlarında ise endişe verici bir artış olmaktadır. Zira Japonya Sağlık Bakanlığı, 2019 yılında Japonya’da yeni doğan bebek sayısının 2018’e göre %16,3 azaldığını açıklamıştır. Dolayısıyla Bakanlık, bu tür verilerin kaydedilmeye başlandığı 1899’dan bu yana en düşük yeni doğan sayısının olduğunu kaydetmiştir. Japonya İçişleri ve İletişim Bakanlığı da 2021 yılında Japonya’daki çocuk sayısının art arda 40 yıldır düşüşte olduğunu açıklamıştır.

Ayrıca azalan evlilikler ve yıpranan aileler de söz konusudur. Zira azalan doğumlar ikilemini şiddetlendiren geç yaşta evlilik ikilemi vardır. Japonya Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, ülkede ilk çocuk sahibi olma yaşı kadınlarda ortalama 30,7’dir ve bu oran 5 yıl üst üste hiç değişmemiştir. Dolayısıyla şiddetli doğum sıkıntısı ve yüksek ölüm sayısı nedeniyle, Japonya’nın toplam nüfusu her yıl azalmaya devam etmektedir. 

Japonya İçişleri ve İletişim Bakanlığı, nüfusu azalan ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Japonya’nın büyük felaketini ortaya çıkarmıştır. Zira açıklanan verilere göre Japonya, 2015 nüfus sayımında nüfusundaki ilk düşüşü %0,8 olarak kaydederken ardından 2020 nüfus sayımında bunun %0,7 oranında olduğunu kaydetmiştir. 

İşte Batı’nın uğursuz medeniyetinin hızlı trenine binen ve onun sefil hayatını yakalayan Japon adamı. Böylece o, insanlığını kökünden söküp almış, bir üretim makinesine dönüştürmüş, onu evlilikten mahrum etmiş, soyunu kesmiş, akrabalık ve soy bağlarını koparmış, sosyal varlığından, soyluluğundan ve seçkinliğinden sıyırıp çıkarmış ve onu tamamen medeni ve yıkıcı bir ruhsal boşlukta bırakmıştır. Batı treni bununla da yetinmemiştir. Zira hiçliği seçinceye, yani kurtuluş yolu olarak intiharı seçinceye kadar ondan vazgeçmemiştir!   

2020 yılı verilerine göre Japonya’da intihar sayısı bir önceki yıla göre 750 kişi artarak (%3,7 artarak) 20.919’a ulaşmıştır. Nitekim Japon polisinin ön verilerine göre, Ekim 2020’deki toplam intihar sayısı bir önceki aya göre 300’den fazla artarak 2.153 vakaya ulaşmış olup bu, Mayıs 2015’ten bu yana en yüksek aylık ölüm oranı olmuştur. Dolayısıyla Japonya, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri gibi yedi sanayileşmiş ülke grubu arasında en yüksek intihar oranına sahiptir.

Sonra Batı’nın lanetli medeniyeti onların büyükleriyle yetinmemiş, çocuklarını da buna dahil etmiştir. Zira İntihar, Japon çocuklar arasında korkunç bir şekilde yayılmaktadır. Nitekim Japon yerel medyası, Ekim 2021’de Japon Eğitim Bakanlığı’na atıfta bulunarak, Japonya’daki çocuk intiharlarının sayısının 40 yıldan fazla bir süredir en yüksek oranda olduğunu bildirmiş ve ilkokuldan ortaokula kadar çocuklar arasında 415 intihar vakasının olduğu kaydetmiştir. Ayrıca Japonya'nın Asahi Gazetesi, sayının geçen yıla göre yaklaşık 100 çocuk arttığını ve bunun da kayıtların tutulduğu 1974’ten bu yana en yüksek sayı olduğunu bildirmiştir. Dahası Japon Eğitim Bakanlığı, Japon çocukların mutsuzluğuyla ilgili olarak, okullardaki 19.627’den fazla öğrencinin 30 gün veya daha uzun bir süredir derslerini kaçırmasıyla rekor bir sayının kırıldığını söylemiştir.

İşte bu, büyükten önce küçüğe kötülük yapan Batı’nın uğursuz medeniyetidir. Sanki Adem Aleyhisselam’ın neslini helak etmek ve insanlık türünü yok etmek için taşlanmış Şeytan tarafından özel olarak tasarlanmış gibi görünmektedir!    

İşte Japonya’nın aptal eğitimcilerinin en sevdiği model! Zira bu bahsedilen, Mozambik ya da Rubülhali Çölü’nden değildir. Bilakis bu, sefil Batı medeniyetinin bir sebep, bir amaç ve bir kader olarak insan meselesine cevap vermedeki mutlak başarısızlığının ve insan mutluluğunu elde etmedeki korkunç iflasının bariz ve açık bir örneğidir. 

Absürtlük ve anlamsız nihilizm dünyasında, Batı felsefesinin oluşumu ve medeniyetinin kusmuğu, mal ve hizmet üretiminin niceliksel büyümesinden ve Kapitalist tapınağın rahiplerinin net kârındaki artıştan başka bir amaç düşünmemektedir. Zira Batı medeniyeti, elektronik teknolojisi ve programlaması ile barbar bir vahşi olmaktan öte bir şey değildir. Nitekim onda, sizleri kontrol altına almak için betonarme gökdelenler, yüksek hızlı trenler, yazılım ve dijital teknolojisi ve sefil gerçekliğinizi çarpıtmak için sivil ve medya çılgınlığı vardır. Yine onda, karanlık bir köşede, o soğuk karanlıkta ve tam bir medeniyet boşluğunda, yılların karmaşasıyla çiğnenmiş ve anlamsız gezintilerle bitkin düşmüş, içi boş, kırılgan ve sefil bir insan vardır. Hatta onun son seçeneği, Batı medeniyetinden ve yaşamından kurtulmak için intihar olmaktadır!   

Mesele gökdelen ve onun yüksekliği, tren ve hızı, dijital teknoloji ve onun ne kadar bilgi içerdiği meselesi değil, insan ve onun mutluluğu meselesidir! Bu Batı medeniyetinin kara deliğindeki mekanizmalar, araçlar, teknikler ve yazılımlar neyi zenginleştiriyor? Pusulasını ve varoluş amacını kaybetmiş bir insanda bu malzeme yığınının faydası ve avantajı nedir?!

Bu, Batı medeniyetinin iflası ve yıkımıdır. Ancak kendisi için kabul ettiği komaya meftun olmuş aptal eğitimcilerimiz, uyanmamakta ve Batı’dan gelen sesi duymamaktadır. Oysa Batı’nın sonunu, çöküşünü, düşüşünü, gerçekliğinin saçmalığını, felsefesinin anlamsız nihilizmini ve materyalizminin serapları için içi boş değerlerle maddi ilerlemenin çirkin bedelini, harap olan, kaybolan ve yok olan yeryüzünü, Batı’nın öldüğünü ve medeniyetinin sonucunun intihar medeniyeti olduğunu önceden haber veren sesler endişe verici bir şekilde yükselmektedir.

Batı’nın lanetli ve uğursuz medeniyetinin musallat olduğu bu sefil dünyanın, bu mutlak şerden kurtulmasının, kafir Batı’nın şaşkınlığından, sapkınlığından ve başıboşluğundan çıkıp tövbe ederek Rabbine ve yaratıcısına dönmesinin ve Batı Kapitalizminin karanlıklarından ve sapkınlığından çıkıp azim İslam’ın nuruna ve hidayetine kavuşmasının zamanı gelmiştir. İslam’ın rehberleri ve kurtarıcıları sizlersiniz Müslümanlar topluluğu. İnsanlık için, hidayetin, gerçek imanın, mutluluğun, kurtuluşun ve her iki dünyada da saadet yolunun gerçek şahitleri sizlersiniz.

Artık sizlerin, azim İslam’ınızı ve onun Raşidi Hilafet’ini, Batı’nın batılının, küfrünün, onun medeniyetinin nihilizminin ve harap olmuş ülkelerinin tepesine indirmenizin zamanı gelmiştir. İşte o zaman o, yok olup gidecektir. 

Allah doğru söyledi ve sözlerin en güzelini söyleyen Celle ve Alâ şöyle buyurmuştur: بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَBilakis biz, hakkı batılın tepesine indiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah’a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!” [Enbiya 18]  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER