- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet Devleti’nin Zarar Gördüğü ve Yıkıldığı Receb Ayı!
Salih amellerin, O'nun nimetiyle tamamlandığı Allah’a hamdolsun. Allahu Teala’nın şu kavliyle habibimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini vasat bir ümmet kılan Allah’a hamd olsun: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً “Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve Rasul’ün de sizin üzerinize şahit olması için vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara-143] Nitekim Allah ümmete, eşsiz bir lütuf bahşetmiştir. Dikkat edin bu, insanlığın Kapitalist ideolojinin türettiği cehaletinin ve kaosun pençesinden kurtuluşu olan azim İslam’dır.
Kur’an’ı Kerim bize, yolumuzu gösteren ve onu aydınlatan tertemiz âyetlerle gelmiştir. Zira Tebâreke ve Teala, şöyle buyurmuştur: وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir ümmet/topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Âl-i İmran-104] Bu âyetten kastedilen, ümmetin içinden bir grubun (topluluğun) bu durum için mücadele etmesidir. Nitekim bu, ümmetten her bir ferdin gücü yettiğince üzerine vaciptir. Aynen Sahih-i Müslim’de Ebu Hureyra’nın şöyle dediği şeklinde geçtiği gibi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ “Sizden kim bir münker görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle (ona karşı) buğz beslesin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.” Bir rivayette ise şöyle geçmektedir: وَلَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنْ الْإِيمَانِ حَبَّةُ خَرْدَلٍ“Bu kadarını yapmayanda ise, artık hardal tanesi ağırlığı kadar bile iman yoktur.”
İmam Ahmed şöyle dedi: Bize Süleyman el-Hâşimî rivayet etti, bize İsmail İbn Cafer haber verdi, bana Amr İbn Ebu Amr Abdullah İbn Abdurrahman el-Eşhelî’den, o da Huzeyfe İbn el-Yeman’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini haber vermiştir: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْ عِنْدِهِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلَا يَسْتَجِيبُ لَكُمْ “Nefsim elinde olan Zat’a yemin ederim ki, ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yahut Allah size bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız da lakin duanıza icabet edilmez.” Ta ki ümmet, israiloğulları gibi olmasın. Zira Tebâreke ve Teala şöyle buyurmuştur: لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُدَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ * كَانُوا لا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُون “İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryem oğlu İsa’nın dilinden lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” [Maide-78-79]
Belki de Hizb-ut Tahrir’in temsil ettiği Hilafet emrine çağrıda bulunan açık davetin bulunması ve bu davetin ümmetin içerisinde, sahiplerinin karanlıkta kaldıkları, onunla şaşkına döndükleri ve onun bekasını savunmaya devam ettikleri yıkıcı fikirlerle dolu vakıanın gölgesinde ümmetin durumunu düzeltmek için çalışması, böyle bir atmosferin ortasında fikrin gücü ve saflığı sayesinde Hilafet savunucularının yollarını açmıştır. Bu görüş, Hilafet Devleti’ni kurarak İslami hayatın yeniden başlatılmasını fikrini önermektedir. Ama onu kurmak için çalışanlar, en şiddetli fikri zulüm ve yardım eksikliği ile karşı karşıya kalırken ümmetin bazı evlatları zalimlere boyun eğmekte ve diğer bazıları da ümmetin yozlaşması için bir üreme alanı gelen tehlikelerin ümmet üzerindeki yansımalarına karşı kayıtsız kalmaktadır. Ancak merhametli ve azim olan ümmet, zulmü reddetmekte ve İslam’ına ölümcül darbe vurulmasına karşı koymaktadır.
Hilafet’e davet etmek ve onun yokluğundan bu yana yüz bir yıla ulaşmasının anılması, insanlığın üzerine tatbik edilen Kapitalist ideoloji sayesinde dünyanın fesat ile dolmasının ardından gerçekten onun yeniden kurulması işinin olmasını gerektirmektedir. Artık yeter.
Hilafet’in geri dönmesi, adamların artık kollarını sıvamalarını, öncülerden olmalarını ve safların önüne geçmelerini gerektirmektedir. Hilafet davetçilerinden hiçbiri kendisini küçük görmesin. Çünkü Hilafet Devleti’nin yeniden kurulmasına yönelik bu amel, Hilafet’in H. Recebu’l Hayr 1342 M. 3 Mart 1924 yılında yıkılmasının ardından Hizb-ut Tahrir liderliğinde insanlığın öğrendiği en büyük amellerden biri olduğu gibi Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekkî rolünde resmettiğine göre ideolojik amellerden biridir; zira fikri çatışma ve siyasi mücadele, alemlerin Rabbinin hükümlerine göre düzenlenmiş ve disipline edilmiş bir ameldir. Dahası bu, peygamberlerin amelidir; çünkü o, eğer onun için çalışan ihlaslı olursa büyüklüğünü sadece Allah’ın bildiği bir ameldir… Hilafet için çalışan kişi, ümmetin ortasında bu ameli yerine getirmekten dolayı mutlu olduğunda, ne güzel bir müjde ve ne güzel bir sevinci tamamlamış olacaktır. Dolayısıyla ameli, onun kurulması için taçlandırmak nasıl büyük bir sevinçtir bilemezsiniz?
İdeolojik mefhuma göre çalışmak, bizi şu iki gözleme sevk etmektedir:
Birinci gözlem: Hilafet Devleti’nin kurulması, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesiyle gerçekleşecek ve azim İslam ideoloji tahakkuk edecektir. Dolayısıyla Hilafet Devleti için çalışanların, Rableri katında nurdan minberleri olacak ve onun yeniden kurulması, insanlığın Kapitalist sistemin ve onun uşaklarının baskısından kurtulmasını hızlandıracaktır. Zira Hilafet’in yeniden kurulmasına yönelik bu çalışma, bu azim şerefi inşa etmek için çalışanın en büyük koruması olacak ve bu şeref, Allahu Teala’nın izniyle çalışanların adının Allah katında bir nur olarak kazınmasına neden olacaktır; çünkü onlar, insanlardan bir ödül ve teşekkür istememektedirler. Dolayısıyla bu inşanın fazileti, vakitlerini ve fikri çabalarını Hilafet’in yeniden kurulması yolunda feda edenlere dönmektedir. Hatta devletin kurulmasının tamamlanmasına katılmamış olsalar bile, onun kurulmasına destek vermelerinden dolayı da büyük bir lütuf sahibi olacaklardır. Bu durum onları, kendilerini gururlu ve onurlu hissetmeye sevk edecektir. Çünkü onlar, bir uçurum üzerine değil takva üzerine bir bina inşa etmişlerdir.
İkinci gözlem: İdeolojik devletlerin inşa edilmesi ve onların tarih boyunca ayakta kalmaları, bu ideolojinin doğasının doğru veya yanlış olduğuna bakılmaksızın bu devletlere büyük bir şan kazandırmaktadır. Ancak ideolojik devletlerin liderlerinin, derin bir düşünceye ve derin bir siyasi bilince sahip olup olmadıklarına ve hayatta egemenliğine ve ona tahakküm etmeye tamahkarlık hissedip hissetmediklerine dikkat edilmelidir. Çünkü onların, hayattaki tüm güçlerini icat edicilik ve egemenlik için harcadıklarını ve hatta onlar için sadece dünyanın olduğunu görmekteyiz. Bu hususta en evla olan, devlet kurulmadan önce aydın bir fikir ve yüksek siyasi bir bilinçle Hilafet Devleti’nin yeniden başlaması olan bu azim yapıyı inşa etmek için çalışanlar ve kurulduğunda da devam etmeleri halinde ona azı dişleriyle sımsıkı sarılanlardır. Çünkü onlar, ümmetin gözü kulağı, liderliği ve onun süvarileri olacaklardır.
İçi boş yılların geçmesi ve ümmetin acı çekmesi çok büyük bir hüzündür. Zira ümmet, yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmakta olup hak ettiği en büyük hırsına sahip olmadan da bunları bulamayacaktır. Bu ise İslam ile yönetmek ve dünyayı Kapitalist nizamın kaosunun pençelerinden kurtarmaktır. Dolayısıyla ümmette asıl olan, sorumluluk hissetmesidir. Çünkü onun içerisinde, hem kendisi hem de kendisini yaşamış olduğu bu elim vakıadan kurtarmak için çalışan aydın bir kitle vardır. Bunlar ise, halkına asla yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir’i temsil eden Hilafet davetçileridir.
Evet, İslam ümmeti kerim ve azim bir ümmet olup onun, Rabbinin razı olduğu rolünü öğrenmesi ve her iki cihanda da kurtuluşa erenlerden olması için eğri hatların yanına çizilmiş doğru bir hatta ihtiyacı vardır. Bu da kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna göre Hilafet Devleti’ni yeniden kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaktır.
Hilafet Devleti’nin rolü, dinde temel ve merkezi bir roldür; zira onda, İslam’ın tatbik edilmesi ve onun davet ve cihat yoluyla dünyaya taşınması sayesinde İslam ve ehli izzet bulacaktır.
Hilafet bir Müslümanın aslını çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla ona, dünyada kendisi için yaratıldığı davasını ve sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ * مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ * إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.” [Zariyat-56-58] Dolayısıyla ümmeti dini konusunda doğal konumuna geri döndürmek için Hilafet davetini taşımak ve siyasi amelin meşalesini taşıyan siyasilerden olmak büyük bir şereftir. Zira o, sömürgeci kâfirin cami köşelerine hapsetmeye çalışarak çarpıttığı siyasi bir dindir. Allah’a yemin olsun ki ümmeti dininin kapsamı dışında yaşamaya empoze etmek bir cürümdür.
Peki işlerini gözetmesi amacıyla azim İslam ideolojisine göre büyük sorumluluğu öğrenmek için fikri zincirini kıracak ve onunla siyasi çalışma alanlarında koşacak olan kim?!
Ümmeti bu bataklıktan kurtaracak olan, Hizb-ut Tahrir içerisinde sorumluluk üstlenen Hilafet’e davet edenler olacaktır. O halde gençlik, kollarını sıvasın ve ümmetin üzücü tarihinin bu kritik aşamasında cimrilik etmesinler. Çünkü Hilafet’in uluslararası çatışma arasından kaybolmasının üzerinden yüz bir yıl geçmiş olması üzücü bir şeydir. Ümmet için tehlikeli sorunları temsil eden köprünün altından çok sular geçti; zorluklar, yoksulluk, katliam ve zalim yöneticiler gibi. Ama Batı’ya hizmet edenler, Batı’dan kurtuluşun yolunu bilmezler ve bunu istemezler. Zira onlar, Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere karşı edeplerini kaybetmişlerdir.
Ümmet için asıl olan, aslına geri dönmesi ve artık uykusundan uyanmasıdır. Evet, vakıa kışkırtıcı ve acı verici olup vakıayı Hizb-ut Tahrir içindeki davet taşıyıcıları motive etmektedir. Zira onlar, bir nur ve ateş meşalesidirler; yolu aydınlatan bir nur ve karanlıkları yakan bir ateştir. Dolayısıyla ümmetin her bir ferdinin kendisinde bir hayır olduğunu görmesi kaçınılmazdır. Özellikle de kendilerini bu davete adayarak Hilafet Devleti’nin gölgesinde İslami hayatı yeniden başlatmak için davet taşıyanlar; zira onlar, yolu bildiklerinden dolayı daha endişeli olmalı ve daha çok çalışmalıdır. Dolayısıyla sahip oldukları anlayışta ümmetlerine cimrilik etmemeleri ve hiçbir iyiliği küçük görmemeleri gerekir.
Receb ayı, Hilafet’in geri dönüşünü beklemektedir; zira onun yokluğu acı verici olmakla birlikte aynı zamanda onun için çalışanların olması da sevindiricidir. Çünkü Receb ayında büyük bir ecir vardır. Bunun en büyüğü ise Müslümanın, farzların tacı olan şerî yönetimin -ki bu Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’tir- geri gelmesi için çalışmasıdır! O halde Müslümanlar, arzularını gerçekleştirmek ve ümmeti büyük bir konuma taşımak için bu ay Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya katılsınlar.
Peki bir kişi, hayatın acısını çeken ve çoğu kafası karışık olan insanları nasıl düşünebilir; davet taşıyıcısı bir çözüme sahiptir, yolculuk uzasa da kalbi iman ile doludur ve ümmet için büyük umutlar taşır. Bu bir temenni değildir, bilakis asırlarca var olmuş ve yaşamış bir devlettir. Nitekim ümmet, daha önce olduğu gibi dünyaya hayrı yaymada öncü bir ümmet olmaya geri dönmek için bir kez daha var olmanın ve ortaya çıkmanın tüm unsurlarına sahiptir. Zira onun evveli düzgün olursa sonu da düzgün olacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Muhammed Semâni – Sudan