- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Gelmekte Olan Raşidi Hilafet; Dünyayı, İflas Etmiş Kapitalizmin Karanlıklarında Bocalamaktan Kurtaracaktır!
Müslümanlar milletler arasında bir üstünlüğe sahipti ve Hilafetleri açıkça görülmekteydi. Bu üstünlüğün tezahürlerinden bazıları şunlardır:
1- Hilafet Devleti’nin, Roma Devletinden inisiyatifi alması
İslam Devleti’nin kurulmasının üzerinden daha birkaç on yıl bile geçmeden, 465 yıl boyunca dünyanın tartışmasız birinci devleti haline gelmiştir. Zira halklar gruplar halinde Allah’ın dinine girmişler ve İslam Devleti onları tek bir potada eritmiştir. Böylece dilleri ve renkleri farklı olmasına rağmen Allah’ın kendilerine emrettiği gibi diğer insanların dışında tek bir ümmet olmuşlardır. Dolayısıyla Hilafet korkanların sığınağı ve zalimlerin zulmünden kaçanların barınağı olmuştur; nitekim küfrün kaleleri onun önünde çökmüş, inisiyatifi ele almış ve uluslararası durumda üstün bir hale gelmiştir. Böylece rakip ülkeleri kendisinden uzaklaştıran tartışmasız birinci devlet olmuş ve tek başına benzersiz bir hale gelmiştir. Bu yüzden hiçbir ülke ona düşman olmaya veya açık bir şekilde onun gücüne meydan okumaya cesaret edememiştir. Örneğin Roma kralı Nikefor Fokas, Hilafet’e cizye ödeyen devletinin gücünü göstermek istediğinde Müslümanların Halife’si Harun-El Reşid’e, Müslümanlara cizye ödemeyeceğini ifade eden bir mektup göndermiş, dahası daha önce Roma hükümdarlarının Müslümanlara cizye olarak ödediği tüm malları devletine geri ödemesini talep etmiştir. Hilafet Devleti’nin cevabı ise pratik bir cevap olmuştur; zira orduyu Roma’ya doğru harekete geçirmiş ve onları hezimete uğratmıştır. Böylece aşağılanmış ve küçük düşürülmüş bir şekilde yeniden cizye ödemişlerdir.
2- Hilafet Devleti’nin tüm kafirlere karşı zaferi
Hilafet Devleti, iman silahının yanı sıra maddi silaha da sahip olması ve şöyle buyuran Allah Subhanehu’nun emri doğrultusunda düşmana karşı koymak ve onu korkutmak için gerekli teçhizatı hazırlaması nedeniyle tüm asırlarda düşmanlarına karşı zafer kazanmakta büyük bir üstünlük göstermiştir: وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْ “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.” [Enfal-60] Kuvvet lafzı nekra olup ister askeri, ister ekonomik, ister teknolojik, isterse benzerleri olsun herhangi bir kuvvet anlamına gelmektedir…
Örneğin Alparslan’ın komutanlığındaki 15.000 askerden oluşan kefenli ordu, Roma devletinin 400.000 savaşçıdan oluşan büyük ordusunu ezici bir yenilgiye uğratmayı başarmış ve çok ucuz bir şekilde birkaç dirheme satışa sunulan imparatorlarını esir almış, takvalı olan Müslümanlardan hiçbiri onu satın almak istememiş, ancak onların içerisinden bir adam köpeğiyle birlikte satın almayı kabul etmiştir. Bu durumda şöyle denilmiştir (İmparator, köpekten daha ucuzdur.)
3- Hilafet’in yeryüzünde adaleti tesis etmesi
Hilafet Devleti, İslam’ın adil yönetimi karşısında dinleri farklı olsa da insanlar için adaleti ve eşitliği tesis etmede benzersizdir. Zira ne kadar zayıf olursa olsun mazlumun hakkını vermiş ve gücü ve insanlar arasındaki konumu ne olursa olsun onun hasmından hakkını almıştır.
Kadı Şüreyh, zırhı hakkında Yahudi’nin lehine hüküm vermişti. Çünkü Müslümanların Halifesi Ali İbn Ebu Talib’in, zırhın kendi zırhı olduğunu ispat edecek beyyinesi yoktu. Bunun üzerine Yahudi şöyle dedi: bu hükmü ancak peygamberlere tabi olanlar verebilir. Sonra Müslüman oldu. Hilafet Devleti’nin insanlar arasında adaleti tesis etmede benzersiz olması hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü o, İslam ile hükmetmekte ve adalet ise sadece İslam ile sınırlıdır.
4- Hilafet, ilmin ve sanayinin meşalesidir
Hilafet çeşitli asırlarda, ilmin meşalesi, alimler için bir kaynak ve üniversitelerine uzak yakın her yerden gelen öğrenciler için uğrak yeri olmuştur. O zamanlar Avrupa, onu dört bir yanından kuşatan cehaletin batağına saplanmıştı. Örneğin İngiltere Kralı II. George, orada eğitim görmesi için Endülüs’e eşraf kızlarından bir heyet göndermiş ve bu mektubun metni şöyledir:
İngiltere Kralı II. George’dan
Endülüs’teki Müslümanların Halife’si, azamet sahibi, makamı yüce III. Hişam’a;
Tazim ve tebcilden sonra, mamur beldenizdeki ilim ve sanat enstitülerinizin feyziyle meydana gelen büyük bir ilerleme işittik. Dört cihetten cehaletin hüküm sürdüğü memleketimizde, ilim nurlarının yayılması, eserinize tâbi olmakta iyi bir başlangıç olması için, şu fazilet örneklerinden bir parça çocuklarımızın da faydalanmasını istedik…Kardeşimizin kızı Prenses Duban’ı, İngiliz eşrafının kızlarından teşekkül eden bir heyetin başına koyduk. Kendilerine ihtimam gösterilmesini, arkadaşlarıyla birlikte büyük yardımlarınızla himayenizde (öğrenimlerinde) ilerlemeleri hususundaki lütuflarınızı bekleriz… Küçük prensesle birlikte, yüce makamınıza mütevazı bir hediye de sunuyorum. Samimi sevgi ve tazimlerimle bu ikram edilen hediyeyi kabul buyurmanızı rica ederim.İtaatkâr hizmetkarınız İngiltere Kralı II. George.
Sömürgeci kâfir Osmanlı Hilafet Devleti’ni yıkmayı başardığında, Müslümanların başına musibetler, felaketler ve krizler gelmeye başladı, durumları en kötü bir duruma dönüştü, İslam’ın yönetimi yeryüzü terk etti, tek bir beden parçalara bölündü, büyük cürümler yaygınlaştı, bilimi, teknolojiyi ve sanayiyi kaybettiler, cihad kâfirle savaşmaktan kâfirlerin planlarıyla Müslümanlar arasındaki beyhude savaşlara dönüştü ve inisiyatif sahibi olmalarından, ülkeleri ilmin ve sanayinin merkezi olmasından ve orduları da zafer ve galibiyet sahibi olmasından sonra milletlerin kuyrukları haline geldiler.
Ancak bir asır boyunca iflas etmiş Kapitalizmin, onun bozuk kanunlarının ve çürümüş demokrasinin hâkimiyeti altında yanıp kavrulmasından, bazen ateist komünist ideolojinin karanlığında ve diğer bazı zamanda Kapitalist ideolojinin ve onun çürümüş ve yozlaşmış Demokrasisinin karanlığında bocalamasından sonra ümmetin büyük uyanışının ve onun ebedi şanına ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’ine olan özleminin ardından ve hedefini dakik ve titiz bir şekilde belirleyen, gayesine ulaşacağı metodunu dakik bir şekilde açıklayan, üyelerinin bağlanma metodunu doğru bir şekilde sınırlandıran ve gemisi, Hizb-ut Tahrir emiri Celil Alim Ata İbn Halil Ebu Raşta liderliğinde muhlis ve bilinçli adamlar tarafından idare edilen sahih bir kitleleşmenin varlığının ardından bu dünyanın izzetine ve ahiretin de kurtuluşuna nail olabilmemiz için hepimizin onunla birlikte çalışması gerekir.
Ey Müslümanlar: Hizb-ut Tahrir sizleri, liderliği arkasında saflarınızı sıkılaştırmaya ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’i kurmak için kendisiyle birlikte çalışmaya davet etmektedir. Sakın Amerika ve onun ayak takımları, Rusya ve yandaşları ve Avrupa ve onun tabileri sizleri korkutmasın. Zira onların fikirleri çökmüş, kavramları parçalanmış ve kokuşmuş Kapitalizmleri iflas etmiştir. Geriye sadece Hizb-ut Tahrir liderliğinde rejimlerini devirmek için ajan yöneticilerine karşı devriminiz kalmıştır. İyi bilin ki kâfir Batı’nın Hilafet’in geri dönüşünü engelleme girişimi artık boşunadır. Zira onun geri dönüşünü engellemekten tamamen aciz bir hale gelmiştir. Nitekim aşağıdaki dört hakikat bunu teyit etmektedir:
1- Müminler için egemenlik ve iktidarın olacağına dair asla sözünden dönmeyen Allah’ın vaadi vardır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenleri, yeryüzünde egemen kılacağını vaat etmiştir.” [Nur-55]
2- Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Râşidi] Hilafet olacaktır.” [Ahmed rivayet etti.]
3- Akidesine sımsıkı sarılan, dininin hükümlerine yapışan, Rabbine karşı muhlis, Nebisini seven ve Nebisinin metodu üzere Hilafet’inin geri dönüşüne özlem duyan ve devrim ateşi evlatlarının kalbinden asla sönmeyecek olan canlı ve hareketli bir ümmet vardır.
4- Allah’a karşı muhlis ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e sadık olan ve ehline asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir, onu kurmak için bıkmadan ve usanmadan çalışmaktadır. Dolayısıyla o, başkalarının yaşlanması pahasına gayesini gerçekleştirmek ve Allah’ın kendisine Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurma imkanı vermesi için sürekli olarak büyümektedir. Nitekim ümmet, onun liderliğinde zaferi, iktidarı ve istihlafı gerçekleştirecek, Allah’ın izniyle çok yakında kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti yeniden inisiyatifi ele alacak ve ümmet daha önce olduğu gibi yeniden üstünlüğünü elde edecektir. O gün uzak değildir. Bu, aziz olan Allah’a hiç zor değildir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Üstad Said Adnan – Yemen