- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Amerika’nın Çıkarları, Ayrı Olan Ajanları Yakınlaştırıyor!
Mısır Vilayeti – Üstad Mahmud El-Leysi’nin Kaleminden
Geçmişte, Erdoğan'ın Mısır rejimine yönelik zamanın ve Amerika'nın çıkarlarının gerektirdiği cesurca açıklamalarını sık sık işittik; örneğin Erdoğan’ın, Kasım 2013’te Türkiye büyükelçisinin Mısır’dan sınır dışı edilmesinin ardından Mısır rejimine saldırarak şöyle demesi gibi: “Darbeyle iktidarı ele geçirenlere asla saygı duyulmayacak.” Erdoğan, Türkiye'nin kuzeyindeki Giresun ilinde yaptığı konuşmada da şunları söyledi: “Dün Mısır’da, Avrupa Birliği ile darbeci Sisi’nin davet ettiği Arap Ülkeleri Ligi üyeleri arasında bir toplantı yapıldı.” Erdoğan şöyle devam etti: “İktidara geldiği günden bu yana 42 kişiyi idam eden Sisi'nin çağrısına yanıt verdikten sonra Avrupa Birliği’nde bir demokrasiden bahsedebilir misiniz?” Dolayısıyla Erdoğan, bir televizyon röportajında Mısır Cumhurbaşkanı ile görüşmelerin yapılmasına ilişkin bir soruya yanıt verirken ilk kez Sisi’ye şöyle diyerek saldırmıştı: “Sisi ile neden görüşmüyorsun diye soran kişiye cevabım… Böyle bir kişiyle asla görüşmem.” (Rusya El-Yevm, 26/02/2019). Evet Erdoğan, Sisi ve rejimini bu şekilde nitelendirmiş ve özellikle 2016’daki darbe girişimini desteklediği ortaya çıkan Mısır tarafında çatışma daha şiddetli bir hale gelmişti; ancak bu husumet ve bu çatışma gerçek değildi; aksine Amerika ile rekabet eden ve Mısır’da onlar (muhalif ve İslamcılar) aracılığıyla Amerika ile rekabet edebilecek bir zemin bulmaya çalışanlar tarafından ele geçirilmemeleri için rejime muhalif olanları, özellikle de İslamcıları kontrol altına almak içindi. Nitekim Amerika istediğini elde etti; zira birçok Müslüman Kardeşler liderlerini ve muhalif kadroları kontrol altına almış, onları geçemeyecekleri kırmızı çizgilerle dizginlemiş ve demokrasinin ve onun korunması yoluyla muhalefetlerinin çerçevesinin rejim için olmaya zorlamıştır; dolayısıyla Erdoğan, Mısır rejiminin ve Sisi’nin bir destekçisi olmuş ve ortada gerçek bir husumet olmamıştır. Zira iki ülke arasındaki ticaret alışverişi durmadığı gibi aralarındaki güvenlik iş birliği de durmamış, aksine Mısır’da idam cezasına çarptırıldıklarından dolayı Türkiye’ye mülteci olarak kaçanların bir kısmı Mısır’a teslim edilmiştir; bu da rejimin veya Mısır’daki Amerika’nın çıkarlarına zarar verebilecek herhangi bir şeyi ihlal etmeleri durumunda oradaki ileri gelenler için aynı akıbeti yaşayacaklarına dair bir tür tehdit olarak yapılmıştır.
Yüzeysel bakış açısına sahip olan birçok muhalif, gerçek bir husumetin olduğunu ve Erdoğan’ın kendilerine destek olacağını zannederek Türkiye’ye sığındılar; bu arada Erdoğan, Mısır’daki rejime yük olmasınlar ve başka bir yerde rejim için bir tehdit oluşturmasınlar diye bir çıkış yolu bulmak için onları kuşatıp kucak açmıştır; bunun da ötesinde onların (muhalifler) çoğu, haklarında verilmiş infaz kararları olduğundan dolayı Mısır'a sınır dışı edilmek gibi gerçek bir tehdit altındadırlar; bundan dolayı onlar, içinde yürümeleri ve dışına atlamamaları gereken dairelerle çevrilidirler. Bu yüzden aslında hiç kimsenin onları tutuklamasına ve onlara kefil olmasına gerek kalmadan özgürlüklerine el konulmuştur. Dolayısıyla Türkiye, onlardan itaat etmeyi reddedenlere karşı çıktı ve başka bir sığınacak yer aramak için Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldılar; ayrıca onların arasında ikameti yenilenmeyenler ve Türk vatandaşlığı reddedilenler olduğu gibi özellikle Müslüman Kardeşler için bir darbe olan bu ziyaretin ardından onların bazılarından vatandaşlık verildikten sonra geri alınmıştır.
Dolayısıyla bu ziyaretin kaçınılmaz olarak gelmekte olduğunu gördük ve çatışmanın ve husumetin, Amerika’nın çıkarı gereği olduğunu ve bunun da her birini belirli dosyalarla Amerika hizmet eden bir rol oynamaya sevk ettiği söyledik ve tekrarladık; yani şayet Amerika’nın çıkarı aralarında uzlaşmayı gerektiriyorsa bir araya gelip kucaklaşacaklardı ki öyle de oldu.
Bu görüşme, geçici veya sadece uzlaşmak için olan bir görüşme değil, aksine oyun kartlarını ve oyuncuların rollerini düzenlemek ve Amerika’nın, çözmeye çalıştığı ve Sisi’nin çözmekte aciz kaldığı belirli dosyaları teslim etmek için yapılan bir görüşmedir; zira Gazze’deki durumun, Hamas ile iletişime geçebilecek ve Batı’nın içinde devam etmesi halinde insanların öfkesinden ve bunun da ajan rejimlerin devrilmesine ve tüm bölgenin Batı’ya bağımlılıktan kurtulmasına yol açacak bir patlamaya neden olabileceğinden korktuğu Ramazan ayı gelmeden önce bir ateşkese varılması için onların taleplerinin çıtasını düşürecek İslam kisvesine bürünmüş aldatıcı bir yüze ihtiyacı vardır. Öte yandan Erdoğan, bazı Türk firmalarını meseleye dahil ederek Gazze’nin yeniden imar edilmesi pastasından bir pay elde etmek istiyor. Ayrıca Mısır’ın zor ekonomik durumunu ve rejimin kendisini boğulmaktan kurtaracak her türlü samana ihtiyacı olduğunu da göz ardı etmemeliyiz; belki de Mısır ile Türkiye arasındaki ticari alışveriş, az da olsa bu yönde ilerleyebilir. Bir de ortada, kesinlikle masada olan Libya dosyası var; dolayısıyla bu, Somaliland meselesinden farklı olarak Amerika’nın iş birliğine ihtiyaç duyduğu dosyalardan biridir… Yani görüşmenin tamamı, Amerika’nın üzerinde çalışmayı tamamlamak istediği dosyalarla ilgilidir; bunların başında ise, Gazze ve Ramazan ayı geçinceye kadar geçici de olsa bir ateşkese vararak bölgede istikrarın sağlanmasının ve Amerika’nın Filistin meselesini tasfiye etme vizyonunu temsil eden iki devletli çözümü pekiştirmek için çalışmanın gerekliliği gelmektedir.
Erdoğan’ın oynadığı rol en kirli ve en aşağılık rollerden biridir; nitekim Erdoğan’ın Sisi’den daha iğrenç ve daha kötü olduğunu ve İslam kisvesine büründüğünden dolayı İslam ve ümmet için daha tehlikeli olduğunu daha önce de söylemiştik; zira o, yüzeysel düşünen ve Kur’an okurken tatlı sesine veya mazlumlara destek sloganları atmasına aldanan İslamcıları kandırmak için sanki İslam’ın sancağını taşıyormuş gibi ortaya çıktı ama aslında onların düşmanlarına ve katillerine destek veriyor! Aslında darbeden sonra Mısır’da Müslüman Kardeşlere yaptığı tam da buydu; zira yankı uyandıran sloganlarına ve birçok yerde Rabia işaretini göstermesine rağmen onlara yardım etmek ve onların katillerini caydırmak için fiilen harekete geçmedi, aksine Mısır ile Türkiye arasındaki ticari alışveriş tam on yıl boyunca hiç durmadı. İşte şu anda da Erdoğan, Yahudilere yiyecek, giyecek ve demir desteği sağlayarak Gazze’ye de aynısını yapıyor; hatta bombalama sırasında Gazze’ye atılanların üzerinde "Türkiye’de üretilmiştir" yazan bir parçanın bulunduğu bile söylendi! Dolayısıyla Erdoğan, Batı’nın kendisine dikte ettiğini kabul eden, kendi çıkarlarını korumaya çalışan ve taşıdığı demokrasi çerçevesinin dışına çıkmayan ehlileştirilmiş ılımlı bir İslam’ı, yani düşüncesi metodundan ayrılmış, Batı’nın razı olduğu ve onun çıkarını tehdit etmeyen bir İslam’ı temsil ediyor; bu yüzden gerçekte o, Hilafet Devleti’ni yıkan Mustafa Kemal’in torunu olup onun izinden giden biridir.
Gazze halkını terk edip ona karşı Yahudilere yardım eden en büyük ve en şiddetli kişi Erdoğan’dır; oysa Erdoğan, kendisinden bir hayır umdukları ve kendisinden yardım ve zafer bekledikleri bir kişiydi; dolayısıyla onlar Erdoğan’dan, kendilerini boş sloganlarla desteleyip düşmanlarını giyecek, yiyecek ve benzeri şeylerle desteklemesini değil, ondan yardım edecek bir ordu ve ihtiyaçlarını gidermeye yetecek kadar gerçek bir destek bekliyorlardı! Ayrıca Şam devrimini zayıflatan, onun pazılarını parçalayan, Amerika’nın grup liderlerini satın alıp kazanmasına ve Halep’in Rusya’ya teslim edilmesine imkân sağlayan ve tüm yaşam dinamiklerini kaybetmesinin ardından suçlu rejimin yeniden hayata dönmesini sağlayan da bizzat Erdoğan’dır.
Gerçeklik ve ortaya çıkan olaylar, en kötüleri Erdoğan olmak üzere tüm yöneticilerin, Batı’nın çıkarlarını gözetmek, onun otoritesini genişletip pekiştirmek ve ülkemizin ona bağımlılığını sona erdirecek her şeyi engellemek için çalışan Batı’nın elindeki araçlar olduklarını kanıtlıyor; peki İslamcılar, onların rollerinin, sadece birer araç olduklarının ve Batı’nın hizmetkârı ve ümmetin düşmanı olduklarının ne zaman farkına varacaklar?! Ne zaman onlara güvenmeyip insanların başına musallat olmalarına imkan vermeyecekler?! Zira şayet İslam’a mensup olan bazı saflar olmasaydı, Erdoğan devrimin pazılarını kıramazdı; şayet dilinin altında öldürücü zehir saklayan ballı sözlerine aldanan yüzeysel İslamcılar ona güvenmeseydi, Mısır’daki devrimcilerin cesaretini de kıramazdı.
Sonuç olarak bu yöneticiler, Batı’nın dönmelerini istediği yere dönmekte olup efendilerinin iradesi dışında hiçbir amaç ve iradeleri yoktur. Dolayısıyla onlar ümmetten kopup onun sefaletinin sebebi oldukları gibi onun düşmanlarını koruyan ve ümmetin onları kökünden söküp atarak bağımlılık esaretinden kurtulmasına engel olan gerçek kalkanlar da onlardır.
Evet, hatta onlar, Batı’nın arzusuna uysun ve onun çıkarı için bir tehdit oluşturmasın diye pratik siyasi akidesinden koparmak için ümmetin dinini bile yenilemek için çalışıyorlar. Ancak umutları boşa çıktı ve okları da isabet etmedi; zira ümmetin içinde, ümmeti Batı’ya bağımlılıktan kurtarmak ve sınırları ortadan kaldıracak, mazlumlara yardım edecek ve ümmeti daha önce olduğu gibi yeniden dünyanın efendisi yapacak İslam’ın ve devletinin gölgesinde ümmetin hayatını yeniden başlatmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan adamlar vardır; işte o zaman onlara diyeceğiz ki; başaramadınız, kaybettiniz ve bizimle İslam’ın ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin geri dönüşüyle ilgili Allah Subhanehu’nun vadinin ve Nebi’si Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinin arasında bir engel olamadınız; kerih görücüler kerih görse de Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır.