- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Belçika’da Başörtüsünün Yasaklanması: Yeni Bir İlahi Hak Olan Tarafsızlık!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Belçika’nın okullarda başörtüsü takılması yasağını onayladı ve bu karar, Avrupa’da din özgürlüğü ve laiklik konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Mahkeme, kamu eğitiminde “tarafsızlığı” sağlamayı hedefleyen yasağın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmediğine karar verdi. Dava, Müslüman bir kız öğrencinin bu politikanın din ve eğitim özgürlüğü haklarını ihlal ettiğini iddia etmesiyle başlamıştı. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, beklendiği üzere kısıtlamanın “tarafsızlığı” koruma ihtiyacından kaynaklandığına karar verdi.
Tarafsızlığa yönelik bu seçici uygulama, ikiyüzlü bir uygulamadır; zira Müslüman bir kadının kimliğinin sembolü olan başörtüsü tarafsızlık adına yasaklanırken, diğer dini semboller veya uygulamalar aynı düzeyde incelemeye veya yasaklamaya maruz kalmamaktadır. Örneğin Hıristiyan bayramları ve sembolleri, benzer kısıtlamalar olmaksızın çeşitli kamusal bağlamlarda hâlâ kutlanabilmekte ve sergilenebilmektedir. Bu eşitsizlik, politikaların tarafsızlıktan ziyade belirli dini grupları, yani Müslümanları hedef almakla ve bir tür kültürel önyargı ve ayrımcılığı sürdürmekle ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Yasak Müslüman kadınları olumsuz bir şekilde etkilediği gibi onların eğitim fırsatlarını ve kişisel tercihlerini de sınırlandırmaktadır.
Başörtüsü Müslüman kadınlar için büyük bir önem taşımaktadır; çünkü o, onların kimliklerinin ve dini ifadelerinin hayati bir yönünü oluşturmaktadır. Zira başörtünün takılmasını Allah Subhanehu ve Teala farz kılmıştır. Zira Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Zinetlerini kocalarından başkasına göstermesinler.” [Nur:31]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin başörtüsüne karşı karar vermesi ve yasağı onaması şaşırtıcı değildir. Zira başörtüsü uzun yıllardır saldırıya maruz kalmaktaydı ve mahkeme bunu gerici ve baskıcı olarak nitelendirmişti. Hatta Fransa, "laikliği" korumak veya kilise ile devletin arasını ayırmak için “tarafsızlık” adına abiyeyi yasaklayacak kadar ileri gitmişti. Laiklik olarak adlandırılan bu ideoloji, kralın yönetme yetkisinin, halkın onayından veya herhangi bir laik hukuk sisteminden kaynaklanmak yerine doğrudan Allah’a verilmesi fikrine işaret eden bir ideoloji olan “ilahi hakka” bir tepki olarak ortaya çıkmıştı.
Ancak gerçek şu ki “tarafsızlık” sadece İslam ve İslam’ın kamusal alanlarda ortaya çıkışı söz konusu olduğunda tartışılıyor; bu da laikliğin, sadece orta çağdan kalma ilahi hakkın temel adaletsizliğini ortadan kaldırmakta başarısız olmadığını, aksine onun savunucularının da, şu anda tıpkı geçmişteki ilahi hakkın savunucuları gibi veya diğer bir ifadeyle orta çağın savunucuları gibi davrandıklarını gösteriyor.
O halde neden sadece mesele başörtüsü, abiye, namaz, Kur’an ve İslam ve İslami kimliğimizle ilgili diğer her şey söz konusu olduğunda tarafsız olmamız gerekiyor da ama mesele resmi Hıristiyan bayramları, kilise çanlarının çalması, Katolik devlet okulları ve üniversitelerinin varlığı, Yahudi kadınların başörtüsü ve kipa -ki liste uzayıp gitmektedir- söz konusu olduğunda tarafsız olmamız gerekmiyor?!
Sonuç olarak başörtüsüne ve genel olarak Müslüman kadınlara yönelik saldırı, doğrudan ve kasıtlı olarak Müslüman kadınların İslami şahsiyetlerine, dahası bizzat İslam’ın kendisine yönelik bir saldırıdır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Sümeyye Binti Hayyat