- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Müslümanların Bugünkü Durumu!
Bugün ümmetimiz zor günlerden geçmekte ve birçok krizlerle karşı karşıya kalmaktadır; bu nedenle dinini kıskanan her Müslümanın, yeniden umut aşılamak için gücü yettiğince iyimserlik mesajları vermeye çalışması gerekir.
Bir Müslüman doğasında teslim olmak yoktur; bu nedenle ümmetin hayalini gerçekleştirmek ve tüm ülkelerin korktuğu güçlü ve korkulan bir ümmet olsun diye ihtişamını yeniden elde etmek amacıyla çok uzak olmayan parlak bir yarın için iyimser olarak kalmaya devam etmelidir.
Bu yüzden diyorum ki: Müslümanlar olarak bizim, ölmeyen ancak hastalanabilen ve iyileştiğinde ise hızla tekrar eski ihtişamına kavuşma umuduyla dolu olan yaşayan bir ümmet olduğumuza dair bir inancımız vardır.
Nitekim bizler, geçtiğimiz yüzyıllarda İslam devletimizin yokluğundan itibaren İspanyolların elindeki çeşitli işkencelerle Engizisyon mahkemelerine kadar her zaman diliminde acılar ve trajediler yaşadık ve hâlâ öldürülme ve yerinden edilme gibi bu zilletin daha fazlasını yaşıyoruz; zira dünyanın dört bir tarafına baktığımızda, sömürgeci Batı’nın projelerine hizmet etmek için kanla, etnik ve mezhepsel çatışmalarla dolu İslam şehirlerimizin çoğuna uygulanan bu zillet ve aşağılanmanın en büyük kısmına Müslümanların tahammül ettiklerini görürüz.
Bugün birçok Müslüman, kendimizi vahim bir siyasi gerçekliğin, iflas etmiş bir ekonominin ve yıkıcı bir sosyal krizin içinde bulduğumuz için dayanılmaz bir hale gelen gerçekliğimize öfkelenebilir...
Ey kardeşler: İçinde bulunduğumuz gerçekliği biz seçmedik ve biz bunu kabul etmek zorunda değiliz; zira bizim tarihimiz, büyük ecdadımızın yazdığı zafer ve kahramanlıklarla doludur. Çünkü onlar, bu zifiri karanlık ve perişan durumu, saf kanlarıyla çizdikleri asil ve gurur dolu bir hayat olan izzetli ve onurlu bir hayata dönüştürdüler, bunun için çalıştılar ve bunu kılıç zoruyla elde ettiler.
Bu nedenle çölün ortasında ağlaşmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Zira iki milyar Müslümandan oluşan bir ümmetin içinde onu koruyacak ve kollayacak birinin olmaması mantıklı değildir.
Bu nedenle Batı her zaman ümmetin imajını lekelemeye çalışmakta ve ümmeti, terörizm, aşırıcılık ve fanatizm gibi suçlamalarla yaftalamaktadır; hatta bu suçlamalar, Müslümanlar tarihlerinden utansın diye okullarımızda ve üniversitelerimizde öğretilen kavramlar haline gelmiştir! Bu da bu nesiller, doğru ve yanlışı ayırt edemeyen, tedirgin olan ve İslami kimliğinden soyutlanan çarpık nesiller olarak kalmaya devam etsin diyedir.
Bu nedenle bizim, neler olup bittiğinin ve bu ümmete karşı çevrilen entrikaların bilincinde olmamız ve kimin efendi kimin köle olduğunu ve kimin hükmedip kimin egemen olduğunu anlamamız gerekir.
Yakından bakacak olursak, bugün dünyadaki mültecilerin çoğunun Müslüman olduğunu, en kanlı savaşların Müslüman ülkelerde yaşandığını ve tüm bunların Batı'nın çıkarlarını gerçekleştirmek için olduğunu görürüz.
Başta büyük şeytan Amerika olmak üzere kafir Batı’nın, bu ümmetin yeniden kalkınmasını istemedikleri ve kendilerinin Kanuni Sultan Süleyman, Tarık bin Ziyad ya da Selahaddin Eyyubi zamanında olmayı hayal bile etmedikleri tartışılmaz bir gerçektir.
Başımıza gelen felaketlerin, Allah’a karşı işlediğimiz kusurlarımız ve O’nun doğru yolunu ihmal etmemiz nedeniyle olduğunun farkına varmalıyız; bu nedenle dün nasıldık ve bugünkü halimiz nasıldır?!
Müslümanlar meşhur Yermuk savaşında Romalıları yendiğinde, kralları ayağa kalktı ve komutanlarına, Müslümanlardan sayıca ve teçhizat olarak daha fazla oldukları bilindiği halde neden yenildiklerini sorunca komutanlarından biri krala şöyle cevap verdi: Bizim savaştığımız bu adamlar, bizim hayatı sevdiğimiz gibi ölümü seviyorlar. Evet, bugün bizim başımıza gelen şey, bu dünyaya bağlanmaktan ve kaçınılmaz olan ölümü kerih görmekten dolayıdır.
Seleflerimiz bu büyük nitelikleriyle dünya egemen olup ona sahip oldular, küresel İslam hadaratının özelliklerini resmeden o kadim izzet ve ihtişamı inşa ettiler ve bu da onları, cahiliye döneminin ahlakından ve yozlaşmış kölelikten, إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” [Fatiha 5] şeklindeki azamete taşıdı. Zira ruhlar gökyüzüyle bağlantılıydı ve nefisler yücelerde yüzüyordu; ne yazık ki zaman geçti ve zafer başka kavimlerin oldu!
Günler geçti, durum değişti ve ümmet zirvelerden düşerek suçlu Batı’dan çözüm dilenir bir hale geldi!
Umudumuzu korumaya devam ediyoruz; zira İslami hayata geri dönmek ve beklediğimiz umudumuz olan Allah’ın şeriatıyla amel etmeyi yeniden başlatmak amacıyla çalışanlar için başarı Allah katındandır; bu ize aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak