- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Amerika İran’dan Vaz Mı Geçiyor?
Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasıyla birlikte medya organları, Trump’ın açıklamalarının ışığında İran’ın geleceğine ilişkin analizlerle dolup taştı.
Öncelikle İran’ın hala altın yumurtlayan bir tavuk olduğunu unutmayalım; Amerika, yöneticisi ne kadar değişirse değişsin İran’dan vazgeçemez ve bu, kurumsallaşmış bir devlet olduğu bilinen Amerika'nın politikasının ana hatlarında sabittir ve uluslararası kararlar kendi çıkarlarına göre bölünmüştür.
Dolayısıyla İran’ın, Amerika’nın bölge ülkelerini korkutmak ve milyarlık silah anlaşmalarıyla şantaj yapmak için kullandığı bir öcü olarak kalmaya devam edeceğini düşünüyorum.
Aynı şekilde Yahudi varlığı, Müslümanların dikkatlerini onların topraklarını gasp etmekten ve kendisiyle çatışmalarından başka yöne çevirmek için İran’ı, hala Müslümanlar (Şii ve Sünni) arasındaki bölünmeyi körükleyen en iyi mezhepsel öcü olarak görmektedir.
Dolayısıyla Amerika, Yahudi varlığı ve İran arasındaki korkutma, tehdit ve karşılıklı suçlamaların sesi ne kadar yüksek çıkarsa, aralarında tam bir enerjiyle çalışmak için arka plandaki iletişim kanalları daha da artış gösteriyor.
Durum daha sıcak bir şekilde tırmanabilir ve daha önce gördüğümüz gibi sürtüşmeler meydana gelebilir ancak durum etkin olarak kalmaya devam edecektir; zira İran Amerika için altın yumurtlayan bir tavuk olup şu anda Amerika'nın İran’dan vazgeçebileceğine inanan bir kimse hayal kuruyor demektir.
Belki de Trump, Amerika’nın müttefikleri için tehdit oluşturmayan bir bölgesel politika inşa etmeye çalıştığı yeni bir nükleer anlaşma istiyor olabilir; bu da bu başarılar için Körfez yöneticilerinin cebinden istediği rüşveti almaya devam etmek içindir.
Belki de Yahudi varlığı İran'ın Lübnan partisinin gücünü zayıflattıktan, özellikle de Aksa Tufanı operasyonundan sonra, bir korku takıntısı oluşabilir ancak parti Lübnan siyasetinde arızalı bir ses olmaya devam edip belki de felç olmuş bir Lübnan hükümetinin bakışları altında askeri geçit törenlerinde daha iyi görünebilmek için füzelerini yeniden boyayabilir.
Aynı şekilde Husiler de Yemen halkının kaderini belirlemede Yemen tarihine en geniş kapılardan girecek ve Tahran sokaklarında “Amerika'ya ve “İsrail’e” Ölüm” sloganları atılmaya devam edilecek ve Irak, Lübnan ve Yemen’deki Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) karargahlarının tepelerine pankartlar yazılacaktır.
Şüphesiz Amerika, Beyaz Saray’daki kirpilerin çok iyi bildiği hedefleri gerçekleştirmek için İran’ın bölgeye girmesine ve istediği gibi at koşturmasına izin vermiştir. Bu yüzden İran, bölge yöneticileri kurtuluş talep etmek amacıyla kendilerini Amerika’nın kollarına atmak için koştursunlar diye bölgenin güvenliğini istikrarsızlaştırmak için milislerini Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da konuşlandırmıştır. Ayrıca Amerika, şu anda kendisinden vazgeçmesi imkânsız olan Beşar Esad’ın düşmesini engellemek için İran’ı, milislerini ve onun Lübnan’daki partisini Suriye’ye sokmuştur. Zira şu anda ajanlık, Amerika’ya bağımlılık ve çıkarlarının gerçekleştirilmesi açısından Esad’ın yerini alacak bir alternatif yoktur.
Bölgede bir Amerikan projesi olduğu, İran'ın bu projede bir rolü olacağı, belki de tiyatrolardaki rolünün sona erdiği, şu anda Arapların güç dengesinde bir ağırlıklarının kalmadığı ve onların artık alkışlamak, izlemek, faturaları ödemek ve kendilerinden talep edilen şeyleri başarmak dışında irapta mahallerinin olmadığı net bir hale gelmiştir. Bu yüzden sömürgeci kafirin türettiği ve halkların boyunlarına musallat ettiği zelil ve utanç verici yöneticilerin alçaklığı sayesinde Arapların durumunu önceden kestirmek imkansızdır.
Ayrıca Amerika taşımış olduğu tüm kibri ve küstahlığıyla Güvenlik Konseyi kararlarının, vetoların, BM tavsiyelerinin ve AB itirazlarının tamamını sırtının arkasına atarak Irak’ı işgal etmişti. Bunu bu zalim mantıkla kıyasladığımız zaman, bölgede siyasi ve askeri haritanın yeniden çizileceği ve yüzyılın anlaşmasında geçenlere göre seyredecek bölgesel ittifakların kurulacağı yeni bir dönem başlayacaktır.
Dolayısıyla İran’ın bölgedeki rolü, iyi düşünülmüş ABD politikasının rehinesi olmaya devam edecek olup bu rol, bu politikanın gerekliliklerine göre daralıp genişleyecektir. Bu nedenle Amerika, İran'ı bölge ülkelerine karşı İslami kılıfa bürünmüş devrimci bir tehdit olarak korumaya devam edecek, daha sonra bunu kendisinden vazgeçilmez bir rol haline gelene kadar genişletecektir. Belki de Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi diğer Amerikan ajanlarının geri dönüşünün ardından şimdilik rolü azalmış olabilir ancak Amerika’nın hedeflerini gerçekleştirmesi için Amerikan politikasında hala etkili bir role sahiptir.
Ne yazık ki yozlaşmış değerleri ve kokuşmuş medeniyetiyle Amerika, Müslüman ülkelerde önemli bir aktör olup onun ortalıkta gezip dolaştığını ve kendilerini yönetici olarak addedenlerin de Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için yarıştıklarını görmekteyiz. İslami beldelerimizin, Amerika'nın karşısında duracak bir caydırıcı olmaksızın ülkelerimizdeki mustazaf Müslümanları öldürmek amacıyla hava sahamızı ve kaynaklarımızı kullanan Amerika’nın planları için bir yuva haline gelmesi utanç vericidir.
Her bir Müslümanın görevlerinden biri de, ihmal ettiğimizden dolayı uluslararası sahneden dışlanan izzetimizin ve Müslümanları savunacak ve koruyacak devletimizin geri dönüşünün onun için hayati bir dava olmasıdır; zira Allah Subhanehu’nun kendisiyle İslam’ı ve Müslümanları izzetli kılacağı Müslümanları savunup koruyacak bir devlet olmadıkça bir hayat ve izzet olmayacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak