- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Amerika’nın Müslümanlara Yönelik Dış Politikası Sabittir Ne Trump Ne De Bir Başkası Asla Bunu Değiştiremez
Karşıt seçim propagandası, kötü niyetli siyasi çekişmeler ve adaylar arasındaki ikili tartışmaları içeren Amerikan seçim kampanyalarının ardından Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, rakibi Demokrat Parti adayı Kamala Harris karşısında 5/11/2024 tarihindeki seçimleri kazandı. Nitekim Amerika’nın ilk başkanı George Washington’dan Trump’ın başkanlığa dönüşüne kadar yapılan Amerikan seçimleri serisindeki kırk yedinci seçim döngüsünde Trump'ın ikinci kez zafer kazanmasıyla, Obama, Trump ve diğerleri gibi bazılarının iki kez tekrarlanması ve sadece Roosevelt’ın üçüncü kez yarışmasıyla birlikte Amerika’yı yöneten başkanların sayısı 47 oldu. Amerika ve müttefiklerinin liderlik ettiği ve Yahudi varlığının tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle Gazze Şeridi’ne karşı yürüttüğü vahşi Haçlı savaşı, seçimlerin seyri ve sonuçları üzerinde en büyük etkiye sahip olmuştur.
Aksa Tufanı operasyonundan çok korkan Biden, kalpleri ümmetin mücahit kahramanlarının korkusuyla dolan Yahudileri rahatlatmak için acele etti. Zira açık, net ve barbarca Yahudi varlığının yanında durdu, ona silah, asker ve komando timleri sağladı ve Yahudi varlığının insanları, ağaçları ve taşları etkileyen tüm suçlarına ve katliamlarına ortak oldu. Bunun üzerine Amerika ve Avrupa’daki üniversitelerde Yahudi varlığının suçlarını ve ABD yönetiminin onların yanında yer almasını kınayan gösteriler düzenlendi ve bunun Demokrat Parti adayının kaybetmesinde büyük etkisi oldu. Aynı şekilde Müslümanların birçoğu da kendilerine Gazze’deki savaşı durdurup Ortadoğu’ya barış getirme sözü veren Trump’ı aday gösterdiler. Daha önceki seçimlerde Müslümanlar, Müslümanların oylarını kazanmak için şarlatanlık, ikiyüzlülük ve aldatma sanatında ustalaşan Demokrat Parti adayının aksine, ikirciklilik ya da ikiyüzlülük yapmadan İslam’a ve Müslümanlara karşı açık düşmanlığı nedeniyle Trump’ın karşısında durmuşlardı.
Bu seçimlerde ise Trump şarlatanlık, aldatma ve yalan vaat sanatında ustalaştı. Trump’ın kamusunda dürüstlük, vaatleri yerine getirme, Müslümanların dostluğu ya da Yahudilere düşmanlık olmadığını herkes biliyor. Yahudi varlığının korunması, ABD dış politikasının siyasi sabitelerinden biri olup hiçbir Amerikan başkanı bunu değiştiremez. Amerika’nın yetkisi sadece Müslümanları öldürmek için Amerika’nın elindeki zehirli bir hançer olsun diye Yahudi varlığını korumak için uygun yöntem ve araçları kullanmakta yatmaktadır ve bu tartışma götürmez bir gerçektir. Bilinen gerçek şudur ki, fikrin vakıaya mutabık olmasıdır; işte Amerika’nın Müslümanlara olan düşmanlığı ve şımarık oğlu Yahudi varlığını koruması tartışma götürmez bir gerçektir. Bu yüzden Trump’tan hayır uman biri, hayal görüyor demektir. Peki bu kişi, Trump’ın ilk başkanlığında Müslümanlara yönelik aşırı düşmanlığını ve Yahudi varlığının yakın dostu olduğunu hatırlamıyor mu? Zira Trump, tüm kalbiyle Yahudilerin yanında olduğunu ve onları asla terk etmeyeceğini açıkça göstermek için ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımış olup bu onun değişmeyecek olan sabit politikasıdır.
Fikri savaş düzeyinde Amerika, İslam’ın fikirlerini sulandırmak, Müslümanları bu fikirlerden saptırmak, onları yabancı Batı fikirlerine ikna etmek, Müslümanları yanıltmak ve ikna etmek için bu Batılı fikirlere İslam kisvesi giydirmek amacıyla kendi zehir ve fikirlerini yaymak için ajanları, alimleri, fonları, araştırma merkezlerini ve medya kuruluşlarını kullanmaktadır.
Siyasi düzeyde ise insanlığı kapitalizmin zulmünden ve karanlığından kurtaracak olan Hilafetin geri dönüşüne karşı tüm gücüyle savaşmaktadır. Zira terörizmi Müslümanlara yamalamak, terörizmle mücadele bahanesiyle İslam’a ve Müslümanlara karşı acımasız bir savaş yürütmek için ölümcül bir silah olarak kullanmak, İslam’ın imajını çarpıtmak, katliam ve barbarca öldürme suçlarını İslam'a atfetmek ve Müslüman ülkelerdekiler de dahil olmak üzere dünya ülkelerini terörizmle mücadele adı altında İslam’la savaşmak için seferber etmek gibi stratejik bir fikir kullanmıştır. Gerçek şu ki, en büyük terörist devlet Amerika olduğu gibi terörü türeten ve İslam’a karşı savaşta sömürgeci ve ona bağlı ülkelerin lideri olan da Amerika'dır. Dolayısıyla Amerika, tüm müttefikleri ve ajanlarıyla birlikte Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin geri dönüşünü engellemek ve Müslümanların başındaki yöneticilerin Batı’ya bağımlılığının devam etmesi ve Müslümanların Batı'dan gelen ve dini hayattan ayıran kapitalist akideden kaynaklanan insan yapımı yasalarla yönetilmesi için tüm gücüyle çalışmaktadır.
Ekonomik düzeyde ise Amerika, başta Müslümanlar olmak üzere dünya ülkelerini IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’ne bağlamıştır. İşte bu habis üçlü sayesinde Müslümanların kaynaklarına ve servetlerine ekonomik olarak hükmetmiş, Müslüman ülkelerdeki ekonomiye tahakküm etmek amacıyla faizli krediler yoluyla Müslüman ülkelerdeki mevcut ülkeleri borç tuzağına düşmeye zorlamış, kendi ürünleriyle onların pazarlarını işgal etmiş, yerel sanayiye darbe indirmiş ve Müslüman ülkeler üzerindeki tahakkümü devam ettirmek için ekonomik büyümenin çarkını bu üçlüye bağlamıştır.
Medya cephesinde ise Amerika, Avrupa ve Rusya bilgileri tekellerine almışlar ve medya kuruluşlarını kendi istihbaratlarına bağlamışlardır; böylece objektif ve dürüst bir medya kalmamıştır; şayet varsa da, çok az bir şekilde insanlara ulaşsın diye onunla kıyasıya mücadele ediyorsunuz ki bunun de etkisi sınırlı kalıyor. Zira onlar, radyo ve televizyon istasyonlarının, basının ve online medyanın %90’ından fazlasını kontrol ediyorlar; bu da medyayı kontrol etmelerine, haberlere tahakküm etmelerine, gerçekleri çarpıtmalarına ve ümmetin kalkınmasını ve Batılı sömürgecilerin pençesinden kurtuluşunu amaçlayan her türlü haberi örtbas etmelerine imkan sağlıyor.
İnsanlık kisvesi altında sayıları binleri bulan ve misyonları sadece Müslümanlar arasında yozlaşmış Batı kültürünü yaymak olan örgütlere gelince; onların çalışmaları, Batı kültürüne göre yöneten rejimlerin çalışmalarını tamamlamak içindir ki böylece ateizm, ahlaki yozlaşma ve eşcinsellik dalgası artış göstermektedir. Dolayısıyla bu örgütler, İslam kültürünü yok edip onun yerine insanı insanlık dairesinden çıkarıp hayvan derecesine indiren yozlaşmış Batı kültürünü getirmek için çalışmaktadırlar.
Askeri düzeye gelince; Amerika, Afganistan, Irak ve Somali'de yaptığı gibi Müslümanlarla doğrudan ya da Batı'nın insan yapımı yasalarını reddeden ve İslam şeriatıyla hükmedilmesini arzulayan kabilelerle savaşmak için rejime yetki verdiği Pakistan'da yaptığı gibi vekalet savaşı yoluyla tüm Müslüman ülkelerde savaşları alevlendirmeyi ve onlarla savaşmayı benimsemiş ve benimsemeye de devam etmektedir ki böylece katliamlar ve dökülen kanlar Amerikan gündemini yerine getirsin. Aynı şekilde İran, Şam’daki ümmetin devrimini engellemek için burada Amerika adına vekalet savaşına girdiği gibi Erdoğan da, Libya ve Şam'daki devrimin seyrini saptırmak için bu ülkelerde Amerika adına vekalet savaşına girmiştir. Ayrıca Amerika, Irak, Yemen, Libya ve Sudan’da yaptığı gibi gündeminin uygulanması için iç çekişmeleri alevlendirmekte veya tıpkı Aksa Tufanı'ndan bugüne kadar ki bir yıl içinde on binlerce Müslümanın öldürüldüğü ölümcül silahları tedarik ettiği Yahudi varlığının durumunda olduğu gibi İngiliz müttefikleri tarafından türetilen ümmetin içindeki yabancı cismi kucaklamaktadır.
Son olarak Amerikan dış politikasının en önemli maddelerinden biri, Müslümanları öldürmek ve orduların Gazze'deki kardeşlerini desteklemek amacıyla harekete geçmelerini engellemek için İslam ümmetinin kalbinde Amerika’nın elindeki zehirli bir hançer olsun diye Yahudi varlığını desteklemek ve korumaktır; çünkü bu hem onlar hem de Yahudi varlığı için bir tehlike oluşturmaktadır. Dolayısıyla Yahudi varlığını ortadan kaldırmanın pratik yolu cihattır. Orduların harekete geçmesine gelince; şayet Kinane ordusu Amerikan ajanı hain Abdulfettah es-Sisi’nin elinde olmasaydı Kinane ordusu tek başına Yahudi varlığını ortadan kaldırabilirdi. Tahtların yıkılıp Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulmasına gelince; orduları harekete geçirecek, mutant Yahudi varlığını ortadan kaldıracak, Filistin’i ve kardeşlerini kurtaracak, tüm Müslüman ülkeleri tek bir devlet altında birleştirecek, ümmeti yeniden kalkındıracak ve ümmeti insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumuna geri döndürecek olan Hilafettir. Böylece Hilafet, dünyanın birinci devleti olacak ve İslam’ı yeryüzüne yaymak ve kapitalizmin yeryüzünü küfür ve zulümle doldurmasının ardından onu adaletle doldurmak için liderlik, önderlik ve inisiyatif onun elinde olacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hâşid Kasım – Yemen