Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Erdoğan'ın Türkiye'deki Zalim Başörtüsü Yasağını Kısmen Kaldırması, Kadınlarına Zulmetmeye Devam Eden Türkiye'nin Laik Demokrat Sistemi İçin Övgü Nedeni Olamaz

بسم الله الرحمن الرحيم

Başbakan Tayyip Erdoğan, 30 Eylül 2013 günü, günlerdir merakla beklenen demokratikleşme paketini açıkladı. Paketteki en önemli değişikliklerden birisi Müslüman kadınların bugüne kadar maruz kaldıkları başörtüsü yasağının kaldırılmasıydı. Başbakan şu açıklamalarda bulundu: ''Kılık Kıyafet Yönetmeliğini değiştirerek kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu. Bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor, ayrımcılık içeriyordu. Resmi elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, Emniyet mensuplarını, Yargıda Hakim ve Savcıları bunun dışında tutuyoruz.'' Bu nedenle bu yasağın yürürlüğü ordu, polis ve yargıda çalışanlar için devam etmektedir.

Bazıları bunun Türkiye'nin laik demokratik sistemi için bir övgü ve takdir nedeni olduğunu zannedebilirler. Ancak, böyle bir yasağın ilk etapta bu laik sistemin altında uygulamaya girdiğini ve yine yıllardır Türkiye'de hüküm sürmekte olan bu demokratik sistem altında Müslüman kadınların temel İslami yükümlülüklerini yerine getirmek için mücadele vermek zorunda kaldıklarını da hatırlamak gerekir. Yine bu laik demokratik sistem altında Türk toplumunun çeşitli kesimlerinde İslami kıyafet men edilmeye devam ediyor ve yine aynı bu laik demokratik sistem altında Fransa, Belçika, İtalya ve diğer Batı laik ülkeler başörtüsü ve peçe yasakları çıkartmıştırlar. Öyleyse İslami başörtüsü yasağının kısmen kaldırılması laik demokratik sistem için nasıl bir kutlama nedeni olarak gösterilebilir ki?

Şayet demokrasi kadınlar için faydalı bir nizam olsaydı, bugüne kadar binlerce kadın sokaklara dökülüp hakları için mücadele etmek zorunda kalır mıydı? Demek ki, demokrasi tamamen gücü elinde bulunduranların kafalarına göre yorumlayıp uyguladığı, hiç bir güvenilirliği ve tutarlılığı olmayan bir nizamdır. Şayet demokrasi adı altında Müslüman kadınlara bu kadar çok zulmetmek mümkün olabiliyorsa, bundan sonra gelecek siyasetçilerin demokrasiyi kendi kafalarına göre yeniden yorumlayıp, kadınlara verilmiş olan bu temel hakları tekrar ellerinden almayacağını kim garantiliyor? Şayet demokrasi insanlık için adaleti temin edebilecek temel yapıya sahipse, Türkiye'nin dışında yaşayan, İslami kıyafet yasaklarının geçerli olduğu, demokrasinin mabetleri olan Fransa' da, Rusya'da, Kanada'da ve daha nice Batılı devletlerde yaşayan Müslüman kadınlar insanlıktan sayılmıyorlar mı? Zira bu laik demokratik devletler altında, Müslüman kadın ve kızlar sırf kendi derin dini inançlarının gereklerini yerine getirmeyi arzuladıkları için, iyi bir eğitimden, işten, sağlık hizmetlerinden ve hatta kendi toplumları içinde serbestçe hareket edebilmekten mahrum edilmişlerdir. Onların hakları açıkça yersiz ve önemsiz addedilmiştir.

Üstüne üstlük bu demokratikleşme paketi, adının da ifade ettiği gibi, Allah'ın emrini yerine getirmeyi hedeflemediği gibi, bu demokratik yapıyı temsil eden resmi kıyafetle çalışanları, TSK, yargı ve polis olarak görev yapan kadınları da Allah'ın emrini yerine getirmekten alıkoymaya devam ediyor. Ayrıca İslami açıdan buluğa ermiş kızlarımızın da üzerlerine farz olan başörtüsü, İmam Hatiplerin lise kısmı hariç, hala tüm okullarda yasak olmaya devam ediyor. Eğer bu demokratik paket adaleti temsil ediyorsa, neden bu adalet bu kadınlar ve kızlar için de geçerli olmuyor? Bu da gösteriyor ki, demokrasi beşerî bir nizamdır ve bundan dolayı ebediyete kadar Allah'ın nizamı ile keskin bir tezat içinde kalmaya ve ona düşman olmaya devam edecektir. Ayrıca, demokratik Türkiye'de kadınlar hem yaygın şekilde şiddete, hem toplum içinde ekonomik sömürüye, hem de yüksek oranda yoksulluk ve ekonomik sıkıntıya maruz kalmaya devam etmekteler. Tüm bunlar kendi yaşadıkları laik demokratik sistem içinde bulunan milyonlarca kadın için çözüme kavuşmamış sorunlardır. Bu nedenle, bu demokratik paket ile baş örtüsü yasağını kısmen kaldırmış olmayı sanki Türkiye'deki Müslüman kadınların üzerindeki zulmü de kaldırmış gibi göstermek ve bunu Müslümanlara bir lütuf gibi sunmak, hem bir aldatmaca hem de bir kuruntudan ibarettir. Gerçekten de İslamın tümüyle uygulanmasından başka her şey, daima kadın ve erkeklere zulümden başka bir şey getirmeyecektir, çünkü Allah (st) buyuruyor ki:

((وَمَن لَّمۡ يَحۡڪُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَـٰٓٮِٕكَ هُمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ))

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir." [Maide: 45]

Her şeye rağmen, hatta İslami kökleri olan AKP altında bile, demokratik Türkiye'de, üzerlerine farz olan emr-i bil ma'ruf ve nehyi 'anil münker'i yerine getirmek isteyen ve Allah'ın nizamı olan Hilafet'in tekrar inşa edilmesine davet eden kadınlar zulüm ve hapis cezalarıyla karşı karşıya gelmeye devam ediyorlar. Bu demokratikleşme paketinden ne kendileri, ne de eşleri, kardeşleri, babaları ve evlatları faydalanamıyor. Türkiye'nin demokratik yapısı altında, şiddete karşı olan ve İslam'ı Hilafetin ikamesi ile külli bir hayat nizamı olarak yeniden başlatmak için çalışan, siyasi İslami parti olan Hizb-ut Tahrir'in, hala yasal olarak çalışmasına izin verilmemektedir. Tek silahları İslam'ın tümüyle uygulanmasını haykıran sesleri ve sözleri olan üyeleri, hala terör örgütü suçlamasıyla tutuklanmaktalar.

Bu demokratikleşme paketi bu nedenle Türkiye'nin Müslüman nüfusuna, şahsi hürriyet fikrine hizmet ettiren ve Allah (st)'ya itaati arka plana attıran, zorla yutturulmaya çalışılan zehirli bir haptan başka bir şey değildir. Başörtüsü yasağının kısmen kaldırılması, 2013 yılının başında başlatılan "Başörtüsü için 10 Milyon İmza" kampanyasının ve bu yıl Mart ayından beri, Memur-Sen'in desteğiyle yürütülen sivil itaatsizlik kampanyasının akabinde gerçekleşmiştir. Bundan dolayı, bu tür yasaların çıkartılmasının amacı, alaycı bir şekilde, Müslümanlara onların haklarının ve İslami uygulamaların demokratik süreç ve sistem üzerinden sağlanabileceğini ve İslam'a uygun bir hayat yaşayabilmek için veya devletlerinin işlerini düzenlemek için Allah (st)'nın yönetim nizamına ihtiyaç olmadığını aşılamaktır. Ancak, güneş balçıkla sıvanmaz! İslam'ın ilkelerini koruma ve güvence altına almasındaki ve insanlığın işlerini düzenlemekteki Allah'ın mükemmel ve yüce sistemi ile bozuk laik demokratik sistemin hem Müslüman hem Müslüman olmayan kadın ve erkekler için meydana getirmiş olduğu tarifsiz sefaletin arasındaki ayrım, aydınlık ile karanlığı birbirine kıyaslamak gibidir. Allah (st) şöyle buyuruyor:

((وَمَا يَسۡتَوِى ٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡبَصِيرُ (١٩) وَلَا ٱلظُّلُمَـٰتُ وَلَا ٱلنُّورُ (٢٠) وَلَا ٱلظِّلُّ وَلَا ٱلۡحَرُورُ (٢١) وَمَا يَسۡتَوِى ٱلۡأَحۡيَآءُ وَلَا ٱلۡأَمۡوَٲتُۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُسۡمِعُ مَن يَشَآءُۖ وَمَآ أَنتَ بِمُسۡمِعٍ۬ مَّن فِى ٱلۡقُبُورِ (٢٢) إِنۡ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ))

"Körle gören, karanlıkla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin! Sen (Ya Muhammed) sadece bir uyarıcısın." [Fâtır: 19-23]

Dahası, Ümmetin ve İslam'ı samimiyetle temsil eden her devletin üzerine farz olduğu halde, bu demokratikleşme paketi; Burma, Afganistan, Filistin, Keşmir, Orta Asya, Pakistan, Somali ve Türkiye'nin komşusu olan Suriye'de ve tüm dünyada Müslüman kadınların maruz kaldığı işkenceye, adaletsizliğe, baskı ve katliamlara çözüm sunmamaktadır. Aksine, Türkiye'nin bozuk milliyetçi ilkeleri bu ülkede korunmaya devam ediliyor. Bu ilkeler sayesinde, bu ülkenin liderleri, başka ülkelerde yaşayan Müslümanları İslam kardeşi göstermek yerine yabancı milletler olarak tanımlayıp, onların kanlarının akıtılmasını durdurup üzerlerindeki zulmü kaldırmak yerine, bir parmak bile kımıldatmadan onlara en muhtaç dönemlerinde sırt çeviriyorlar.

Bu nedenle, kaç tane demokrasi paketi daha gelirse gelsin, bu sistem asla bu Ümmetin kızlarının üzerindeki zulmü kaldırmaya muktedir olmayacaktır veya onların İslam'ın yükümlülüklerini yerine getirmelerini ve yaratıcıları olan Allah (st)'nın emirlerine göre yaşamalarını sağlayamayacaktır. Demokrasi asla bu Ümmete hayat veren veya insanlığın sorunlarını çözen bir nizam olamayacaktır. Dahası, Türkiye'deki Müslümanlara bir kaç kırıntı atmak, onların içlerindeki İslami değişim arzusunu tatmin edemeyecek veya Ümmetin mübarek kanlarını korumada sergilenen hareketsizliğe karşı duydukları öfkelerini bastıramayacaktır.

Müslüman kadının ve tüm insanların sorunlarını çözmeye götüren yol kesinlikle demokrasiden değil İslam'dan geçmektedir. Nitekim Rasulullah (sav) böylesi hain bir nizamın geleceğini ve ona karşı nasıl bir tavır takınmamız gerektiğini de bildirmişti: Rasulullah (sav) şöyle demişti:

«ألا إن رحى الإسلام دائرة فدوروا مع الكتاب حيث دار، ألا إن الكتاب والسلطان سيفترقان فلا تفارقوا الكتاب، ألا إنه سيكون عليكم أمراء يقضون لأنفسهم ما لا يقضون لكم إن عصيتموهم قتلوكم وإن أطعتموهم أضلوكم، قالوا: يا رسول الله كيف نصنع؟ قال: كما صنع أصحاب عيسى ابن مريم نشروا بالمناشير وحملوا على الخشب، موت في طاعة الله خير من حياة في معصية الله»

"Dikkat edin İslam bir dairedir. Döndüğü müddetçe siz de kitapla (Kuran/Sünnet) beraber o dairenin içinde dönünüz. Dikkat edin, kitap ile sultanlık (din ve devlet işleri) birbirinden ayrılacak. Dikkat edin, onlar (bizden olmayanlar olsa gerek) sizin başınıza emir (idareci) olacak. Sizin aleyhinize olan, kendilerinin lehine olan şekilde hükmedecekler. Eğer onları dinlemezseniz sizi öldürecekler, itaat ederseniz sizi saptıracaklar. Onlara karşı Meryem oğlu İsa (aleyhisselam)'ın arkadaşlarının davrandığı gibi davranın. Onlar ki testerelerle biçildiler, çarmıha gerildiler ama yine de davalarından vazgeçmediler. Allah'a itaat üzere ölüm, Allah'a isyan üzere yaşamaktan daha hayırlıdır." [İmam Taberani Mu'cemu'l Kebir, Mu'cemu's Sağir ve Şamiin]

Bunun için, Müslüman kadın için onun İslami inancını yaşamasını ve İslami vecibelerini yerine getirmesini, buna başörtüsü ve cilbaptan oluşan İslami kıyafeti dahil olmak üzere, hem de hiçbir taciz, korku ve ayrımcılığa maruz bırakmadan, garantileyecek olan, sadece İslami bir anayasa uygulayan Hilafet devletinden başkası değildir. Zira bu anayasa Rasulullah (sav) tarafından ugulanmış olan İslam nizamı üzere şekillenmiştir. Rasulullah (sav) bir Müslüman kadının İslami elbisesini açtığı için bütün bir kabileyi, Benu Kaynuka'yı, sürgün etmişti. Kadının onuruna karşı işlenen bir saldırıyı veya onun huzurunu bozacak istismar veya şiddet içeren herhangi bir eylemi son derece ciddiye alacak olan, onu her zaman toplumdaki erkeklerin ve devletin koruması gerektiği bir namus ve kıymetli bir emanet olarak değerlendirdiği için, ona karşı fiziksel zarar veya namusuna iftirada bulunanlara ağır cezalar öngören, sadece ve sadece Hilafet'tir. Suriye'de ve Burma'dakiler gibi, ümmetin kızlarının kan ve onurunu savunmak ve onları zulümden kurtarmak için ordusunu harekete geçirecek olan odur. Bunun böyle olacağına, bir zamanlar Bizanslılar tarafından yakalanıp ve aşağılanmış olan tek bir Müslüman kadının yardım çağrısına yanıt olarak büyük bir ordu göndermiş olan Halife Muttasım'ın davranışı şahittir. Yöneticiyi insanları korumaya ve bu nedenle tıpkı Halife Ömer'in Medine'de fakir bir kadın ve onun aç olan çocukları için kendi elleriyle yiyecek götürdüğü gibi, kadınların refah dolu maddi yaşam sürdürmelerini garantilemek üzere, onların ekonomik güvencesini omuzlarında taşımaya mecbur kılan sadece ve sadece Hilafet sistemidir. Ve kadınlar adalet çağrısı için gerekli seslerini aşağılanmadan ve hatta tutuklanmadan sadece Hilafet'le geri kazanacaktırlar. Zira kadınları siyasi olarak aktif kılacak olan ve teşvik edecek olan, onları yöneticilerini hesaba çekmekte harekete geçirip, fakat onlara karşı mücadele etmeyen ve onların siyasi seslerine ve görüşlerine gerçek anlamda değer verip benimseyecek olan sadece bu devlettir. Ve bu Allah (st)'nın emrine göre Müslüman olmanın temel farzlarından birisidir:

((وَٱلۡمُؤۡمِنُونَ وَٱلۡمُؤۡمِنَـٰتُ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلِيَآءُ بَعۡضٍ۬‌ۚ يَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِ))

"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar," [Tevbe:  71]

Buna göre Hilafet altındaki kadınlar, Allah (st)'nın kendilerine vermiş oldukları haklarını talep edebilecekler ve Halife Ömer bin Hattab (ra) döneminde olduğu gibi bunun için onurlandırılacaklar. Ömer (ra) bir Cuma hutbesinden sonra kadınların mihirlerine bir kısıtlama getirmek istediğinde, bir kadın büyük bir kalabalığın önünde ayağa kalkıp açık açık Ömeri eleştirerek şunları söylemişti: "Ey Ömer, sen Allah'ın ‘deve yükü kadar da olsa istediklerini verin' dediği bir şeye sınır mı getireceksin?" Ömer (ra)'ın tepkisi şöyle oldu: "Gerçekten, bu kadın doğru söylemiştir ve Ömer yanılmıştır!" ve kararını geri almıştır.

Tüm bunlar Allah (st)'nın kanunları altında garantilenmiştir. Fakat bu sadece, İslam'ın hükümlerinin ve Allah'ın kadınlarla ve tüm diğer konularla alakalı vermiş olduğu hakların güç sahipleri tarafından değiştirilemeyeceği, Hilafet'in İslami nizamı altında, İslam kanunlarının adım adım, aheste aheste değil de, tümüyle bir kerede uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Bu nedenle, ancak Allah (st) tarafından indirilmiş olan bu sistem, gerçek adaleti ve kadınların ve tüm insanlığın zulme uğramasına karşı gerçek ve etkili önlemlerin alınmasını garantileyebilir.

Bunun için aziz din kardeşlerim! Hizb ut Tahrir olarak sizleri, kadınların İslami yönetimdeki konum ve haklarını detaylıca anlayabilmeniz için, detaylı ve kapsamlı kitaplarımızı ve ayrıca sunmuş olduğumuz İslam Devletinin Anaya Tasarısını incelemeye davet ediyoruz. Ayrıca hem bu dünyanın hem ahiretin başarısını içtenlikle arzu eden ve buna layık olan siz aziz kardeşlerimizi, İslam'dan olmayan fikirlerden, mefhumlardan ve İslam ideolojisinin dışındaki her türlü uygulamalardan uzak durmaya ve Allah (st)'nın ipine sımsıkı sarılmaya davet ediyoruz.

((وَأَنَّ هَـٰذَا صِرَٲطِى مُسۡتَقِيمً۬ا فَٱتَّبِعُوهُ‌ۖ وَلَا تَتَّبِعُواْ ٱلسُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمۡ عَن سَبِيلِهِۦ‌ۚ ذَٲلِكُمۡ وَصَّٮٰكُم بِهِۦ لَعَلَّڪُمۡ تَتَّقُونَ))

"İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti." [En'am: 153]

Umm Khalid

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER