Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Türkiye'de ve Tüm İslam Beldelerinde Uyuşturucunun Gençliğimizi Zehirliyor Olması Üzerlerine Uygulanan Batılı Laik Kapitalist Nizamın Ürünüdür

بسم الله الرحمن الرحيم

30 Ocak 2014'de, Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (TUBİM) tarafından toplam 30 farklı kurum ve kuruluştan temin edilen verilerle hazırlanmış olan "2013 Türkiye Uyuşturucu Raporu"nu yayınlandı. Ülke genelinde yapılan araştırmalarda ve vatandaşlardan gelen şikayetlerle uyuşturucu yaşının her geçen gün düştüğü ve kullanımının yaygınlaştığı bilenen bir gerçektir.

Buna göre, Türkiye'de neredeyse 4 bin çocuk madde bağımlılığı tedavisi için tedavi merkezlerine başvurmuş ve başvuranların yüzde 10'a yakını 12-14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Resmi araştırmalara göre yüzde 20'si alkol ve resmi olmayan ancak gerçek verilere göre yüzde 10'u uyuşturucu kullanıyor. Araştırmalarda karşılaşılan en küçük yaş 11. Öğrencilerin bu kötü alışkanlıklara ortalama 13 yaşında ve okul ve mahalle arkadaşları ortamında başladıkları saptanmış.

Rapora göre uyuşturucu nedeniyle 325 kişi öldü. Ölenlerin yüzde 1.2'si 15 yaş altında, yüzde 8'i 15-19 yaş arasında olduğu belirtilirken, Türkiye'de son yıllarda 65 yaş ve üzerinde uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin sayısında da önemli artış olduğu acı gerçeğin başka bir boyutudur.

180 sayfalık raporda, Türkiye'de uyuşturucu sorunu tıpkı diğer Batılı laik ülkelerde olduğu gibi toplumda gün geçtikçe artan tıbbi, hukuki, sosyal ve güvenlik sorunları oluşturan bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Böylesi raporlar senelerdir tekrar tekrar yayınlanıyor, aynı zamanda hem ‘Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi' ile ve hem de ilgili tüm ulusal kurum ve kuruluşlarla da paylaşılıyor, ancak sorunun büyümesini engellemeye bir katkı sağlamıyor. Hatta devletin uşturucuyla mücadelesi sadece polisiye tedbirlerinden ibaret olduğu da bu raporla teyit edilmiş oluyor.

Zira raporda, Türkiye genelinde toplam 83 bin den fazla uyuşturucu operasyonu yapıldığı, 130 bin den fazla kişinin gözaltına alındığı belirtilmiş. Bir önceki yıla göre operasyon sayısında yüzde 23.90, gözaltına alınan kişi sayısında ise yüzde 23.8 artış olmuş. 2013 yılında polis operasyonlarında 13 ton 301 kilo eroin, 152 ton 86 kilo esrar, 225 kilo kokain, 183 bin 537 tablet captagon, 223 bin tablet ecstasy ele geçirildi. Ancak tüm bunlara rağmen, böylesi polis operasyonları, gençler arasındaki uyuşturucu bağımlılığının artmasını kesinlikle engelleyememiştir. Hatta bu tarz maddelerin yüksek maliyetli olmasından dolayı, bağımlılık tuzağına düşen gençlerimizin %46 sı bally ve tiner gibi, son zamanın moda zehiri, Bonzai gibi, ucuz ama kimyasal maddeleri kullanmış. Ayrıca tüm bağımlıların ortak olarak verdiği bilgi ise, 24 saat içerisinde her türlü uyuşturucu maddeye kolaylıkla ulaşabildikleriydi.

Yine devletin bu konudaki başarısızlığının başka bir göstergesi, uyuşturucu kullanma yaşının her geçen gün daha da düşmesine rağmen, toplam yatak kapasitesi 544 olan 21 tedavi merkezinin sadece 4'ü yatarak tedavi gören çocuk hastaları kabul ediyor olmasıdır. Halbuki bu merkezlere geçen yılki başvuru sayısı 5 binin üzerinde. Ayaktan tedavi başvuru sayısı ise neredeyse 156 bin. Tedavi merkezi sayısının yetersiz olmasının yanısıra, bunların belli bölgelerde yer alması da tedaviye ulaşmada ve tedavinin devam ettirilmesinde ortaya çıkan artı engellerdir. Üstelik yatarak tedavi gören 2 bin'den fazla hastanın neredeyse yüzde 47'sinin tekrar tedavi görmesi de, böylesi tıbbi yöntemler her ne kadar bazılarının iyileşmesine yardımcı olsa da, bu sorunu ortadan kaldıracak araçlar olmadığını göstermektedir.

Bu raporla birlikte uyuşturucuyla mücadeleye başlama noktası belirlemek için de öneriler yapıldı. Mesela eğitim durumuna göre ayrıldığında, uyuşturucu kullananların yüzde 2.6'sı eğitimsiz, 2.4'ü ilkokul, 3.2'si ortaokul, 2.6'sı lise, 3.1'i üniversite mezunu olduğu tespit edilmiş. Ancak bu rakamlar uyuşturucu kullanımının eğitim seviyesiyle birlikte arttığını göstermektedir. Tüm bunlar bir kez daha, Türkiye'de ve tüm dünyada gittikçe artan uyuşturucu probleminin, genel olarak bir devletin uygulamış olduğu sistemin teşvik ettiği hayat değerlerinden kaynaklandığının ispatıdır.

Kısacası, İslami bir toplumda uyuşturucu gibi bir illetin artması, devletin uygulamış olduğu sistemin başarısızlığını yansıtmaktan ziyade, sistemin bu sorunun tetikleyicisi olduğunu gösteriyor. Bu Batılı kapitalist nizam, mutluluk peşinde koşmak, iyi zaman geçirmek, maksimum oranda zevk almak gibi değerleri, hayatın gayesi olarak yüceltmektedir. Bunu bilhassa medya ve televizyon aracılığı ile, eğlence ve gece kültürü aracalığı ile yapmaktadır. Böylesi maddi değerler, gerçeklerle yüzleşmek istemeyen, acı çekmek veya hayatın zorluklarıyla karşılaşmak istemeyen, sadece doğru tanımlayamadığı bir mutluluk peşinde koşan, hayatın gayesini anlamaktan aciz, uyuşturulmuş bir toplum meydana getirmiştir. İşte nesiller boyunca Batıyı taklit ederek benimsenip, hem Türkiye'de ve tüm İslam beldelerinde Batı ile ortak olan nizamın uygulanması, yine Batı ile ortak sorunları Ümmetin gençlerinin başına musallat etmiştir.

Laik ve kapitalist düzenlerde alkol gibi bağımlılık yapan maddelerin üretimi ve satışı hürriyetler adı altında serbest bırakılır ve teşvik edilir. Bu ürün kapitalist devletlerin en büyük vergi kaynağını oluşturduğu için, fertlere ve toplumlara vermiş olduğu inkar edilemez zarara aldırış etmeden, yasak bir madde değildir. Hatta Türkiye'de en büyük Basketbol takımının ismi de, Türkiye'nin en büyük alkol üreticisinin ismi ve takımıdır. Magazin gazetelerinde ve televizyon programlarında, en ünlü kişilerin gece hayatları, sarhoşlukları ve taşkınlıkları eğlenceli ve imrendirici bir şekilde sunulmaktadır. O kadar ki, İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü tarafından Ağustos 2013'de düzenlenen operasyonda, 26'sı oyuncu ve şarkıcı 48 kişi, uyuşturucu kullanımı ve satıcılığı yapmaktan dolayı gözaltına alındı. Ne var ki, bunlar toplumda ayıplanıp, toplumun gözünden uzaklaştırılmak yerine, kurban olarak gösterilip, hala televizyonlarda, dizilerde, sinemalarda ve konserlerde övülmektedirler.

Birçok liberal kapitalist toplumda, her türlü uyuşturucu maddenin kullanımı fertlerin tercihlerine bırakılmıştır. Bunların kullanımından dolayı sağlık sorunları yaşayanlara, "kullanmasını bilmeyenler" olarak veya "hasta" olarak bakılır ve kendilerine ancak tıbbi tedavi imkanları sunulur. Hatta birçok Batılı ülkede uyuşturucu ve bağımlılık yapan ürünlerden gelir elde etmek uğruna, onların sağlıklı kullanımını sağlayacak programlar üretilmektedir. Örneğin Hollanda'da esrar serbest bırakılmıştır ve ‘Coffee Shop'larda devlet gözetimi altında satılmaktadır. Bu yılın Ocak ayında, ABD'nin Colorado eyaleti, esrarın tıbbi amaçla dükkanlarda satılmasını yasallaştırdı. Kayıtlı eroin kullanıcılarına, bağımlılıklarını devam ettirebilmeleri için, kullanabilecekleri güvenli şırıngalar ve ortamlar sunulmaktadır. Bu ise ne uyuşturucu kullanımını azaltmıştır ne de bu kullanım sonucu ortaya çıkan suçları azaltmıştır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) göre, 2013 yılında 15 milyondan fazla Avrupalının uyuşturucu tüketicisi olduğu tespit edilmiştir. ABD'de ise 11 eyalette esrar kullanımı cezai suç olmaktan çıkmış, hapis cezası yerine, medeni hukukta ya para cezası, ya uyuşturucu eğitimi veya uyuşturucu tedavisi verilmektedir. Bununla birlikte 2006 - 2010 arası ABD'de toplumun her kesiminde ve her türlü aile yapısında aşırı dozla eroin ölümlerinde %45 oranında bir artış olmuştur. Ayrıca 2008 - 2012 arasında (ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi Resmi Temsilcisi Joseph Moses'e göre), Meksika sınırında el konulan eroin miktarı neredeyse 4 kat artmıştır. Şu an ise Türkiye'de, Üniversiteler ve STK'lar tarafından, Hollanda ve ABD örneği sözde ‘çözümlerin' ve modelin uygulanılması tavsiye ediliyor.

Oysa uyuşturucu sorununa İslam'ın bakış açısına göre, Allah Subhanehu ve Teala, Rasulü Muhammed (sav)'i, insanlığı böylesi zarar verici davranışlardan ve yaşam tarzlarından korumak üzere, bir takım değerlerle ve kanunlarla göndermiştir ve şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ

"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?" (Maide 90-91)

Rasulullah (sav) ise

كل مسكر خمر, وكل مسكر حرام

"Sarhoşluk veren her şey içkidir ve sarhoşluk veren herşey haramdır" buyurmuştur. Ve Medine-i Münevvere'de alkol yasak edildiği zaman, sahabenin ifadesiyle, "sokaklar âdeta şarap küplerinden dökülen şaraplarla geçilmez hale" gelmişti. Bu ise, Müslümanların zihinlerinin ve nefsiyetlerinin sadece İslami düşünceler ve kanunlarla şekillenmesinin sonucuydu. O kadar ki, onların tüm fiilleri tamamen ve anında Yaratıcıları olan Rabblerinin emirlerine uymaktan ibaretti, hem de kendilerine Allah (st)'nın bu emri ulaşmadan önce, bazılarının sürekli ve çok içki içiyor olmasına rağmen. İşte devletin başlıca görevlerinden birisi de gençlerin zihniyetlerini ve nefsiyetlerini sadece İslam ile şekillendirmektir ve böylece tıpkı Sahabe ve geçmişteki Müslümanlar gibi, her türlü kötülükten uzak durmaya özen ve titizlik gösteren şahsiyetler yetiştirmektir!

Ayrıca Allah Subhanu ve Teala hayatın gayesinin, Kendisine ibadet etmek ve Kendisinin rızasını kazanmak olduğunu, bunun için her nefsin amellerinden sorumlu tutulacağını açıklamıştır:

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا

"Hanginizin daha iyi amel edeceğini denemek üzere ölümü ve hayatı yarattık." (Mülk-2)

Bundan dolayı, İslami Hilafet devletinde, alkol ve uyuşturucu satışı gibi, kazanç veya menfaat uğruna, ister devletin olsun ister fertlerin olsun, haram olan hiçbir şeye müsaade edilmez. Haram olan bir şey ne güzel gösterilir, ne fertlerin tercihlerine bırakılır, ne de üretimi veya taşınması veya satılması veya kullanılması serbest bırakılmaz. Aynı zamanda Allah (st)'nın ve Rasulu (sav)'in doğru ve helal olarak bildirdikleri topluma okul ve medya ve her türlü eğitim aracıyla helal ve doğru olarak öğretilir; haram olarak bildirdikleri de kesinlikle haram ve çirkin olarak bildirilir.

Bununla birlikte İslam'ın mutluluk anlayışı da kapitalizmin mutluluk anlayışından farklıdır: Kapitalizm uzvi ihtiyaçları ve içgüdüleri azami ölçüde tatmin etmeyi mutluluk olarak tanımlarken, İslam, bunların hepsini insana huzur ve refah sağlayan dakik bir nizam ile tatmin edilmesi gereken birer ihtiyaç olarak bakar ve aynı zamanda da hem ferdi, hem toplumu bu içgüdü ve uzvi ihtiyaçların sınırsız tatmin edilmesinden kaynaklanabilecek kötülüklerden de korur. Böylece kendilerini Allah (st)'dan başkasına kul olarak görmeyen İslami şahsiyetler yetiştirmek ve bu şahsiyetleri Allah (st)'nın pislik olarak tanımladığı her türlü sarhoş edici maddeden korumak, İslam nizamına göre, yine devletin görevi olarak ortaya çıkmaktadır!

Buna ek olarak, İslam'ın topluma bakış açısı kapitalizmin ferdiyetçi bakışından çok daha farklıdır. Buna göre İslam, toplumu parçalanmaz bir bütün olarak, ferdi de bu toplumdan ayrılmaz bir parça olarak görür. Yani, ferdi bir vücudun uzvu olarak görür. Böylece ferdi korumanın yolu toplumu korumaktan geçtiği gibi, toplumu korumanın yolu da ferdi korumaktan geçmektedir. Dolayısıyla fertler, kendilerine ve çevrelerine verebilecekleri zararı dikkate almadan, istedikleri bir hayat tarzını sürdürmekte serbest bırakılmazlar. Nitekim Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın hadleri üzere kaim olanların ve içerisinde bulundukları vâkıanın misâli, bir gemi üzerinde kura çeken bir kavmin misâlidir. Nitekim (kura sonucu) bazılarına (geminin) üst katı, bazılarına da alt katı isâbet eder (çıkar). Suya susadıkları zaman, (yukarı çıkmak için) üsttekilerin arasından geçmek zorunda olan alttakiler, "üstümüzdekilere eziyet vereceğimize, bir delik açıp yerimizi delelim" derler, (üsttekiler de) onları (kendi hallerine) terk ederlerse, hep birlikte helâk olurlar. (Engellemek için) ellerinden tutarlarsa kurtulurlar, hep birlikte kurtulurlar." (Buhari, K. Şeriket, 2313)

Evlatlarımızı her türlü kötülükten, zararlı davranışlardan ve etkilerden koruyacak olan Kur'an ve Sünnetin tümüyle Hilafet devleti altında uygulanmasıdır. İşte, farz olan İslam devletinin beldelerimizde tekrar inşa edilmesinin ne kadar acilen gerektiğini gösteren hayati bir sebep daha ortaya çıkmış oluyor. Bizler Müslümanlar olarak bu farziyeti yerine getirmek için acele etmeliyiz.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ

"Yoksa onlar hala cahiliyye yönetimini mi istiyorlar? Oysa akleden bir topluluk için hükmü (yönetimi) Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" (el-Maide 50)

 

Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi Adına
Ummu Halid
Merkezi Medya Ofisi Üyesi

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER