Osmanlı Hilafeti'nde Kadın: Efsanelere Meydan Okumak Kadın ve İktisadi Hakları - Bölüm 1
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Antropolog, Joseph Szyliowicz, Türkiye'de Politik Değişim (1966) adlı kitabında şunları yazmış: "Kadınlar doğal olarak değersiz görülürdü ve çok azı hakkını aramaya cesaret ederdi - haklarının ne olduğunu bilseler bile. Dahası, pratikte bunu yapmak isteyen bir kadının müracaat edebileceği bir merci de yoktu..."
Uzun yıllar boyunca Batılı yazarlar; İslami yönetimin olduğu dönemlerde, Osmanlı Hilafeti dâhil olmak üzere, kadınlarla ilgili muameleler hakkında bir yığın iftiralarda bulunarak, kadınların İslami sistemdeki statülerine saldırmışlardır. Batılı ve İslam dünyasında bazılarının sahip oldukları ortak kanaat ise, kadınların Şeriat hükümlerinin tatbik edildiği yerde mülkiyet hakkından, çalışıp para kazanma hakkından ve kendi mülkünü kendisi yönetip üzerinde tasarruf etme hakkından mahrum edildiğidir. Onlar; geçmişte İslami yönetim altındaki kadınların hayatlarını Batılı devletlerdeki kadınların tarihte yaşadıklarıyla aynı kefeye koyuyorlar. Batı'da kadınların 19. yüzyıl sonuna kadar, bazı ülkelerde ise 20. yüzyılın sonuna kadar kocalarından ayrı olarak hiçbir hukuki statüleri yoktu. Böylece Batılı ülkelerde kadınlar, kocalarının izni olmadan hiçbir ticari faaliyette bulunamaz veya sözleşme yapamazlardı ve kendi mülkiyetlerini kendileri kontrol edemezlerdi. Ancak çok zorlu, uzun ve acı deneyimlerle dolu bir mücadele sürecinden sonra, Batılı kadınlar bugün sahip oldukları siyasi, iktisadi, eğitim ve hukuki hakları elde etmişlerdir. Gel gör ki, Osmanlı Hilafet'inin Şer'iyye sicillerinin dürüstçe incelenmesi ve samimiyetle araştırılması, yukarıda belirtilen İslami yönetim altında kadınların ekonomik statülerine dair ortak inançları kolaylıkla çürütüyor.
Osmanlı Hilafeti'nde "Kadın ve İktisadi Hakları" adlı iki bölümden oluşan bu makalenin 1. bölümünde, Osmanlı döneminde kadınların yararlandıkları iktisadi ortamla alakalı bilgiler verilecek ve hem de Şeriat'ın onlara vermiş olduğu temel iktisadi haklara ve bunların devlet kurumları olan Şeriat mahkemeleri tarafından nasıl tatbik edildiğine ve korunduğuna ışık tutulacaktır. Bu makalenin 2. bölümünde ise, Şer'iyye sicillerinden alınan, o dönemdeki kadınların yürütmüş oldukları çeşitli ekonomik faaliyetlere dair detaylı örnekler; çoğunlukla Batılı oryantalist, feminist ve yazarların tanıttığının aksine İslami yönetim altında kadınların iktisadi faaliyetlerine daha isabetli bir fikir sunacaktır.
Kur'ân ve Sünnet; miras, vasiyet, borçlar, iş veya ticaret, sözleşmeler ve daha birçok konuda hükümler içermektedir. Buna göre, İslam hukuku; kadına mülk sahibi olma, mirastan pay alma, miras bırakma, borç alma, ticari akitler ve sözleşmeler yapma ve çeşitli iktisadi faaliyetlerde bulunma hakkı vermiştir. Kadın, sahip olduğu mülkü üzerinde mutlak ve tek başına kontrol sahibidir. Kanıtlanmış olduğu üzere, Osmanlı Hilafeti'nde Şeriat mahkemeleri Kur'an ve Sünnet'e göre hüküm verirlerdi. Böylece, kendilerine Şeriat tarafından farz kılınmış olan temel görevlerinden bir tanesini, yani "kadını ve haklarını korumak" işini yerine getirmiş oluyorlardı. Kadılar hüküm verirken, Şeriat'a göre, kadınların haklarının korunmasını temin edecek şekilde hüküm verirlerdi. Kıbrıs'taki kadı sicilleri üstünde çalışan bir tarihçinin yazdığına göre, "Kadıların zayıf ve savunmasız olanları korumak gibi bir yükümlülüğü vardı. Kadınların nispeten güvenli bir pozisyonda olmaları da Lefkoşa'daki ve adanın başka yerlerindeki kadıların kadınları zulüm ve baskıya karşı korumak noktasında gösterdiği sadakatli çabadan kaynaklanıyordu." (Ronald C. Jennings, "Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Mediterranean World, 1571-1640" (1993). (Osmanlı Kıbrısında ve Akdeniz Dünyasında Hristiyan ve Müslümanlar)
Osmanlı kadınları kendileri için yerel mahkemelerde adalet bulamadıklarını düşündüklerinde, şikâyetlerinin giderilmesi için padişahın İstanbul'daki divanına dilekçe yazabilirlerdi. Bu konuya dair bir araştırmacı şunları yazar:
"Kadınların ve azınlıkların yerel şeriat mahkemelerine sürekli başvurduklarını biliyoruz. Ancak Bab-ı Ali' ve Divan-ı Hümayun'a ulaşmak onlar için zor olabilirdi, üstelik arada çok büyük mesafe vardı. Ama bütün bu mesafeye ve türlü tehlikelere rağmen, kadınlar dilekçelerini sunmak üzere ta Mısır'dan bile kalkıp gelmişler..." Bu da bize "hünkârın adaleti" ne olan inancın "ne kadar geniş kitlelere yaygın olduğunu, üstelik insanların imparatorluğun en uzak köşelerinden kalkarak şikâyetlerini bizzat sunmak üzere zorlu bir yolculuğu bile göze alacak kadar buna inandığını göstermektedir." I)
Veraset
Anadolu Kayseri'sinin 17. yüzyıla ait Şer'iye Sicilleri göstermekteler ki, mahkemeler; İslam'ın kadınlar için öngördüğü miras paylarını, diğer tüm mülkiyet haklarını korumakta göstermiş oldukları aynı titizlikle muhafaza ederlerdi. Kayseri'nin kadınları, geniş bir akraba çevresinden miras alırladı, evlenirken mehir alırlardı ve çoğunlukla kendi mallarını eşlerininkinden ayrı tutarlardı. Bir kadın; ebeveyni, evladı, kocası veya kardeşi öldüğünde başlıca mirasçılardan olurdu. Hatta bir amca/dayı, hala/teyze vefat ettiğinde bile, onların mallarından veya servetlerinden kendine miras payı düşerdi. Aşağıdaki verilen şer'i kayıt örnekleri, Osmanlı Hilafeti'nde kadınların sahip oldukları miras hakkını açıklayan niteliktedir:
"Meryem (zimmi), Tatar'ın da (zimmi) hazır bulunduğu mahkemede şöyle bir iddiada bulunur: "Annem Cevher öldüğünde, ondan bana Kuşakçılar Harmanı mahallesinden bir ev miras kaldı. Kardeşim Şirvan onu benim iznim olmadan Tatar'a sattı. Buna razı değilim." Böylece Tatar'ın ev üzerindeki mülkiyeti kaldırılır." (Kayseri sicilleri H. 1020) (*)
"Emine bint Hacı Musa'nın vekili Huseyn bin Huseyn'dir: "Benim muvekkilem henüz reşit değilken, naziri Seydi Ahmed Hacı Hasan, ona ait Sultan Hamamı mahallesindeki evleri sattı. Şimdi artık reşittir ve onları geri istiyor." Mahkeme onların Emine'ye geri verilmesini emrediyor." (Kayseri sicilleri H. 1033) (*)
Şeriata göre kadın, ne kendinin ne kocasının veya çocuklarının geçimini sağlamak için kendi mülkünden hiçbir şey harcamak zorunda değildir. Böylece kadınlar çoğu zaman çok para ve mal biriktirebilmişlerdir. Zaman zaman mahkemeler, kadınların doğru kanuni miras paylarını tespit etmek için vefat eden kişinin mal varlığını değerlendirmek üzere uzmanlar atardı.
Kadınlar miras anlaşmazlıklarını ortadan kaldırmak için de İslam'ın kendilerine vermiş olduğu salahiyetleri koruyacağına güvendikleri mahkemelere müracaat ederlerdi, hatta gerektiğinde dilekçelerini padişahın divanına arz ederlerdi. Aşağıda böylesi bir duruma örnek verilmiştir:
"Beylerbeyi'ne, Trabzon ve Giresun kadılarına fermandır: Giresun'da meskûn, Süleyman adlı kimse evlidir ancak kendisi başka yerde yaşadığı için karısına mahkeme kararıyla maddi yardım bağlanmıştır, ancak kadın gönderilen bu maddi yardımı ve giyim-kuşam masraflarını almadan vefat etmiştir. Kızı Trabzon'da yaşamaktadır. İstanbul'a başvuruda bulunarak annesinin mihrini ve yollanan maddi yardımı Süleyman'dan talep etmiştir, bunlar şer'en kendisine miras kaldığı için kıza devredilmiştir. Ancak Süleyman bahaneler bularak parayı vermekten kaçınmıştır. Kadı, paranın ödenmesi için birini yolladığı halde ödemeyi yapmamakta ısrar etmiş, şeriatin emrine kulak vermemiştir. Bu durum resmen kayda geçmiş ve belgelenmiştir. Bu sebeple bahsi geçen Süleyman adlı kişinin Trabzon'da mahkemeye çıkarılmasını, asılsız bahaneler uydurarak vermekten kaçındığı mehrin ve yardım parasının kendisinen muhakkak alınarak kadının vekili olarak tayin ettiği resmî kocasına verilmesini emrediyorum. (1056 H. yaklaşık tarih)II)
Haim Gerber, Hebron Üniversitesi İslam tarihi profesörü ve Osmanlı tarihi hakkında birçok kitapların yazarı, Bursa Osmanlı şeri sicillerini araştırdıktan sonra
"Bütün bu davalar Bursa'daki erkeklerin kadınları miras hakkından mahrum etme ihtimalinden habersiz olmadıklarını açıkça göstermektedir. Ama aynı zamanda kadınların İslam'ın miras kanunlarını yürürlüğe koyma konusundaki yetkilerinin de teoride kalmadığını, tam aksine, bir hayli gerçek olduğunu yine bu davalar yoluyla görmekteyiz."
Veraset:
Mallarını istediği şekilde tasarruf etmekte veya miras bırakmakta kadın da kocası gibi aynı haklara sahiptir. Ve isterse mal varlığının bir kısmını veya tümünü vakfedebilir. Ayrıca istediği herhangi birine vasiyet edebilir veya hediye edebilir.
Bursa'da Yıldırım Mahallesinde 1500 yılında vefat eden Hatice binti Ahmet, 300 akçe, aynı tarihte Arap Mahallesinde vefat eden Sitti binti Ahmet 6000 akçe, Kefen İğnesi mahallesinden vefat eden Ayşe binti Bali de 700 akçe kadar bir meblağı mülklerinden vasiyet etmişlerdir. Bunların içerisinde imamlara hatim parası, camiye yardım parası ve fakir ve fukaraya da sadaka parası bulunmaktadır. III)
Mehir:
Erkeğin nikâh sebebiyle kadına ödemekle yükümlü olduğu mal veya paradan oluşan mehir İslam'da evliliğin önemli bir parçasıdır ve evlilik sözleşmesinde yer alması gereken şartlardan birisidir. Osmanlı Hilafeti'nde koca, karısına kabul edildiği şekliyle mehrini ödemeyi reddettiği takdirde hapse konabilirdi. Böylesi bir durum Bursa'da meydana gelmiş. Koca, karısına evlenirken vaat ettiği mehri ödemediği için, 60 gün boyunca hapsedilmişti.
Aşağıdaki Şer'i siciller, kadınların haklarını korumak için mahkemelere ne şekilde başvurduklarını vurgulayan örneklerdir:
"Gelin Ferhana'ya 40 gümüş nisif ödenmiş, gelin bu miktarın yarısını aldığını, yarısının da mehri müeccel olarak bırakıldığını bildirmiştir." (Şeriat mahkemesi kaydı, İskenderiye, Mısır 1551)
"İstanbul'da, Fatıma isimli bir bayan, beyi Ahmet Ağa'nın vefatından sonra geride bıraktığı mirasına kayınvalidesi ve kayınbiraderinin el koyması üzerine mehir hakkını talep etmek için mahkemeye başvuruyor." (Yediyıldız)
"Abdullah kızı Ümmü Gülsüm boşanmış olduğu Sefer oğlu Mehmet'ten 80 bin akçe tutarındaki mehr-i müeccelini mahkemede talep etmişti." (Yediyıldız)
"Yusuf kızı Cennet, kocası ölünce mehr-i müecceli karşılığında evini almış, ancak bu durum varisler arasında anlaşmazlığa yol açmıştı. Olay mahkemeye aksedince, yapılan soruşturma sonunda kadın haklı bulunarak ev kendisine teslim edildi." (Yediyıldız)IV)
Nafaka
İslam; erkeği karısının, çocuklarının, anne ve babasının ve muhtaç olan akrabalarının geçimini gücü ölçüsünde karşılamakla mükellef kılmıştır. Osmanlı Hilafeti'nde erkeklerin bu görevi yerine getirmeleri devletin denetimindeydi. Erkeğin, karısının geçimini sağlama mükellefiyeti evli oldukları müddetçe ve boşanma sonrası üç ay boyunca devam eder. Ve şayet kadın çocukların vesayetini alacak olursa, çocukların geçimini sağlamak üzere nafaka ödemek yine babaya zorunludur. Bazen mahkeme evlilik sona ermişse çocuğa baktığı için kadına ayrıca bir tazminat verilmesini emrederdi.
"Veli oğlu Mehmet ile Murat kızı Kamer boşanıyorlar. Oğulları Osman annesi Kamer'de kalacağı için mahkeme çocuğa günlük 3 akçe nafaka verilmesini kararlaştırıyor." (Ankara Sicilleri, 1583/84)V)
Koca evde olmadığı zaman veya ortadan kaybolduğunda veya ailesinin nafakasını sağlamayı reddettiği takdirde mahkeme/kadı kadının nafakasının kocanın mülkünden ödenmesi için emir çıkarttırırdı. Hatta gerekirse kadına mahkeme emriyle borç para verilir, kocanın ödemekle yükümlü olduğu bu borç parayla kadın geçimini sağlardı.
"Güllük mahallesinden Abdullah Fettah bin Abdul-Kadir'in karısıyım, kendisi uzun zamandır ortadan kaybolmuştur. Geçimimin sağlanması için yardım talep ediyorum." Cennet Ana'nın kocasının kendisine hiç para ayırmadığına dair yemin etmesi istenmiştir. Daha sonra kendisine günlük 16 akçe bağlanmış ve mahkemece borç çıkarılması için talepte bulunmasına izin verilmiştir." (*)
"Bursa'dan Abdullah oğlu Mehmet, İzmir'e giderken ailesinin nafakasını karşılamak üzere Osman oğlu Mustafa'yı kefil bırakmıştır. Adı geçen kefil kadının nafakasını karşılamamış, Recep kızı Kerime Hatun mahkemeye başvurarak hakkını istemiştir." (Koca)VI)
"Abdus-Selam şöyle bir şikâyette bulunur: "Kızım Emine'nin kocası Ebu Bekr kızımı boşadı. Emine'nin iki çocuğunun bakımını sağlamadan, başka bir yere gitti. Onlar için günde 4 akçe tahsis edilmesini istiyorum. Bu talebine icabet edilir." (Amasya Sicilleri, H. 1034)
Sadece eşler değil, anneler, kız evlatlar ve kız kardeşler de oğulları, kardeşleri veya babaları geçimlerini temin etmedikleri takdirde mahkemeye müracaat ederlerdi.
"Üsküdar'da Hamza Fakih Mahallesi'nde oturan Abdullah kızı Behzat saygınlığı yüce şer'i meclise teşrif edip büyük oğlu Şaban Çelebi huzurunda şöyle ikrarda bulundu: Ben çok yaşlı hasta fakir ve kendine bakmaktan aciz biriyim. Oğlumun durumu iyi olduğundan şer'an üzerine düşen günlük nafakamın tesbit ve takdir olunması matlubumdur, demesi üzerine oğlu Şaban Çelebi'den annesi Behzat'ın yevmiyesi olarak günlük 5 akçe takdir edildi. Bu nafakayı kendisi için istediği gibi kullanmasına izin verildi." (Uskudar Şer'i Sicilleri, 1090/1679)VII)
Rıfat Özdemir, 1880 ve 1906 yılları arasında Kırşehir'e ait Osmanlı kadı sicillerini araştırdıktan sonra şu sonuca varmıştır:
"Siciller incelendiğinde kadı'nın kanunları harfiyyen uyguladığı, zamanın şartlarına göre dava sahibi kadına 'nafaka ve kisve baha' adı altında günlük yardım paraası bağladığı ve bu paranın ödemesinden kocanın sorumlu olduğu görülmüştür." VII)
Şer'i siciller ayrıca göstermiştir ki kadının rızası olmadan kocası dâhil hiç kimse onun mülkünü satamaz, kiralayamaz veya harcayamazdı. Bunu yapacak olsalar bile, kadın bu kişilere karşı mahkemede dava açabilirdi. Böylesi bir durumda mahkeme mülkiyetin kadına ait olduğu ispat edilir edilmez işlemi geçersiz kılar ve mülkiyetin kadına anında iade edilmesini emrederdi. Benzer şekilde, reşit olmamış kızlar da reşit olduklarında mülkiyetlerine ait herhangi bir şey haksız olarak satılmışsa, bunu kadıya iletebilirlerdi. Haklı olduklarını ispatladıklarında, malları kendilerine iade edilirdi.
"Meryem (zimmi), Tatar'ın da (zimmi) hazır bulunduğu mahkemede şöyle bir iddiada bulunur: "Annem Cevher öldüğünde, ondan bana Kuşakçılar Harmanı mahallesinden bir ev miras kaldı. Kardeşim Şirvan onu benim iznim olmadan Tatar'a sattı. Buna razı değilim." Böylece Tatar'ın ev üzerindeki mülkiyeti kaldırılır." (Kayseri sicilleri H. 1020) (*)
"Emine bint Hacı Musa'nın vekili Huseyn bin Huseyn'dir: "Benim muvekkilem henüz reşit değilken, naziri Seydi Ahmed Hacı Hasan, ona ait Sultan Hamamı mahallesindeki evleri sattı. Şimdi artık reşittir ve onları geri istiyor." Mahkeme onların Emine'ye geri verilmesini emrediyor." (Kayseri sicilleri H. 1033) (*)
Sonuç olarak açık ve net ortaya çıkmaktadır ki Osmanlı Hilafeti'nin İslami kanunları altında kadınların ekonomik hakları titizlikle muhafaza edilmiştir ve kadınlar kendi mülkiyetlerini ne kocalarının, ne ailelerinin ve ne de devletin müdahalesi olmadan istedikleri gibi yönetip tasarrufta bulunmuşlardır. Tüm bunlar, güçlü bir mahkeme sistemi aracılığıyla garanti edilmiştir ve kadınların Şeriat yasalarının uygulanması nedeniyle nail oldukları nimetlerden sadece birisidir.
(*) Örnekler: Ronald C. Jennings, "Women in Early 17th Century Ottoman Judicial Records The Sharia Court of Anatolian Kayseri", "Journal of the Economic and Social History of the Orient 18" (1975) ve yazarın başka makaleleri.
I) Fariba Zarinebaf-Shahr, "Women, Law and Imperial Justice in Ottoman Istanbul in the Late Seventeeth Century," in Women, the Family, and Divorce Laws in Islamic History, edited by Madeline C. Zilfi, (Leiden-New York-Köln: Brill, 1997), 255-56
II) Mühimme Defteri 90, ed. Mertol Tulum (Istanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1993), 35-36) (Mühimme Defterleri: Padişah divanından, 1649 tarihine dek çıkan bütün ferman ve beratların, daha sonraları ise yalnız devlet işleriyle ilgili işlemlerin özet olarak tarih sırasıyla bulundurulduğu defterler.) Bunlar daha sonra devletin tüm işlerini kronolojik olarak kaydeden defterler oldu)
III) Özdeğer, Hüseyin, 1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri (Estate Records from Bursa), İstanbul Üniversitesi Türk İktisat ve İctimaiyat araştırmaları merkezi Yayını, İstanbul, 1988
IV) Yediyıldız, M. Asım, Şer'iye Sicillerine Göre Bursa'nın Sosyo Ekonomik Yapısı, Vakıflar Dergisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, Cilt: XXIII, Ankara, 1994)
V) Koca, Kadriye Yılmaz, Osmanlı'da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, İstanbul, 1998; Page 34
VI) Koca, Kadriye Yılmaz, Osmanlı'da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, İstanbul, 1998; Page 36
VII) Sancar, Aslı; Osmanlı Kadını Efsane ve Gerçek, Kaynak Yayınları, 2010; Sayfa 148
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadınlar Kısmı